11 Ağustos 2017
Sayı: KB 2017/31

Dinci-faşist zorbalığa geçit verme!
Nuriye ve Semih ile dayanışmaya!
İktidarın hizmetinde hukuk
Dinci gericiliğin muhafızları
Türkiye tarım alanlarını kaybediyor!
MİB MYK Ağustos Ayı Toplantısı Sonuçları
Metal TİS süreci yaklaşıyor…
“Tekstil ve dokuma işçileri kölece çalışma koşullarından mutlaka kurtulacaktır!”
Ekim Devrimi’nin şanlı tarihi işçi sınıfına ve öncülerine yol gösteriyor
“Örgütlü mücadele rotamız olmalı!”
OHAL varsa direniş de var!
Okul parası kazanmak için çalışıyor, dövülüyor, öl(dürül)üyoruz...
Mesleki Eğitim ve Mücadele Semineri sonuç bildirgesi
Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın direnişi üzerine
Efrîn’i işgal tehdidi devam ediyor
Suriye savaşı ve İdlib halkası
Kapitalizm öldürmeye devam ediyor!
Adana organize sömürü cehennemi
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Tekstil ve dokuma işçileri kölece çalışma koşullarından mutlaka kurtulacaktır!”

 

DEV TEKSTİL Çukurova Temsilcisi Ahmet Subaşı ile, Mersin, Adana ve Antep’teki tekstil işçilerinin yaşadığı sorunlar üzerine konuştuk. DEV TEKSTİL’in bu kentlerdeki faaliyetleri hakkında bilgi aldık.

- Sendikal mücadele verdiğiniz Mersin Serbest Bölge’de çalışan tekstil işçilerinin sorunları gittikçe artmakta. Öne çıkan, serbest bölge işçilerinin en çok şikayet ettikleri sorunlar hangileridir?

- Kuşkusuz serbest bölge işçilerinin sorunları saymakla bitmez. Ancak şu içinde bulunduğumuz sıcak yaz günleri vesilesiyle bize ulaşan en çok şikayet işçilerin oldukça sıcak bir ortamda çalışmak zorunda olmalarıdır.

Mersin’de havaların zaten ne kadar sıcak olduğu biliniyor. Bir de buna tekstil ortamındaki faktörleri ekleyin. Ütülerin sürekli çalışması, makinelerin yaydığı sıcaklıkla birleşince dayanılmaz bir sıcaklık oluşuyor. Kuşkusuz bu sıcaklığı engelleyecek teknoloji çok uzun zamandır var. Klimalar gibi. Ancak uzunca bir zaman önce icat edilmiş olan bu araç henüz Mersin Serbest Bölge’ye girmiş değil. Patronlar fazla masrafa girmemek için basit vantilatörle işin kolayına kaçıyorlar. Sonuç olarak serbest bölgede hemen her fabrikada işçiler gün boyu üzerleri kurumadan kan ter içinde, 39-40 dereceyi bulan sıcaklıkta çalışmak zorunda kalıyorlar.

Yanı sıra, işçilerin en çok yakındıkları bir başka sorun da fazla ve zorunlu mesailer. İşçilerin zorunlu durumlarda izin alamaması da önemli bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Yine normal çalışma saati 8 saat iken patronlar öyle bir çalışma sistemi oturtmuşlar ki, serbest bölgede işçiler her gün 1 saat daha fazla, yani 9 saat (mesai hariç) çalışıyorlar. Ve bu mesaiden sayılmıyor. Ayda 30 saat patronlara bedava çalışıyorlar. İşe bir gün gitmeyen işçiden 2-3 günlük yevmiye kesiliyor. Damacana su parası, 6 ayda bir yenilenen bölge giriş kartlarının parası da işçilerden kesiliyor.

Yemek, servis gibi sorunların yanı sıra, mesela patronlar geçtiğimiz Ramazan ayını da yine fırsata çevirmişlerdi. İş yerlerinde yemek verilmedi. İşçiler kendi ceplerinden yemek masraflarını karşıladılar. Keza ne oruç tutanlara, ne de tutmayanlara yemedikleri yemeklerin karşılığında bir ödeme yapılmadı. Görüntüde erzak verildi ama en ucuzundan.

