9 Eylül 2016
Sayı: KB 2016/34

Yayılmacı savaşlara karşı işçilerin birliği halkların kardeşliği
AKP/Erdoğan iktidarının kazanamayacağı savaş
T. Erdoğan Obama ve Putin’le görüştü
Düzenin yapboz siyaseti
Faşist baskı ve teröre karşı direnişi büyütelim!
Olmayan düğmeyi ilikleyen düzen hukuku
DEV TEKSTİL Eylül Ayı GMYK Toplantısı gerçekleştirildi
Murat Ülker neden, nasıl zengin?
İş cinayetleri ve ortalığa saçılan gerçekler
Kırıntılar için değil, sermayenin köleliğinden kurtulmak için mücadeleye!
Güncel deneyimler ışığında demokrasi sorunu - H. Fırat
Türkiye-AB ilişkilerinde çatışan çıkarlar, gerilen ipler
ABD başkanlık seçimleri: Tiyatro devam ediyor
TTİP: Emperyalist sömürü, yağma ve haydutluğun yeni bir aracı
Çocukların özgürlüğü için yıkılacak düzen.
Hapishanelerde 600 çocuk
Şiddete uğrayan kadınlar, devlete güvenmiyor!
Sermaye devleti kesenin ağzını işçiye kapattı, MİT’e açtı
Düzenle barış diyenlerin, demokrasi ve özgürlükten anladıkları...
Yarım kalan şarkı... Victor Jara!
Gerçekçiliğin sinemadaki özeti: Yılmaz Güney
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

ABD başkanlık seçimleri: Tiyatro devam ediyor

 

Amerikalılar 58. başkanı seçmek için Kasım ayında bir kez daha sandık başına gidecekler. Yine esas olarak iki parti, Demokratlar ve Cumhuriyetçiler yarışacak. Demokratların adayı Hillary Clinton, Cumhuriyetçilerin adayı ise Donald Trump’tır. Seçimlere hâlâ epey zaman var, ancak, partiler ve adaylar arasındaki yarış şimdiden başlamış bulunuyor. Ülkenin en popüler şirketleri, sözde kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla, hangi parti ve adayın önde göründüğüne dair anketler yapıyorlar. Adaylarla zaman zaman röportajlar yapılıyor. Partiler ve adaylar ayrıca toplantılar yapıp, neye, niçin talip olduklarını ve seçilmeleri durumunda ABD için neler yapacaklarını açıklıyorlar. Seçimler eksenli hareketlilik seçimler yaklaştıkça daha da hız kazanacaktır.

“Rüyalar ülkesi ABD”nin gerçek tablosu

ABD dünyanın en büyük ekonomisine sahiptir. Kapitalizmin merkezi, bir başka ifade ile kapitalizmin Kâbe’sidir. Bundan öte, o, kapitalist dünya denen pazarın egemen gücüdür. Ne var ki kriz onun da gerçeğidir ve bilindiği gibi ilk önce ABD’yi vurmuştur. Kriz bugün de ABD’nin en önemli gerçeklerinden biridir ve atlatılamıyor. Faturasını ise işçi ve emekçiler ödedi ve ödüyor. Dünyada en acımasız iktisadi ve sosyal saldırılar, Amerikan işçi sınıfı ve yerli-göçmen emekçilerine dönük olandır. ABD, dünyada en acımasız kapitalist yoğun sömürü ve baskının uygulandığı ülkedir. Servet ve sefalet arasındaki uçurum dünyanın hiçbir yerinde ABD’deki kadar ürkütücü boyutlarda değildir. “Wall Street’i İşgal Et” eylemcilerinin dilinden düşmeyen %1’e karşı %99 sözü tam da bunun ifadesidir. ABD dünyanın en zengin ülkesidir, ama öte yandan da yoksulluğun, açlığın ve sefaletin zirvede olduğu bir ülkedir. En başta Afrika kökenliler olmak üzere göçmenler ve yerli halktan milyonlarca insan evsizdir ve sokaklarda yatmaktadırlar. Wall Street eylemcilerinin deyimi ile Amerika’nın %1’i son derece lüks gökdelenlerde oturup, ihtişam içinde yaşarken, %99’u evsizdir, teneke bir barakaya dahi muhtaçtır.

