26 Ağustos 2016
Sayı: KB 2016/32

Özgürlük devrimde, barış sosyalizmde!
AKP’ye uyumlu ve ayarlı bombalar
Haklarımız ve geleceğimiz için mücadeleye
Basın özgürlüğü yalnız düzenin kalemşorları için…
OHAL’de fırsatçılığa devam!
Tarihten bugüne NATO ve Türkiye gerçeğine dair…
ABD ve Türk sermaye devletinin Cerablus seferi üzerine
Emperyalizme hizmet halklara düşmanlık bakidir
Biden ve Yıldırım’dan “ilişkileri onarma” vurgusu
TKİP V. Kongresi sunumlarından... Gençlik çalışmamızın sorunları
Direnmeyi seçmeyenler teslimiyete yürürler
Sermaye-hükümet-Türk Metal ittifakı iş başında!
Japon sömürü teknikleri
“Kaybedecek neyimiz kaldı!”
“Mezarda emeklilik”ten “bireysel emeklilik” yalanına
1900-Novecento
Kapitalizm ve çocuk
Sosyal-demokrat hükümetler ve günümüzdeki rolleri
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Japon sömürü teknikleri

 

Çalışma yaşamımda yapmış olduğum iş görüşmelerinde ve çalıştığım bazı otomotiv fabrikalarında Japon sermayesinin kendisine özgü bir sömürü düzeni kurduğunu fark ettim. Otomotiv sektöründe çalışma koşullarının ağırlığı sürekli tepki mayalıyor. Geçtiğimiz yıl Metal Fırtınası’nda sendikal bürokrasiye ve ücretli kölelik düzenine başkaldıran işçilerin neredeyse tamamını bu sektörde çalışan işçilerin oluşturduğunu gördük. Otomotiv fabrikalarından İtalyan, Fransız, Alman ve Amerikan sermayeli fabrikaların ve bu fabrikaların tedarikçi firmalarının işçileri Metal Fırtınası’nın başını çekti. Fakat Türkiye’de İtalyan, Fransız ve Amerikan sermayesinin yanı sıra Japon, Güney Kore sermayesi de Toyota, Isuzu, Honda, Hyundai gibi markalarla üretim yapıyor.

Burada asıl bahsedeceğim, Japon sermayesine ait olan markalar ve tedarikçi firmalarındaki sömürü teknikleri. Bu sömürü o kadar sistematik bir şekle sokulmuş ki bu sömürü sayesinde Japonya’nın II. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın ardından güçlü bir kapitalist ekonomiye sahip olmasının da ipuçlarını veriyor.

Japon fabrikalarında işçiler işe başlamadan önce birtakım görüşmelerden ve sınavlardan geçiyorlar. Sonrasında ise çalışacakları bölüm, üretecekleri parça, çalıştıkları makine, fabrika içi kurallar, şikayetler vs. her türlü konu hakkında eğitimden geçiriliyorlar.

İş görüşmesi ve sınav

İş başvurusu yapan işçiler fabrikaya çağrılarak toplu bir sınava alınıyor. Bu sınavda görsel dikkat ve matematik zekâsı ölçülüyor. Görsel dikkatte geometrik şekiller verilerek farklı olanlar ya da benzerleri soruluyor. Matematik testinde ise pratik hesap yapabilme yeteneği ölçülüyor. Örneğin belli bir sıralamayla rakamlar verilerek bu sıralamada boşluk bırakılan yere sıralamaya göre hangi sayının geleceğini yazmanız isteniyor. Bir başka örnekte ise “6 tane kız çocuğu olan bir adamın 7. çocuğunun erkek olma oranı kaçtır?” gibi sorular soruluyor. Bu testlerden asgari düzeyde başarı ile geçenler sözlü mülakata alınarak, daha önce nerelerde çalıştıkları, geleceğe dair çalışma planları soruluyor. Tedarikçi firmalar buraya kadar ilk görüşmeyi tamamlıyor. Toyota’da ise bunların ardından işçiler, üretim içinde kullanılan el aletleri, makineler ve rafların kullanımına dair bir simülasyon odasına alınıyor. Burada vida montajı, punta kaynak yapmaları ve plastik kasaları yerine göre raflara dizmeleri isteniyor. Bunun ardından ise iş görüşmesi tamamlanıyor. İlerleyen tarihlerde işçiler, sınavlarda göstermiş oldukları performansa göre iş başı yapmaları için çağrılıyorlar. Bu süreç tedarikçi firmalarda daha kısa sürede sonuçlansa da Toyota’da işbaşı yapmak ayları buluyor.

