8 Eylül 2017
Sayı: KB 2017/34

Emek düşmanı saldırılara karşı sınıf mücadelesine!
Düzen siyasetinde denge arayışı
12 Eylül ve burjuva düzenin ikiyüzlülüğü
Hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı üzerine
Hacıbektaş anma programının ertelenmesi ve devrimci sorumluluk!
Nuriye ve Semih serbest bırakılsın!
Kamu hareketinde yaşanan gelişmeler üzerine… - 3
Bu dönem metal işçisi tarih yazacak!
“Yürüyor açlık ordusu…”
Ekim Devrimi ve Bolşevik kadrolar
Kadın metal işçileri MESS’ten ve sermaye sınıfından haklarını almalıdır!
Sorunu derinleştiren değil, çözen taleplerimizi yükseltelim!
Kadın işçiler hak gasplarına karşı direnişi seçmelidir!
ABD saldırganlığı ve küresel egemenlik krizi
Bölgede ve Suriye’de yeni dönem
Arakan’da neler oluyor, niçin oluyor?
Yoksulluğun üzerine kurulu zengin dünya
Mao Zedong’u ölümünün 41. yılında saygıyla anıyoruz…
Kazım (Mete) Hoca’yı yitirdik
İşçi ve emekçilerin Yılmaz Güney’i ve sineması
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Bölgede ve Suriye’de yeni dönem

 

Musul’dan sonra Telafer’e girildi ve Rakka operasyonunda sona yaklaşılıyor. Gözler Rakka’dan sonra başlatılacağı söylenen İdlib operasyonuna çevrili. Şu an sahadaki en önemli hareketlilik ise Deyr ez-Zor’da yaşanıyor. Suriye ordusu kentteki kuşatmayı kırmış bulunuyor.

Yine bir başka önemli gelişme de Lübnan’da yaşandı. Lübnan ordusu ile Hizbullah’ın eş zamanlı saldırısı ve sıkıştırması sonucu IŞİD Lübnan’dan çıkarıldı. Lübnan ordusu ile Hizbullah’ın dayattığı tüm koşulları kabul eden IŞİD, şimdi Deyr ez-Zor civarına naklini bekliyor. Lübnan, Suriye savaşının başından itibaren IŞİD ve El Nusra dahil cihatçı çetelerin cirit attığı bir yer oldu. Cihatçı çeteler burayı, her dönem Suriye rejimine dönük saldırılar için çok işe yarar bir mevzi olarak kullandılar. Bu eş zamanlı operasyonla, Lübnan ilk kez IŞİD’den arındırılmış oldu. Hizbullah lideri Hasan Nasrallah gelişmeyi, IŞİD’e karşı elde edilmiş önemli bir yeni zafer olarak niteledi.

Elbette IŞİD’in kökü kazınmış değil, IŞİD’e karşı savaş hâlâ devam ediyor. Fakat her yerde ağır yenilgiler aldığı ve amiyane bir deyimle belinin kırıldığı tartışmasızdır. Gelişmelere bağlı olarak, IŞİD’e karşı mücadelenin mahiyetinin değiştiği de bir gerçektir. Sonuç olarak, nereden bakılırsa bakılsın mevcut biçimiyle IŞİD’li dönem kapanıyor.

Ağır darbeler alan, yenilgiye uğrayan sadece IŞİD değil. Halihazırda sahadaki en büyük güce sahip olan El Nusra da dahil tüm cihatçı çeteler ağır darbeler alıyor. Yenilgi tümünün yenilgisidir. O kadar ki daha yakın tarihlere kadar kendilerini destekleyen güçler (en başta ABD) her türlü desteği kestiklerini açıklıyorlar. Cihatçı çeteler bir temerküz kampına dönüşen İdlib’e sıkışmışlardır ve “güvenlikli bölge” projesinin hayata geçmesini beklemektedirler.

Suriye’de yeni bir döneme girilmiştir

IŞİD’e karşı mücadelenin öncelikli olduğu dönemin sona erişi, aynı zamanda Suriye-Irak ve tüm bölgede yeni bir dönemin başlangıcı demektir. Zaten, tek başına şu sıralar Suriye’de yaşanan gelişmeler dahi durumun gerçekten de böyle olduğu konusunda yeterli kanıtlar sunuyor.

