14 Temmuz 2017
Sayı: KB 2017/27

Özgürlük ve eşitlik sosyalizmde!
Tek çıkar yol mücadeledir!
Hukuk: İktidarın elindeki silah
Kimin adaleti?
Dinci gericilik sınıfsal bir saldırıdır
Sermaye savaş ilanını tazeledi
Metal patronlarında ve Türk Metal’de 2017 telaşı
“Kadın işçilere cesaret vermek istiyorum!”
Çorlu SIO Auotomotive’de direniş var!
“Fiili-meşru mücadeleye devam edeceğiz!
15 Temmuz darbe girişimi ve sonrası
Zirve karşıtı hareketin dersleri ve kazanımları
Suriye’yi parçalama çabaları
AP’nin müzakereleri durdurma çağrısı ve “reis”in çırpınışları
Onların vicdanları cüzdanları
Artan gericilik ve Alevi kadınlar
“Yaptığım her şeyin meşruluğunun bilincinde ve arkasındayım”
2. yılında Suruç Katliamı
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kimin adaleti?

K. Toprak

 

Milletvekili Enis Berberoğlu’nun tutuklanmasının ardından CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun gerçekleştirdiği 25 günlük “Adalet yürüyüşü” geçtiğimiz hafta sonu İstanbul-Maltepe Meydanı’nda gerçekleşen kitlesel mitingle sona erdi. Yarattığı etki halen tartışılan bu eylem, önümüzdeki dönem için burjuva siyaset arenasında taşları yerinden oynatmış, kartların yeniden karılmasına neden olmuş görünüyor. Aynı zamanda bu eylem ile sol hareketin önemli bir bölümü de pozisyonlarını bir kez daha ortaya serdiler.

Genel kanı, bu eylemin AKP karşıtı muhalefetin birleşme zeminini yarattığı ve özellikle 15 Temmuz’dan sonra AKP’nin fütursuz saldırılarına karşı biriken öfke için bir kanala dönüştüğü yönünde. Bu değerlendirmelerin önemli bir haklılık payının olduğu açık. Zira, 15 Temmuz’un ardından zirve noktasına ulaşan AKP’nin parti devleti inşa çabasının toplumun farklı farklı kesimleri için oldukça ağır sonuçları oldu. Elbette, en ağır fatura her zaman olduğu gibi işçi sınıfına çıksa da, çeşitli toplumsal katmanlar ve üst sınıfların belli bölümleri burjuva siyaset sahnesindeki bu gelişmelerden doğrudan etkilendi.

Ancak bu kadarı ilerici sol siyasetlerden çeşitli toplumsal odaklara ve hatta kimi faşist siyasal anlayışlara kadar geniş bir çevrenin bu eylemin çevresinde kümelenmesini, on binlerce insanın “Adalet yürüyüşü”nün bir parçası olmasını ve bir milyonun üzerinde insanın Maltepe Meydanı’na akmasını anlamak için yetersizdir. Çünkü, her kavramın sınıfsal okuması farklıdır ve toplumsal mücadeleler sınıflar arasında ve sınıfların kendi içindeki mücadelelerinin ürünü olarak şekillenir.

Her kavramın sınıfsal okuması farklıdır diyoruz. Bu, aynı şekilde “adalet” kavramı için de geçerlidir. Burjuvazi için “adalet”, özel mülkiyet hakkının kutsandığı idari ve hukuki bir çerçeveden başka bir şey değildir. Proletaryanın adaleti ise toplumsal adalet demektir ve eşitlik-özgürlük kavramları ile birleşmediği sürece anlamsız bir söz kalıbının ötesine geçemez.

Bu yanıyla altı üstü boş adalet dövizlerinin her kesimde yarattığı etki farklıdır ama doğal olarak öne çıkan, eylemi örgütleyen siyasal öznenin siyasal-sınıfsal konumlanışı olmaktadır. Ve CHP’nin ikiyüzlülüğü ile birlikte adaletten ne anladığını tanımlamak için bu eylemi ortaya çıkaran nedene bakmak yeterlidir.

Hatırlanırsa eylemi gündeme getiren neden, CHP milletvekili Enis Berberoğlu’nun MİT TIR’ları soruşturması kapsamında aldığı ceza ve tutuklanması oldu. Ve yine hatırlanırsa HDP milletvekillerinin tutuklanması için dokunulmazlıkların kaldırılmasına anayasaya aykırı olduğunu söyleye söyleye ‘Evet’ oyu veren de yine CHP milletvekilleri idi. Yani, “Yenikapı ruhu” ile kendisini ve koruduğu düzeni güvencelediğini sanan, Kürt düşmanlığı çizgisinden “anayasaya rağmen” taviz vermeyen CHP kurmayları, sonrasında yaşanan gelişmelerle kendilerinin de hedefte olduğunu görmüş oldular.

