26 Ağustos 2016
Sayı: KB 2016/32

Özgürlük devrimde, barış sosyalizmde!
AKP’ye uyumlu ve ayarlı bombalar
Haklarımız ve geleceğimiz için mücadeleye
Basın özgürlüğü yalnız düzenin kalemşorları için…
OHAL’de fırsatçılığa devam!
Tarihten bugüne NATO ve Türkiye gerçeğine dair…
ABD ve Türk sermaye devletinin Cerablus seferi üzerine
Emperyalizme hizmet halklara düşmanlık bakidir
Biden ve Yıldırım’dan “ilişkileri onarma” vurgusu
TKİP V. Kongresi sunumlarından... Gençlik çalışmamızın sorunları
Direnmeyi seçmeyenler teslimiyete yürürler
Sermaye-hükümet-Türk Metal ittifakı iş başında!
Japon sömürü teknikleri
“Kaybedecek neyimiz kaldı!”
“Mezarda emeklilik”ten “bireysel emeklilik” yalanına
1900-Novecento
Kapitalizm ve çocuk
Sosyal-demokrat hükümetler ve günümüzdeki rolleri
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İflas eden dış politikada değişim

Emperyalizme hizmet halklara düşmanlık bakidir

 

Dinci gerici AKP iktidarının izlediği saldırgan/yayılmacı dış politikanın iflası uzun süre önce tescil edilmişti. Ancak son beş yılda o kadar haddini aşan açıklamalar yapıldı ki, herkesin malumu haline gelen iflası kabul etmek için bile uzun süre geçmesi gerekti. İflasın failleri tarafından teslim edilmesi ise, ancak AKP’nin koynunda semiren Gülen Cemaati’nin başarısız darbe girişiminden sonra gerçekleşti.

Cihatçı katillere verdiği sınırsız destekle cehennem ateşini ülke içine taşıyan dinci iktidar, emperyalist/siyonist oyunda kendisine biçilen rolü oynadı. Bu “aktif taşeronluk” rolü karşılığında yağmadan büyük bir pay alacağını varsayan Tayyip Erdoğan’la müritleri Osmanlı'yı diriltme histerisine kapıldılar. Bu akıl almaz aymazlık, bu gözü dönmüşlük Suriye halklarının yaşadığı büyük trajedinin temel nedenlerinden biridir.

***

Küresel hegemonya çatışmasının sahası haline getirilen Suriye’nin halkları çok ağır bir fatura ödediler/ödüyorlar. Esad yönetimini yıkmak, Şam’da dinci/Amerikancı bir rejimi işbaşına getirmek, Arap dünyasını İhvancılara (Müslüman Kardeşler) teslim etmek, AKP’yi “ılımlı İslam” diye halklara kakalamak ve buna dayanarak bölgeyi etnik, dinsel, mezhepsel temelde parçalayıp halkları köleleştirmek…

Başta T. Erdoğan olmak üzere dinci şeflere Osmanlı'yı hortlatma hayalleri kurduran bu emperyalist/siyonist plan başarıya ulaşsaydı eğer, bölge halkları için tasviri mümkün olmayan felaketlere yol açacaktı. Son yıllarda yaşanan vahim olayalar, planın başarısız halinin yansımalarından başka bir şey değildir. Bu arada bölge halkları halen yeni musibetlerle yüz yüze kalma riskleriyle karşı karşıyalar.

Tayyip Erdoğan AKP’si, Türkiye dahil tüm bölge halklarının başına büyük belalar açtığı değil tam bir iflasa sürüklendiği için dış politikasını değiştiriyor. İsrail’den sonra Rusya’nın, 15 Temmuz’dan sonra ise İran’ın son olarak da Suriye’nin kapılarını çalmak zorunda kalan dinci iktidar, geçen yıllarda söylediklerinin tersi laflar etmeye başladı. Buna rağmen ortada ne bir zihniyet değişikliği ne bir özeleştiri var. Sefil çıkarların bekası için zorunluluktan kaynaklanan bir değişimdir söz konusu olan. Bu kadarı ne AKP-cemaat koalisyonun halklara karşı işlediği ağır suçları hafifletir ne IŞİD’le aynı kaynaktan beslenen ideolojik zihniyette bir değişiklik olduğu anlamına gelir.

***

“Ilımlı İslam” projesiyle halkları esir alma planı çökünce AKP’nin emperyalist efendileri nezdindeki önemi de dibe vurdu. Buna rağmen dinci şefler ABD’nin Suriye’ye saldırarak Libya modelini uygulaması durumunda projenin diriltilebileceğini savundular. Saldırıya ikna etmek için defalarca ABD nezdinde girişimde bulunan T. Erdoğan’la müritleri, emperyalist efendilerini bıktırdılar. Böyle bir saldırının bölgesel bir savaşa, hatta yeni bir dünya savaşına dönüşme riski olduğunu bilen ABD için AKP şeflerine katlanmak giderek bir yük hâline geldi. Darbe girişiminin ardından ortaya çıktığı gibi, ABD’nin dinci gericiliği olmasa bile T. Erdoğan’la bazı müritlerini gözden çıkarmasında iflas eden dış politikada ısrarın da payı var.

***

Dış politikası iflas eden, emperyalist efendileri tarafından katlanılmaz hâle gelen, darbe girişimi ile sarsılan T. Erdoğan AKP’si Rusya, İran ve Suriye ile ilişkileri onarmaya odaklandı. Bu adımlar kısmi bir rahatlık yaratsa da, esas efendi olan batılı emperyalistleri memnun ettiği söylenemez. Elbette bu adımların ABD/NATO çizgisinden uzaklaşmakla bir ilgisi yok. Hatta yaranma hedefini de içeriyor. Buna rağmen bazı konularda gerilim yaşandığı, özellikle Kürt sorunu ve IŞİD’e destek gibi konulardaki yaklaşım farklılığının yarattığı gerilim aşılmış değil.

