11 Ağustos 2017
Sayı: KB 2017/31

Dinci-faşist zorbalığa geçit verme!
Nuriye ve Semih ile dayanışmaya!
İktidarın hizmetinde hukuk
Dinci gericiliğin muhafızları
Türkiye tarım alanlarını kaybediyor!
MİB MYK Ağustos Ayı Toplantısı Sonuçları
Metal TİS süreci yaklaşıyor…
“Tekstil ve dokuma işçileri kölece çalışma koşullarından mutlaka kurtulacaktır!”
Ekim Devrimi’nin şanlı tarihi işçi sınıfına ve öncülerine yol gösteriyor
“Örgütlü mücadele rotamız olmalı!”
OHAL varsa direniş de var!
Okul parası kazanmak için çalışıyor, dövülüyor, öl(dürül)üyoruz...
Mesleki Eğitim ve Mücadele Semineri sonuç bildirgesi
Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın direnişi üzerine
Efrîn’i işgal tehdidi devam ediyor
Suriye savaşı ve İdlib halkası
Kapitalizm öldürmeye devam ediyor!
Adana organize sömürü cehennemi
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

OHAL varsa direniş de var!

 

OHAL dönemini çok yönlü değerlendiren AKP iktidarı gerici bir toplum inşasında da bir hayli yol kat etti. Müftülere nikâh kıyma yetkisi verme, eğitim müfredatının dinselleştirilmesi vb. uygulamalar ile bu yolda hızlı adımlar atıyorlar. Bu adımları atarken oldukça kindar bir dille hareket ediyorlar. Toplumu bu eksende kutuplaştırarak laikliği savunanları en çok da kadınlar üzerinden hedef haline getiriyorlar. Devletin en üst katından söylenen bu gerici ve kindar dilin, tehditkâr tavırların toplumda yankısı ise daha fazla şiddet oluyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, OHAL koşullarında artan kadın cinayetlerinin yanı sıra, cinayetlerin işleniş biçiminde de bir değişiklik yaşandığına dikkat çekerek; ‘Kadınlar işkence ile öldürülüyor’ diyor. Eziyet ederek öldürme vakalarında artış olduğunu belirtiyor. 18 yaşında evlendiğinden bu yana 17 senedir sürekli şiddet gören, en son 5 ay önce parmakları ve elleri bağlanarak vücuduna elektrik verilen Gülfidan Sepil örneğinde olduğu gibi. Gülfidan, gördüğü işkence nedeniyle el ve ayaklarındaki 11 parmağını kaybetti.

OHAL bilançosuna bakıldığında son bir buçuk yılda, kadın cinayetlerinin sayısının 500’ü aştığı görülmektedir. Bu dönemde 365 kız çocuğunun cinsel istismara uğradığı, yurtlar ve okullarda cinsel istismar olaylarının yüzde 59 oranında yaşandığı belirtiliyor. Cinsel istismarda mağdur çocukları korumaya yönelik olan Çocuk İzleme Merkezleri 15 Temmuzsonrası ‘personel yetersizliği’ nedeniyle işlevsiz hale getirildi. Öte yandan, şiddet gördükleri için yetkili kurumlara başvuran kadınlar önceki döneme göre daha dikkat çekici şekilde elleri boş dönüyor.

OHAL dönemiyle birlikte yaşamın her alanında kadınlar çeşitli sorunlarla karşı karşıya kaldı. 25 bini aşkın kadın emekçi, KHK ihraçlarıyla işlerinden edildi. Kadınların yaşama tekrar tutunma koşullarının ataerkil bir düzende ne denli zor olduğu ortadadır. OHAL fırsatıyla, kayyım atanan belediyelerin kadın merkezleri, sığınma evleri, meslek edindirme kursları kapatıldı. Van Büyükşehir Belediyesi’ne atanan kayyımın, kadın otobüs şoförü çalıştırılması uygulamasını ortadan kaldırması AKP gericiliğinin icraatlarındaki zihniyeti özetlemektedir.

OHAL ile birlikte artan baskı ve devlet terörü hapishanelerde de fazlasıyla hissedildi. 15 Temmuz öncesi ile şimdiki süreç arasında kadın tutukluların sayısının 3 kat arttığı belirtiliyor. 528 çocuk ise annesiyle birlikte cezaevinde bulunuyor. Kadınların cezaevlerindeki yaşam koşulları daha da kötüleşiyor. Kadınların erkek görevlilerce muayene edilmesi, telefon görüşmesine giderken giyilen kıyafetlere müdahale edilmesi, Tarsus Cezaevi’nde ailelerin yakınlarına yolladıkları kıyafetlerin “açık” olduğu gerekçesiyle verilmemesi, “şort giymeniz uygun değil” denilerek keyfi yaptırımlar uygulanması vb. örnekler bunlardan bazılarıdır. Zorunlu sevk uygulamaları, tecrit, çıplak arama, sağlık ihlalleri, aile görüşmelerine getirilen engellemeler de sıklıkla yaşanmaktadır. OHAL saldırıları muhalif basını da hedef almış, kadın gazeteciler gözaltı-tutuklama terörüne maruz kalmıştır.

