6 Nisan 2018
Sayı: KB 2018/14

Sömürüye, savaşa, baskı ve gericiliğe karşı mücadele çağrısı: 1 Mayıs!
Pazarlık, icazet, kabadayılık, işgal!
Efrîn’de ilhak süreci devam ediyor
Basını tek tipleştirme saldırısı emekçilere karşıdır
Erdoğan’ın Gezi sendromu sürüyor
Gericilik sağlığa zararlıdır!
Sendikalar cephesinden 1 Mayıs hazırlıkları
İşsiz kalan taşeron işçilerinden eylemli tepkiler
Artık yeter, ölmek istemiyoruz!
Tekstil sektöründe çocuk işçilik ve sermayenin ikiyüzlülüğü
Ortadoğu, Türkiye ve Kürt sorunu - IV - H. Fırat
“Diplomasi savaşı”ndan yeni bir emperyalist paylaşım savaşına
“Ajan zehirleme” krizi ve sermaye devleti
Dünyada en fazla silah üreten ve satan Almanya’da silahlanmaya karşı Paskalya yürüyüşleri
Gestapo’nun hortlayan ruhu ve bir hukuk rezaleti
Dinsel gericilik toplumsal yaşamın her alanını kuşatıyor…
“Bu böyle gitmez, sömürü devam etmez! Yepyeni bir hayat gelir, bizde ve her yerde…”
Sermayenin “sanatçı”ları
Engelli pazarı
Umut işçide
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sermaye iktidarının Suriye politikası:

Pazarlık, icazet, kabadayılık, işgal!

 

Bölgede yayılmacı politika izleyen sermaye iktidarı, “işgal edilecek kentler listesi” ilan ederek komşu ülkelere “kabadayılık” taslıyor. Efrîn’den sonra işgal sırasının Sincar, Menbic, Kobanê kentlerine geldiğini vaaz eden AKP şefi T. Erdoğan, özelde Kürt halkını genelde bölge halklarını pervasızca tehdit ediyor. “Seçim kazanmak için savaş!” sloganıyla hareket eden iktidar hem iç hem dış politikada saldırganlığı tırmandırıyor.

Emperyalistler izin verdiği kadar…

Dış politikası iflas eden, iç politikada toplumsal meşruluğunu yitiren dinci faşist iktidar, her iki alanda da şiddet araçlarını seferber ederek yol almaya çalışıyor. İçeride muhalif sesler zulmün kamçısıyla susturulmak istenirken, bölge politikası TSK-cihatçı çeteler eliyle icra ediliyor. AKP şefinin halkı taciz eden nutukları ise işgal tehditleriyle başlayıp ilhak planlarıyla son buluyor.

Tribünlere hitap eden şovlar bir yana bırakılırsa, AKP şefinin “kabadayılık dozu” artan nutuklarının sınırı, emperyalistlerle yapılan pazarlıklarla çiziliyor. İlke yoksunu kirli pazarlıklarla belli bölgelerde hareket etme icazeti alan dikta rejim, tam bir pervasızlıkla hareket ediyor. Aynı anda hem ABD hem Rusya ile pazarlık yapan bu rejim, iki büyük güç arasındaki çekişmeden yararlanmaya çalışıyor. Efrîn işgali için icazet alabilmesi, en azından şimdilik belli sonuçlar alabildiğini gösteriyor.

Ortada dikta rejimin başarısı değil, konjonktürün sağladığı imkanlar var. Zira ABD’nin Ankara’daki uşaklarından vazgeçmesi mümkün değilken, Rusya da cihatçı çetelerle işbirliği yapan AKP iktidarını, Suriye’de çatışmaların bitirilmesi konusunda rol almaya zorluyor. Dolayısıyla verili koşullarda taraflar Türk devletiyle işbirliğini sürdürmeyi çıkarlarına uygun görüyorlar. Dikta rejim şimdilik bu durumdan yararlanıyor. Ancak bunun hem zaman hem mekan açısından bir sınıra gelip dayanması kaçınılmazdır.

AKP şefi, emperyalistlerden aldığı icazete dayanarak etrafa tehditler savuruyor. Oysa bu kirli/kanlı sürecin nereye varacağı henüz belli değil. Dinci Amerikancı iktidarın cihatçı çetelerle işbirliğine dayalı işgalci politikada ısrar etmesi, halklar için yeni felaketlere yol açacaktır. Şam’a bağlı Doğu Guta bölgesinden tahliye edilen El Kaidecilerin de Türk ordusunun denetimi altındaki bölgeye taşınması, riskleri daha da arttırıyor. Biliniyor ki bu şeriatçı katil sürülerinin şu ana kadar girdikleri her alan adeta cehenneme dönmüştür.

