2 Şubat 2018
Sayı: KB 2018/05

Halkların kardeşliği ve onurlu bir yaşam için mücadele!
“Zeytin Dalı Harekatı” mı, işgal harekatı mı?
Efrîn’e dönük saldırılarda siviller katlediliyor
Düzen siyasetine “savaş” ayarı
Tek Tipe Karşı Mücadele Platformu kuruldu
Sermayenin cankurtaranı AKP
İhanet ve satış düzeni sürüyor, mücadeleye ve direnişe devam!
Direnişçi emekçilerden KESK ve bağlı sendikalara çağrı
Tekstil sektöründe örgütlenme arayışı ve sendikalar
Fabrikalarda emeğin korunması mücadelesi ve mesleki eğitim
Ekim Devrimi ve ulusal sorun
8 Mart’ta özgürlük ve eşitlik mücadelesini yükseltelim!
Devrime giden yolda yürüyen kadınlar: Vera Figner
Kibritçi kızlardan radyum kızlarına süren mücadele
Meslek liseleri ve temel eğitim sorunu
Almanya özgülünde Avrupa’da mesleki eğitim
Endüstri 4.0 ve yaşama etkilerine örnekler
Suriye’de anayasa hazırlığı için Soçi’de “anlaşma”
Trakya’da metal işçisi MESS’le yapılan TİS’e ne diyor?
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Zeytin Dalı Harekatı” mı, işgal harekatı mı?

 

Yalana dayalı propaganda ve iddialarla gerçek amaç ve hedeflerini gizlemek, gerici iktidarın en karakteristik özelliğidir. Bu kez gündemlerinde Efrîn operasyonu var. Günlerdir havadan Efrîn ve çevresindeki köyleri bombalıyor. Bir yandan da Erdoğan’ın “milli ordu” olarak nitelediği ÖSO çeteleri ile birlikte kara harekatı yürütülüyor. Yalan makinesi yine iş başında ve katmerli yalanlar üretmeye devam ediyor.

Aşağılık yalanlar, kirli çıkar ve hesaplar

Başlatılan işgal “Zeytin Dalı Harekatı” olarak adlandırılarak, hiçbir biçimde sivillere yönelmediği, bu konuda azami özenin gösterildiği açıklandı. Harekatın, "Türkiye’nin sınır güvenliğini terörist saldırılardan korumak, Efrîn bölgesindeki teröristleri etkisiz hale getirmek ve bölge halkını onların baskı ve zulmünden kurtarmak" amaçlı olduğu iddia edildi.

Oysa daha şimdiden onlarca sivil insan yaşamını yitirmiş, yüzlercesi yaralanmış bulunuyor. Efrîn civarındaki Kürt köyleri hedef gözetilmeden bombalanıyor. The Independent’in Ortadoğu muhabiri Robert Fisk’in bizzat tanıklık ettiği, çoğu çocuk, yaşlı ve kadınlardan oluşan ölü ve yaralılar tablosu, sadece "terörist" olarak nitelenen YPG savaşçılarını hedeflenmediğinin kanıtlarından biri. Kimi Arap basını da Fisk’i doğruluyor.

Türkiye’nin Efrîn üzerinden “terörist tehdit” ile karşı karşıya olduğu, sınır güvenliğini korumanın her devletin hakkı olduğu, bunun BM kararları arasında bulunduğu, dolayısıyla yapılanın bir “nefsi müdafaa” olduğu bir diğer iddiadır. Bu iddia baştan aşağı dayanaksızdır. Efrîn, kelimenin gerçek anlamında bir Kürt kentidir. Geçmişten beri Kürt hareketinin en güçlü olduğu bir kent olduğu da bir gerçektir. Fakat bugüne dek Efrîn üzerinden Türkiye’ye dönük tek bir saldırı örneği yoktur. 7 yıllık Suriye savaşı boyunca sükunet içinde olan bir kenttir.

ABD’nin, yarısını YPG savaşçılarının oluşturacağı “30 bin kişilik sınır güvenlik gücü oluşturulacağı” açıklaması, işbirlikçisi Türk sermaye devleti için saldırı bahanesi olmuştur. Ancak Efrîn’e dönük saldırı tehdidi yeni değildir. Uzun süredir hazırlanan, zaman zaman dillendirilen planlı bir saldırıdır. Uzun süredir saldırının hazırlıkları yapılıyordu. Bu amaçla sınır boylarında kamplar kuruldu. Pek çok başıbozuk cihatçı çete bu kamplarda eğitildi. Saldırı için gün sayılıyor, icazet bekleniyordu. Nihayet icazet verildi, saldırı başlatıldı.

Efrîn’den kaynaklı sınır güvenliğine dönük en küçük bir tehdit olmadığı halde, neden saldırının hedefi yapılmıştır? Ya da sermaye devleti için Efrîn’i bu denli önemli hale getiren nedir? Tümüyle kirli ve karanlık çıkar ve hesaplarıdır. Cerablus seferi de yine kirli çıkar ve hesaplarla gerçekleşmişti. ABD ve Rusya’nın icazeti ile bu saldırıya girişilmişti. Amaç Mınbiç üzerinden Efrîn’e bir koridorun açılmasını engellemekti. Cerablus, Azez ve El Bab’da hiç değilse şimdilik amaç hasıl oldu. Şimdiki hedef, başarabilirse eğer, Suriye-Irak sınırından Akdeniz’e uzanan koridoru önlemektir. Harekatın süresi ve sınırlarına dair sorulara, “süre belli değil, Irak sınırına dek gidebiliriz” türünden cevaplar bunu anlatmaktadır.