Tüm bunlar yaşanırken, direniş de boy göstermiştir. OHAL baskılarına, yasaklarına karşı direnilmiştir.

Örnekler çoktur ve çoğaltılmayı beklemektedir: Ankara Yüksel’de “işimi geri istiyorum” diyerek direnişe ve açlık grevine başlayan, sonrasında tutuklanan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça, yine “İşimizi geri istiyoruz” ve “Nuriye ve Semih’e özgürlük” diyerek açlık grevine başlayan Esra Özkan Özakça…

Yüksel Direnişi Ailesi olarak direnişten taviz vermeyen, her gün gözaltına alınan, ev hapsinde tutulan emekçiler… KHK’lara ve ihraçlara karşı birçok meydanda direnişi sürdüren kamu emekçileri… Sömürüye, tacize karşı direnen Yazaki direnişçisi Dilek Gültekin… Doğayı ve yaşam alanlarını korumak için yol kesen Çanakkale’de ve Kütahya’daki emekçi kadınlar… Direnmekten hiçbir zaman geri durmayan, OHAL baskılarının katmerlisini yaşayan Kürt kadınları... HDP’nin başlattığı “adalet ve vicdan” nöbetlerine katılan, nöbet boyunca kurulan bariyerlere ve nöbete yönelik şiddete direnen kadınlar… “Kadın Soykırımını Durduracağız Yaşamı Özgürleştireceğiz” kampanyasının startını Batman’dan veren Kürt kadınları... “Kıyafetime karışma” diyerek çeşitli illerde eylemler düzenleyen kadınlar… Adalet isteyen, hak hukuk isteyen kadınlar…

AKP gericiliğinin temsilcileri istedikleri kadar OHAL baskılarına, yasaklarına sığınsınlar. Toplumsal muhalefetin farklı kesimleri çeşitli biçimlerde boyun eğmeyi değil, direnişi seçiyor. Ve bu direnişlerde kadın emekçiler en önlerde olmaya devam ediyor.

 

 

 

 

Türk Metal kadın işçilere sadece ayak bağıdır!

 

Türk Metal Sendikası 2017-2019 TİS taslağını açıkladı. İş kolunda en çok üyeye sahip, dolayısıyla metal iş kolunda sendikalı kadın işçilerin önemli bir oranını tutan bir “sendika” Türk Metal. Kadın işçiler için ne istemiş peki? Taslakta ne var ki, kadın üyelerine de ne istesin diye düşünmemek mümkün değil. Türk Metal’i biliyoruz elbette. Bir önceki sözleşme sürecinin ardından Metal Fırtına kopmasaydı, kendini aklama derdinde olmasa idi, açıklanan düzeyde bir taslak bile göremeyecektik.

Kadın işçiler olarak yaşanan tüm sorunları iliğimize kadar hissetmekle birlikte bir de kadın olmaktan kaynaklı yaşadıklarımız var. Metal iş kolunda kadın işçi sayısının artması, bazı şirketlerin ise sayıyı yükseltmeyi kampanyalara dönüştürmesinin arkasında yatan nedenlerden biri; kadınları daha itaatkâr ve ucuzun da ucuzu iş gücü olarak görmeleridir. Metal TİS’leri sürecinde Türk Metal’in ortaya ne koyduğu değil bizim ne istediğimiz önemli. Taleplerimizi genişletmek için sesimizi daha da yükseltmekten, mücadele etmekten geri durmamalıyız. Bir önceki sözleşme sürecinde Bursa’dan dalga dalga yayılan mücadelenin ardından yapılacak ilk sözleşmede Türk Metal’in her zamanki gibi davranmasına izin vermeyelim. Eğer ki ayağımıza bağ olacaksa söküp atmasını bilelim!

Kadın metal işçileri olarak asla vazgeçmememiz gereken taleplerimiz ise şunlar;

* Güvencesiz ve esnek çalışmanın her türlü biçimi yasaklanmalıdır!

* Eşit işe eşit ücret ödenmelidir!

* Kıdem tazminatı hakkımız -en azından verili haliyle- sözleşme ile güvenceye alınmalıdır!

* Hafta sonu tatili Pazar (veya Cumartesi-Pazar) olarak sözleşmeye geçmelidir!

* Kadın işçilerin; kadın, ana ve çocuk sağlığına zararlı işlerde çalışması yasaklanmalıdır.

* Doğumdan önce ve sonra 3’er aylık ücretli izin olmalıdır!

* Nitelikli, ücretsiz kreş ve çocuk bakımı sağlanmalıdır!

* Regl dönemlerinde kadın işçilere ücretli izin verilmelidir!

* Mobbing son bulmalıdır!

* Teknik nedenlerle gerekli işler dışında gece çalışması yasaklanmalıdır!

* 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, ücretli izin günü olmalıdır!

İşçi Emekçi Kadın Komisyonl

 
§