13 Ocak 2017
Sayı: KB 2017/02

Dinci faşist iktidar çark etmeye devam ediyor
Türkiye’nin İncirlik’le imtihanı
Darbe fırsatçılığı sürüyor: OHAL 3 ay daha uzatıldı
Kamu Çalışanları Birliği: İhraçlara karşı direniş mevzilerine!
Kamu Çalışanları Birliği Programı üzerine-2
Kölelik ve sefalet dayatmasına karşı tek seçenek mücadele!
20 Ocak grevi kıvılcım olabilir
Kazanmak için sınıf dayanışması
Petro kimya işçilerinin mücadele tarihine giriş - 1
Günsan Elektrik direnişinin ardından…
Emperyalist güçler arası hegemonya mücadelesi
NATO’dan Doğu Avrupa ülkelerine askeri yığınak
Dünyada işçi eylemleri
Hollanda genel seçime hazırlanıyor
Hollanda’da esnek çalışma ve olmayan grev yasası
Kapitalizm, kriz ve kadınlar
Emperyalist savaşlar ve kadın
“Vardım, varım, varolacağım”
Devrimci kadın önder Rosa Luxemburg’u saygıyla anıyoruz
Nükleer enerji ne kadar güvenli? – I
Asgari ücret değil insanca yaşayacağımız ücret istiyoruz!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sermaye ve onların devleti sefaleti dayatıyor…

Kölelik ve sefalet dayatmasına karşı tek seçenek mücadele!

 

Asgari ücrete yapılacak olan “zammın” belirlendiği orta oyunu son boldu. Sermaye devletinin temsilcileri, patron temsilcileri ve işçiler adına ihanet şebekesi Türk-İş’in bulunduğu masadan işçiler payına yine sefalet çıktı. Bir yıllık zam 104 TL olarak belirlendi.

Diğer işletmelerde ve fabrikalarda da patronlar asgari ücrete yapılan zam oranını baz alarak işçi ücretlerine zamlar verecektir. Bu açıdan asgari ücrete yapılan zam oranı, örgütlü örgütsüz tüm işçi bölüklerini ilgilendirmektedir. Ocak zamları döneminde bir bütün olarak sermaye işçi-emekçilere sefaleti ve yoksulluğu reva görecek, bunu dayatmaya çalışacaktır. Yaşanan krizi bir kez daha fırsata çevirip, sessizlik ve suskunluk içerisindeki sınıf bölüklerine daha fazla kar için düşük zamları dayatacaktır. Önümüzdeki dönem aynı zamanda ülke ekonomisinin lokomotifi konumundaki metal sektöründe de Toplu İş Sözleşmesi dönemidir. Asgari ücret masasında patronlar “kriz döneminde oldukları, kar oranlarının azaldığını, işçi maliyetlerinin bellerini büktüğünü, büyük pazarlarda işçi maliyetlerinden kaynak rekabet oranların azaldığını” vs. daha bir dizi neden öne sürerek işçilere sıfır zam dayatmasında bulundular. Metal patronlarının da TİS görüşmelerinde hangi istemlerle masaya geleceğini şimdiden görebilmek mümkündür.

Sermaye bir kriz içerisinde olabilir, bu onun yapısal ve aşırı kar hırsından kaynaklanan bir krizdir. İşçiler-emekçiler bu krizin faturasını ödemeyi reddetmelidir. Asalak patronlar işçi-emekçilerin sırtından rahat içinde, hiçbir şey üretmeden yaşamakta, zenginliklerini katlamaktadır. Kriz dönemleri dahil olmak üzere bir çok sermaye karlarını katlamışlardır. Yeni yatırımlar yapılmış, büyüme hedefleri daha da yükseklere çekilmiştir. Ayrıca, bu krizin sorumlusu kendileridir. Fakat krizin faturasını işçi-emekçileri sefalet ücretine mahkûm ederek, işten atarak, devlet kasasında işçilerin üzerinden biriken paraları kullanarak emekçilere ödetmek istedikleri gün gibi ortadadır.

Sermayedarların ve bir bütün olarak sermaye devletinin asgari ücretin belirlenmesinde ya da tek tek fabrikalarda Ocak ayı zam dönemlerinde bu kadar rahat düşük zam dayatmasındaki başarı nereden gelmektedir? Birincisi patronlar bu süreçlerde işçi sınıfına karşı tüm farklılıklarını, ayrılıklarını ve rekabetlerini bir kenara bırakıp bir sınıf bilinciyle, kendi sınıf çıkarları doğrultusunda hareket ediyorlar. Kendi sermaye örgütlerinde, derneklerinde örgütlenip yekpare bir vücut gibi davranıyorlar. İkincisi ise, bugün için işçi sınıfın ve emekçilerin örgütsüz ve gerici ideolojilerin etkisinde olmasından, kendi yaşam koşullarını belirleyen dönemlerde sadece izleyici konumunda kalmasından faydalanıyorlar. Bu nedenlerden dolayı patronlar için bu süreçler başarı ile tamamlanmaktadır.