Diğer taraftan, işçiler sürekli baskı altındalar. Yani mobbinge maruz kalıyorlar. Bu sorunu en çok da kadın işçiler yaşıyorlar. 8 bin civarı işçinin çalıştığı serbest bölgede çalışanların yarısını kadın işçiler oluşturuyor. Ancak kreş gündemde bile değil. Mersin Serbest Bölge’de bir TIR garajı var ama işçiler için ne kreş var ne de bir sağlık merkezi. Zaten hastaneye bile işçiler izin verilmediği için gizli gizli gidiyorlar. İş yeri hekimi ise göstermelik. Birkaç hekim tüm bölgeye bakıyor. Haftada bir defa, o da belki işçilerin gözüne bölgede dolaşırken görünüyorlardır.

- DEV TEKSTİL Çukurova Temsilciliği olarak faaliyet yürütüyorsunuz. Peki, çalışma yaptığınız diğer yerlerde işçiler ne gibi sorunlar yaşıyorlar?

- Tekstil işçileri için sorunlar anlattığımız gibi, hemen her yerde aynı sayılır. Fakat elbette bunlara eklenen yine de fazlasıyla sorun var. Örnekleyecek olursak ilk aklımıza gelenleri şöyle sıralayabiliriz. Adana Organize Sanayi Bölgesi’nden (AOSB) başlarsak, geçtiğimiz günlerde Oğuz Tekstil’de 200 işçi sendikaya (Öz İplik-İş adlı sarı sendikaya) üye oldukları için işten çıkarılmışlardı.

Oğuz Tekstil gibi alanında büyük bir fabrikadan yaklaşık 200 işçi 15 gün içinde sendikaya üye oldukları için işten çıkarıldılar ve işçilerin üyesi olduğu Öz İplik-İş Sendikası kılını bile kıpırdatmadı. (Bu arada hatırlatalım Oğuz Tekstil Bossa 4’ü aldı. Bossa’da da görünürde yine bu aynı sarı sendika var.)

İşten atılan işçiler ise haklarını alabilmek, ne yapmaları gerektiğini öğrenmek için bile kendi imkanlarıyla bir şeyler yaptılar. Sarı sendika işçileri bilinçlendirmediği gibi bir avukata da yönlendirmedi. İşçiler sıradan bir çıkış gerekçesiyle işten atılıyorlar. Öz İplik-İş adlı sarı sendika ise (neyin karşılığıdır bilinmez!) sadece izlemekle yetindi. Anlaşılan o ki, bu kadar işçinin işten çıkarılmasından fabrika yönetimi de, sendika yönetimi de hoşnutlar.

Yani Öz İplik-İş kılını bile kıpırdatmadı. Onlarca işçi işten çıkarıldı ama bu basına bile yansımadı, kimse duymadı (Ta ki şikayet bize iletilene kadar). Bu durumdan, yaşanan bu ihanetten dolayı şikayetçi olan Oğuz Tekstil işçileri ise çareyi yaşadıkları mağduriyetin duyurulmasını sağlamak için DEV TEKSTİL’den yardım istemekte buldu. Ancak yazık ki geç kaldılar. Biz yine de üzerimize düşeni yaptık. İşçilerin bu mağduriyetinin duyurulmasını sağladık, yol yöntem gösterdik.

AOSB’deki bir diğer önemli sorun ise işçilere kuyu suyu içirilmesi olayı. Basına da taşıdık biz bu olayı. En temiz ve en bol içme suyu kaynaklarının olduğu Adana’da işçilere kuyu suyu içiriliyor. Hijyenik olmayan bu kuyu suyu ise sıcak havalarda berbat kokuyor. Adana’nın sıcağını düşünün!

Yine geçtiğimiz günlerde AOSB’de bulunan Bakırlar Tekstil’de 3 hafta işçilerin su içtiği musluk arızalı olduğu için işçiler kendi içme sularını 2 km ötedeki Suluca mezarlığından kendileri getirdiler. Bu olayı da basına taşıdık. Bunun basıncıyla bozuk çeşme tamir edildi. Fakat orada da işçiler yine kuyu suyu içiyorlar.

