16 Aralık 2016
Sayı: KB 2016/47

Birleşik direniş, fiili-meşru mücadele!
Sermaye ekonomik krize “çözüm” arıyor
Sermayedarları kurtarma paketi!
Kanla beslenen bir düzen
Bu pisliği devrim temizler
İki stratejik ortağın Mavi Marmara anlaşması
15 Temmuz’dan yansıyanlar
İnsanca yaşamaya yeten asgari ücret için mücadeleye!
DEV TEKSTİL GMYK Aralık Ayı Toplantı Sonuçları
İşçi direnişleri ve eylemler devam ediyor
Krizler içerisinde debelenen düzene karşı, devrimci bir sınıf hareketi için ileri! - Onur Kara*
Asya-Pasifik: Emperyalistler arasındaki çatışmanın yeni alanı
Halep Suriye ordusunun denetimine geçti, savaş devam ediyor
Avrupa’da cumhurbaşkanlığı seçimlerine doğru
AB ve avro cephesindeki gelişmeler üzerine
Bir kadın cinayeti ve Alman devletinin kirli sicili
Artık yeter! Sizinle kardeş değiliz
Maraş Katliamı’nın 38. yılı
19 Aralık Katliamı'ndan bugüne…
“19 Aralık’ta direniş bayrağını daha yukarıya yükselttik!”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

AB ve avro cephesindeki gelişmeler üzerine

 

Avrupa Birliği (AB) gibi, avroya geçiş de bir heyecana yol açmıştı. Bunun tüm Avrupa’yı birleştireceği, zaten zengin olan yaşlı kıtayı daha da zenginleştireceği ileri sürülüyordu. Fakat kimse Yunanistan gibi çevre ülkelerin gelecekteki akıbetinin ne olacağını düşünmüyordu. Zaten Almanya ve Fransa gibi merkez ülkelerinkine göre oldukça zayıf, o denli de kırılgan, ciddi bir kriz durumunda iflasın kapılarını çalmaya aday ekonomilerin ne hale geleceği konusunda söz edilmiyordu. Sürekli AB ve avronun hasletleri anlatılıyordu. Ancak yeni dönem liberallerini heyecanlandıracak dayanaksız hayaller yayılıyordu.

Her şeyin olduğu gibi, AB ve avro da zamanın sınavından geçti. Ne ülkeler iddia edildiği gibi giderek bir siyasal birlik olma yolunda bir ilerleme sağladı ne de söylendiği gibi avro ekonomide gerçek bir canlanma, büyüme ve rahatlamaya yol açtı. Bir iki yerde bu yönlü kısmi gelişme olsa da bu çok geçici oldu. AB, kenetlenme ve siyasal bir birlik olma yönünde evrilmek yerine sorunlu ve giderek de tartışmalı bir bünyeye dönüştü. Almanya ve Fransa eksenli ezici, özellikle de Yunanistan gibi ekonomisi iflasın eşiğindeki diğer ülkeleri, en başta maliyesi olmak üzere zapturapt altına alan, ülkedeki ücretleri belirlemekten kimin hükümet olacağına karar vermeye dek sömürgeci bir birlik oldu. AB başlardaki gibi tüm Avrupa’nın kalesi değil, özellikle Almanya’nın her fırsatta kendisini dayatan acımasız hakimiyeti olarak algılanmaya başlandı.

Bu dayatmalarla Yunanistan kelimenin gerçek anlamıyla adeta sömürgeleştirildi. Ekonomisi Avrupa’nın 4. büyük ekonomisi sayılan İtaya bile Almanya ve Fransa’nın dayatmalarına boyun eğmek zorunda kaldı. AB’nin periferisi olarak nitelenen ülkeler Avrupa Merkez Bankası ve IMF’e mahkum ve muhtaç hale geldiler. Yunanistan’da Syriza iş başına gelmeden önce ve iş başına geldikten sonra adına Troyka denilen AB, AMB ve IMF üçlüsüne direnmek istedi, ancak direnişi çok kısa sürdü. Daha doğrusu onur kırıcı biçimde boyun eğdi. Maliyesi, AB’nin, daha doğrusu Alman maliyesinin görevlendirdiği memurların denetimine verildi. Benzetme yerindeyse, Yunanistan’da, bir zamanların Osmanlı maliyesinde olduğu gibi, bir Düyun-u Umumiye dönemi başlatıldı.

Yunanistan’ın Almanya, AMB ve IMF esareti devam ediyor. Almanya’nın, en başta şu sıralar gündemi bayağı meşgul eden mülteciler sorunu da dahil, diğer konulardaki dayatmaları da ha keza sürüyor.

