4 Kasım 2016
Sayı: KB 2016/41

Haklarımız ve geleceğimiz için mücadeleye!
Tek alternatif sosyalist işçi-emekçi cumhuriyeti!
Rejim krizine model arayışı
“Yeni cumhuriyet” sosyalist işçi-emekçi cumhuriyeti olacaktır
Direniş kendi yolunu açar elbet
Cumhuriyet Gazetesi baskını ve CHP’nin ikiyüzlülüğü
Darağacının gölgesinde kalan gerçekler
Amed saldırısına karşı eylemler ve polis terörü
Demokrasi İçin Birlik Bildirgesi, demokrasi sorunu ve ötesi
Başkanlık, sermaye devletinin istikrar arayışının bir ürünü
Ekim Devrimi ve devrim teorisi
Kamuda kıyımlar, tutumlar ve mücadelenin sorunları - I
Bakırköy Belediye işçileri grevinin ardından…
“Haklarımız için sonuna kadar direnmekte kararlıyız!”
Metalde Grup TİS görüşmeleri tıkandı
Kadın işçi grevlerinin gösterdikleri
Kadın işçilerin talepleri için örgütlü mücadeleye!
Düzenin hizmetindeki bir kurum: YÖK
Musul operasyonu ve ötesi
Çelişkiler keskinleşiyor; silahlanmaya dev bütçeler ayrılıyor!
Aydınlanma ve bir eylem klavuzu; Marksizm
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Musul operasyonu ve ötesi

A. Engin Yılmaz

 

2015 yılının yazında gerçekleşmesi beklenen Musul operasyonu 17 Ekim tarihinde başladı. Haziran 2014 tarihinden beri IŞİD’in elinde bulunan Musul’u “kurtarma” operasyonu ABD’nin başını çektiği koalisyonun hava ve topçu desteği eşliğinde Irak Ordusu, Irak Halk Seferberlik Güçleri ve Kürt Peşmergeleri tarafından yürütülüyor. Musul operasyonu, 2003’te ABD önderliğinde Irak’ın işgalinden bu yana düzenlenen en büyük operasyon oluyor ve ortaya çıkaracağı sonuçlar itibariyle bölgesel savaşta ve emperyalistler arası kapışmada yeni bir aşamaya işaret ediyor.

Rusya, 2015’te Suriye üzerinden Ortadoğu‘da cepheden Amerika’nın karşısına dikilmesiyle ABD’nin bir dizi planlarını altüst etmiş, yakın zamanda Suriye rejimiyle birlikte başlattığı Halep Savaşı’yla da Suriye şahsında ABD emperyalizmi ve müttefiklerinin planlarına büyük bir darbe vurmayı hedeflemiştir. Halep savaşının zaferle sonuçlanmasının ABD emperyalizmi için ne anlama geldiği çok açık olduğu için Rusya’nın ABD ve müttefikleri tarafından savaşla tehdit edildiği biliniyor.

Musul savaşının Rusya’nın Halep’te ilerlediği bir süreçte başladığını ve IŞİD’in Suriye’deki merkezi olan Rakka’ya gerçekleştirilecek operasyonun da Musul operasyonu sürerken başlayacağını ABD Savunma Bakanı Ashton Carter‘ın açıklaması üzerinden öğreniyoruz. Musul ve Rakka operasyonunun ise Rusya ve müttefikleri olan İran ve Suriye tarafından kendilerine yönelik bir hamle olarak görüldüğünü ve Rusya’nın bunu üçlü Moskova zirvesiyle karşıladığını biliyoruz. Öteki şeylerle birlikte, tüm bunlar Washington ile Moskova arasındaki rekabet ve egemenlik mücadelesinin nasıl kızıştığına ve gerektiğinde bunun büyük bir bölgesel savaşa evrilebileceğine de işaret etmiş oldu.

