14 Temmuz 2017
Sayı: KB 2017/27

Özgürlük ve eşitlik sosyalizmde!
Tek çıkar yol mücadeledir!
Hukuk: İktidarın elindeki silah
Kimin adaleti?
Dinci gericilik sınıfsal bir saldırıdır
Sermaye savaş ilanını tazeledi
Metal patronlarında ve Türk Metal’de 2017 telaşı
“Kadın işçilere cesaret vermek istiyorum!”
Çorlu SIO Auotomotive’de direniş var!
“Fiili-meşru mücadeleye devam edeceğiz!
15 Temmuz darbe girişimi ve sonrası
Zirve karşıtı hareketin dersleri ve kazanımları
Suriye’yi parçalama çabaları
AP’nin müzakereleri durdurma çağrısı ve “reis”in çırpınışları
Onların vicdanları cüzdanları
Artan gericilik ve Alevi kadınlar
“Yaptığım her şeyin meşruluğunun bilincinde ve arkasındayım”
2. yılında Suruç Katliamı
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

AP’nin müzakereleri durdurma çağrısı ve “reis”in çırpınışları

 

Avrupa Parlamentosu’nun (AP), Türkiye-AB üyelik müzakerelerinin askıya alınması çağrısında bulunan karar taslağını onaylaması, Erdoğan rejimiyle AB arasında süren gerilimi bir üst noktaya taşıdı. Çağrının bağlayıcılığı olmasa da AP, tarihinde ilk kez bir ülke ile genişleme müzakerelerini dondurma çağrısı yapmış oldu.

Gelgitlerle, çirkin ve kanlı pazarlıklarla yalamaya dönüşen Erdoğan-AB ilişkileri, AP’nin bu kararının AB hükümet başkanlarının oluşturduğu Avrupa Konseyi tarafından da onaylanması durumunda ilişkilerde yaşanan gerilim ‘kriz’e doğru evrilecektir. İlişkilerin bu noktaya taşınmasını hiçbir taraf şimdilik istemese de... Taraflar ellerindeki kozları kullanarak pozisyonlarını güçlendirmeye, pazarlıklardan kârlı çıkmaya çalışıyorlar.

Boş böbürlenmeler ve yalın gerçekler

AP’nin aldığı kararı her ne kadar Erdoğan’ın atadığı kukla bakanlar iç kamuoyuna yönelik olarak ‘yok hükmünde’ gibi salvo atışlarla karşılasalar da, gerçek hiç de böyle değil. Ekonomik alanda yaşadıkları sıkışmışlığın baskısını enselerinde hisseden bakanlar bir yandan da bu kararın Avrupa Konseyi tarafından kabul edilmemesi için alttan alta görüşmeler yaparak, kirli pazarlıklar sürdürüyorlar. Alman Dış İlişkiler Konseyi (DGAP) Türkiye uzmanı Kristian Brakel “İki taraf da prensipte ilişkileri düzeltmek için istekli ancak günlük siyaset ve seçim kampanyaları bunun önüne geçiyor” diyerek, duruma dair gözlemlerini paylaşıyor.

Risk araştırma şirketi Verisk Maplecroft Direktörü Anthony Skinner ise, Türk ekonomisinin geleceği için Türk tarafının Gümrük Birliği Anlaşması’nı genişletmeye çalıştığının altını çizerek, yavaşlayan ekonomiyi canlandırmak için, “En azından ekonomik açıdan bakıldığında Erdoğan, AB ile Gümrük Birliğinin genişletilmesi müzakerelerinin yolunda olması, siyasi anlaşmazlıklar nedeniyle raydan çıkmamasını sağlamak için teşvik ediyor” derken, sahneyle sahne arkasının çok farklı olduğuna dikkat çekiyor.

