11 Ağustos 2017
Sayı: KB 2017/31

Dinci-faşist zorbalığa geçit verme!
Nuriye ve Semih ile dayanışmaya!
İktidarın hizmetinde hukuk
Dinci gericiliğin muhafızları
Türkiye tarım alanlarını kaybediyor!
MİB MYK Ağustos Ayı Toplantısı Sonuçları
Metal TİS süreci yaklaşıyor…
“Tekstil ve dokuma işçileri kölece çalışma koşullarından mutlaka kurtulacaktır!”
Ekim Devrimi’nin şanlı tarihi işçi sınıfına ve öncülerine yol gösteriyor
“Örgütlü mücadele rotamız olmalı!”
OHAL varsa direniş de var!
Okul parası kazanmak için çalışıyor, dövülüyor, öl(dürül)üyoruz...
Mesleki Eğitim ve Mücadele Semineri sonuç bildirgesi
Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın direnişi üzerine
Efrîn’i işgal tehdidi devam ediyor
Suriye savaşı ve İdlib halkası
Kapitalizm öldürmeye devam ediyor!
Adana organize sömürü cehennemi
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Nuriye ve Semih ile dayanışmaya!

 

İhraçlara karşı işe dönmek talebiyle Nuriye Gülmen ve Semih Özakça, sürdürdükleri açlık grevi direnişinde artık hayati tehlike sınırına gelmiş bulunuyorlar. Gelinen aşamada bu direniş sermaye devleti tarafından bir irade savaşına çevrilmiş durumda. Açlık grevinin talepleri üzerinden bir gündem oluşmasının önüne geçmek için her şey yapılıyor. Düzenin kirli provokatörleri, trolleri bu amaç için yoğun bir çaba içerisinde.

Bununla birlikte Nuriye ve Semih’in tutsaklıkları bir işkenceye, tutsak edildikleri yerler ise bir işkencehaneye çevriliyor. En temel insani ihtiyaçlarını karşılamaları engelleniyor. Hastaneye nakilleri bile bu işkencenin bir başka seansına çevriliyor. Açlık grevi 150'li günlerdeyken ve yanlarında ihtiyaçlarını karşılamalarına yardımcı olabilecek bir refakatçi olması gerekirken artık bu imkandan yoksunlar. Hapishanede birlikte kaldıkları, kendilerine yardımcı olan arkadaşlarından, yoldaşlarından koparılarak güya tedavi amaçlı bir hastaneye nakledildiler.

İşkenceli geçen bu nakil işleminin ardından tutsak edildikleri hastanede de baskılara maruz kalıyorlar. Temizlik yapmaları için gereken ihtiyaçlar kendilerine verilmiyor. Kendilerine verilen eşyaların içine döner ekmek reklamı yapan broşürler konuluyor. İletişim hakları engelleniyor. Devletin ilgili görevlileri aynı zamanda bir infaz olacak olan zorla müdahale için bekliyorlar.

Onlar bu ve daha fazla işkenceyi her gün yaşarlarken, AKP iktidarı artık ölüm sınırına gelen direnişçilere verilecek her türlü desteği engellemeye çalışıyor. Nuriye ve Semih ile dayanışma eylemleri yasaklanıyor. Ankara ve ardından İstanbul’daki eylemlerin yasaklanmasının gerisinde ise, açlık grevindeki kamu emekçilerinin durumunun kritikleştiği bir aşamada doğabilecek kitlesel tepkilerin önünün önceden kesilmesi amacı yer alıyor. Nuriye ve Semih yazılı tişörtlerin giyilmesine yasak getirenler, yapılacak açıklamalarda adlarının geçmesinin bile gözaltı nedeni olacağını söylüyorlar.

Görünen o ki, AKP iktidarının korkuları gün be gün büyüyor. Bu nedenle iyice zayıfladıkları ve sıkıştıkları bir evrede toplumsal bir talep etrafında harekete geçmiş milyonları karşılarında görmek istemiyorlar. Haziran Direnişi’nin kâbusuyla yaşamak onları yeterince korkutuyorken, bu korkularını gerçeğe dönüştürecek en küçük bir kıvılcımı daha çakılmadan söndürmek, ezmek istiyorlar.

Yaşanan her yeni gelişme, işçi ve emekçilerde biriken hoşnutsuzluk adeta yeni bir toplumsal patlamanın zeminini güçlendiriyor. Tam da bu noktada, on milyonlarca insanın rahat bir nefes almaları için zorlu mücadele eşiklerinden kazanımla geçmeleri gerekmektedir. Sokağa yansıyacak tepkiler en önemli basamaklardan biridir. Bu eylem basamaklarından tırmanmak gerekmektedir. Çünkü merdivenin sonu özgürlüğe yaslanmaktadır.

Nuriye ve Semih’in sürdürdükleri açlık grevi direnişinin AKP tarafından tercümesi de böyledir. 15 Temmuz’da kalelerinin içeriden nasıl sarıldığını gören Erdoğan AKP’si, kale duvarlarında kurulu düzeni de tehlikeye sokacak bir gedik açılmasını engellemek için elinden geleni yapmaktadır.

