17 Şubat 2017
Sayı: KB 2017/07

Savaşa ve yayılmacılığa karşı işçilerin birliği halkların kardeşliği
Türkiye ve İsrail arasında ‘derin muhabbet!’
Özelleştirmenin, gaspın, talanın OHAL’i; Varlık Fonu
Suruç Katliamı iddianamesi: Devlet katliamı örtmeye çalışıyor!
Bir katliamın aynasından yansıyan devlet gerçeği
“Bulunduğumuz her noktayı direniş mevzisine dönüştüreceğiz!”
Kitlesel kıyımları, yaygın direnişlerle karşılamalıyız!
Tekstil İşçileri Sempozyumu gerçekleştirildi
Sınıf cephesinde eylem ve direnişler
Petro-kimya işçilerinin mücadele tarihi-3
Devrimci sınıf hareketi!
Gençlik akademisyenlere sahip çıktı
AKP iktidarı üniversiteleri “kavgaya davet etti!”
Trump ve hegemonya savaşları
Avrupa metropollerinde mülteci dramı
Sertleşen NATO-Rusya gerilimi
Almanya’da seçimler ve Alman burjuvazisinin beklentileri
İyi ki doğdun Charles Darwin!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Türkiye ve İsrail arasında ‘derin muhabbet!’

 

AKP hükümeti, izlediği politikalar sonucu düştüğü bölgesel yalnızlıktan kurtulmak için stratejik ortağı İsrail ile ilişkilerini yeniden düzeltmeye çalışıyor. Bilindiği üzere 2010 yılında Mavi Marmara Gemisi’ne İsrail askerleri tarafından saldırı düzenlenmiş ve 10 Türkiye vatandaşı yaşamını yitirmişti. Ardından Erdoğan AKP’si hem iç kamuoyunda hem de dış politikada “bölgede lider ülke” olduğu izlenimi yaratmak amacıyla esip gürlemişti. Ancak artık o eski günlerden eser kalmadı. Filistin halkının yaşadığı zulmü kendi çıkarları için sonuna kadar bir sömürü aracı olarak kullanan AKP hükümeti, İsrail’le ilişkileri yeniden üst seviyeye çıkarmak için canla başla çalışıyor. Bu amaç doğrultusunda Mavi Marmara davası, alınan “tazminat” karşılığında düşürüldü. Ancak adı bir nevi “kan parası” olan bu anlaşma, katliamın mağdurlarıyla birlikte oldukça geniş bir kesimin tepkisini çekti.

AKP her ne kadar İsrail ile ilişkileri normalleştirmeye çalışsa da İsrail’in Filistin politikası değişmeden devam ediyor. İsrail parlamentosundaki (Knesset) yasama komisyonu, ezanın hoparlörlerden okunmasının yasaklanmasına ilişkin yasa tasarısını onayladı. Yıllar sonra ilk defa bir bakan düzeyinde görüşmelerin olduğu günlerde İsrail savaş uçakları yine Gazze’yi bombaladı. İsrail parlamentosu işgal altında bulunan Batı Şeria’daki yaklaşık 4 bin yerleşim biriminin yasallaştırılmasını öngören tasarıyı nihai olarak onayladı.

Filistin Kurtuluş Örgütü’nün “hırsızlık yasallaştırıldı” diyerek tepki gösterdiği bu karara, AKP hükümetinden de “şiddetle kınıyoruz” açıklaması geldi. Fakat gerçek ilişkilerde kınamadaki “şiddet” değil, iki ülke arasındaki dostane ziyaretteki sıcaklık vardı. Zira Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı, Türkiye-İsrail ilişkilerinin normalleşmesi süreci kapsamında yapacağı resmi temaslar için başkent Tel Aviv’e gitmişti.

Türkiye gazetesinin haberine göre, Tel Aviv’deki Akdeniz Turizm Fuarı açılışında Türk heyetine daha ayrıcalıklı davranıldığı bilgisini veren Avcı, şunları söyledi:

