21 Ekim 2016
Sayı: KB 2016/39

Sermaye iktidarı savaş ve yıkım dayatıyor
Savaş ve anti-emperyalist mücadelenin güncel sorun ve ihtiyaçları
Erdoğan “piyon değil, at olmak” istiyor
Bol “U” dönüşlü Türkiye’nin dış politikası
Dinci-gerici AKP iktidarının kaçınılmaz akıbeti
Kölelik zincirlerini parçalayacak tek güç işçi sınıfının devrimci birliği ve eylemidir!
Greif’te ihanet sözleşmesine imza atmak için hazırlık
Metalde işten atmalara karşı devrimci sınıf politikasını yükseltelim!
İşsizliğin kaynağı kapitalizm!
Ankara İşçi Meclisi Sonuç Deklarasyonu
Ortadoğu’da gerilim ve Türkiye
Halep’te yarım kalan hesaplaşma Musul’da tamamlanacak mı?
“Kapitalizmin En Yüksek Aşaması: Emperyalizm” 100 yaşında
Şiddet üreten sisteme karşı, direniş!
Kapitalizm, depresyon, kadın
YÖK’e ve YÖK düzenine karşı mücadeleye!
“Umudu büyütmeye devam edeceğiz!”
İÜ direnişçisi: “Geleceğiz korkularınızı büyütmek için!”
Sistemin projesi belli: Geleceksizlik!
OHAL’e karşı direniş!
“OHAL devrimci tutsakları teslim alamıyor”
Radikal palyaço: Dario Fo
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Radikal palyaço: Dario Fo

    F. Deniz

     

Tüm bu ipleri elinde tutanlar oyun içinde oyun oynuyorlar. Medya, televizyonlar ve diğerleri aracılığıyla, bütün güçleriyle halkın kendilerinin sebep olduğu şartların içinde yaşamayı kabulünü sağlamaya çalışıyorlar.”

Dario Fo

Halk tiyatrosunun önde gelen isimlerinden Dario Fo geçtiğimiz haftalarda dünyaya gözlerini kapadı. 90 yaşında aramızdan ayrılan Fo, sanatta 44 yılı geride bırakmıştı. Edebiyat, görsel sanatlar vb. birçok alanda ürünler veren sanatçı daha çok tiyatro yönü ile öne çıktı. Çalışmalarıyla dostlarının sevgisini kazanırken, yaptığı eleştirel sanat nedeniyle egemenler tarafından pek sevilmedi. Yapıtları pek çok kez yasaklandı. Son olarak Türkiye’de, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası OHAL uygulamaları kapsamında diğer tiyatro yazarlarına yapıldığı gibi Fo da yasaklandı. Fakat büyük usta oldukça vakur bir şekilde “bundan onur duyduğunu” belirterek, “benim için ikinci kez Nobel ödülü kazanmak gibi” dedi. Ve böylelikle politik gücünü de göstermiş oldu.

24 Mart 1926’da İtalya’da dünyaya gelen Fo, devrimci sosyalist dünya görüşü ile anne ve babası aracılığı ile tanıştı. Demiryolu işçisi olan babası 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda direniş hareketinde aktif olarak yer alıyordu. Fo’nun sanat-edebiyat ile tanışması ise dedesi sayesinde oldu. Seyyar satıcı olan dedesi sebze-meyve satarken satışın daha etkili olabilmesi için küçük hikâyeler anlatıyor ve dikkat çekmeye çalışıyordu. Bu davranış biçimi Fo’yu o yıllarda etkilemiş olacak ki sanat yaşamına atıldığında da tiyatroyu bu bakış açısı ile ele aldı. Dario Fo tiyatroda hikâye anlatımcılığının etkili gücünü kullanmış, dahası bunu keşfetmiş, buradan hareketle üreten bir sanatçı olmuştur.

