16 Aralık 2016
Sayı: KB 2016/47

Birleşik direniş, fiili-meşru mücadele!
Sermaye ekonomik krize “çözüm” arıyor
Sermayedarları kurtarma paketi!
Kanla beslenen bir düzen
Bu pisliği devrim temizler
İki stratejik ortağın Mavi Marmara anlaşması
15 Temmuz’dan yansıyanlar
İnsanca yaşamaya yeten asgari ücret için mücadeleye!
DEV TEKSTİL GMYK Aralık Ayı Toplantı Sonuçları
İşçi direnişleri ve eylemler devam ediyor
Krizler içerisinde debelenen düzene karşı, devrimci bir sınıf hareketi için ileri! - Onur Kara*
Asya-Pasifik: Emperyalistler arasındaki çatışmanın yeni alanı
Halep Suriye ordusunun denetimine geçti, savaş devam ediyor
Avrupa’da cumhurbaşkanlığı seçimlerine doğru
AB ve avro cephesindeki gelişmeler üzerine
Bir kadın cinayeti ve Alman devletinin kirli sicili
Artık yeter! Sizinle kardeş değiliz
Maraş Katliamı’nın 38. yılı
19 Aralık Katliamı'ndan bugüne…
“19 Aralık’ta direniş bayrağını daha yukarıya yükselttik!”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Bu pisliği devrim temizler

 

Cemaat-AKP ortaklığı 2012 yılında çatırdamaya başlamış, iktidar gücünün paylaşımı sorunu süreç içerisinde yol arkadaşlığını düşmanlık boyutuna taşımıştı. Rejim krizi zemininde cereyan eden bu dalaşma 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonları ile yeni bir boyut kazanmış, söz konusu operasyonlar her iki tarafın “kirli çamaşırlarını” tek tek ortaya dökmüştü.

AKP hükümeti yolsuzluk iddialarını yalanlayarak işe başlamış, yolsuzluğa adı karışan dört bakanın soruşturulmasına izin vermemiş, 7 Haziran seçim sonuçlarının ardından hesap verme korkusuyla ülkeyi kan gölüne çevirerek seçimlere gitmiş, en son darbe girişiminin ardından yarattığı “mazlum” havasının arkasında 17-25 Aralık’ı da kendilerine yönelen bir darbe girişimi olarak niteleyerek şimdilik “paçayı kurtarmıştı.”

Yolsuzluk görünmeyen ancak her daim bilinen bir gelenek!

Bu topraklarda sermaye güçlerinin yaptığı yolsuzluklar görünmeyen ancak her daim bilinen bir gelenek olarak var olageldi. Atasözlerine konu olacak kadar kanıksanmış olan yolsuzluğun tanımı yine bizzat burjuvazi tarafından Avrupa Konseyi Yolsuzlukla Mücadele Özel Hukuk Sözleşmesi’nde “doğrudan doğruya ya da dolaylı yollardan, kişinin yürürttüğü görevi veya işinin gerektirdiği davranışı yasalara uygun bir şekilde gerçekleştirmesinde sapmalara yol açacak veya başka her türlü yasadışı menfaatin talep edilmesi, teklif edilmesi ya da kabul edilmesi” olarak tanımlanmıştır. Sınıflandırılan yolsuzluk biçimleri içinde ise konumuz itibari ile siyasal ve yönetsel yolsuzluklara dikkat çekmek gerekmektedir. Siyasal işlevlere ilişkin kamu yetkisinin, siyasal yönetim ya da yasa yapımı sürecinde çıkar gözetilerek yasal düzenlemelere aykırı biçimde kullanılmasına “siyasal yolsuzluk” denilirken, yönetsel işlevlere ilişkin kamu yetkisinin kamu yönetimi ve yasaların uygulanması sürecinde çıkar gözetilerek yasal düzenlemelere aykırı kullanılmasına ise “yönetsel yolsuzluk” denilmektedir. Genel bir kanıksama ile kabul gören patronaj; siyasi partilerin, iktidara geldikten sonra üst düzey bürokratları görevden alarak yerlerine kendi yandaşlarını atamaları, siyasal ve yönetsel yolsuzluğun kesişim kümesi olmaktadır.

Türkiye siyasi tarihi ise bu türlere verilebilecek çeşitli örneklerle doludur. Uluslararası Saydamlık Örgütü’nün 2007 yılı verilerinde Türkiye, 80 ülke arasında temiz toplum sıralamasında 64. sıradadır. Aynı örgütün 2014 verilerinde ise Türkiye yolsuzluk algılaması en fazla kötüleşen ülke olmuştur. ABD merkezli araştırma şirketi Pew’in 2007-2014 yılları arasında gerçekleştirdiği ve 7 ülkeyi kapsayan anketin sonuçlarına göre yolsuzluk endişesi ortalama %15 artarken Türkiye %25’lik artışla yolsuzluktan en çok endişe duyulan üçüncü ülke olarak açıklanmıştır.