Rusya, İran ve Suriye ekseninin Halep’te kazanacağı bir üstünlükle bölge çapında göstereceği belirgin bir güç ve inisiyatife karşılık, Musul üzerinden bir hegemonik hamle yapan ABD, Musul operasyonunun yaratacağı hayırlı sonuçlar ve başarısı üzerinden büyük umutlar yaydığı bir evrede Musul operasyonunun durdurulduğu ilan edildi. Emperyalist koalisyon güçlerinin komutanlarından Dorrian Pentegon operasyonun birkaç günlüğüne durdurulmasını, “Askerler duraklıyor ve yeniden pozisyon, tertibat alıyorlar. Arkalarını temizliyorlar. Bunun birkaç gün süreceğini düşünüyoruz, sonrasında Musul’a doğru yürüyüşlerine devam edecekler. Bu onların oyun planı ve bu plana bağlı kalacaklarını düşünüyoruz” biçiminde gerekçelendirmişti. Başkaları ise gerek “hava muhalefetini” gerekse Irak Ordusu’nun emperyalist koalisyon güçlerinden hava desteği alamamasını gerekçe olarak sunmuştu. Operasyonun durdurulması çeşitli gerekçe ve analizlere konu edilirken ve daha neyin ne olduğu anlaşılmadan operasyonun tekrar başladığı duyuruldu.

Ortadoğu savaşının bir parçası olarak Musul operasyonu

Dev emperyalist güçlerin karşı karşıya gelmiş bulunduğu Suriye ve Irak’ta, dahası Ortadoğu’da cereyan eden her gelişme emperyalist dünyadaki yeni güç dengeleri ve nüfuz mücadeleleri üzerinden şekillenmektedir. Dolaysıyla Suriye, Irak, Halep, Musul ve Rakka’nın akıbeti ABD ve Rusya için, bölgesel ve küresel çaptaki çıkar ve hesaplarına bağlı olarak anlam ve önem kazanmaktadır. Bu anlamda bölgedeki, somutta Suriye ve Irak’taki çatışma ve gerilim emperyalist sistemdeki hegemonya krizinin bir ürünüdür ve küresel çapta amaç ve hedefler içermektedir.

2015 yılında Rusya, Suriye rejiminin yanında doğrudan savaşa katılarak bölgeye etkin bir güç olarak girip büyük bir inisiyatif gösterdi ve ABD’nin planlarına büyük darbe vurarak dengeleri önemli oranda degiştirdi. Tam da bu yolla kendisini bir dünya gücü olarak gösterme imkanı elde etti. Halep savaşı ise (elbette ki zaferle çıkması durumunda) Rusya’nın kendisi için çok kutuplu emperyalist dünyada başı çeken emperyalist bir güç olduğunun kanıtı oldu.

ABD‘nin özelikle Halep savaşı üzerinden Rusya‘yı bir dünya savaşıyla tehdit edebilmesinin gerisinde aynı zamanda bu vardır. Musul operasyonu ABD için Rusya ekseninin bölge çapında kazandığı belirgin güç ve inisiyatife darbe vurmayı amaçlayan hegemonik bir güç gösterisidir. Dolaysıyla Musul operasyonu Musul’un IŞİD’den geri alınmasından çok küresel bir hegemanya girişimidir. Bu girişimin sayısız sorun ve tehlikeler içerdiği ise sorunun bir başka yanıdır. Her şeyden önce IŞİD’den geri alındıktan sonra Musul’un hangi küresel, bölgesel, yerel güçlerin denetiminde olacağı ya da yeniden nasıl paylaşılacağı temel sorunlardan biridir. Bir öteki temel sorun ise Musul’daki operasyona katılan güçler arasındaki derin çelişkiler ve bunların yaratacağı muhtemel sonuçlardır. On yıllardan beri kışkırtılan ve yaratılan etnik, mezhepsel, ulusal ve dinsel çelişki ve düşmanlıklardan hareketle bugünkü koşullarda bir araya gelmeleri mümkün olmayan güçlerin Musul operasyonunu birlikte yürütmeleri Musul’un geri alınmasından sonra büyük sorunların kaynağı olma tehlikesi taşımaktadır. Bunun bölgeyi yangına dönüştürecek yeni bir mezhepsel, dinsel ve ulusal boğazlaşmanın ve daha büyük bir bölgesel savaşın zeminini döşemesi kuvvetle muhtemeldir.