ABD geçmişte de hem de ciddi boyutlarda ırkçı saldırganlığa sahne olmuştu. Ku Klux Klan adlı ırkçı örgüt bunun aracıydı. ABD şimdi yine ırkçı saldırganlığın en fazla sahne aldığı ülke konumundadır. Yine siyahlara dönük dur durak bilmeyen ve sonu cinayetlerle biten olaylara sahne olmaktadır. Tüm kapitalist devletlerde olduğu gibi burada da ırkçılık bir devlet politikasıdır ve çok acımasızca uygulanmaktadır.

ABD tarihi işgalciliğin, kovboyların ve şeriflerin tarihidir. Şimdi bunlara ABD polisi eklenmiştir. Irkçı eyalet valileri, savcıları, yargıçları bunları tamamlamaktadır. Sözde uygarlığın en gelişmiş ülkesi olan ABD, elektrikli sandalye işkencesi ile gerçekleştirilen idam cezasının da ülkesidir. Polis devleti uygulamaları “vakayı adiye”dendir. Şerif ruhlu polisler uyarıya gerek duymadan sokak ortasında ve güpegündüz yargısız infaz yapmaktadırlar. Kısacası ABD, günümüzdeki en büyük polis devletidir.

Öte yandan ABD aynı zamanda dünyanın en büyük askeri gücüdür ve NATO gibi bir saldırganlık, savaş ve iç savaş aygıtı ile dünyaya hükmetmektedir. Bir parça tartışmalı hale gelse de hâlâ emperyalist dünyanın hegemonudur ve bugün de hegemonya savaşının, bunun ifadesi olan emperyalist saldırganlığın ve savaşın başını çekmektedir.

“Rüyalar ülkesi ABD”nin gerçek tablosu budur. ABD başkanlık seçimleri işte bu koşullarda yapılacaktır.

Amerika demokrasisi ve seçimlerinin değişmeyen niteliği

Türkiye, İsviçre, Almanya, ABD fark etmez; demokrasi mutlak surette bir sınıfın, burjuvazinin damgasını taşımaktadır. Sadece burjuvazi için vardır ve sadece onun yararlandığı bir şeydir. Toplumun büyük çoğunluğu hiçbir alanda bu demokrasiden yararlanmaz. Bunun en iyi örneklerinden biri de söz konusu ülkenin egemenleri tarafından demokrasinin bir alameti olarak gösterilen seçimlerdir. Ne var ki bu, ister geri isterse en gelişmiş bir ülkede olsun, demokrasinin varlığına inandırıcılık kazandırılmak için birkaç yılda bir başvurulan son derece sahte ve aldatıcı bir işlemdir.

Burjuva demokrasisinin en ileri örneği ülkelerde bile seçim sistemleri baştan aşağı anti-demokratiktir ve seçimler de halkın iradesini açığa çıkartmak ya da belirlemek için yapılmaz. Aylar süren kampanyalar yürütülür, adaylar yarıştırılır, nedir ki gerçekte yapılan, hiçbir karşılığı olmayan söz ve vaatlerle işçi ve emekçileri aptallaştırıp, sersemletmekten başka bir şey değildir. İşçi ve emekçilerin seçme ve seçilme hakkı tam bir yalandan ibarettir. İşçi ve emekçiler seçimlerin sadece figüranıdırlar, dolgu malzemesidirler. Burjuvazi kendi günlük işlerini yapacak, bir dönem kendisine hizmet edecek ve elbette işçi ve emekçileri en iyi aldatan “Komite”yi belirler, hepsi bu.

