16 Aralık 2016
Sayı: KB 2016/47

Birleşik direniş, fiili-meşru mücadele!
Sermaye ekonomik krize “çözüm” arıyor
Sermayedarları kurtarma paketi!
Kanla beslenen bir düzen
Bu pisliği devrim temizler
İki stratejik ortağın Mavi Marmara anlaşması
15 Temmuz’dan yansıyanlar
İnsanca yaşamaya yeten asgari ücret için mücadeleye!
DEV TEKSTİL GMYK Aralık Ayı Toplantı Sonuçları
İşçi direnişleri ve eylemler devam ediyor
Krizler içerisinde debelenen düzene karşı, devrimci bir sınıf hareketi için ileri! - Onur Kara*
Asya-Pasifik: Emperyalistler arasındaki çatışmanın yeni alanı
Halep Suriye ordusunun denetimine geçti, savaş devam ediyor
Avrupa’da cumhurbaşkanlığı seçimlerine doğru
AB ve avro cephesindeki gelişmeler üzerine
Bir kadın cinayeti ve Alman devletinin kirli sicili
Artık yeter! Sizinle kardeş değiliz
Maraş Katliamı’nın 38. yılı
19 Aralık Katliamı'ndan bugüne…
“19 Aralık’ta direniş bayrağını daha yukarıya yükselttik!”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

19 Aralık Katliamı'ndan bugüne…

 

Tarih 19 Aralık 2000’i gösterdiğinde hapishaneler yeni bir katliama daha sahne oldu. Devlet siyasi tutsakları dört duvar içinde fiziksel olarak kontrol altında tutsa da teslim alamamıştı. Tutsakların kurdukları kolektif yaşamı, politik üretkenliklerini ve örgütlülüklerini yok etmek için, F Tipi hücre saldırılarıyla tecrit politikasını hayata geçirmeye çalışıyordu. 96’daki Ölüm Orucu (ÖO) direnişinin püskürttüğü hücre tipi saldırısı sürekli gündemde tutuluyordu. Yeni dönemdeki başlangıç adımı ise 26 Eylül 1999’da Ulucanlar Katliamı ile atıldı. 10 devrimci tutsak vahşice dövülerek, kurşunlanarak, kalaslarla parçalanarak katledildiler.

Dönemin hükümet yetkilileri “içeriyi teslim almadan dışarıyı kontrol altına alamayız” diyerek asıl hedeflerini gösteriyorlardı aslında. Her türlü sosyo-ekonomik yıkım işçi ve emekçilerin omuzlarına biniyor, buna karşı oluşacak tepki de başta hapishanelere yapılacak operasyonlarla baskılanmaya çalışılıyordu. Devrimci tutsaklar ise dört duvar arasında olsalar da devletin otoritesini tanımıyor, direnişle karşılıyordu bu saldırıları.

Ulucanlar vahşeti de devrimci tutsakları teslim alamadı. Tutsaklar inşa halindeki F tiplerinin açılmasını engellemek için 20 Ekim 2000’de açlık grevine başladılar. Eylem 30’uncu gününde Ölüm Orucu’na dönüştü. Ulucanlar’da yaşanan katliamdan yalnızca bir yıl sonra sermaye devleti, ÖO direnişine karşı bir kez daha “devlet otoritesini tesis etmek” amacıyla saldırıya geçti. Düzen sözcüleri dışarıda yürüttükleri propagandada “bu çocukları örgütler kandırıyor, onları yaşatacağız” diyorlardı.

Nitekim 200-300 kişiyi katletmeyi göze aldıkları bir saldırıyı, insan aklıyla dalga geçercesine “Hayata Dönüş Operasyonu” adı altında başlattılar. Büyük bir vahşilikle 20 ilde hapishanelere saldırdılar 19 Aralık sabahı. İş makineleri, panzerler, helikopterler ile birlikte binlerce asker ve polis iş başındaydı. Hapishaneleri iş makineleri ile tutsakların üstüne yıkıyor, lav silahları ile kimyasal gazlar ve bombalar kullanıyorlardı. O gün kullanılan ve birçok tutsağı yakan kimyasal gazların bugün bile ne olduğu bilinmiyor. Saldırıyı direniş ile karşıladı tutsaklar. Operasyon sonucunda 30 tutsak katledilmiş, yüzlerce tutsağın kolu bacağı kopmuş, ağır yaralanmış ve yanmışlardı. Aynı sabah dışarıda da operasyonlar yapılıyor, yüzlerce kişi gözaltına alınıyor, tutuklanıyordu.