Gerçek hedef Kürt halkı ve kazanımlarıdır

Sermaye devletinin ileri sürdüğü gerekçeler, gerçek amaç ve hedeflerini gizlemek içindir. Efrîn’e dönük saldırı tümüyle haksız, gerici, hiçbir meşruiyeti olmayan, yayılmacı emelleri de olan bir saldırıdır. Sermaye devleti bu harekat ile Kürt halkına yeni düzeyde bir savaş ilan etmiştir. O zeytin dalını Kürt halkına değil, gerçekte ABD emperyalizmine uzatmıştır. En üst mercilerden ikide bir “ABD ile çalışmak istiyoruz” açıklamaları yapılmaktadır.

Sermaye devletinin tehdit ve tehlike dediği, Kürt halkı ve kazanımlarıdır. Somut olarak da, Efrîn’i, Cezire’si ve Kobanê’si ile Rojava’dır. O başından beri Rojava ile savaş halindedir. Sınırlarının dibinde yeni bir Kürt devletinin kurulmasını engellemek için savaşmakta, Kürt halkının en küçük bir kazanımına dahi tahammül edememektedir. Kendi bünyesindeki Kürt sorununu ve bir Kürt devleti oluşumunu tetikleyecek her türlü gelişmeyi boğma düşüncesindedir. Sorunu sadece Rojava ile sınırlı görmemektedir. Türkiye’de ve bünyesinde bu sorunu barındıran tüm ülkelerde benzer bir tehlikeye kapı aralayacağını bilmektedir. Diğer sömürgeci bölge devletleri de böyle düşünmektedir. Sorun Kürt sorunu olunca, aralarındaki çıkar çatışmalarını bir yana bırakarak ittifak kurmaktadırlar.

Sermaye devleti daha önce IŞİD çeteleri ile Kürt halkının kazanımlarını yok etmeye çalışıyordu. IŞİD dönemi sona ermiş bulunuyor. Ancak IŞİD hâlâ yaşatılıyor. Bu kez sahnede, Erdoğan’ın "yerli ve milli" olarak nitelediği, çatışmalarda ölenlerini "şehidimiz" olarak ilan ettiği ÖSO adlı kan dökücü çete var. Önemli bir kısmını kılık değiştirmiş IŞİD militanlarının oluşturduğu El Kaide kökenli bu çeteler Kürt halkının üzerine gönderilmiştir. İşgalci Türk ordusunun önünde, etnik ve mezhepsel temizlikte rol alan, sivil katliamları yapan, sayısız işkence, infaz, adam kaçırma, hırsızlık ve yağma olaylarına karışmış ÖSO adlı cihatçı çeteler var. Bu eli kanlı çetelerden bir de “milli ordu” oluşturmaya çalışıyor. Bu Türk sermaye devleti ve ordusu için utanç vericidir.

İçeride savaş, dışarıda savaş!

Dinci-gerici iktidar, özellikle de Erdoğan Kürt halkına karşı sınırsız bir kin ve düşmanlıkla doludur. Saldırganlık ve savaş sadece sınır ötesinde değil, içerde de sürdürülmektedir. Türkiye’de OHAL uygulamalarını da aşan fiili bir sıkıyönetim, dahası bir savaş hali durumu var. Muhalif en küçük bir sese dahi izin verilmiyor. Dizginlerinden boşalmış milliyetçi-şoven histeri eşliğinde Kürt olan herkese saldırılıyor. DBP binaları basılıyor, evlere baskınlar yapılıyor, HDP binaları kundaklanıyor. Savaş karşıtı her eylem daha başlamadan eziliyor, eylemciler gözaltına alınıyor, tutuklanıyor. İHD, TTB, DBP, HDP binaları gün boyu gözetim altında. Devrimci ve komünistler hedef tahtasında.

Saldırganlığın öncelikli hedefi Kürt halkı ve kazanımları olsa da, aynı zamanda, başta Türkiye işçi sınıfı ve emekçi halkları olmak üzere, tüm kardeş bölge halklarına da yöneliktir.

ABD, Rusya, AB, NATO ve tüm bölge devletleri sermaye devletinin Efrîn saldırısına tam destek sundular. PYD ve YPG’nin saldırıları durdurması için sermaye devletine baskı yapılması çağrılarına, emperyalizme özgü bir soğukkanlılıkla sessiz kalıyorlar. Kürt halkının, YPG ve PYD’nin kendilerine dayatılan kölelik koşullarına razı olmasını bekliyorlar.

Kürt halkı buna boyun eğmeyecek, teslimiyeti değil direnişi seçecektir. Emperyalizme, siyonizme ve Türk sermaye devleti başta olmak üzere tüm bir bölge gericiliğine karşı, başta Türkiye işçi sınıfı ve emekçi halkları olmak üzere, kardeş bölge halkları ile devrimci kader birliği ve bunun ifadesi birleşik mücadele için seferberliği büyütmenin tam zamanıdır.

 
§