İşe alındıktan sonra

İşe alınan işçiler ise üretime girmeden önce çeşitli eğitimlerden geçiriliyorlar. Bu eğitimlerde işçiler hakkında dosyalar oluşturularak eğitimcilerin görüşleri doğrultusunda beceri, işe bağlılık vb. düzeyi ölçülüyor. Aslında bir yanıyla karakter analizi yapılıyor. İşçinin özgüveni, girişimciliği, niteliği ölçülüyor. İşçilerin düzeylerine göre işçinin çalışacağı makine, yapabileceği iş belirleniyor. İşe başlayan işçiden aldıkları verime göre işçiye yatırım yapılıyor. İşçiden alınan verime göre kıdem yükseltiliyor. Kıdemi yükseltilen işçiler kıdemine göre eğitimden geçiriliyor. Böylece fabrika içinde bir hiyerarşik örgütlenme gerçekleştiriliyor. Ben bunu biraz devlet örgütlenmesine benzettim. İşçiler kendilerine verilen sorumlulukların dışında bir iş yapamıyor. Kendinden yüksek kıdemlilere itiraz edemiyor. Memnuniyetsizliklerini formlar aracılığıyla ifade edebiliyor. Bu formlar ise bir üst amirden diğerine, daha sonra bir diğerine, daha sonra ise konuyla ilgili komisyonlara iletiliyor. Bürokratik bir yapı aynı zamanda bu örgütlenme.

Kurallar

İşçilerin, üretim sürecinde üretim talimatı/operasyon standartlarına uygun bir şekilde kurallara uymaları zorunlu. Bu talimatlara uymayan işçiler baskı altına alınarak yeniden eğitime sokuluyor. Üretim talimatlarında ise işçinin parçayı nasıl ve nerelerinden tutacağı, nasıl hareket edeceği, nasıl yerleştireceği talimatları var. Buna uyulmasının zorunluluğunu üst düzey yöneticiler ve eğitimciler iş kazalarını önlemek, ergonomi ve daha fazla üretim olarak açıklamaktalar. Örneğin bir işçinin, üretim esnasında iş kazası geçirdiğinde yaralanması ve ölmesi önemli değil. Üretim talimatına uydu mu uymadı mı bu önemlidir. Buna göre fabrika yönetimi iş kazasının sorumluluğunu işçiye yıkıp sorumluluktan kaçmaktadır. 8 saat boyunca ayakta aynı hareketleri yapan bir işçi için ise ergonomi söz konusu değildir. Aynı hareketleri yapan bir işçi vücudunun belli bir bölümünü çok fazla kullandığı için daha fazla yıpranmaktadır. İşçi sağlığına eğer önem verilmiş olsaydı sağlık sorunlarından dolayı iş göremez raporu olan işçileri işten atmak söz konusu olmazdı.

Bunların yanı sıra özellikle tedarikçi fabrikalarda işçilerin çalıştıkları bölümün dışında başka bölümlere girmeleri kesinlikle yasak. Üretim esnasında konuşmak, tuvalete, suya gitmek yasak. Eğer bunları yaparsanız hakkınızda tutanak tutulur, savunmanız istenir.