Sermaye devletinin tarihi kanla yazılı. 19 Aralık '78’de Maraş’ta, '93 Temmuz’unda Sivas’ta, Çorum’da, Kürdistan’ın bodrumlarında, Ulucanlar’da, 19 Aralık Katliamı’nda hep sermaye devletinin imzası var. Kürdistan’da hâlâ kirli savaş devam ediyor, bodrumlarda yakılıyor insanlar. Zindanlar 15 Temmuz sonrası ilan edilen OHAL ile daha yoğun baskı altında tutuluyor. F tiplerinde binlerce tutsak tecrit altındalar. Her gün bir hapishaneden işkence haberi geliyor, tutsaklar oradan oraya sürgün ediliyor. Görüş, telefon, mektup vb. her türlü iletişim, kısıtlanmanın ötesinde, artık tümüyle engelleniyor.

Yeni katliamların habercisi gelişmelerin yaşandığı bir dönemdeyiz. Yine her zamanki gibi işçi ve emekçilere, kadınlara, gençliğe dönük büyük saldırılar yaşanıyor. Dışarıda büyük bir acımasızlıkla yürütülen saldırılar, şüphesiz ki zindanlarda daha gaddarca hayata geçiriliyor. Zindanlar devrimci tutsaklar nezdinde işçi sınıfı ve emekçi kitleler ile sermaye devletinin karşı karşıya geldiği ve en şiddetli çarpışmalarını yaşadıkları alanlardır. Hiç şüphesiz ki bu azgınca saldırı tarihsel olarak kapitalist devletin varlığıyla uyuşuyor. Kapitalizm her türlü çürümüşlüğün ve zorbalığın düzeni olduğunu zindan politikasıyla da gösteriyor.

1980’li-’90lı yıllardaki zindan direnişlerinden, Ulucanlar’dan ve 19 Aralık Katliamı’nın yapıldığı tüm hapishanelerden bugüne bir direniş miras kaldı. Bugün devrimci tutsakların yaşamları pahasına yürüttükleri mücadelenin haklılığını yaşamın her alanında görüyoruz. Fabrikalarda, okullarda, sokaklarda, yıkılan Kürt kentlerinde, yaşanmaz duruma gelen savaş coğrafyalarında... Ve bugün insanca yaşamak, insanca çalışmak ve son nefesi insanca vermek için, bu mücadeleyi her alana taşımalıyız. Devraldığımız mirasla, yoldaşlarımızın ödediği bedelleri hep hatırda tutarak, bugünü ve yarını daha güçlü bir biçimde örmeliyiz.

İ. Y. Gün

 

 

 

 


Tekirdağ F Tipi’nde hasta tutsaklara saldırı

 

Tekirdağ F Tipi Cezaevi’nde bulunan devrimci tutsak Selmani Özcan hastane sevki sırasında saldırıya uğradı.

Arama sonrasında hastaneye götürülen Selmani Özcan’ın muayene sırasında saati bahane edilerek tedavisinin önün geçilmeye çalışıldı. Saatini çıkarmayan devrimci tutsağın elleri sıkı bir şekilde kelepçelenirken, kelepçeden dolayı kollarına ve bileklerine kan oturdu.

Öte yandan, Tekirdağ F Tipi Cezaevi’nde keyfi uygulamalar devam ediyor. Şimdi de içeride güvenlik gerekçesiyle kameraların alt yapısı olan elektrik tesisatı döşenmeye başlandı. Bu yaptırımlarla devrimci tutsaklar zapturapt altına alınmaya çalışılıyor.

Devrimci tutsaklar ise, bedel ödeme pahasına, bu insanlık dışı uygulamaları kabul etmeyeceklerini ifade ettiler.




Baskıları protesto için hayatına son verdi

 

Şırnak T Tipi Cezaevi’nde siyasi tutsak Beytullah Akil, cezaevi koşullarını ve Kürt halkı üzerindeki baskıları protesto etmek için kendini asarak hayatına son verdi.

3 yıl önce tutuklanan ve müebbet hapis cezasına çarptırılan Akil’in cenazesi, 12 Aralık akşam saatlerinde Cizre’de toprağa verildi.

 
§