14 Ekim 2016
Sayı: KB 2016/38

Dinci-mezhepçi iktidar içeride OHAL’ci dışarıda yayılmacı
Erdoğan-Putin görüşmesi üzerine
Katliamcı devlet rutini!
Katil devlet anmalara saldırdı
Katliam zincirinin yeni halkası Yüksekova
Greif işçisi toplu sözleşme sürecinde inisiyatifi ele almalıdır
“Greif Direnişi’nin açtığı yoldan, örgütlenmeye, birlik olmaya çağırıyoruz”
Ankara İşçi Meclisi toplandı
Tüpraş ve Petkim’de toplu sözleşme süreci
2017 Metal TİS sürecine giderken...
ABD’nin Musul seferi: IŞİD bahane, her şey petrol için!
Bir dönemin sonu: FARC-Santos “barış” anlaşması
Gericiliğin prangalarını kırmak için mücadeleye!
Bu kavgada biz de varız!
İÜ'de DGB’lilere gözaltı terörü
Öğrenci yurtlarında büyüyen sorunlar
TV, radyo ve basına dönük saldırıların arka planı
Hapishanelerde faşist baskı ve hak gaspları yoğunlaşıyor
“Saadet Hanım” tiyatro oyunu üzerine bir eleştiri
"Başka yol yok" direneceğiz!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

2017 Metal TİS sürecine giderken...

Kazanmak için yeni fırtınalara hazırlanalım!

 

Metal fabrikalarında ivmesi giderek yükselen bir hareketlilik süreci yaşanıyor. Metal patronlarının, Türk Metal çetesi işbirliğiyle giriştiği kitlesel işçi kıyımları, yaygınlaşarak sürüyor. Metal Fırtına'nın etkilerini fabrikalardan silmek, otoritesi sarsılan Türk Metal’in zeminini güçlendirmek ve kaybettiği fabrikaları/üyeleri baskı ve zor yoluyla tekrar kazanabilmek için girişilen manevralar ve işten atmalarla, MESS, önümüzdeki TİS süreçlerini de kapsayacak zorlu mücadele dönemine hazırlanıyor.

İşçi sınıfının bütününe dayatılan kapsamlı sosyal yıkım programlarının parça parça hayata geçtiği bir süreçte ağırlaşan çalışma ve yaşam koşulları, TİS süreçleriyle birlikte perçinlenmeye, metal işçileri hareket edemez hale getirilmeye çalışılıyor.

2014 yılında Birleşik Metal-İş üyesi metal işçilerinin grev kararlılığı sonucu, MESS’ten ayrılan fabrikaların kurduğu Elektromekanik Metal İşverenleri Sendikası (EMİS) ile Birleşik Metal-İş arasında TİS görüşmeleri başlamış bulunuyor. MESS ile yürütülecek 2017 TİS süreci açısından kritik önem taşıyan, deyim yerinde ise ilk raunt olarak hayat bulacak sözleşme sürecinin yanı sıra iş yeri bazlı sözleşme görüşmeleri, dönemin öne çıkan başlıkları arasında sayılabilir.

Geçtiğimiz yıl onlarca fabrikada, on binlerce metal işçisinin sermayenin cenderesi ve Türk Metal çetesinin tahakkümüne karşı gerçekleştirdiği Metal Fırtına’nın etkileri sürüyor. Doğruları ve yanlışlarıyla beraber gerçekleşen Metal Fırtına, metal işçisinin uzun yılların ardından zincirlerini kırmak için giriştiği önemli bir silkeleniş, sınıf mücadelesi açısından da geleceğe ışık tutan önemli bir deneyim ve birikimi ifade ediyor. Tüm deneyimsizliğine, yeterli ön hazırlıktan yoksunluğuna rağmen, yılların biriktirdiği sosyal hoşnutsuzluk temelinde mayalanan, Türk Metal çetesine yönelik öfkenin tetiklediği Fırtına, metal patronları ve sendikal ihanet şebekesinin dizlerinin bağını çözerken, metal işçilerini yeni döneme hazırlayan önemli ve göz ardı edilemeyecek deneyimlerle dolu bir mücadele süreci olarak gerçekleşti.

Metal fabrikalarında giderek kızışan mücadele sürecine metal patronları ve Türk Metal çetesi, Metal Fırtına'nın deneyimlerinden kendilerine sonuçlar çıkartarak hazırlanıyor. Metal işçileri de kendi öz deneyimleri ve mücadele birikiminden öğrenmelidir. MESS’i ezmek, Türk Metal çetesini parçalamak, sendikal bürokrasi ile hesaplaşmak ve kaybettiklerini geri almak, yeni haklar kazanmak için güçlü bir bilinç, haklı ve meşru olandan hareketle hazırlanmış talepler, kenetlenmiş bir taban örgütlülüğü, kazanıma kilitlenmiş irade olmazsa olmazdır.