ABD ve başını çektiği emperyalist koalisyonun, keza Türk sermaye devleti başta olmak üzere Suudi Arabistan, Katar vs. gibi gerici bölge devletleri ve en çok da siyonist İsrail’in arzularının ifadesi olan Beşar Esad’ın devrilmesi projesi çökeli çok oldu. Önce Esad bu güçlerin ve savaşının öncelikli hedefi olmaktan çıktı. Ardından ister istemez muhatap kabul edilir oldu. Gelinen yerde Suriye’de yeni para basılıyor ve Esad’ın resmi kullanılıyor. Bu arada, Suriye Uluslararası Fuarı yeniden açıldı. Katar yıllar sonra ilk kez Beşar Esad’dan başkan diye söz etti.

Suriye’de yeni bir döneme girildiğinin bir başka kanıtı da bugünlerde Suriye’nin yeniden inşası eksenli düşüncelerin dillendirilmesi ve bu yönlü çalışmaların varlığıdır. Savaşla yerle bir edilen altyapının, varlığı belli olmaz hale getirilen sokak ve caddelerin, yıkılan köprü ve bozulan yolların ve tahrip edilen enerji boru hatlarının yeniden inşası için, Alman şirketleri şimdiden ihalelere talip olduklarını açıklamıştır.

IŞİD’in belinin kırılıp sahadaki savaşın mahiyetinin değiştirilmesi, Suriye’nin Rusya, İran ve Hizbullah ile ortaklaşa elde ettiği önemli bir kazanımıdır. Deyr ez-Zor çok önemli bir yeni kazanımı olacaktır. Ki bu, ABD koalisyonuna ve ikide bir tehditler savuran Türk sermaye devletine Halep’ten sonra vurulmuş bir yeni askeri, politik ve moral darbe olacaktır.

Sonuçta tüm kirli ve kanlı çabalarına rağmen ABD, İsrail ve Türk sermaye devletinin istediği olmamıştır. Suriye’deki savaş halen Rusya, Suriye, İran ve Hizbullah ekseninin üstünlüğüyle sürmektedir. Kaybedenleri ise ABD, koalisyon güçleri, Türk sermaye devleti, Suudiler, Katar ve en çok da İsrail’dir.

Gündemde Astana görüşmeleri…

Suriye’de yolun sonuna gelindiğinin anlaşılması, Suriye’de çözüme dair arayışları yeniden gündemleştirmiştir. 14-15 Eylül’de Kazakistan’da yapılacak Astana görüşmeleri tam da bunun ifadesidir. Astana görüşmelerinin 6.’sı olan bu görüşmeye yine ev sahibi Kazakistan dışında, Rusya, İran, Türk sermaye devleti ve Suriye katılacak.

Haliyle toplantının gündemi; “çatışmasızlık bölgeleri” ve sınırları, tutuklu ve esirlerin serbest bırakılması ya da değişimi, tüm bunları koordine edip denetleyecek bir koordinasyon merkezinin oluşturulması ve kültür mirası olan kentlerin mayınlardan temizlenmesi olarak belirlenmiştir. Olası anlaşma ve ateşkesler için garantörler de yine Rusya, İran ve Türk sermaye devletidir.

Muhtemelen, daha önceki toplantılara olduğu gibi, bu toplantıya da kimi muhalif kılıklı cihatçı çetelerin temsilcileri de davet edilecektir. Buna karşın -en azından halihazırda durum budur- Kürtler yine çağrılmayacaktır. Rusya yine ikiyüzlülük örneği bir tutumla “Kürtler de masada olmalı” diyecek, Türk sermaye devleti kesin olarak karşı çıkacaktır.

Oysa IŞİD’e karşı mücadelenin en yararlı gücü olan, Suriye’deki savaşın seyrinin ve mahiyetinin değişmesinde inkardan gelinemez katkıları bulunan ve tüm bu nedenlerle çözüm masasında olmayı en çok hak eden bir güç olarak Kürtlerin dışlandığı bir masadan bir sonuç alınması, bir çözüm çıkması pek olası değildir. Kürtlerin katılmadığı Cenevre görüşmelerinde bir sonuç alınamamıştır. Metazori yapılan bazı anlaşma ve ateşkesler ise katılımcılar daha yerlerine dönmeden, arkalarındaki güçlerin işaretiyle cihatçı çeteler tarafından boşa çıkarılmıştı.