AOSB’deki diğer önemli sorunları da hatırlatmak gerekiyor. Mesela Adana Mensucat yetkilileri işçilerin e-devlet şifrelerini alıyorlar. Karteks’te (kayyım atanmıştı sonra mahkeme kararı ile geri alındı) işçiler aralıksız 16 saat çalışıyorlar. Oğuz’da işçiler artık bıktı, işten çıkmak için fırsat kolluyorlar. Bunlar gerçi AOSB’deki hemen her yer için geçerli. AOSB’de işçilerden girişte cep telefonları toplanıyor.

Yine dikkat çeken bir başka sorun da Ceyhan İlbeyli Beyteks’te yaşanıyor. Hatırlanırsa orada 2 yıl önce işten çıkarılma sürecinde işçiler sendikamıza üye olmuşlar ve biz sendika olarak gerek fabrika önünde, gerekse Ceyhan’da çeşitli eylem ve etkinlikler yapmıştık. Sendikamızın girişimiyle açılan davayı işçiler kazanmışlar ve firma tazminat ödemeye mahkûm olmuştu. Şimdi firma yetkilileri buradan çıkardıkları dersle yeni işe aldıkları işçilere, kendi el yazılarıyla işten istifa yazıları yazdırıp, alacak hiçbir haklarının olmadığına ve dava açmayacaklarına dair imza attırıyorlar.

Ayrıca kimi zaman basına da yansıyor, AOSB’de çok sık ölümlü iş kazası yaşanıyor. En son 5 işçi yaşamını yitirmişti. Yine geçtiğimiz günlerde bir kadın işçinin 4 parmağı makineye sıkışarak feci şekilde ezildi.

- Anladığımız kadarıyla Antep’te de DEV TEKSİL’e yoğun bir ilgi var. Bunun nedenini nasıl açıklayabilirsiniz?

- Antep halı dokumanın kalbi sayılır. Türkiye sanayisinde hatırı sayılır, önemli büyük fabrikalar Antep’te bulunuyor. Gittikçe de büyüyor Antep sanayisi. Halı dokuma ve tekstil alanında on binlerce işçi çalışıyor. Aynı zamanda bu işçilerin mücadele deneyimi de oldukça fazla. İlk akla Ünaldı gelecektir kuşkusuz. Ancak Antep’te işçi direnişleri çok sık yaşanıyor. Kısa bir basın araştırması durumu gösterecektir. Bu işçilerin sendikal deneyimi de oldukça fazla.

Antep’te işçiler tüm sarı sendikaları acı tecrübeler sonucu tanımış bulunuyor. (Gerçi bu Adana için de geçerli sayılır.) Sendikamız bu yüzden dikkat çekmekle birlikte, asıl olarak dokuma ve tekstil işçilerinin sorunlarına yardımcı olduğumuz, çalışma yaşamında onları ilgilendiren konularla ilgili bilgi verdiğimiz için de işçilerin gündemindeyiz. Ayrıca işçilerin şikayetlerini cesurca dile getirmemiz, sendikamızın facebook sayfalarını bu amaçla etkin bir şekilde kullanıyor olmamız da bu arkadaşlarımıza güven veriyor. Zaten sık sık Antepli işçilerle bir araya geliyor, çeşitli görüşmeler yapıyoruz. DEV TEKSTİL’in sendikal anlayışının, yaşayarak tanıdıkları ‘patronlara yakın, işçilerden uzak’ sarı patron sendikalarından çok farklı olduğunu, “söz, yetki, karar hakkının” işçide olduğu, mücadelede kararlı gerçek bir işçi sendikası olduğunu zaman geçtikçe daha iyi anlıyorlar. Sarı sendikalara üye olan işçiler bile bir sorun yaşadıklarında bizden yardım istiyorlar.

Ayrıca Antep’te de sorunlar saymakla bitmez. İşçilerin en çok şikayet ettiği konuların başında ücretlerin yetersizliği, mesailerin fazlalığı, baskılar, kimi durumlarda yemeklerin yetersizliği, telefon yasakları, kolayca işten çıkarılmalar, baskılar, izin alamamalar geliyor. Ancak umutsuzluğa kapılan işçiler olsa da içten içe hemen tüm işçilerde sıklıkla yapılan eylemlerin de verdiği güvenle hakları için mücadele etmeye de yatkınlık var.