Tam da burada, CHP’nin siyasal konumlanışına değinmekte fayda var. O, kurulu düzenin kurucu partisidir ve doğal olarak onun burjuva sınıf karakterine ilişkin çok da bir tartışması bulunmamaktadır. Ancak, hem Türkiye’de sınıfların şekillenme süreci, hem çok partili dönem sonrası yer yer kitle hareketlerinin dalga kıranı olmak için taktığı sosyal demokrat maske CHP için bir sosyal demokrat parti nitelemesi yapılmasına neden olmaktadır. Oysa sosyal demokrasinin kavramsal içeriği ve tarihsel gelişim süreci ile CHP’nin konumlanışı ve çizgisi arasında derin bir uçurum vardır.

Elbette geçmişte CHP içinde sosyal demokrat politikaların öne çıktığı dönemler olmuştur. Dahası CHP içinde ve tabanında halen sosyal demokrat bir kesim de varlığını sürdürmektedir. Ancak bunlar CHP’yi sosyal demokrat bir parti olarak nitelemek için yetersizdir. CHP’nin “Sosyalist Enternasyonal”in bileşeni olması ise onun sosyal demokrat ya da sosyalist karakterini değil, “Sosyalist Enternasyonal”in adından bağımsız burjuva sınıfsal karakterini görmek için bir veridir.

CHP, bu topraklarda burjuva aydınlanmacılığının siyasal temsilcisidir. Cumhuriyetin kuruluş süreci ile birlikte kurulu düzenin sınıfsal gelişim dinamikleri onun bu kimliğini dönem dönem öne çıkarmakta, dönem dönem ise geri plana itmektedir.

Gelinen aşamada, AKP’nin “parti devleti” inşa etme çabası burjuvazinin belli kesimlerinde ve emperyalist dünyada ciddi tedirginlikleri ve tereddütleri de beraberinde getirmektedir. Kimileri gibi “Adalet yürüyüşü”nün emperyalist merkezlerde tezgâhlandığını iddia edecek değiliz. Ancak toplumsal mücadeleden ve sokaktan her dönem fersah fersah kaçan CHP, bu dönem böyle bir eylem yapabiliyorsa, burada toplumda biriken hoşnutsuzlukların ötesinde burjuvazinin kendi içindeki güç dengelerinin ve çıkar çatışmalarının da doğal bir etkisi vardır. Bununla birlikte AKP’nin parti devleti inşa etme çabasından huzursuz olan kitlenin ana gövdesini de bugün için burjuva aydınlanmacı anlayışlar ve kitleler oluşturmaktadır.

İşçi sınıfı ve emekçiler için aslolan bu fay hattının dipten gelen bir dalga ile kırılması ve “toplumsal adalet”in inşa edilmesidir. Ancak toplumsal mücadeleler saf ve katıksız bir şekilde ilerlemezler. Temel toplumsal sınıflar arasında olduğu kadar sınıfların kendi içinde de iç çelişkiler ve çatışmalar toplumsal gerilimin tırmandığı dönemlerde kaçınılmaz bir hal alır.

Türkiye’de toplumsal düzen artık kaçamadığı bir fay hattının üzerindedir. Sınıflar arası ilişkiler ve güç dengeleri her gün farklı gelişmelerle yeniden ve yeniden biçimlenmektedir.

“Adalet yürüyüşü” ise kurulu düzendeki siyaset dengelerini ve AKP’nin burjuva siyasal arenadaki politik hegemonyasını sarstığı gibi toplumun geniş kesimlerindeki hoşnutsuzluğun da kendisini hissettirdiği önemli bir kanal yaratmıştır.

Elbette, CHP bu hoşnutsuzluğun kendi burjuva aydınlanmacı sınırının ötesine taşmaması için elinden gelen her şeyi yapacak, bu öfke düzenin sınırlarını zorladığı anda düzenin kurucu partisi olarak gerisin geri “Yenikapı ruhu”na sarılacaktır. Ancak her şeye rağmen burjuvazi içindeki çatlağın büyümesi ve derinleşmesi önemlidir.

Bundan sonrası işçi sınıfının kendi sosyal sınıfsal konumu ile mücadele sahnesinde yerini almasına ve kendi adalet anlayışını toplumsal mücadeleye hakim kılmasına bağlıdır.

 
§