Dario Fo için sanat-tiyatro toplumun gündelik yaşamından bağımsız ele alınmadı. Bu bakışla, hayatında hiç tiyatroya gitmemiş bir kişiyi bile tiyatroya çekebiliyordu. Bunu yapabilmedeki başarısı tiyatroya bakıştaki doğallık ve üsluptu. Fo, tiyatroda sokaktaki insanın dilini kullanıyordu. Bir emekçinin günlük yaşamda karşı karşıya kaldığı sorunları tiyatrosunun konusu haline getirdiği için onu izleyen kitleler yapıtta kolaylıkla kendilerini bulabiliyordu. Fo’nun yapıtları bu yönü ile emekçilerdeki yabancılaşmanın da önüne geçen bir işlev görmüştür.

Daha sora eşi olacak olan Franca Rame ile tanışması ise sahne tasarımcılığı ve aktörlük de yapan Fo’nun yaşamında dönüm noktası diyebileceğimiz bir olay oldu.

Fo ve Rame çifti siyasi hiciv diyebileceğimiz tarzda ürünler ortaya koydu. Ve bunun şiddeti yer yer iktidarların karşı şiddetini de üzerlerine çekti. Tek başına çeşitli iktidarların eleştirilmesi ile sınırlı kalınmadı. Fo ve Rame, tiyatroyu adeta salonlardan çıkarıp eylem alanlarına taşıdılar. Salondan çıkan tiyatro oyunları grevdeki, işgaldeki işçilerle, eylemdeki öğrenci gençlikle buluşmaya başladı. İşte bu sayede egemenler nezdinde daha da tehlikeli hale geldi. Bunun üzerine birçok ülkede Fo’nun oyunları yasaklandı. Onun sırrı işçi ve emekçileri aydınlatmada ve topluma bilinç taşımasındaydı. Tabi sömürücü iktidarların çelişki ve açıklarını eleştirel bir yöntemle açığa çıkarmasında da…

Mücadeleyi bir bütün olarak ele alan Dario Fo sanatı sınıflar mücadelesinden bağımsız bir olgu olarak ele almıyordu. Sanat ile ilgilenmeyi işçi emekçilerden soyutlanmak olarak ele almadığı gibi, politik mücadeleyi de sanat yaşamından ayrı tutmuyordu. Bunun için komünist partiye organik olarak da katılarak devrimci öncünün politik pusulasından sonuna kadar faydalanmayı da bildi. 1970 yılında İtalyan Komünist Partisi ile birlikte hareket eden Fo ve Rame çifti yaşamlarını hep örgütlü bir şekilde sürdürdüler.

Fo için mücadele yaşamın öylesine bir parçasıydı ki düşmanının olmasını yaşamının bir parçası olarak ele alıyor, düşmanları olmadan yaşamın renksiz ve yüzeysel olacağını düşünüyordu. Belki de bu durumu gelişimin bir ön koşulu olarak görüyordu.

Ya sarayın sanatçısı olmak ya da emekçilerin…

Dario Fo’nun yaşam karşısındaki bu net duruşu günümüzde sadece devrimcilere değil, şu ya da bu düzeyde sanat ile uğraşan geniş kesimlere de yol göstermektedir. Bugün toplumun her türlü baskı aracı ile kuşatılmaya çalışıldığını da göz önünde bulundurduğumuzda, Fo, tüm baskılara rağmen egemenlerin üzerine cesaretle gidebilen örnek bir isimdir.

Sermaye partisi AKP’nin toplumsal yaşamı baskı altına alması, toplumun geniş kesimlerini gerici bir zeminde taraflaştırmaya çalışması sanat yaşamında da kendini göstermekte, birçok sanatçı adeta “saray sanatçısı” haline gelmektedir. Yavuz Bingöl’ünden Cengiz Özkan’ına kadar sarayın kapılarında sıraya girenler kendi kimliklerini üç kuruşa satarken, Dario Fo'lar yapıtlarının yasaklanmasından gurur duymaktadırlar.

Yasağı ödül sayan onurlu sanatçılar bize yol gösteriyor.


 
§