Diğer taraftan bu saydığımız tüm illerde fabrikalarda İş Kanunu değil patronların koydukları kölelik kanunu geçerli. Maaşların bir kısmı elden, bir kısmı bankadan veriliyor, ücretler asgariden gösteriliyor, işçilere bordro verilmiyor, sıklıkla ücretsiz izinlere gönderiliyorlar, bayramlarda, resmi tatillerde zorla çalıştırılıyorlar, sendikalı olduklarında işten atılmakla tehdit ediliyorlar, yıllık izinlerini kullanamıyorlar vb... Bu röportajda sendika üyelerimizin de olduğu Midyat ve bölgedeki diğer illerdeki tekstil işçilerinin sorunlarını dile getiremedik. Buralarda sigorta, asgari ücret bile hak getire.

Sonuç olarak sendikamız tam da bu nedenle; tüm tekstil ve dokuma işçilerinin aradıkları ve sonunda buldukları, bulacakları, kendi birliklerini sağlayacakları, güvenle üye olacakları ve güçlerini birleştirecekleri bir sendikadır. İnsanca çalışma ve yaşam koşullarına kavuşabilmek için önümüzde zorlu ama yürünmesi imkansız olmayan onurlu bir yol bulunmaktadır. Biz bu yola kendi haklarına, emeklerine, alın terlerine sahip çıkan, kazanacaklarına inanan işçilerle birlikte çıktık. Bu yolda, heybemizde haklı davamız bulunmaktadır. Tek erzağımız budur. Bu yüzden tekstil, dokuma işçileri bu kölece çalışma koşullarından mutlaka kurtulacaktır. İnancımız tamdır.

Kızıl Bayrak / Mersin

 

 

 

 

İşçilerin iradesi yok saylıyor

 

İşçi sınıfı ve emekçilere yönelik saldırıların en önemli ayaklarından biri olan BES soygunu 2017 yılının başında hayata geçirilmişti. Milyonlarca emekçi otomatik bir şekilde, tercih yapma imkanı tanınmadan Bireysel Emeklilik Sistemi’ne (BES) dahil edilmişlerdi. 2 ay içerisinde ise ayrılma hakları tanınmıştı. Bu da bilinçli bir hileydi. Çünkü, bir kere dahil edildiklerinde işçilerin kendi inisiyatifleriyle BES’ten çıkmayacaklarına inanıyorlardı.

Onların bu rahatlığının gerisinde işçi sınıfı ve emekçilerin örgütsüz oluşu yer alıyordu. Yanı sıra, 15 Temmuz sonrası estirilen kirli propaganda ile işçi sınıfının kendi gelecekleriyle ilgili karar veremeyeceklerini, yaratılan siyasi atmosferin etkisiyle “milli” meselelerin emekçiler adına daha öncelikli olacağını düşünmüşlerdi. Ayrıca BES’i övmek için yapılan propagandaların da etkili olacağını düşünüyorlardı.

Ancak sermaye ve AKP’nin bu beklentisi boşa çıktı. Açıklanan rakamlara göre BES’e dahil edilenlerin yarısından fazlası BES’ten çıktılar, “patronları BES’lemeyeceğiz” dediler. Bu tablo karşısında sigorta şirketleri adına yapılan açıklamalar şahsında böyle bir sonuç beklemediklerini itiraf ettiler. İşçilerin örgütlülüğünün bu kadar zayıf olduğu bir dönemde ortaya çıkan bu durum, işçilerin hak bilincinin hiç de zayıf olmadığını gösteriyor. İşçiler henüz yeterli bir düzeyde ve güçte olmasa da emeklerine sahip çıkıyorlar.

İşçi sınıfının iradesi “milli irade” sayılmıyor mu?