Kaizen/Fikir sömürüsü

Kaizenin (kayzen) kelime anlamına sürekli iyileştirme diyebiliriz. Kaizen, ARGE’yle benzer özellikler taşımış olsa da daha farklıdır. Farkı KYT’den (Kiken Yochi Training) gelir. KYT’nin kelime anlamı ise tehlike tahmin faaliyetleridir. Kaizen yapabilmek için ilk önce kaizen yapmak gerekir. TPS (Toyota Üretim Sistemi) içinde yer alan KYT’yi, çalışanların tamamının yapması istenmekte, çalışanlar bunun için teşvik edilmekte, bazı fabrikalarda ise işçiler zorlanmaktadır. Çünkü üretime en yakın olan işçiler üretimin nasıl daha az tehlikeyle ve hızla gerçekleşeceğini daha iyi bilmektedirler. İşçilerin doldurmuş olduğu KYT formları amirler tarafından değerlendirilip yüzeysel bir maliyet hesabıyla kaizen yapılması için belirlenmiş bir komisyonda değerlendirilerek, elde edilecek kâr ve gider hesaplamasının ardından uygulanmakta ya da uygulanmamaktadır. Eğer kâr elde edilmişse KYT önerisi yapan işçiye küçük primler ödenmektedir.

Esasta kaizende hedeflenen daha hızlı üretim, daha fazla kâr, daha az maliyettir. Tabi bir de daha az iş kazası! Örneğin 46 saniyede hattan çıkan bir ürünün 1 saniye bile daha az bir zamanda çıkması için makinede yapılan değişiklikler sonucu harcanan para, 1 saniyelik daha hızlı üretimde elde edilen kârla kıyaslanarak kâr elde ediliyorsa eğer kaizen önerisi uygulanıyor. Bu hesaplama günlük, saatlik, aylık, yıllık olarak elde edilen zaman kazancına göre ve üretim artışına göre hesaplanıyor.

Kaizen için daha farklı örnekler verecek olursak şunları söyleyebiliriz; daha az vida, daha az kaynak, daha az düğme, daha hafif araç, daha fazla dayanıklılık, daha fazla müşteri memnuniyeti, daha fazla çalışma vs. Bunların temelini ise daha fazla sömürü oluşturmakta. Düşünün, böylesi hesaplamalar yapılıyorsa, 3 dakikalık bir üretim duruşunda nelerle karşılaştığımızı. (Kaizen) için ayrıntılı teknik bilgi için buraya bakabilirsiniz: http://infotekas.com.tr/kaizen-nedir/)

3F formu

İşçilerin memnuniyetsizliklerini/şikayetlerini birbirleriyle paylaşması yasak. Eğer kişisel bir memnuniyetsizlik duyuyorsanız bu formu doldurarak bunu ilgili yere bildirmiş oluyorsunuz. Bununla ilgili geri bildirimler uzayabiliyor ya da bildirim olmuyor. Bu formlara 3F (Fuan, Futan, Fuman) deniliyor. Tahmin edersiniz ki bunun amacı işçilerin örgütlenme ve kaynaşmasını engellemektir. İşçiler örgütlenmeden önce birbirlerine şikayetlerini anlatırlar ve bununla birlikte örgütlenme eğilimi oluşabilir.

Sonuç olarak

Japon sermayesi sömürü tekniklerini her ne kadar iş disiplini/işe bağlılık olarak açıklasa da bunların temelinde kapitalizmin anarşik dürtüsü olan “daha fazla üret daha fazla sömür” yatmaktadır. Her türlü emek sömürüsünün bulunduğu Japon fabrikalarında kurallarla üstü örtülmeye çalışılan sömürü düzeni mevcuttur. Bir devlet gibi örgütlenmiş bu fabrikalarda burjuvazi için üreten işçilerden Türk ordusunda bile karşılaşmadıkları askeri bir disiplinle hareket etmeleri istenmektedir.

Buraya kadar anlattıklarım Japon sermayesinin sömürü düzeniydi. Geçerken belirteyim ki konuyla daha fazla ilgilenenler TPS’yi araştırarak teknik bilgi sahibi olabilirler.

İşçilere gelecek olursak; geleceğin Metal Fırtınası’nda göreceğinizden hiç şüpheniz olmasın. Bugün Japon sermayesinin bir ordu gibi üretime örgütlediği işçiler elbet bir gün emeğin özgürleşmesi için örgütlenerek organize sanayi bölgelerinin işçi ordularını kuracaktır.

Tuzla’dan bir metal işçisi

 
§