Yukarıda verdiğimiz tanımlamaları ve sıraladığımız sayısal verileri biraz somutlamak gerekirse; Turgut Özal’ın 1992’de Kamu İktisadi Teşebbüşleri için yönetim kurullarının dışında kurulan danışma kurullarını gerekçelendirirken sarfettiği sözlere kulak vermek kafi olacaktır: “Milletvekilleri bize yer bulun dediler. Dedim ki, yönetime sokmam; sokarsam politika olur. Tuttuk, o yüzden danışma kurullarını oluşturduk. Danışma kurullarının oluşturulmasının ana amacı, bu gibi adamları getirme ihtiyacı her partinin var. Eninde sonunda var. O vakit siz, yönetim kurullarına sokuyorsunuz. O zaman, yönetim kurulları icra eden kuruluşlara, politika resmen girmiş oluyor. Hiç olmazsa burada parayı alsın yönetime karışmasın.”

Türkiye’nin yolsuzluk tarihinde kısa bir gezinti

Türkiye yolsuzluk tarihine kısaca göz attığımızda yolsuzluğun sermaye devletinin bir geleneği olduğu açıkça görülmektedir.

*Türkiye’nin ilk yolsuzluk “skandalı” sermaye devletinin yaşı kadar eskidir. İkinci Cumhurbaşkanı olarak koltuğa oturan İsmet İnönü’nün siyasi hasımlarına karşı başlattığı hareket sonucu İstanbul’un Vali-Belediye Başkanı Muhittin Üstündağ’ın otobüs alımlarında ve Surp Agop Mezarlığı ile Asri Mezarlık’ta bazı yolsuzluklara imza attığı gündeme geldi.

*1939 yılında ise Tan gazetesinin “Tayyare Kaçakçılığı... Türkiye için Amerika’dan tayyare alıp, Franko’ya satmak isteyenler tutuldu” diyerek duyurduğu yolsuzluk olayında Almanca kral, “König” lakabıyla anılan Ekrem Hamdi Bakan adlı bir istihbarat görevlisinin Milli Müdafaa Vekili Kazım Özalp’ın imzasını taklit ederek Kanada’ya 40 uçak sipariş etmesi gündeme geldi. König görülen dava sırasında İspanya’ya uçak satış işini Fuat Baban ile yaptığını ve bu işten 175 bin lira komisyon aldığını açıkladı. Ayrıca, Kazım Özalp’in Fuat Baban’ın hamisi olduğunu ve Baban aracılığıyla Almanya’da yapılan ve 21 milyon lira değerindeki bir siparişten dolayı 200 bin lira komisyon aldığı gündeme yansıyan iddialar arasında yer aldı.

*1938-39 yıllarında kurucuları arasında Celal Bayar’ın oğlu Refii Bayar’ın da bulunduğu İmpeks, Satie ve Denizbank adlı komisyon şirketlerinin kendilerini Etibank-Merkez Bankası-Denizbank-Kömür Şirketler ve İktisat Vekaleti’nin temsilcisi olarak tanıtıp % 4-6 iskonto ile iş bağladıkları ortaya çıktı.

*İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı sırasında ise Gümrük ve Tekel Bakanı Suat Hayri Ürgüplü ve bakanlığın pek çok memurunun karıştığı karaborsacılık, karne yolsuzlukları, 1947’de Marshall yardımları ile başlayan ithal malların tahsislerinde yolsuzluklar, bakır, kalay, lastik yolsuzlukları gündeme geldi.

*1980’lere gelindiğinde öne çıkan yolsuzluk “skandalları” arasında Dalan ismi öne çıktı. İstanbul’u imara açan belediye başkanı olarak anılan ve 1984-'89 yılları arasında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapmış olan Bedrettin Dalan’ın adı imar yolsuzlukları ile gündeme geldi. Hakkındaki 35 dosya ile 1986’da adını yolsuzluklar tarihine yazdırdı.

*Cinayet Bürosu’nda sorgulanan Selim Edes’in itirafında; 1985’te Emlak Bankası’na sattığı bir arazinin parasını tahsil edememesi üzerine alacağının tahsili için Emlak Bankası Genel Müdür Yardımcılığı, Denizcilik Bankası Genel Müdürlüğü ve Emlak Bankası Genel Müdürlüğü yapan Engin Civan’ın rüşvet aldığı ortaya çıktı.

*1998 yılında ANAP-DSP-MHP koalisyonunun Türkbank “skandalı” ile çökmesinin ardından dönemin başbakanı Mesut Yılmaz, Yüce Divan’da ihaleye fesat karıştırma suçundan yargılandı ve suçlu bulundu.

*Yine siyasal çatışmalar sonucu gündeme gelen mal varlığı soruşturmalarında DYP Genel Başkanı Tansu Çiller’in milletvekili seçildikten sonra TBMM Başkanlığı’na sunduğu mal bildirimi ile daha sonraki bildirimleri incelendi. Çiller’in servet artışının usulsüz yollardan olduğu tespit edildi ve mal varlığı kanunlara, hukuka ve genel ahlaka aykırı şekilde elde edilen 1.605 milyon dolar olarak hesaplandı.