AB ve avro cephesinde öncü sarsıntılar

İngiltere başından itibaren AB ve avroya mesafeliydi. Nihayetinde Brexit’le birlikte birliğin dışına attı kendisini. Böylece AB projesine ilk ciddi darbeyi vurmuş oldu. İngiltere’nin bu çıkışı AB hakkındaki kuşkuları daha da çoğalttı. En önemlisi de Avrupa’da oldukça yaygın olan ve esas olarak da içe kapanmacılığı savunan milliyetçi, ırkçı-şoven çevreleri cesaretlendirdi, harekete geçirdi. Zaten var olan AB karşıtlığına ek bir ivme kazandırdı. Ve dahası, AB karşıtlığı bu vesileyle ırkçı-faşist partilerin seçimlerdeki en önemli istismar malzemesi haline geldi. Bu istismarın da katkısı ile oylarını yukarılara taşıdılar.

Öteki bir gelişme de İtalya üzerinden yaşandı. “Tek parti, tek başkan“ sloganı ile yola çıkan Matteo Renzi referandumdan yenik çıktı, ama gözle görülür bir tedirginlik yarattığı da bir gerçektir. Tüm AB ülkeleri, en çok da ırkçı-faşist çevreler referandum sonuçlanıncaya kadar gözlerini İtalya’dan alamadılar.

AB ve avro cephesi deyim uygunsa bir deprem kuşağı gibi. Belli aralıklarla öncü sarsıntılara sahne olmaktadır. Syriza’nın çok kısa ayak diremesi ve o vesileyle gündem olan tartışmalar, İngiltere’nin Brexit çıkışı ve başarıya ulaşılamasa da İtalya’daki referandum, bu öncü sarsıntıların bazılarıdır.

Zenginler için “refah kalesi”

AB kurulup ilan edildiğinde birliğin demokrasinin mabedi olacağından söz edilmişti, fakat tam tersi oldu. Avrupa işçi ve emekçilerinin yılları bulan mücadelelerle ve üstelik ağır bedeller ödeyerek elde ettikleri tarihsel değerde demokratik ve siyasal tüm kazanımlar bir bir gasp edildi. Demokrasi yerine her yerde polis devletleri tahkim ediliyor. Her yerde ırkçılık zirve yapıyor. Neo-faşist akımlar ve partiler güçleniyor. Faşizm yeniden Avrupa halkları için yakın bir tehlike haline gelmiş bulunuyor.

AB’nin bir refah kalesi olacağı balonu da çoktan patladı. Avrupa’nın büyük tekellerinin zenginliklerine zenginlik kattıkları doğrudur. Ancak, Avrupa’nın işçi ve emekçilerinin tarihlerinin en yoksul dönemini yaşadığı, yaşam ve çalışma koşullarının her zamankinden de kötü olduğu çok daha doğrudur. Günümüzde yeni bir saldırı dalgası var ve hedef şimdi de en küçük hak kırıntılarıdır.

Bugüne kadar yaşananlar da gösteriyor ki, AB’nin fay hatlarında sürekli gerilim birikmektedir. Demek oluyor ki hangi yönde ve hangi nitelikte olacağından bağımsız olarak, AB ve avro cephesinde yeni ve daha büyük sarsıntıların yaşanması sürpriz olmayacaktır.

 

 

 

 

Köln Üniversitesi’nde faşistlerin etkinliği engellendi

 

Köln Üniversitesi Gazete Birliği, 7 Aralık Çarşamba günü, 2017’nin “seçim yılı” olması vesilesiyle bir panel planlamıştı. Bu panele düzen partilerinin temsilcilerinin yanı sıra Almanya’da yükselen ırkçı AfD (Almanya için Alternatif) partisinin temsilcisi de davet edildi.

Bunun üzerine Köln’deki “Devrimci Birlik” bileşenleri, paneli engellemek için öğrencileri eyleme çağırdı. Etkinliğin planlandığı amfinin sahnesi işgal edildi ve etkinliğin iptal olması sağlandı. Ardından Köln merkezine yürüyüş gerçekleştirildi. Yürüyüş boyunca faşistlerin üniversitede yeri olmadığına dair sloganlar atıldı.

Yürüyüş sonunda, faşizmin arkasında sermaye devleti olduğuna işaret edildi ve “Faşizmin arkasında sermaye duruyor! Özgürlük için enternasyonal mücadele!” sloganı atıldı.


 
§