9 Eylül 2016
Sayı: KB 2016/34

Yayılmacı savaşlara karşı işçilerin birliği halkların kardeşliği
AKP/Erdoğan iktidarının kazanamayacağı savaş
T. Erdoğan Obama ve Putin’le görüştü
Düzenin yapboz siyaseti
Faşist baskı ve teröre karşı direnişi büyütelim!
Olmayan düğmeyi ilikleyen düzen hukuku
DEV TEKSTİL Eylül Ayı GMYK Toplantısı gerçekleştirildi
Murat Ülker neden, nasıl zengin?
İş cinayetleri ve ortalığa saçılan gerçekler
Kırıntılar için değil, sermayenin köleliğinden kurtulmak için mücadeleye!
Güncel deneyimler ışığında demokrasi sorunu - H. Fırat
Türkiye-AB ilişkilerinde çatışan çıkarlar, gerilen ipler
ABD başkanlık seçimleri: Tiyatro devam ediyor
TTİP: Emperyalist sömürü, yağma ve haydutluğun yeni bir aracı
Çocukların özgürlüğü için yıkılacak düzen.
Hapishanelerde 600 çocuk
Şiddete uğrayan kadınlar, devlete güvenmiyor!
Sermaye devleti kesenin ağzını işçiye kapattı, MİT’e açtı
Düzenle barış diyenlerin, demokrasi ve özgürlükten anladıkları...
Yarım kalan şarkı... Victor Jara!
Gerçekçiliğin sinemadaki özeti: Yılmaz Güney
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

TTİP: Emperyalist sömürü, yağma ve haydutluğun yeni bir aracı

D. Yusuf

 

TTIP (Transatlantik Serbest Ticaret Anlaşması) AB ile ABD arasında sonuçlandırılmayı bekleyen anlaşmanın adıdır. Bu anlaşma için 2013 yılında başlatılan görüşmeler hâlâ devam ediyor. Özellikle Almanya ve ABD bu konuda çok istekli olmalarına ve imzaya çok yakın durmalarına rağmen, anlaşma bir türlü imzalanıp-sonuçlandırılamadı.

Bunun başlıca iki nedeni var. Biri, tekellerin kendi aralarındaki çıkar çatışmaları, diğeri de dünya ölçüsünde bu anlaşmaya karşı yükselen ve gitgide büyüyen tepkilerdir. Daha açık söyleyişle, her yerde işçi ve emekçilerin bu yasaya geçit vermemek amacıyla gerçekleştirdiği protesto gösterileridir. 2015 yılında, Berlin’de çeşitli parti, sendika, ilerici dernek ve göçmen örgütünün ön ayak olduğu 250 bin kişinin katıldığı, Almanya’da ikinci dünya savaşından sonra yapılan en büyük eylem bunun en akılda kalanıdır. Ardından, 2016 yılında ve yine Almanya’nın Hannover kentinde 90 bin kişinin katıldığı bir gösteri daha gerçekleştirildi.

Bu gösterilerin de etkisiyle sözleşme bir türlü sonuçlandırılamadı. Ve dahası Fransa Dış Ticaret Bakanı, kapıları tümüyle kapamamakla birlikte, Eylül ayında görüşmeleri bitireceklerini açıkladı. TTIP’e dönük tepkiler aralıksız biçimde sürüyor. Bu arada, benzer biçimde tepkilere neden olan bir anlaşma daha var; CETA. Yani AB ile Kanada arasında imzayı bekleyen Serbest Ticaret Anlaşması.

Eylül ayında bu iki anlaşmaya karşı yeni gösteriler olacak. Örneğin 17 Eylül’de Almanya’nın Berlin, Frankfurt, Stuttgart, Leipzig, Münih ve Köln kentlerinde işçi ve emekçiler bir kez daha sokaklara çıkacaklar. Kimi sol partiler, ilerici sendikalar, ATTAC, göçmen örgütleri ve Yazarlar Birliği’nin oluşturduğu cephe epeydir gösteriler için yoğun biçimde hazırlık yapıyorlar. Görsel ve yazılı materyaller aracılığıyla işçi, emekçi, ilerici ve devrimci çevreleri protesto gösterilerine katılmaya çağırıyorlar.