Tüm bunlar fazlasıyla ABD için de geçerlidir. ABD demokrasisi Wall Street demokrasisidir. Büyük petrol ve silah tekellerinin, Detroit milyarderlerinin, %1’in demokrasisidir. ABD seçim sistemi de, bunun dolaysız sonucu olan seçimleri de dünyanın en anti-demokratik sistemi ve seçimleridir. Demokrat ve Cumhuriyetçi; her dönem bu iki parti sahne alır. Her zaman bu iki parti iktidara aday olur. ABD’de seçim tekellere bir hizmet yarışıdır. En iyi hizmetçiyi belirleme işlemidir. Kimin aday olacağına dahi büyük tekeler karar vermektedir. Çatışma da uzlaşma da onların çıkarları gözetilerek yapılıyor.

Bunların dışındaki adaylar sadece ve sadece seçimlerin figüranlarıdırlar. Kaldı ki Demokrat ya da Cumhuriyetçi, iki partiden birinden birinin adayı olmak dışında bir şansları da bulunmamaktadır. Bu nedenledir ki kendisine solcu ya da sosyalist diyenler de Amerika’nın demokrat yüzü olarak sunulan Demokrat Parti’den aday olmaktadırlar. Kısacası ABD seçimleri dünyada işçi ve emekçilerin en fazla dışında kaldığı seçim örneğidir.

Başkanlık seçimleri ve adaylarını bekleyen görev ve sorumluluklar

ABD başkanlık seçimleri, mevcut kriz yüzünden kapitalizmin nefessiz kaldığı, ABD ve diğer emperyalist devletler için savaşa başvurmaktan başka bir çözüm yolunun bulunmadığı, ırkçılığın adeta bir devlet politikası olarak sürdürülmek zorunda olunduğu, burjuva demokrasisine dahi tahammül edilmeyip, her yerde polis devleti uygulamalarının, koyu bir siyasal gericiliğin egemen hale geldiği, faşizmin yeniden halkların yaşamına dönük yakın bir tehlike haline geldiği, emperyalist saldırganlık ve savaşların gemi azıya aldığı, ABD ile rakip emperyalist devletler arasındaki hegemonya kavgasının iyiden iyiye kızıştığı, eninde sonunda patlak verecek olan yeni bir emperyalist savaş için ABD’yi hazırlamanın yaşamsal önem kazandığı kritik bir süreçte yapılacak.

Seçimlerde yarışan iki patinin ve adaylarının kendilerine has özgünlükleri, nüans farklılıkları olsa da temel sorunlarda, dönemsel ihtiyaçlar konusunda ve en çok da ABD’nin devlet olarak çıkarları konusunda özünde ve esasında aynı yerdeler. Hillary Clinton’ın Wall Street kodamanlarının temsilcisi olduğu ileri sürülüyor. Ne var ki aynı şey Donald Trump için de geçerlidir. Keza Hillary’nin savaş yanlısı, Trump’ın ise daha ılımlı biri olduğunu ileri sürenler var. Bu tastamam bir uydurmadır. Gerçekte Trump da ABD’nin savaş politikalarını savunmaktadır. Afganistan, Trump’ın adayı olduğu Cumhuriyetçi Parti’nin ve Bush’un eseridir. Emperyalist savaşlar serisini başlatma şerefi(!) Trump’ın partisine aittir. Trump Irak ve Libya işgallerini de doğru bulmuş ve desteklemiştir. Demek oluyor ki H. Clinton ile D. Trump arasındaki yarış da, savaş da “şahinlerin savaşı”dır. Hangisi seçilirse seçilsin Amerika ve tüm dünya işçi ve emekçilerine acı ve yıkımdan başka bir şey sunmayacaklardır.

Sonuç olarak, ABD’deki başkanlık seçimleri hangi partinin ve bu ikisinden hangisinin yukarıdaki caniyane icraatları en iyi biçimde gerçekleştireceğini kararlaştırmak için yapılıyor. Kısacası, sahne aynı sahne, piyes aynı piyestir.


 
§