Alman tekellerinden muz ve kırbaç politikası

AB ile Türk sermaye devleti arasında yaşanan tıkanıklığı asıl olarak Almanya ile Erdoğan arasında yaşanan gerilimin düzeyi belirliyor. Kapitalist sistemin derinleşen krizine bağlı olarak pazarlara sahip olma savaşının şiddetlenmesi, kapitalist dünyanın gerek iç ve gerekse dış ilişkilerinde içkin olan orman kanunu yasalarını açığa çıkartarak aşikar kıldı. İçeride devlet erkinin daha çok kriminalize edilmesini, dış politikada militarizm ve saldırganlık tamamladı. Eski ilişkiler, yerini daha açık bir saldırganlığa bıraktı.

Kıymeti kendinden menkul, kara para aklama merkezi Lüksemburg’un AP üyesi, Alman tekellerinin gönüllü hizmetkarı AB Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker’in, bir başka vesileyle de olsa AB (demek oluyor ki Alman tekellerinin) çıkarları için “İhtiyaç duyarsak silaha sarılırız” diye kükremesi(!) yeni dönemi en özlü bir tarzda betimlemektedir.

Eski ittifaklar çatlayarak yerini yeni bloklaşmalara bırakmaya başladı. Bu durumdan kârlı çıkmak için, kapitalist emperyalist dünyanın büyük emperyalist devletleri eski bağlaşıklıklarını sağlamlaştırıp, yenileriyle güçlerini takviye etmeye yöneldiler. AB’de egemenlik sağlayan Alman emperyalizmi de AB üzerinden durumunu güçlendirerek bir odak olmayı stratejik hedef olarak belirledi. Erdoğan’ın daha çok ABD ve İngiltere’yle birlikte hareket ederek Alman emperyalizminin stratejik amaçlarıyla uyumsuz hale gelmesi sorun olmaya başladı.

Erdoğan’ın öngörülemez ve güvenilemez olması Alman tekellerini Erdoğan virüsünden kurtulma seçeneğine yöneltti. Bir yandan “Gülen: Türk siyasetinin Frankenştaynı” diye belgeseller hazırlayan devlet televizyonlarını, diğer yandan Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel de Almanya’nın darbe girişimi sonrasında Türkiye ile dayanışmasını “daha güçlü ifade etmeliydik”, “Türkiye, PKK’nın Almanya’da propaganda yapmasına izin verilmemesi gerektiği konusundaki uyarılarında da haklı” vb. gibi açıklamalarla destekleyip “muz politikası”nı öne çıkarıyor. Öte yandan AP’ye de Türkiye-AB üyelik müzakerelerinin askıya alınması çağrısını yaptırarak “kırbaç politikasını” uygulayıp, Türk sermaye devletini yanına çekmeye çalışıyor.

Almanya’nın AP üzerinden daha açıktan devreye koyduğu atak karşılığını az çok bulmuş gözüküyor. Erdoğan yandaşları AB ile Gümrük Birliği’nin genişletilmesi için alttan alta görüşmeler yaparlarken, TÜSİAD ise “Her alanda AB ekonomik gündemini daha iyi anlamak ve değerlendirmek mutlaka öncelik olmalı” diyerek tercihini ortaya koydu. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da “Türkiye iktidar partisinden ibaret değil” diyerek, müzakerelerin devam etmesini istedi.

Kaçınılmaz yıkılışın yerini kim dolduracak?

Bulaştığı açık suçlarla anılan “reis” ve rejimi tam bir kurt kapanına yakalanmış bulunuyor. Kışkırttığı dinci-milliyetçi histeri altında ezilen “reis” kanlı rejimini ayakta tutabilmek için dışarıda vadettiği askeri zaferleri elde etmek bir yana ABD-Rusya icazetine daha çok bağımlı hale gelerek, adeta kıpırdayamaz duruma düştü. Katar’da ilk askeri üs kurmanın cakasını satmasının üzerinden daha bir ay bile geçmeden “Katar isterse üssü kapatacaklarını” gevelemeye başladı. Hareketsizliğin ölüm demek olduğunu bilecek kadar tecrübeye sahip olan “reis” ve hempalarının, daha “büyük maceralar”a atılarak, kanlı saltanatlarının yıkılışını hızlandırmaları hiç de uzak bir ihtimal değildir. Bu yıkılışı devrimci bir iktidarın olanağına çevirmek ise bizlerin çabasına bağlıdır.


 
§