Ülkemize gelen turist sayısında artış var. 150 binden 260 bine çıktı. Geçen yıl turizmde yaşanan yüzde 30’luk azalmanın Cumhurbaşkanının yurt dışında yaşayan Türklere yaptığı ‘Türkiye’de tatil ve düğün’ çağrısıyla da düzelecektir. İsrail için Türkiye’nin güvenlik derecesi 4. Bunun 3′e inmesi gerektiğini konuştuk. Açıkça kendilerine sorduk: ‘Ne oluyor da 4 oluyor, ne yapılırsa 3 olur’ diye. Güvenlik derecesinin düşmesi İsrailli turist sayısının artmasında bir faktör olacak. Aynı Rusya ile yaptığımız gibi olabilir. Rusya’nın bizden istediği gibi güvenlik raporlarını hazırlarız, gereken önlemlerin zaten alınmış olduğunu ortaya koyarız. İsrail’e de Türk turistler gelebilir. Ancak kendilerine, vize konusu, havaalanlarında gümrük kapılarında çıkarılan zorluklar nedeniyle Türkler İsrail’i gezi planlarına almıyorlar. Vize rejiminin değiştirilmesi gerektiğini ifade ettik. Türkiye İsrail ilişkilerinin iyi olması Filistin ve Filistinliler için de faydalı olacaktır. Türkiye İsrail ilişkilerinin normalleşmesi en çok Gazzellilerin hayatını kolaylaştırıyor. Türkiye İsrail ilişkilerinin normalleşmesinden en büyük faydayı Gazze sağlıyor.”

Türkiye’nin Tel Aviv Büyükelçisi Kemal Ökem ise Nabi Avcı’nın ziyaretinin ardından şu değerlendirmeyi yaptı: “İki ülkenin ekonomileri arasında özellikle tamamlayıcı bir yapı söz konusu. Ticaretten tutun da turizm ve enerji bunlar başlıca konular. Bunların her birinde karşılıklı yararın bulunduğu zaten her iki tarafça da teslim ediliyor. Burada asıl dikkat edilmesi gereken şey, bu yararı, potansiyeli nasıl gerçeğe dönüştürebiliriz, biz bunları hangi yolları izleyerek gerçekleştirebiliriz. Bütün teknik konuları birer birer çözerek, karşılıklı diyalog halinde yürütmeye karar verdik.” Ökem ayrıca bölgede çatışma yaşanan ülkelere komşu Türkiye, İsrail, Ürdün ve Suudi Arabistan’ın çok hassas bir konumda olduğunun altını çizerek, bu ülkelerin bölgedeki sıkıntıların yansımalarını mümkün olduğunca kontrol etmeye çalıştığını söyledi.

Sonuç olarak İsrail-Türkiye arasındaki bu ‘derin muhabbet‘in bir tarafını ekonomik çıkar ilişkileri oluştururken, bir diğer tarafını da bölgesel kirli hesaplar oluşturmaktadır. Bu “stratejik ortaklık”ta Filistin halkının yaşadığı zulüm, Türk devleti için istismar konusu ve kanlı bir kozdan başka bir şey değildir. İsrail ve Türkiye arasındaki ilişkiler hep böyle olmuştur. İnişli çıkışlıdır ancak rotası emperyalist ve siyonist çıkarlara göre çizilmektedir.

 

 

 

 

Mülteciler jandarma zoruyla sürülüyor

 

Sermaye devletinin yarattığı önyargılarla Suriyeli mülteciler el üstünde tutuluyormuş gibi zannediliyor. Evet, el üstünde tutulan çete üyeleri var. Bunun dışında kalan mülteciler ise açlık sınırının altında ücretlerle çalışmak zorunda olup, iş cinayetlerinde katlediliyorlar. Barınma sorununu ise iki-üç aile birlikte oturarak “çözüyorlar.” Onlara verilen toz-çamur içindeki yerlere çadırlar kuruyorlar. Ne var ki bu da çözüm değil. Çünkü, deyim yerindeyse çadırlarının başlarına yıkılma örnekleri var.

İzmir’in Torbalı ve Bayındır ilçelerinde çadırlarda yaşayan mülteciler 8 Şubat’tan itibaren kaymakamlık kararları doğrultusunda jandarma eliyle ilçelerden çıkarılıyor, çadır alanları boşaltılıyor. İkameti İzmir’de olmayan mültecilerin şehirden çıkarılacağı, diğerlerininse çadırda kalmasına izin verilmeyeceği belirtilerek ev kiralamaları dayatılıyor. Ancak kamp alanları için dayıbaşlarına 250-300 TL kira ödeyen mültecilerin ev kiralama imkanları yok.

Geçtiğimiz Mayıs ayında çadır alanları kaymakamlık tarafından boşaltılan mültecilere yaşam koşullarını iyileştirmek için çadır alanlarının bir merkeze taşınmasının planlandığı yalanı söylenmişti. Elbette yeni saldırıları üzerine yeni bir yalanı daha söyleyecekler. Yazık ki oluşturdukları önyargı perdesiyle bu yalanlarını görülmez kılıyorlar. Türkiyeli işçi, emekçilerin bu yalanları görmesi için, örgütlenmesi ve hakları için mücadele etmesi gerekiyor. Ancak o zaman Suriyeli mültecilerin karşısında değil, yanında olduğunu görecek.

 
§