TTIP işçi ve emekçilere dönük iktisadi-ticari-mali,
demokratik-siyasi, çok yönlü ve çok kapsamlı bir saldırıdır

AB ve ABD’nin, dünya hasılasının yaklaşık yarısını ve ticaretinin 1/3’ünü oluşturan bu iki gücün anlaşması durumunda, özetle, gümrük vergileri sıfırlanacak, mevzuat değiştirilerek tüm gümrük duvarları yıkılacak. Yani yasalar değiştirilerek sınırsız ticaretin önündeki tüm engeller kalkacak ve her türlü yasal imkan oluşturularak yatırım kolaylığı sağlanacaktır. Böylece, bu iki gücün engelsizce ticari faaliyet yürüttüğü dünyanın en büyük pazarı oluşacaktır.

Hiç kuşkusuz bu anlaşma sadece ticari ve mali bir anlaşma değildir. İktisadi-ticari-mali alandan sosyal, demokratik-siyasi her alana dek sonuçları olacak olan çok yönlü ve çok kapsamlı bir anlaşmadır. Öte yandan söz konusu olan iki dünya devidir. Dünyanın en gelişmiş ekonomisine sahip iki emperyalist büyük devletidir. Bu anlaşma imzalanır da gerekli yasal düzenlemeler yapılırsa eğer, AB ve ABD’nin en büyük sermaye tekellerinin önü sınırsız biçimde açılacak, azaminin azamisi kâr elde etmeye başlayacaklardır. Açgözlü bu tekellerin kasaları daha fazla dolacak, zenginliklerine zenginlik katacaklardır. Zira bu anlaşma yürürlüğe girdiği durumda şöyle bir tabloyla karşılaşacağız:

- Bu anlaşmanın imzalanması demek ulusal hukukun yok hükmünde sayılması demektir. Dolayısıyla, bu anlaşma yürürlüğe girer girmez ulusal hukuk askıya alınacaktır. Yabancı şirketler ve yatırımcılar devletle eşit konumda olacaklardır. O kadar ki, gerektiğinde bu devletleri mahkemeye verebileceklerdir.

- Şirketler yaptıkları işlerde vergiden muaf tutulacaklardır. Zararları ise, esas olarak işçi ve emekçilere fatura edilecektir.

- Bu yasa ulusal ve uluslararası hukukun da üstünde tutulacak, böylece, işçi ve emekçilerin yılları bulan dişe diş mücadeleleri sonucunda elde ettikleri tüm hakları gasp edilecektir.

- İşçiler azgın ve haksız bir rekabet ortamına sokularak, ücretleri en alt düzeye indirilecek, çalışma ve yaşam koşulları daha da kötüleşecektir.

- Kriz bahanesi ile işten atmalar kitlesel boyutlar kazanacak, işsizlik çığ gibi büyüyecektir. Yoksulluk derinleşecek, nüfustan daha hızlı büyüyecektir.

- Önü sınırsızca açıldığı için, açgözlü tekeller dünyanın her yerinde yer altı ve yer üstü kaynaklarını acımasızca sömürecek ve yağmalayacaklardır.

- Keza, tekeller azami kâr hırsı ile doğayı tahrip edecek, insanlığın beslenmesi ve sağlıklı yaşamasının koşullarını dinamitleyip, iyice imkansız hale getireceklerdir.

-Ve nihayet, açgözlü tekellerin, esasta da petrol ve silah tekellerinin sefil çıkarları için yürütülen savaşlar, ayrı bir yıkım olacaktır. Sadece bu nedenle, milyonlarca insanın yerini yurdunu terk etmesini tetikleyecek, günümüzde yeniden bir insanlık dramına dönüşen mülteciliğe yeni ve daha büyük boyutlar kazandıracaktır.