Bu yüzden Nuriye ve Semih’in taleplerini, KHK’larla işinden olan on binlerce kamu emekçisi ve işçinin talepleriyle birleştirmek gerekmektedir. Nuriye ve Semih’in taleplerinin kabul edilmesi için verilecek mücadele, çalışma hakları elinden alınan on binlerce emekçinin sokakta mücadele ortaklığını yaratma mücadelesi olacaktır. OHAL ve KHK’ları da hedefine alan bu mücadelenin en önemli kazanımı, işçi sınıfı ve emekçiler açısından tam da bu nedenle önemlidir.

 

 

 

 

Dayanışma eylemlerine polis terörü

 

KHK’yla ihraç edilmelerine karşı “İşimizi geri istiyoruz” talebiyle Ankara’daki Yüksel Caddesi’nde direnen, 9 Mart’tan beri açlık grevinde olan ve 23 Mayıs’ta tutuklanan kamu emekçileri Nuriye Gülmen ve Semih Özakça için yapılan eylemlerde polis terör estirdi. Öte yandan, birçok eyleme saldırı tehdidinde bulunan polis “Nuriye ve Semih’in adı geçmeyecek” dayatmasında bulunuyor.

4 Ağustos günü Nuriye ve Semih İçin Dayanışma’nın her Cuma günü İstanbul Kadıköy’de yaptığı eyleme polis saldırdı. Eylem alanını önceden ablukaya alan polis “yürütmeyeceğiz” diyerek saldırıya geçti. Gözaltına alınan 33 kişi gözaltı boyunca darp edilirken gece saatlerinde serbest bırakıldılar.

Gülmen ve Özakça’nın açlık grevinin 150. günü olan 5 Ağustos’ta ise Ankara ve İstanbul’da yapılan eylemlere polis azgınca saldırdı. Ankara Yüksel Caddesi’ndeki eyleme saldıran polis eylemcilerin yüzlerine biber gazı sıktı. Sokakta terör estirerek işkence yaptı.

Yargı da işkenceye ortak oldu

İstanbul Beşiktaş’ta yapılan iki eyleme de işkenceyle saldıran polis 41 kişiyi gözaltına aldı. Gözaltına alınanlar ters kelepçeli halde yaklaşık 10 saat bekletilirken sürekli darp edildiler. Gözaltındakiler ilk gün avukatlarıyla görüştürülmezken, görüşmeye giden Av. Bülent Şimşek de polis tarafından darp edildi. 7 Ağustos günü polisteki ifade işlemleri başlarken gözaltılar ertesi gün Çağlayan’daki adliyeye getirildi. Adliye önünde toplananlara “eylem yapamazsınız” diyerek saldırı tehdidinde bulunan polis alanda terör estirerek etrafa hakaretler yağdırdı. Basını da tehdit eden polis kitleyi sürekli provoke etmeye çalışarak saldırı fırsatı kolladı. Sermaye devletinin yargısı da işkenceye ortak olarak günlerce gözaltında tuttukları 41 kişi için “adli kontrol” kararı verdi. Savcı gözaltındakilerin ifadesini dahi almazken, mahkeme de yalnızca dosya üzerinden haftada bir imza verme zorunluluğu ve yurt dışına çıkış yasağı ile gözaltındakileri serbest bıraktı. Gözaltıların serbest kalmasıyla birlikte polisin işkencesi de gün yüzüne çıktı. Aralarında sınıf devrimcilerinin de bulunduğu tüm gözaltılarda darp izleri olduğu görüldü. Bir sınıf devrimcisinin ise kaburgası kırıldı.

 

 

 

 

Yüksel direnişi saldırılara karşın sürüyor

 

KHK’larla ihraç edilen kamu emekçilerinin başlattığı Yüksel direnişi, her gün yaşanan polis saldırılarına rağmen devam ediyor. Direnişçi kamu emekçileri ve destekçi güçler her gün 13.30 ve 18.00’de Ankara’daki Yüksel Caddesi’nde eylem yapmak isterken önleri polis barikatlarıyla kesiliyor. Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’ya destek olmak, ihraç saldırılarını teşhir etmek isteyen emekçilere polis “eylem yasağı” dayatmasıyla vahşice saldırıyor. Eylemlerde Nuriye ve Semih adlarının geçmesi bile polis tarafından gözaltı ve saldırıyla karşılanırken 8 Ağustos günü Semih Özakça’nın annesi de eylemdeydi. Polis saldırısının ardından açıklama yapan direnişçi Veli Saçılık “Bir anneye oğlunun adını, bir anneye kızının adını yasakladılar. Onlar ne işkence yaparsa yapsınlar biz direnişe devam edeceğiz. Israrla Nuriye ve Semih demeye devam edeceğiz. Biz işimizi geri alacağız, onlar defolup gidecekler” dedi.

Öte yandan İstanbul’da başladığı direnişini Yüksel’de sürdüren Nazife Onay da “ev hapsi kararına uymadığı” gerekçesiyle 9 Ağustos günü tutuklandı.

 
§