11 Ağustos 2017
Sayı: KB 2017/31

Dinci-faşist zorbalığa geçit verme!
Nuriye ve Semih ile dayanışmaya!
İktidarın hizmetinde hukuk
Dinci gericiliğin muhafızları
Türkiye tarım alanlarını kaybediyor!
MİB MYK Ağustos Ayı Toplantısı Sonuçları
Metal TİS süreci yaklaşıyor…
“Tekstil ve dokuma işçileri kölece çalışma koşullarından mutlaka kurtulacaktır!”
Ekim Devrimi’nin şanlı tarihi işçi sınıfına ve öncülerine yol gösteriyor
“Örgütlü mücadele rotamız olmalı!”
OHAL varsa direniş de var!
Okul parası kazanmak için çalışıyor, dövülüyor, öl(dürül)üyoruz...
Mesleki Eğitim ve Mücadele Semineri sonuç bildirgesi
Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın direnişi üzerine
Efrîn’i işgal tehdidi devam ediyor
Suriye savaşı ve İdlib halkası
Kapitalizm öldürmeye devam ediyor!
Adana organize sömürü cehennemi
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İktidarın hizmetinde hukuk

 

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), sağlık raporlarına rağmen Nuriye Gülmen ve Semih Özakça için yapılan tedbir başvurusunu iç hukuk yolları tükenmediği gerekçesiyle reddetti. Yani “Nuriye ve Semih’in tutukluluğunun önünde bir engel yoktur. Cezaevinde ölebilirler!” demiş oldu.

AİHM?

AİHM 1959 yılında kuruldu. Avrupa Konseyi’ne bağlı (dolayısıyla AB’ye bağlı da denebilir, zira Avrupa Konseyi’nde de belirleyici olan AB ülkeleridir), Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve ek protokollerle “güvence” (siz “kontrol” diye okuyun) altına alınmış uluslararası burjuva hukukunun bir aygıtıdır. Avrupa Konseyi üyesi 47 ülke AİHM’in yargı yetkisini tanıyor. Bu yolla kendi hukuk sistemlerini işçi ve emekçilerin gözünde meşrulaştırmış oluyorlar. Devletler, kendi hukuk sistemlerinin üzerinde evrensel hukuku uygulayan bir mahkeme olduğunu iddia ederek, aldıkları kararların “dediğim dedik çaldığım düdük” olmadığını yansıtma, hukuku sanki sınıflar üstüymüş gibi gösterme gayreti içindeler.

AİHM de burjuvazinin bütün aygıtları gibi burjuvazinin iktidarına hizmet etmektedir. Dünya kapitalizmini korumak, kitleler gözünde meşruluk kazandırmak için kurulmuştur. AB emperyalizminin Avrupa Konseyi’ne üye ülkelere müdahale aracıdır aynı zamanda. Kendi çıkarları doğrultusunda ayar çekme, hizaya getirme aracı olarak kullanılmaktadır.

Demokrasi, hukuk, adalet gibi kavramlar burjuvazinin elinde gerektiğinde silaha dönüşebilen, gerektiğinde kitleleri oyalayan enstrümanlardır. AİHM’e bel bağlamak, onu sınıflar üstü görmek sistemin gerçeklerine sırt çevirmek olacaktır. Nasıl ki Erdoğan AKP’si hukuk sistemini kedini çıkarları doğrultusunda dizayn etmektedir, AB emperyalizmi de kendi hukuk sistemini başta AİHM olmak üzere kendi çıkarları için dizayn etmektedir.

OHAL İşlemlerini İnceleme Komisyonu?

Komisyonu kuran hükümetin ta kendisidir. OHAL’i ilan eden, KHK’ları çıkartan, 100 binin üzerinde kamu emekçisini ihraç eden, saldırı yasalarını geçiren, grevleri yasaklayan Erdoğan AKP’si kendi kurduğu komisyon ile işçi-emekçileri oyalamak istemektedir. 7 kişiden oluşacak komisyonun 3 üyesini Başbakan, 1 üyesini Adalet Bakanı, 1 üyesini de İçişleri Bakanı seçti. 7’nin 5’ini hükümet direkt olarak seçti. Diğer ikisini ise hükümetin dizayn ettiği HSYK seçti. “Demokrasi” burada da işletildi. OHAL sürecinde çıkartılan KHK’lara dair başvuruları inceleyecek olan komisyon, kurulduğu Ocak ayından beri henüz elle tutulur bir adım atmamıştır. Tabi esas görevi olan oyalama, göz boyama, “top çevirme” vb. dışında…

Komisyonun kurulması ile Anayasa Mahkemesi (AYM) kendisine yapılan bütün başvuruları reddetmiştir. 70 binin üzerinde kamu emekçisinin haksız ihraçlara karşı yaptığı başvurulara AYM, kendisinden önce var olan iç hukuk yollarının kullanılmasını, yani OHAL Komisyonu’nda bir süre oyalanılmasını istemektedir. Top çevirmeye o da katılmaktadır. Ne de olsa aynı takımdadırlar…