TTIP emperyalist sömürü, yağma ve haydutluğa daha ileri boyutlar kazandıracaktır

Ulusal çitler çoktan yıkıldı. Ulusal ekonomiler ve ulusal pazarlar çoktan tarihe karıştı. Günümüzde ulusal ve uluslararası hak ve hukuk üzerine söylenen tüm sözler bir ikiyüzlülükten ve aşağılık yalandan ibarettir. Ulusların ve halkların özgür iradeleri de günümüzde yok hükmündedir. Zira çağımız emperyalizm, yani azami kârdan başka bir şey düşünmeyen açgözlü tekellerin çağıdır. Dünyanın efendileri emperyalistlerdir, emperyalist birkaç büyük devlettir. Bu emperyalist büyük devletler tüm dünyaya hükmetmektedir. Dünya pazarına bunlar hakimdir, döne döne bu pazarı paylaşanlar, bu amaçla yeniden ve yeniden savaş çıkaranlar da onlardır. Güçleri sayesinde ve zora dayalı biçimde kurdukları dünya düzeni bir haydutluk düzenidir. Her türlü sömürünün, baskının, işsizliğin, yoksulluğun, eşitsizliğin ve savaşların kaynağı bu emperyalist tekellerdir, onların temsilcisi devletlerdir. Bu düzen 67 kişinin sahip olduğu sermaye ve mal varlığının 3.5 milyar insandan fazla olduğu bir acımasız düzendir.

AB ve ABD’nin açgözlü en büyük tekelleri tüm bu melanetlere daha devasa boyutlar katmak için bu anlaşmayı bir an önce imzalamak istemektedirler. Kapitalist-emperyalistler geçmişte de ticaret özgürlüğü adına, keşfedilmemiş topraklardan başlayarak dünyamızın en ücra köşelerini sömürgeleştirdiler. Yerli halkların kıyımı üzerinden onlara ait ne varsa el koydular, yağmaladılar. Bunun için savaşlar verdiler, haçlı seferleri düzenlediler. Bunları yaparlarken ne hak ne de hukuk dinlediler. Çünkü onlar beyaz adamlardı, efendilerdi, efendi olarak doğmuşlardı. El koydukları toprakları onlar keşfetmişti, yer altı ve yer üstü tüm zenginlikler onların doğal hakkıydı. El koymaları için onları bekliyordu. Yani onlar ilk andan itibaren hayduttular.

AB, ABD ve Kanada’sı ile tüm emperyalist devletler bugün de bu aynı şeyleri yapıyorlar. Hem de küresel düzeyde oluyor bunlar. ABD uluslararası haydutluğun merkezidir. En açgözlü tekeller ABD ve Alman tekelleridir. Ama doymuyorlar. TTIP denen şey işte açgözlülüğün, kâr hırsının ürünü ve ifadesidir. Emperyalist sömürü, soygun ve yağmaya daha acımasız ve daha devasa boyutlar kazandırmak için çıkartılmak isteniyor. Bu anlaşma, deyim uygunsa işçi ve emekçiler için yaşamı cehenneme çevirecek, daha acımasız bir yeni haçlı seferidir. Emperyalist haydutluğa meşruiyet kazandırmanın aracıdır.

Öyle ki bu anlaşma aynı zamanda, Lenin’in deyimi ile, birkaç emperyalist büyük devletin iktisadi kudretlerine dayanarak, ekonomisi zayıf kapitalist devletlere boyun eğdirme niteliği de taşımaktadır. AB’nin, esas olarak da Alman tekelci devletinin Yunanistan örneğindeki gibi periferisindeki ülkelere boyun eğdirmek, onları sömürgesi haline getirmek için yaptıkları, buna iyi bir örnektir.

TTIP ve CETA’ya karşı mücadeleye

Her gün yeni bir bahane ile işçilerin, emekçilerin ve tüm bir insanlığın ağır bedeller ödeyerek kazandığı kazanımlar parça parça yok ediliyor. Bir avuç açgözlü büyük tekel sadece bugünümüzle değil, geleceğimizle de oynuyor. Buna izin vermeyelim.

Kapitalizmin, eş deyişle de AB ve ABD tekellerinin dünya işçilerine ve emekçilerine dayattığı TTIP ve CETA adlı sömürü, soygun ve haydutluk aracı anlaşmaya geçit vermemek için mücadele sınıf devrimcilerinin esaslı görev ve sorumluluğudur. Tekellerin aşırılıklarını törpülemek, sınırlamak ve kabul edilebilir kılmak reformist, sosyal-demokrat ve ATTAK türü akımların temel politikalarıdır. Sınıf devrimcisi komünistler ise doğal olarak anti-kapitalist perspektifle 17 Eylül’de gerçekleştirilecek TTIP ve CETA karşıtı gösterilere katılacaklardır.

Kapitalist sömürüye ve emperyalist barbarlığa karşı, seçeneğimiz devrimdir! Sınıf devrimcilerinin şiarı budur. 17 Eylül’de yapılacak olan TTIP ve CETA karşıtı gösterilerde bu şiarı haykıracaklardır.


 
§