11 Ağustos 2017
Sayı: KB 2017/31

Dinci-faşist zorbalığa geçit verme!
Nuriye ve Semih ile dayanışmaya!
İktidarın hizmetinde hukuk
Dinci gericiliğin muhafızları
Türkiye tarım alanlarını kaybediyor!
MİB MYK Ağustos Ayı Toplantısı Sonuçları
Metal TİS süreci yaklaşıyor…
“Tekstil ve dokuma işçileri kölece çalışma koşullarından mutlaka kurtulacaktır!”
Ekim Devrimi’nin şanlı tarihi işçi sınıfına ve öncülerine yol gösteriyor
“Örgütlü mücadele rotamız olmalı!”
OHAL varsa direniş de var!
Okul parası kazanmak için çalışıyor, dövülüyor, öl(dürül)üyoruz...
Mesleki Eğitim ve Mücadele Semineri sonuç bildirgesi
Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın direnişi üzerine
Efrîn’i işgal tehdidi devam ediyor
Suriye savaşı ve İdlib halkası
Kapitalizm öldürmeye devam ediyor!
Adana organize sömürü cehennemi
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Suriye savaşı ve İdlib halkası

 

Ortadoğu’daki emperyalist saldırganlık ve savaşın en kanlı ve en trajik cephesini oluşturan, bugüne kadar yüz binlerce insanın yaşamını yitirdiği, milyonlarca kişinin ülkeyi terk etmek zorunda kaldığı ve ülkenin mezarlığa dönüştüğü Suriye’deki savaş altıncı yılını geride bıraktı.

Küresel emperyalist odakların ve bölgesel güçlerin yerel işbirlikçilere de dayanarak Suriye’de sürdürdükleri hegemonya ve paylaşım mücadeleleri çeşitli manevralardan, çatışmalı ve karmaşık süreçlerden geçerek yeni bir evreye girmiş durumda.

7. yılına girecek olan kanlı savaşın ardından Rusya, İran ve Hizbullah’ın aktif desteğini alan Esad rejiminin yıkılmayacağı görüşü genel kabul görmüş bulunuyor. Washington yönetiminin eski Şam Büyükelçisi Robert Ford, rejimin artık yıkılmayacağı genel inancını, “Biz ordunun zayıflayacağını, yıpratma savaşında savunma hatlarının açılacağını ve bazı askerlerin orduyu terk edeceğini düşünüyorduk. 2013’te Esad’ın gideceğini tahmin ediyorduk. … Aslında biz bölünmenin kesin olduğunu düşünüyorduk. Fakat 2014 ve 2015’te Suriye’ye sayısız İranlı ve Hizbullah savaşçısının gireceğini ve Rusya’nın da hava gücü göndereceğini tahmin edememiştik” biçiminde ifade ediyor.

Devamında, Suriye ordusunun ülkenin güneybatısında, Ürdün sınırında bulunan Dera’yı almasının biraz zaman alacağını sözlerine ekleyen Ford, rejimin er ya da geç İdlib ve Kamışlo’da kontrolü sağlayacağı inancını da dile getirdikten sonra ekliyor: “Esad kazandı... O bir zafer kazandı veya buna inanıyor. Muhtemelen 10 yılda ülkenin tamamını alacak. Hiç kimse de rejimi yargılamıyor. Belki Esad hiçbir zaman Paris’e veya Londra’ya gitmeyecek; ama hiç kimse de rejim yetkililerini Lahey’e götürmek için Şam’a gidemeyecek. Hiç kimse...”

Rusya ve İran’ın Suriye üzerinden bölgedeki etki ve inisiyatiflerinin belirgin bir şekilde artması, ABD’nin yanı sıra AB’li emperyalistlere de bir “geçiş süreci”ne, dahası Esad’lı bir rejimi kabul etmeye mecbur bırakan açıklamalar yaptırmıştı. Robert Ford, Suriye’deki savaşın geldiği aşamayı, ABD ve müttefikleri payına umutsuzluk ve çaresizlikle ifade ederek, ABD’nin kirli amaç ve hedeflerine yürümekte başarısız kaldığını dile getirmiş oluyor.

Suriye’de olduğu gibi Irak’ta da bir dizi önemli şehir ve kasabayı elinde tutan, ABD ve uşakları tarafından yaratılarak eğitilip donatılan, finanse edilip silahlandırılan çeteler sürüsü gelinen aşamada bir takım cephelerden sökülüp atılarak ve ağır darbeler yiyerek gerilemeye ve güç kaybetmeye başladı. Rakka’nın yanı sıra, sözü edilen ve buna yenilerin de ekleneceği muhtemel olan bölgelerin cihatçı katiller güruhundan temizlenmesi elbette onların yok olacağı anlamına gelmiyor. Zira onlar, amaç hasıl olana kadar emperyalistlerin elinde kirli bir araç olarak iş görmeye devam edecekler.

Öte taraftan cihatçı çetelerden boşalan alanları hangi güçlerin dolduracağı ya da bu alanların kimler tarafından nasıl paylaşılacağı, temel sorunlardan biri olarak orta yerde durmaktadır. Yanı sıra bölgedeki küresel, bölgesel ve yerel güçlerin ne türden güç ve ittifak ilişkileri geliştirecekleri, yeni egemenlik alanları için birbirleriyle ne tür çatışmalar yaşayacakları, bölgeyi ne türden dizayn edecekleri, hegemonya mücadelesinin nasıl seyredeceği vb. sorunlar da ayrı bir önem kazanmaktadır.