Rusya, Suriye, İran ekseninin eli bu kez çok güçlüyken Türk sermaye devleti savaşın en fazla kaybedeni olarak masaya oturuyor. Üstüne üstlük sahada ve bağlı olarak da masada olmak için Rusya’ya her zamankinden daha muhtaçtır. Onun eteğine yapışması bundandır. Bir süreden beridir Rusya ile ortaklaşa bir İdlib seferini dillendirmektedir. Bu seferde zaferi kolaylaştıracağını ileri sürmektedir. Bu hizmetine ya da katkısına karşılık olarak istediği tek şey ise Kürtlerin masanın dışında tutulması, kazanımlarına dönük saldırılar, sözgelimi Deyr ez-Zor’dan başlayarak Efrin’e uzanan bir yeni macera için icazettir.

Yeni Astana toplantısının en önemli gündemlerinden biri cihatçı çetelerin yerleştirileceği “çatışmasızlık bölgeleri”dir. Savaşın kazananı olarak Rusya bu sorunu kendi çıkarlarına en uygun biçimde çözmek isteyecektir. Tam da burada Türk sermaye devletine ihtiyaç duymaktadır. Zira daha önce bir vesileyle dile getirdiği gibi, bu işin “Türkiye’siz olamayacağı”nı düşünmektedir. Dolayısıyla, Halep düğümünün çözümü sırasında yaptığı gibi, yine Türk devletinden yararlanmaya bakacaktır. Fakat öte yandan Rusya Türk sermaye devletinin niyetini ve talebini çok iyi bilmektedir. Ayrıca Türk devletinin bu kez Halep sorununun çözümü günlerindeki kadar güçlü olmadığını, Ahrar’u Şam çetesi üzerine kurduğu projesinin çöktüğünü de bilmektedir. Dolayısıyla ondan yararlanabildiği kadar yaralanmaya bakacaktır, hepsi bu.

6. Astana görüşmelerinden ne çıkacağını hep beraber göreceğiz. Fakat unutulmamalı ki kurulan masa kurtlar masasıdır. Masadakiler emperyalistler ve bölge gericiliğidir. Birleşmiş Milletler zeten ABD’nin bir aparatıdır ve bu kurumun milletlerin kaderlerini tayin hakkı üzerine ettiği sözler tümüyle bir ikiyüzlülükten ibarettir. Yaptıkları her zirvede, kurdukları her masada konuşulan, emperyalistlerin gerici çıkarlarıdır. Masalarda halkları biraz inceltilmiş kölelik koşullarına nasıl razı edeceklerini konuşuyorlar. Bu nedenlerledir ki Cenevre görüşmelerinde olduğu gibi Astana görüşmelerinde de ne Kürtlerin ne de diğer kardeş halkların yararına bir çözüm çıkabilir.

Türk, Kürt, Arap, Fars ve tüm bölge halkları kaderlerini emperyalistlere ve gericilere terk etmemeli, onların kuracağı masalara bel bağlamamalıdırlar. Gerçek, köklü ve kalıcı çözüm, halkların devrimci kader birliği temelindeki birleşik bir devrimdir. Bölge halkları kaderlerini böyle bir çözümle tayin etmelidirler.

 

 

 

 

İsrail büyük askeri tatbikata hazırlanıyor

 

Son dönemde Lübnan Hizbullahı’yla “büyük bir savaş” başlamasının muhtemel olduğu yönünde açıklamalar yapan İsrail, Lübnan sınırında son 20 yılın en büyük askeri tatbikatını yapmaya hazırlanıyor. İsrail ordusuna bağlı hava, kara ve deniz kuvvetleri ile istihbarat birimlerinin yanında on binlerce rezerv askerin de katılacağı tatbikatın, İsrail İstihbarat Servisi MOSSAD’ın eski Şefi Meir Dagan’ın adını taşıyacağı öğrenildi.

11 gün sürmesi planlanan tatbikatın hedefinin Hizbullah olduğu belirtilirken, İsrail’in Yedioth Ahronot gazetesi, İsrailli askeri bir kaynağa dayandırdığı haberinde, “Tatbikatın amacının Güney Lübnan’da Hizbullah’a karşı büyük bir saldırının hazırlığı” olduğu bilgisine yer verdi.

“Topyekûn savaş” mesajı vermişti

İsrail Genelkurmay Başkan Yardımcısı Yair Golan, 2016 Nisan’ında katıldığı bir etkinlikte yıkıcı bir savaşın kapıda olduğunu belirterek şunları söylemişti:

Düşmanımızın (Hizbullah) kabiliyetleri yeni bir seviyeye ulaşmış bulunuyor. Bu da Hizbullah’la gelecekte yapabileceğimiz savaşların Lübnan için son 20 yılda tecrübe ettiklerimizden çok daha yıkıcı olacağı anlamına geliyor. Gelecekteki herhangi bir krizde Lübnan’da küçük bir savaşa tanık olmayacağız. Bu İsrail ordusunun tüm kabiliyetlerini kullandığı mutlak, büyük ve topyekûn bir savaş olacaktır.”