ABD başkan yardımcısı Joan Biden’in Türkiye’ye ayak bastığı gün PYD mevzilerine düzenlenen saldırı, sermaye iktidarının Kürt halkına düşmanlıktan dolayı emperyalist efendileriyle gerilim yaşamaktan geri durmadığını gözler önüne serdi. Her şeye rağmen döne döne NATO’ya yani ABD’ye bağlı olduklarını ilan eden dinci şefler, kabul gördükleri anda efendilerinin önünde diz çökeceklerdir.

***

Dinci sermaye iktidarı dış politikasında bazı değişiklikler yapsa da iki temel noktada sabittir: İlki emperyalizme tam sadakat, diğeri ise başta Kürt halkı olmak üzere halklara düşmanlıktır. Nitekim Cerablus’u IŞİD’den kurtarma adına saldırı başlatan Türk ordusu ilk fırsatta PYD mevzilerini bombalamaya başladı. Oysa PYD önderliğindeki güçler yıllardır bu cihatçı katillere karşı savaşıyorlar. Zaten bu saldırının esas amacı Cerablus’u cihatçılardan kurtarmak değil. Sadece ismi farklı olan ama zihniyet ve vahşette IŞİD’le yarışan diğer cihatçıları bu kente saldırtmak için seferber eden bizzat AKP iktidarıdır. Amaç, PYD’ye bağlı güçlerin Cerablus’a girişini engellemek ve buna dayanarak Kürt halkının Rojava’daki kazanımlarına saldırmaktır. Rusya ile anlaşınca yeniden “kırmızı çizgiler”den söz etmeye başlayan AKP’li şefler, PYD’ye terörist damgası vurmaya çalışırken cihatçı katilleri arsızca desteklemeye devam ediyor. Öyle bir histeriye kapılmışlar ki, Kürt halkına karşı, düşman ilan ettikleri Şam yönetimiyle bile işbirliği yapmaya başladılar.

AKP iktidarının “emperyalizme hizmet halklara düşmanlık” temeline dayalı dış politikada ısrarı hem siyasal İslamcı/İhvancı ideolojik çizgisinden hem sermaye sınıfını temsil etmesinden kaynaklanıyor. Halklar arası kardeşlik, dayanışma, dostluk ve işbirliğine dayalı ilişkileri hakim kılmak ancak kapitalizmi yıkıp emperyalizmi bölgeden söküp atmakla mümkün olacaktır.

 

 

 

 

 

Cumartesi Anneleri eylemi

 

Cumartesi Anneleri 20 Ağustos günü 595. haftasına giren eylemlerinde 1992 yılında gözaltında kaybedilen Mehmet Ertak’ın akıbetini sordu.

Saat 12.00’de Galatasaray Meydanı’nda başlayan eylemde, 86 gündür haber alınamayan Hurşit Külter’in akıbeti soruldu ve Özgür Gündem gazetesinin kapatılması protesto edildi.

Kayıp yakınlarının konuşmalarının ardından Mukaddes Şamiloğlu tarafından okunan açıklama şu ifadelerle başladı:

15 Temmuz darbe girişiminden sonra kayıt dışı gözaltılar yoğunlaştı. 9 Ağustos 2016 tarihinde İstanbul’da gözaltına alınan, tanıklara ve kamera görüntülerine rağmen gözaltına alındığı inkâr edilen Recep Demirtaş’ın, dün gece Ankara’da gözaltında tutulduğu kabul edildi.

Hükümet OHAL kapsamında çıkardığı anti-demokratik yasalarına bile uyma gereği duymuyor. Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan hak ve özgürlükleri ayaklar altına alıyor.

Kayıt dışı gözaltının işkenceye ve gözaltında kaybetmeye yataklık ettiği gerçeğinden hareketle, hükümete kayıt dışı gözaltı işlemine derhal son verme çağrısı yapıyoruz.”

Açıklamanın devamında 32 yaşında 4 çocuk babasıyken gözaltında kaybedilen kömür ocağı işçisi Mehmet Ertak anlatıldı. Kardeşi dağa gittiği için 2 kez gözaltına alınıp işkence edilen Ertak’ın 20 Ağustos 1992’de resmi polisler tarafından gözaltına alınarak Şırnak Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldüğü aktarıldı. Ertak’ın gözaltına alındığını ve gözaltında işkence gördüğünü belirten 9 tanığın savcılığa başvurmasına rağmen gözaltına alındığının inkar edildiği belirtilen açıklamada, Murat İpek adlı JİTEM’cinin Ertak’ı Emniyet Müdürü ve TMŞ müdürlerinin bilgisi dahilinde öldürdüklerini 1997’de itiraf ettiği söylendi. Ertak dosyasına bakan Tahir Elçi’nin, Türkiye’nin AİHM’de mahkum edilmesini sağladığı ifade edilen açıklama, dönemin devlet görevlilerinin cinayetteki sorumluluğu hatırlatılarak ve kayıpların akıbetleri sorularak sonlandırıldı.

Açıklamanın okunmasından sonra Cizre ve Yüksekova’daki kayıp yakınlarının haftalardır eylem yapamadığına dikkat çekildi. Bu haftaki eylemi polis demir bariyerlerle çembere alarak yalıtmaya çalıştı. Eylemi izlemek için duranlar da polis tarafından “burada durmak yasak” denilerek uzaklaştırıldı.


 
§