Söz konusu olan dünya egemenliğinde başa güreşen büyük emperyalist güçlerin Ortadoğu’da karşı karşıya gelmesi olduğuna göre sınırların da yeniden çizilmesini içeren her türlü emperyalist çılgınlığın yaşanması olasıdır. Bölge güçlerinin ve emperyalizmin bölgedeki uşaklarının bağımsız iradeden yoksun olduğunu, şu ya da bu emperyalist gücün yedeğinde saf tuttuklarını biliyoruz. Türkiye de bunlardan biridir. Bütün bir bölge politikasını Kürt düşmanlığı ve onların kazanımlarının tasfiyesi üzerine şekillendiren Türkiye’nin politikaları ve planları iflas etmiş durumdadır. Musul operasyonuna katılmayı “bölgede varlık hakkı kazanmanın” bir fırsatı olarak görmekte ve bunun için çırpınmaktadır. Ne var ki tüm çabalarına, yakarışlarına ve yer yer kabadayılıklarına rağmen efendisi tarafından durdurulmuştur. Zira ‘‘Emperyalist dünya devlerinin karşı karşıya gelmiş bulunduğu Ortadoğu’da, Türk sermaye devletinin kendi bağımsız iradesi ve tercihi ile herhangi bir ‘hamle’ ya da ‘atılım’ yapma şansı yoktur. Ancak taraflardan birine yamanarak ve genellikle yaptığı gibi taşeronluğa soyunarak bazı kırıntılar umabilir ki, bu da mevcut düzeninin doğası gereği ABD liderliğindeki batı emperyalizminden başkası olamaz. Ama gelinen yerde Ortadoğu’da ABD’ye kârlı bir taşeronluğun tek olanaklı yolu, onun Kürt politikasına teslim olmaktır. Bu ise içerde ve dışarıda Kürt sorunu konusunda halen izlenmekte olan politikaların terk edilmesi demektir.” (Ortadoğu’da gerilim ve Türkiye, EKİM, sayı 304)

Sınıf eksenli devrimci bir program tek çıkış yoludur

Uzun yıllar boyunca hemen hemen herkesin birbirini boğazladığı bir kriz ve savaş coğrafyasıdır Ortadoğu. Emperyalist ve siyonist politikaların başarılı bir sonucu olarak farklı dinler, mezhepler, aşiretler, uluslar, etnik azınlıklar birbirleriyle çatışma ve savaş içerisine sürüklenmektedirler. Şimdi içinde bulunduğumuz dönemde ise, emperyalist politikaların en zehirli meyvelerini vermesinin de bir sonucu olarak, yangın ve kan deryasına dönüşmüş tüketici bir bataklıkla yüz yüzeyiz. Bu bataklık günümüzde bölgenin emperyalist müdahale ve savaşların merkezi haline gelmesiyle daha da derinleşmektedir.

Dev emperyalist güçlerin karşı karşıya geldiği ve karşılıklı olarak gerilimin tırmandırıldığı bu bölge aynı zamanda insanlığı toplu bir yıkıma sürüklemenin de potansiyel tehlikesini taşımaktadır.

Gerek ulusal, dinsel, mezhepsel düşmanlık ve boğazlaşmaların, gerekse de emperyalist müdahale ve savaşların karşısında durabilecek olan tek sınıf, işçi sınıfıdır. Bu acılı, dehşetli ve kanlı bölgeyi bu tüketici bataklıktan ve emperyalist barbarlıktan çekip çıkarabilecek olan tek program, sınıf eksenli birleştirici ve kapsayıcı olacak olan devrimci bir program olabilir. Bölgedeki bütün ülkelerde bu programın taşıyıcısı olabilecek önderliklerin yaratılmasının başarıldığı durumda işçi sınıfının enternasyonal birliği ve ezilen halkların devrimci kardeşliği de başarılmış, emperyalizm ve tetikçileri, kendi yarattıkları bataklığa gömülmüş olacaktır.

 
§