*1989’daki yerel seçimlerde SHP’nin sloganı “Dalan = Talan, Yalana da, Dalan’a da son” oldu. Yolsuzluk karşıtı kampanyanın etksiyle SHP’den Nurettin Sözen yüzde 35,9 oyla İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı oldu ve arkadaşı Ergun Göknel’i İSKİ’nin başına getirdi. Fakat gelenek bozulmadan devam etti. Aldatılan eşin itirafları ile ortaya çıkan İSKİ yolsuzluğunda ise İSKİ’in genel müdürü Ergun Göknel’in ihaleleri paravan şirketlere aktardığı gündeme geldi.

*'90’lı yıllar siyasal gericiliğin İslami yardım adı altında gerçekleştirdiği yolsuzluklara tanıklık etti. Refah Partisi’nin Bosna için topladığı yardımların RP’nin kasası olarak bilinen Süleyman Mercümek’in hesabına geçirildiği ortaya çıktı. Mercümek’in hesapları incelendiğinde yurtdışında yaşayanların vekaleten kurban kestirmek için ödedikleri paraların da Mercümek’in hesabına oradan da RP’ye aktarıldığı gün yüzüne çıktı.

*Refah Partisi'nin bir başka yolsuzluğu ise hac organizasyonu üzerinden ortaya çıktı. Van Der Zee şirketinin kağıt üzerindeki sahibi Beşir Darçın, Ankara’da terzilik yaparken birden bire, içinde RP’nin genel merkez binası ve Erbakan’ın evinin de bulunduğu çok sayıda gayrımenkulün sahibi ve beş şirketin ortağı oldu. Ayrıca, Van Der Zee şirketinin adresi ile Refah Partisi Genel Merkezi’nin adresi aynı idi. Van Der Zee şirketi, Erbakan’ın Suudi Arabistan’a yaptığı bir ziyarette Kral Fahd’dan şirket için istenen ve kabul gören 5 bin kişilik ve bir yıl sonra artarak on bin kişilik olan hac kontenjanıyla büyük bir vurgun yaptı. Hacı adaylarından alınan konut fonunun da devlete yatırılmadığı ve 4 yıl içinde toplanan 200 milyar liralık fon parasının da Van Der Zee’nin, dolayısıyla RP’nin kasasına gittiği de ortaya çıkan yolsuzluğun bir diğer ayağı olarak gündeme geldi.

*Erbakan’ların ardılları olarak siyaset sahnesinde boy gösteren AKP ise geleneği bozmadı. AKP önce üstü kapatılmaya çalışılan Deniz Feneri, ardından ise 17-25 Aralık operasyonları ile yolsuzluk tarihine adını altın harflerle yazdırdı.

*Yolsuzluk tarihimizdeki kısa gezintimizi AKP’li bakanların kimi sözleri ve tehditlerini anarak sonlandırmak gerekir. Tekel’in özelleştirilmesi sürecinde “babalar gibi satarım!” sözleri ile hafızalara kazınan dönemin Maliye Bakanı Kemal Unakıtan 2004 yerel seçimleri arifesinde İzmir’deki işadamlarını toplayıp şu sözleri söylemişti; “Bizim adayımız Taha Aksoy’u seçerseniz Başbakan ve Maliye Bakanı memnun olur, ne demek istediğimi anladınız, sizi mutlu ederiz, siz kazançlı çıkarsınız.” Unakıtan’ın SEKA kağıt fabrikasının satışıyla ilgili eleştirilere de, “Stratejik bir yermiş. Ne stratejisi! Önemli olan müşteri bulmak. Müşteri gece gelsin, pijamayla çıkarım karşılarına” diyerek yanıt vermesi, AKP hükümeti şahsında sermaye devletinin genlerine yolsuzluğun ve peşkeş çekme pratiğinin ne denli işlediğini gözler önüne serdi.

Yolsuzluklara karşı zaman aşımı kalkanı

Sıralanan örnekler, siyasal çatışmalar sonucu ortaya çıkabilmiş vakalardır ve bu vakalara uygulanan yaptırımlara göz atıldığında yolsuzluk davalarında zaman aşımı kalkanının ardına saklanıldığı ve genel olarak alt kademe bürokratlar küçük cezalar alırken sermaye devletinin tepesindeki isimlerin “beraat ettiği” görülmektedir. Ortaya çıkarılamayan, üstü siyasal erkin gücü ile örtülen yolsuzluk vakaları ise harcı yalan ve hırsızlıkla karılan bu düzen sınırları içerisinde bilinmezliklerini korumaya devam etmektedir. Ancak kamu kaynaklarının kamu yararına kullanılacağı, mülkiyet üzerindeki çıkar ilişkilerinin silineceği işçi sınıfının iktidarı altında, sermaye devletinin kirli sicili tam olarak aydınlatılabilecek ve sorumlularından hesabı sorulacaktır.


 
§