Bu süreçleri etkileyen bir diğer etkense, sendikaların başına çöreklenmiş bulunan bürokratların patronların hizmetine koşması, her dönem işçileri arkasından vurmasıdır. Asgari ücrettin belirlendiği dönemde Türk-İş masada 1600 TL isteyerek (zaten bu miktarında arkasında durmadı) işçilere açlık sınırının bir üstünü reva gördü, masa dışında kalan DİSK ise TL isteyerek yoksulluk sınırının yarısı bile etmeyen bir rakamı işçiler adına isteme yüzsüzlüğünü gösterdi. Bir yanıyla sınıfın ne kadar örgütsüz, öncüsüz konumda olduğunu ve sendikal bürokrasinin nasıl bir bataklığın içinde olduğunu, ihanet şebekelerine döndüğünü buradan açıkça görebiliriz.

Asgari ücretin belirlenmesinden, Toplu İş Sözleşmesi süreçleri ve Ocak zamlarına kadar işçi ve emekçiler kazanımla çıkmak istiyorlarsa eğer, bu süreçlerde aktif rol almalıdırlar. Zira patronlar ve sermaye devleti sınıfın mevcut geri konumundan güç alarak daha pervasızca saldırmaktadır. Sefalet koşulları içerisinde işçi-emekçileri açlığa ve yoksulluğa terk etmektedir.

İşçi ve emekçileri kölelik prangalarından ve sefalet çukurundan ancak örgütlü, birleşik mücadele kurtarabilir. Asgari ücret zammının belirlenmiş olması her şeyin bittiği anlamına gelmez. İşçi ve emekçiler sermayedarların ve sadık uşaklarının dayattığı sefalet ücretlerini reddetmelidir. Tek tek fabrikalardan, bölgesel düzeyde daha geniş çaplı sektörel örgütlenmelere kadar işçiler tabanda bir araya gelmeli ve ileri çıkabilmelidir. Zira, işçi ve emekçilerin içinde bulunduğu atalete ancak tabandan birleşik, militan bir mücadele ile son verilebilinir.

İnsanca yaşam koşulları elde etmek için, işçi ve emekçiler kendilerine dayatılan ekonomik, siyasal ve iktisadi saldırıya boyun eğmemelidir. Sefalet koşullarını kabul etmemelidir.

 

 

 

 

Yargıtay’dan işçiler için emsal niteliğinde karar

 

Konya’da makine bakım ustası olarak çalışan ve fazla mesailer nedeniyle işi bırakan bir işçi kıdem tazminatını alamayınca iş mahkemesine başvurmuş, Konya 1. İş Mahkemesi ise davacı işçinin, kaldığı fazla mesailerin ücretini aldığı gerekçesiyle kıdem tazminatı alamayacağına hükmetmişti.

Kararın temyize götürülmesiyle beraber ortaya emsal niteliği taşıyacak bir karar çıktı. Yargıtay 7. Hukuk Dairesi, iş mahkemesinin kararını bozarak işçinin 270 saatin üzerinde çalıştırılması durumunda işçinin fazla mesaiyi kabul ettiğine dair yazılı onayını şart koştu.

Davacının, iş sözleşmesini haklı nedenle kendisinin feshettiğini ileri sürerek kıdem tazminatıyla yıllık izin alacağının tahsilini istiyor. Davalı, davacının iş sözleşmesini haksız ve sebepsiz olarak feshettiğini savunuyor. Yasada fazla çalışma süresinin yılda 270 saatten fazla olamayacağı, İş Kanunu’na ilişkin fazla çalışma ve fazla sürelerle çalışma yaptırmak için işçinin yazılı onayının gerektiği, bu onayın her yıl başında işçilerden yazılı olarak alınması gerektiği bildirilmiştir. Somut olayda davacının her yıl için fazla çalışma yapmaya muvafakat ettiğine ilişkin verdiği bir belge bulunmamaktadır. Davacının fazla çalışmaya kaldığı ve ücretini de aldığı gerekçesiyle kıdem tazminatı talebinin reddi hatalıdır.”

Fabrika yönetimlerinin fazla mesaiye kalmama durumlarında işten atma tehditleri ile işçiler üzerinde kurdukları baskı ve iş mahkemelerinde önden imzalanan sözleşmelerin patron ve işçi taraflarınca eşit koşulların var olmaması sebebiyle yok hükmünde sayıldığı mahkeme içtihatları göz önüne alındığında Yargıtay’ın bu kararı milyonlarca işçi için haklı fesih durumu oluşturacaktır.


 
§