AİHM de kendisine yapılan başvuruları iç hukuk yolları tükenmediği gerekçesiyle reddederken OHAL Komisyonu’nu ve AYM’yi adres göstermektedir. Kısacası hepsi sermayenin hizmetindedirler. “Gardiyanları ve yargıçları ve savcıları… Hepsi halka karşıdır. Kanunları, yönetmelikleri, bütün kararları… Hepsi halka karşıdır”

AİHM’in Nuriye ve Semih kararı…

Açlık grevinde 150 günü geride bırakan Nuriye ve Semih için sokakta mücadele devam ederken, hukuk yolları da deneniyor. Bizler bilmekteyiz ki Nuriye ve Semih’i yaşatacak olan, işçi ve emekçilerin sokağa çıkmasıdır, toplumsal muhalefetin güçlenmesidir. Zoru zor bozar. Sınıf mücadelesinin yasasıdır bu.

Hukuk yollarının denenmesi ancak ve ancak halen hukukun sınıflar üstü olduğunu düşünenlerin hukukun gerçek işlevini, burjuva hukukun sınırlarını öğrenmesine yardımcı olacaktır. AİHM, bu öğrenme sürecini hızlandırmaktadır. Avukatların Nuriye ve Semih için istediği acil tedbir kararını reddeden AİHM, direnişçilerin hayati tehlikelerinin olmadığını söylerken, açlık grevini bırakma çağrısı yapmayı da ihmal etmedi. Ankara Tabip Odası tarafından Nuriye ve Semih’in kontrolleri için görevlendirilen adli tıp uzmanı Şebnem Korur Fincancı, karar konusunda, ”Çok korkunç, inanılır gibi değil. Bizim hiçbir değerlendirmemizi hiçbir bilimsel görüşümüzü dikkate almamışlar. Sadece devletin görüşü değerlendirilmiş” diyerek, “uluslararası hukuk” gerçeğini ortaya koyuyor.

AİHM, ait olduğu kapitalist sistemin işleyişine ve çıkarlarına uygun davranmaktadır. Asıl ondan medet umanlar kendi sınıfsal konumlarının ve toplumsal sınıf ilişkilerinin farkında olmadan davranmaktadır. Günümüz toplumunda hukuk sisteminin gerçekliği budur. Burjuvazinin zor aygıtı olan devletin bir parçası olan hukuk sistemi ve aygıtları da bu zor aygıtının birer parçalarıdır. Ancak, “Bunların hiçbiri onları kurtaramayacak. Durduramayacaklar halkın coşkun akan selini…”

 

 

 

 

Bizi iktidarın kölesi yapamayacaklar”

 

KHK’larla ihraç edilen Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) üyesi emekçilerin İstanbul’daki direnişi 25. haftasındaydı. Her Pazartesi, Çarşamba ve Cumartesi günü Kadıköy Altıyol ve Bakırköy Özgürlük Meydanı’nda oturma eylemleri gerçekleştiren direnişçiler iktidarın “terör” demagojisiyle hayata geçirdiği saldırıları teşhir ederek mücadele çağrısı yapıyor.

5 Ağustos günü yapılan eylemlerde baskılara ve polis terörüne karşın Nuriye Gülmen ve Semih Özakça ile dayanışma çağrısı yükseltildi. “FETÖ” bahanesiyle kamu emekçilerinin işten atılmasına değinilen eylemlerde, kamu emekçilerinin iş güvencesinin de ortadan kaldırılmak istenmesine dikkat çekildi. “Gücümüzü haklılığımızdan ve meşruluğumuzdan alıyoruz” diyen direnişçiler “Bizi iktidarın kölesi yapamayacaklar” dediler.

7 Ağustos günü de süren eylemlerde Gülmen ve Özakça için yapılmak istenen eylemlerdeki polis terörü ve işkenceye dikkat çekilirken KHK saldırısıyla ihraç edilen kamu emekçileri olarak bütün bu saldırılara karşı direnişlerini kararlılıkla devam ettireceklerini vurguladılar. Yapılan açıklamalarda AKP’nin darbe girişimi bahanesiyle OHAL ilan ederek kendi darbesini hayata geçirdiği ifade edilerek KHK’larla yürütülen ihraç, kurum/yayın kapatma saldırılarına dikkat çekildi. Grevlerin yasaklandığı, muhalif kesimlerin hapsedildiği söylenerek “OHAL genel olarak emekçiler için adeta ekonomik, fiziksel, kültürel, siyasal hatta psikolojik bir linçe dönüşmüştür” denildi. Başta Nuriye Gülmen ve Semih Özakça ile Eğitim Sen Genel Sekreteri Ebru Yiğit olmak üzere 70’e yakın KESK’li tutuklu bulunduğu belirtilerek, iktidarın yaptığı hukuksuzlukların bilincinde olarak saldırılarını arttırdığına dikkat çekildi.

9 Ağustos gününde de sınav sorularını çalmadan, çalışarak ve hak ederek memur olduklarına dikkat çeken direnişçiler, iktidarın saldırılarını teşhir ederek mücadeleyi sürdüreceklerini vurguladı. Direnişçiler “Bu meydanları öyle kolay terk etmeyeceğiz” dediler.

 
§