Saldırı bütünlüklüdür

İşçi sınıfı ve emekçi kitleler bütünsel bir saldırı sürecinin hedefi durumundalar. Sermaye sınıfı ekonomik, sosyal ve siyasal planda yaşadığı çok yönlü krizin faturasını gündelik yaşamda artık rutin bir hâl alan baskı ve sindirme politikalarına eşlik eden sosyal yıkım saldırıları olarak gündeme getiriyor. Patron örgütleri, hükümeti, polisi, medyası bir bütün olarak işçi sınıfının karşı karşıya kaldığı her türlü saldırının arkasında duruyorlar.

İşçi sınıfı karşı karşıya kaldığı saldırılar karşısında güçlü bir mücadele sürecini ancak bu bütünlüğü gözeten açık bir bilinç ile hareket edebildiğinde hayata geçirebilecektir. Sermayenin saldırılarının bir yanını da bu bütünlüklü bilinci parçalamak oluşturmakta, aynı anlama gelmek üzere sınıfın yöneleceği hedefi muğlaklaştıracak politikalar hayata geçirilmektedir.

Oysa Metal Fırtına’nın yarattığı deneyimin de tüm açıklığıyla gösterdiği gibi haklı ve meşru talepler patron ve Türk Metal saldırısı ile karşılanmakta, yetmediği yerde, MESS, hükümet, polis orduları, patron medyası devreye girmektedir. Her fırsatta yasalara uyma telkininde bulunanlar, mesele işçi sınıfının mücadelesine geldiğinde her şeyi rafa kaldırmayı işten bile görmemektedir.

15 Temmuz’un ardından ilan edilen OHAL süreci bu gerçekliği daha görünür hâle getirmiş, darbeye karşı ilan edildiği ifade edilen OHAL, temelde işçi ve emekçileri hedefleyen uygulamalarla sürmektedir. OHAL’de grevler yasaklanmakta, işçilerin hak arama eylemleri polis saldırısına uğramakta, tam bir keyfiyet örneği olarak işten atmaların önü açılmakta, bir gecede çıkartılan yasalarla kölelik hükümleri uygulamaya konulmakta, patronlar emekçilerin vergilerinden toplanan bütçelerle teşvik edilerek ihya edilmektedir.

Metal işçisi için kritik bir süreç yaklaşırken, OHAL temel bir tehdit olarak durmaktadır. Metal işçisi TİS süreçlerinden kazanımla çıkabilmek, Metal Fırtına’nın bıraktığı yerden mücadelesini güçlendirmek için içinden geçtiğimiz sürecin ortaya çıkarttığı gelişmeler ekseninde güçlü bir bilinç açıklığı, mücadele hedefi açısından bütünlüklü bir yaklaşım ile hazırlıklarını gerçekleştirmelidir.

Söz, yetki, karar işçilerindir

Metal işçileri verilenle, daha doğru bir ifadeyle reva görülenle yetinemez. Yıllardır verilen dişe diş mücadele sonucu elde edilmiş bir dizi ekonomik, sosyal hak bugün birer birer gasp edilirken, çalışma ve yaşam koşulları sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda yeniden düzenlenip, yoksulluk, sefalet ve kölece çalışma koşulları hüküm sürerken, dahası işçi sınıfının içinde bulunduğu bu durum yine bizzat işçilere kanıksatılmaya çalışılırken, haklı ve meşru olandan hareketle mücadele talepleri belirlenmelidir.

Sözleşme taslaklarının hazırlanması süreci tamamen işçilerin katılımı ve inisiyatifi ile temel gerçeklikler ve ihtiyaç temelinde hazırlanmalıdır. Metal işçileri ücretten sosyal haklara, kölelik yasalarından keyfi disiplin uygulamalarına dek bütün konularda kırmızı çizgilerini belirlemeli, hemen tüm fabrikaların ortak ihtiyacı haline gelen taleplerinde kararlılığını göstermelidir. Başta Türk Metal çetesinin ve kimi zaman ondan farklı tutum almayan sendikal bürokrasinin manevralarına, kalem oyunlarına, oldu-bitti yaklaşımlarına prim vermemelidir. Metal işçilerinin geleceğini belirleyecek taleplerin netleştirilmesinde açıklık ve işçi inisiyatifi dışında gerçekleşecek her işleyiş mahkum edilmeli, metal işçileri söz ve karar hakkına sahip çıkmalı, işçinin onayı alınmayan hiçbir taslak masaya konulmamalı, işçilerin onayı alınmadan hiçbir sözleşme imzalanmamalıdır. Metal Fırtına’nın deneyimiyle yoğrulan metal işçisi, muhtemel bir satış sözleşmesi ile yüz yüze kalmamak için bugünden önlemlerini almalı, sendikalara bu eksende bir basınç gerçekleştirmeli, yetki süreçlerinden önce TİS taslaklarının açıklanması için çabasını yoğunlaştırmalıdır. Gerekiyorsa erken bir tarihte mevcut sendikasıyla yollarını ayırmak da dahil, kararlı bir pratik ile meşru taleplerine sahip çıkmalıdır.