İşçi ve emekçiler kendi tercihleriyle BES’i reddettiler, onaylamadılar. Demokrasi nutuklarının atıldığı bir dönemde işçiler kendi onayları olmadan BES’e dahil edilmeyi kabul etmediler. İşçiler demokratik haklarını kullanarak tercihleri dışında, anti demokratik bir şekilde dahil edildikleri BES’ten çıktılar. Sahte kamplaşmaların bu kadar fazla olduğu bir zaman diliminde işçiler bir nevi iş yerlerinde sandık kurdular ve büyük oranda BES’i kabul etmiyoruz dediler. Ancak demokrasi nutukları atmayı, demokrasi nöbetleri tutmayı sevenler, sürekli “milli irade”den bahsedenler işçilerin bu iradesini tanımıyorlar. İşçilerin özgür iradesi yok sayılmak isteniyor.

BES’ten cayma oranı en çok da patronları telaşlandırdı. Şimdi başka bir çözüm bulmaya çalışıyorlar. İşçi ve emekçileri zorla BES’te tutmanın yollarını arıyorlar. Anadolu Ajansı’nın haberine göre, Türkiye Sigorta Birliği (TSB) Başkan Yardımcısı ve Anadolu Hayat ve Emeklilik A.Ş. Genel Müdürü Mehmet Uğur Erkan’ın, cayma hakkını kullanarak sistemden çıkan katılımcıların, sisteme yeniden dahil edilmesine yönelik olarak alınacak önlemler konusundaki görüşleri, muhtemel mevzuat düzenlemelerinin içeriği konusunda ciddi ipuçları içeriyor. Erkan’a göre, BES’e otomatik katılım ile giriş yapıp cayma hakkını kullananların her iki yılda bir sisteme tekrardan dahil edilmesi planlanıyor. Erkan “BES’ten kaçış yok, yapmadan olmaz” diyor. BES’i en çok özel sigorta şirketlerinin istiyor olması bu alanın ne kadar kâr getirecek bir yatırım alanı olduğunu bilmelerindendir.

Şimdi iki yılda bir işçileri zorla BES’e dahil ederek yıldırmayı ve böylece kabullendirmeyi amaçlıyorlar. Kısaca bu düzende siyaset nasıl sürdürülüyorsa işçi sınıfına saldırılar da öyle yapılıyor. 7 Haziran olmadı mı; iptal! 1 Kasım’da seçim yenilenir. Referandumda işler sıkıntıya mı girdi, bir el çabukluğuyla sonuçlar değiştirilir. Şimdi de işçi ve emekçiler BES’i istemedikleri halde 2 yılda bir BES’e dahil edilecekler. Kısacası, bu düzende her şey hile ile yapılıyor.

 

 

 

 

Yazaki’de direniş devam ediyor!

 

Yazaki’de sömürüye, baskıya, tacize ve işten atma saldırısına karşı direnişe başlayan Dilek Gültekin’in direnişi devam ediyor.

Fabrikada yıllık bakım için bir haftalık duruştan sonra işçiler 7 Ağustos’ta tekrar iş başı yaparken Gültekin de direniş alanında yerini aldı.

İşçiler tatilin bu kadar kısa olmasından şikayetçi. Bütün bir yıl yoğun bir tempoyla çalışan işçiler bir haftalık tatilin dinlenmek için yeterli olmadığını dile getiriyorlar.  Birçok işçi de tatilde ek iş yapmak zorunda olduklarını söylüyor.

Tatil dönüşünün ardından direniş sabah saatlerinden itibaren başladı.

Sabah servisleri karşılandı. Akşam da gündüz vardiyası çıkışı ile direniş alanında bekleme sona erdi. Hava çok sıcak olduğu için birçok kişi su getirerek destek sundu. Türk Metal üyesi işçiler ziyarete geldiler. İşçi sınıfının durumu, sendikalar vb. üzerine sohbet edildi.

Bununla beraber TOMİS’e üyelikler de devam ediyor.

8 Ağustos’ta da direnişine devam eden Gültekin, 9 Ağustos’ta ise Beyçelik Gestamp Company’de işten atılan TOMİS üyesi Kadir Savaş’ın fabrika önündeki eylemine destek verdi.

Öte yandan kadınlar birliği Courage’nin Stuttgart şubesi yaptığı açıklamalarla Yazaki direnişçisi Dilek Gültekin’in direnişini selamlarken Yazaki yönetimine de Gültekin’i işe geri alma çağrısı yaptı.

 
§