Bugünlerde ABD, Rusya ve onların bölgedeki müttefikleri uzak olmayan bir gelecekte “Suriye’de uzlaşma ve barış”tan söz ediyor olsalar da ülkenin ve bölgenin daha büyük bir kan deryasına dönmeyeceğinin güvencesi yoktur. Zira dünya ölçüsünde olayların seyri zorbalık, saldırganlık ve savaşlar biçiminde ilerlemektedir.

Suriye savaşının İdlib düğümü

Suriye rejiminin Nisan ayında kimyasal saldırı düzenlediği iddiası ve ABD’nin de bunu gerekçe göstererek Suriye’deki Şayrat Hava Üssü’ne füze saldırısı düzenlemesiyle dünyanın gündemine giren İdlib, son gelişmelerle birlikte yeniden tartışmaların merkezine oturmuş durumda.

Ülkenin birçok bölgesinden aldığı göç nedeniyle nüfusunun iki milyona yaklaştığı söylenen İdlib, rejim ve Rusya’nın yanı sıra muhalifler, cihatçı çeteler ve ABD için de oldukça önemli bir bölge konumundadır. İdlib, irili ufaklı sayısız cihatçı çeteler güruhunun elinde bulunan en büyük ve önemli bölgelerden biri olduğu gibi, silahlı çetelerin de kalbi konumundadır. 2015 yılında, bünyesinde Nusra Cephesi ve Ahrar’uş Şam’ı da barındıran Fetih Ordusu’nun eline geçen İdlib, Suriye’de hükümet güçlerinin tümüyle kontrolü dışında bulunan tek eyalet olup, ülke çapında cihatçı çetelerin kalesi durumundadır. Dolayısıyla, Esad hükümetinin devamı için kritik bir önem taşımakta olduğu, genel kabul görmektedir.

Öte taraftan ABD de Nusra Cephesi’nin bölgede güç olarak bulunmasının Kuzey Suriye’nin geleceğini tehlikeye atacağı ve büyük bir trajediye neden olacağını dile getirmekte ve bu durumda uluslararası tarafların kendilerini bir askeri müdahaleden alıkoyamayacağını söyleyerek cihatçı çetelerin İdlib’deki egemenliğini kırma isteği ve hedefini dile getirmektedir. Bu katiller sürüsünü kimlerin kurup organize ettiği, kimlerin lojistik destek sunduğu, kimlerin finansal desteğiyle silahlandıkları unutulmuşa benziyor. Rusya ve Şam yönetimi açısından kontrol altına alınması durumunda “nihai zaferin” kazanılabileceği nokta olarak görülen İdlib’in, ABD bakımından da birçok nedenden dolayı özel önem taşıdığı tartışmasızdır.

2015’ten itibaren aralarında en etkin güç olan Nusra Cephesi ve Ahrar’uş Şam’ın olduğu farklı gruplar tarafından ortak olarak yönetilen İdlib, zaman zaman cihatçı sürülerin çatıştığı bir alan oldu. Son çatışmalar ise Heyetu Tahriru’ş Şam ile Ahrar uş-Şam arasında çıktı. Çatışmaların ardından Nusra Cephesi öncülüğündeki “çatı örgütü”nün eyaletteki kontrolünü arttırdığı iddia ediliyor. Rusya İdlib’de bir çatışmasızlık bölgesi üzerinde çalışıldığını açıklarken, Türkiye’yi de suçlayan ABD ise İdlib’e müdahale edebileceği tehdidinde bulundu. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Suriye politikasından sorumlu ismi olan Michael Ratney, bu tehdidi, “Bölgeye bu örgütün girmesi kuzey Suriye’nin geleceğini büyük tehlikeye atar. Suriye’nin kuzeyi en büyük trajedilerden birini yaşadı. Nusra Cephesi’nin İdlib’deki varlığı devam ederken uluslararası tarafları askeri müdahale konusunda ikna etmek zor” ifadesiyle dile getirdi.

Hem Suriye ve Rusya’nın hem de ABD öncülüğündeki koalisyon güçlerinin hedefi haline gelmiş bulunan İdlib’in Suriye krizinde kritik bir yer tutmaya devam edeceği görülüyor ve Suriye savaşının bitiminde çözücü halka olarak kabul ediliyor. Zira son dönemlerde Suriye savaşının biteceği sıkça dile getiriliyor.

Fakat emperyalist hegemonya ve paylaşım savaşlarının yeni döneminde savaşın ön sahası haline gelen Suriye’de, dolayısıyla da Ortadoğu’da dev emperyalist odaklar savaşmaktadırlar. Küresel dev güçlerin dünya egemenliği uğruna kapıştıkları bir bölge olan Ortadoğu’da barış ve huzur değil, ama yazık ki yalnızca yıkım ve acılar yaşanacaktır. Bunu değiştirebilecek tek şey, bölge halkları ve emekçilerinin birleşik örgütlü gücü ve devrimci programı olabilir. Halihazırda bundan yoksun olan bölge, küresel emperyalist odakların av sahası olmaya ve dolayısıyla bunun kaçınılmaz sonuçlarını yaşamaya devam edecek görünüyor.



 
§