 

 

 

 

Kore gündemli BM toplantısından sonuç çıkmadı

 

Kuzey Kore, nükleer silah denemelerinin sonuncusunda hidrojen bombası kullandı. Son denemenin ardından ABD Güney Kore’ye füze savunma sistemini gönderdi.

ABD’nin füze savunma sistemini Güney Kore’ye göndermesine ilk tepki, Asya-Pasifik üzerinde hegemonya savaşı verdiği Çin ve Rusya’dan geldi.

THAAD füze sistemine kesinlikle karşı olduğunu belirten Çin, ABD’nin hamlesine karşı “Ulusal güvenlik çıkarlarımızı korumak için gerekli tedbirleri alacağız ve bundan sonra doğacak tüm sonuçlardan ABD ve Güney Kore sorumlu olacaktır” açıklamasını yaptı.

Rusya’dan  yapılan resmi açıklamada ise, füzelerin bölgedeki sorunu daha da çıkmaza sokacağı belirtildi. Rusya’nın Birleşmiş Milletler (BM) Daimi Temsilcisi Vasiliy Nebenzya ise; “Kuzey Kore yönetiminin, nükleer silahların yayılmaması düzenini baltalamaya yönelik eylemlerinin, Kore Yarımadası’nda ve küresel çapta barış ve güvenlik için ciddi bir tehdit oluşturması üzüntü verici. Böyle bir çizginin devam etmesi, Kuzey Kore için de ciddi sonuçlar doğuracak. Aynı zamanda bizim için Kore Yarımadası’nın problemlerine askeri çözümün bulunmadığı apaçık ortada” ifadelerini kullandı.

Kuzey Kore’nin denemelerinde füzelerden dördü, Japonya açıklarına düşmüştü. Bunun üzerine ABD ve Japonya, BM Güvenlik Konseyi’ne acil toplanma çağrısı yaptı.

Çağrı üzerine 4 Eylül’de yapılan BM toplantısında ABD, Çin ve Rusya bir anlaşmaya varamadı. Toplantıda ABD, “Artık yeter. Amerika savaş istemiyor ama sabrımızın da bir limiti var. Çok geç olmadan diplomatik araçlarımızın tümünü kullanmanın zamanı geldi. Şu anda mümkün olan en güçlü tedbirleri almalıyız” dedi.

Çin ise “Bölgede kaos ve savaşa izin vermeyeceğiz” dedi. Kuzey Kore’yi “yanlış eylemler” sergilemeye son vermeye çağırdı ve tüm taraflara Pekin’in çözüm teklifini ciddi düşünmeleri çağrısında bulundu. Bu teklif Pyongyang’ın balistik füze denemeleri ve nükleer programlarını, ABD ve Güney Kore’nin de askeri tatbikatlarını askıya almasını içeriyor.

Rusya ise sorunun sadece diplomatik kanallar yoluyla çözülebileceğini söyledi.

 

 

 

 

Akdeniz’de iki yılda 8 bin 500 göçmen katledildi

 

Emperyalist yağma ve kapitalist sömürü nedeniyle ülkelerinden kaçmak zorunda bırakılan, hayatta kalmak için Avrupa yollarına sürülen göçmenler, göç yollarında ölümle karşı karşıya kalıyorlar. Özellikle, Avrupa’ya geçişlerde yoğun olarak kullanılan Akdeniz’de binlerce göçmen ya boğuluyor ya kayboluyor.

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (UNHCR) açıklamasına göre, son iki yılda 8 bin 500 göçmen Akdeniz sularında katledildi.

2015 yılında ailesiyle birlikte Yunanistan’a sığınmaya çalışırken Bodrum’da boğularak hayatını kaybeden Kobanêli Aylan Kurdi’nin ölümünden bu yana yüzlerce çocuk Akdeniz üzerinden Avrupa’da daha iyi bir hayata ulaşmaya çalışırken yaşamını yitirdi.

UNHCR açıklamasında, “Aylan’ın ölümünden beri Avrupa’ya geçişlerde ciddi bir düşüş olmasına rağmen, insanlar hâlâ Avrupa’ya göç etmeye çalışırken hayatlarını kaybediyorlar” dedi.



 
§