Metal işçileri birlikle kazanabilir

Metal işçisinin kazanımının güvencesi fabrika zemininde kuracağı birliğidir. Haklı ve meşru talepler masa başı pazarlıklarıyla değil, mücadele ile kazanılabilir. Yine metal işçilerinin kendi deneyimleri bu gerçeği bir çok vesileyle kanıtlamıştır. TİS süreçlerinde olduğu gibi bir bütün olarak sermaye karşısında işçi sınıfının en büyük silahı, tabandan doğru kenetlenmiş birliğidir. Geleceğini belirleyen her süreçte metal işçisi sözünü ancak birliğini kurabildiğinde söyleyebilecek, taleplerine kararlılıkla sahip çıkabilecek, TİS taslaklarının hazırlanmasından, sermayeye kabul ettirilmesine kadar her aşamada söz ve inisiyatif sahibi olabilecektir. Bugün MESS’in, Türk Metal çetesinin ve sendikal bürokrasinin elini rahatlatan en önemli avantajları, karşılarında güçlü bir işçi birliğinin olmamasıdır.

Metal işçileri karşı karşıya kaldığı tüm saldırılara karşı olduğu gibi, aynı zamanda önemli bir mücadele alanı olan 2017 TİS sürecine, bu sürecin her aşamasına müdahil olabilmek, belirleyici rolünü oynayabilmek, muhtemel bir satış sözleşmesinin imzalanmasını engellemek için bugünden birliğini kurmalı, hazırlıklarına başlamalıdır.

Çok yönlü ve sürekli hazırlık

Sermaye düzeninin bütünsel saldırılarına, metal işçileri saflarında yaratılmaya çalışılan bilinç bulanıklığı ve yapay ayrımlara, sendikal ihanet şebekelerinin muhtemel satışına karşı uyanık olmak, metal işçilerini gelişmeler karşısında sürekli aydınlatmaya, bilinçlendirmeye çalışmak, fabrika zeminlerinde işçinin iradesini açığa çıkartmak, taleplerin belirlenmesinden kazanılmasına kadar her aşamada metal işçilerini söz sahibi kılmak bugünden kararlı, hedefli ve sistematik bir çabanın ortaya konulmasına bağlı.

Hazırlıklar günün içinde ortaya çıkan ayrıntıların bütünselliği üzerinden, grev de dahil her türlü mücadele aracını devreye sokacak bir bakış, kararlılık ve kazanıma kilitlenmiş bir iradeyle hayata geçirilebilmelidir. Tüm süreçlerde haklılığını ve meşruluğunu işçi sınıfının mücadele tarihinden alan mücadele çizgisi baz alınmalıdır. Güncel planda ortaya çıkan gelişmelerin ve yaklaşan TİS sürecinin ortaya çıkarttığı görevler, başta öncü metal işçileri olmak üzere Metal Fırtına'nın yaratıcılarının omuzlarındadır.

 

 

 

 

Birleşik Metal-İş’in İzmir’deki ihanetine ilişkin açıklama

 

İşçi sınıfının mücadelesinin vazgeçilmez ilkeleri vardır. Bu ilkelerin en önemlilerinden biri sermayenin bizleri küçük düşüren tutum ve davranışlarına karşı da mücadele etmektir. Zira sermayedarlar ve onların uşakları bizleri bu yolla sindirmeye çalışmakta, onur ve kişiliğimizle oynamak pahasına kendi sömürü düzenlerini sürdürmek istemektedirler.

Küfür ve hakaretin biz işçiler üzerinde kırbaç cezasından farkı yoktur. Herhangi bir konuda hakkını, onurunu koruyan işçi çoğu zaman bu tür davranışlara maruz bırakılır. Buna karşı durmak yalnız sınıf mücadelesinin değil her türlü etik ve ahlaki değerin de bir gereğidir.

Yakın dönemde Totomak’ta işçiler de bu gereklilik üzerinden davranmış, patron temsilcisinin küfür ve hakaretlerine gereken yanıtı vermiştir.

Hal böyle iken işçilerinin dik duruşuyla övünmesi gereken Birleşik Metal-İş Sendikası İzmir Şube yönetimi eylem kararını işçilerle birlikte alan baş temsilci Metin Bozkurt’u görevden almış, eylemci işçileri suçlu durumuna düşürerek işten atma saldırısı için zemin döşemiştir. (Tabi bu işten atma saldırısı daha açık bir anlaşmanın ürünü değilse...) Bunu, görevden alınan temsilcinin yerine temsilcilik seçimlerini şubenin desteğine rağmen kaybeden eski baş temsilci Mehmet Elmas’ın temsilciliğe atanması izlemiş, bu atamanın arkasından mesajı alan fabrika yönetimi Metin Bozkurt ve 5 işçiyi işten atmıştır.

Bu kısa özet Birleşik Metal-İş İzmir Şubesi’nin ne tür bir bataklığın içine düşürüldüğünü göstermek için yeterlidir. Ancak yaşananlar bununla sınırlı da değildir.

Aynı dönem içinde aylardır ücret sorunu çözülemeyen Senkromeç’te 52 işçi işten atılmıştır. Süreç boyunca patronun ne kadar zor durumda olduğunu, işçilerin bayrama beş parasız girmesinden daha çok kendine dert edinen şube yönetimi, atılan işçileri sahipsiz bırakmış, onlardan gelen tepkileri görmezden gelmeyi marifet sanmıştır.

İzmir şubenin politikalarını yakından tanıyan ve şube ile göbek bağı olmayan herkes bu yapılanların ilk olmadığını söyleyecektir. Ancak bu sefer yaşananlar; hikmeti kendinden menkul üç beş bürokratın uzlaşmacı çizgisinin vardığı bir yozlaşma örneği olmaktan çoktan çıkmış, sendikanın amaç ve ilkelerini yok sayan bir ihanet, onurunu zedeleyen bir suç düzeyine ulaşmıştır.

İşte bu yüzden Birleşik Metal-İş İzmir Şube yönetiminin sus pus oturup oluşan tepkinin yok olmasını bekleme taktiği, inatçı gerçekler karşısında çaresiz kalacaktır. Şube yönetimi; eylem yapan, hak arayan işçiyi cezalandırarak bütün meşruiyetini kaybetmiş durumdadır. Halen şubenin başında olmaları bu katı gerçeği değiştirmez. Uzlaşmacı çizgileri en sonunda onları sermayenin tarafına itmiş, seçilerek geldikleri koltukta bir işgalci durumuna düşürmüştür. Birleşik Metal-İş Sendikası üyesi işçiler er ya da geç bu yaşananların hesabını soracak, Ali Çeltek ve yol arkadaşlarının korku ve baskı ile yarattıkları düzenini yer ile yeksan edecektir. Herkes bilmelidir Birleşik Metal-İş üyesi işçilerin yaşadığı suskunluk geçici, Senkromeç ve Totomak süreçlerinin bu zat-ı muhteremlerin alnına sürdüğü kara leke ise kalıcıdır.

Bugüne kadar olaylar sanki bir şubesinde değil de Mars’ta yaşanıyormuşçasına 3 maymunu oynayan Birleşik Metal-İş Genel Merkezi’ne gelince... Onların da önünde 2 yol vardır. Ya mevcut tutumlarını ve dolayısıyla da suça ortaklıklarını sürdürecekler ya da İzmir şube yöneticileriyle ilgili sendikanın tüzüğünü çiğnemek, onurunu zedelemek suçundan disiplin kurulunu göreve çağırmak, yapılanları onaylamadığını en açık dille üyelerine ve emek kamuoyuna açıklamak gibi tutumlarla en azından kendi onurlarını kurtaracaklardır. Bunların yapılmaması suçun kabullenilmesi anlamına gelecektir ki bu da Birleşik Metal-İş’in her türlü iddiasının tamamen boşa düşmesi anlamına gelir.

Metal İşçileri Birliği “söz, yetki, karar” hakkının kullanıldığı sınıf sendikacılığının yaşamsal olduğu gerçeğini bir an bile unutmadan her türden bürokrasi, ihanet veya işbirlikçilik ile hesaplaşmaya devam edecektir. Sendikalarımızda koltuk sahibi olmuş bu patronlar eninde sonunda metal işçisine hesap verecektir. Buna duyduğumuz sonsuz inançla doğrulara ve sınıf mücadelesinin ilkelerine her alanda sahip çıkmaya devam edeceğiz.

İzmir Metal İşçileri Birliği
11 Ekim 2016


 
§