Trump, Macron, AKP

Suriye’de halen iki işgalci güç var: ikisi de emperyalist savaş aygıtı NATO’nun üyesi olan ABD ile Türkiye. Suriye topraklarında gözü olan bu işgalciler PYD ile ilişkiler konusunda anlaşamıyor. Hal böyleyken Trump’ın “Suriye’den çekileceğiz” yönlü açıklaması AKP şeflerini sevindirse de, Pentagon’un tersi yönde hareket etmesi, bu sevinçleri söndürdü. Bu arada Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un piyasaya çıkması, AKP şefini çileden çıkartmaya yetti. Zira Macron’un Trump’ın yerini almaya hazır olduğunu ilan etmesi, bu arada PYD heyetinin Paris’e gitmesi, Fırat’ın doğusunu da işgal edeceğini ilan edenlerin heveslerini kursaklarında bırakmış oldu. Kürt halkının direnişi bir yana, emperyalistlerin Fırat’ın doğusunu dikta rejim heveslisi iktidara bırakması mümkün görünmüyor.

ABD işgal güçlerinin Suriye’den hemen çekilmesi beklenmiyor. Çünkü ABD’nin Suriye politikası hem siyonist İsrail hem Körfez şeyhlerinin himayesiyle de doğrudan bağlantılıdır. Buna rağmen Trump’ın açıklaması, ABD devlet aygıtında çatışan tarafların varlığına işaret ediyor. Macron’un sahaya inmesi, PYD liderliğinin Paris ziyareti gibi gelişmeler de Kürt hareketinin ABD’nin ipiyle kuyuya inmesinin yeni felaketler yaratabilme ihtimalinin göz ardı edilmediğine işaret ediyor.

Son gelişmeler AKP iktidarının yayılmacı heveslerini körüklese de, T. Erdoğan’ın “IŞİD’i üzerinize salarız ha!” anlamına gelen tehdidinden sonra PYD ile Türkiye arasında arabuluculuk yapma konusunda Macron geri adım atsa da, Fırat’ın doğusunu işgal etme heveslerinin hüsranla sonuçlanmaya mahkum olduğunu belirtmek gerekiyor.

Rusya/İran-Türkiye pazarlığı

AKP iktidarı batılı emperyalistlerin yanı sıra Rusya-İran ikilisiyle de pazarlıklar yapıyor. Taraflar birbirlerine güvenmese de işbirliğine devam ediyorlar. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin Tayyip Erdoğan’la “üçlü zirve”de buluşmaları, taraflar arasındaki işbirliğinin devam edeceğine işaret ediyor.

Üçlü zirvenin temel gündemi Suriye’dir. Doğu Guta’nın cihatçılardan temizlenmesi Suriye yönetimini güçlendirirken, Beşar Esad’a destek veren Putin-Ruhani ikilisi, T. Erdoğan’ın yeni durumu kabul etmesini talep edeceklerdir. İkili, muhataplarının yayılmacı heveslerinden rahatsız olsalar da AKP şefinin Suriye’nin egemenlik haklarına ve toprak bütünlüğüne saygı duymasının kaçınılmaz olduğunu hatırlatacaktır.

Doğu Guta’nın cihatçılardan temizlenmesi Esad yönetimi için stratejik bir zafer olsa da sorunlar bitmiş değil. Sıradaki düğüm noktası cihatçıların toplanma merkezi İdlib olacaktır. Zira bu kentin çetelere bırakılması söz konusu değil. Rusya-İran ikilisi ile Esad yönetimi bu kenti de cihatçılardan temizleme konusunda kararlı olduklarını ifade ediyorlar. Bu kent cihatçılarla son büyük savaş cephesi, bir anlamda “final savaşı”nın sahnesi olacaktır.

İdlib, Efrîn, El Bab hattındaki cihatçıların AKP iktidarıyla yakın işbirliği içinde olmaları, bu alanlar temizlenene kadar Putin-Ruhani ikilisinin T. Erdoğan’la arayı bozmamak için özen göstereceği anlaşılıyor. Hem Halep hem Doğu Guta’nın temizlenmesinde AKP’nin oynadığı rol dikkate alındığında, Putin-Ruhani ikilisinin T. Erdoğan’ın çizgiyi aşan bazı çıkışlarına neden tahammül ettiği anlaşılır.

Her şeye rağmen İdlib düğümünün çözülmesi öncekilerden daha zor olacak. Zira binlerce cihatçının kimlerin başına bela edileceği henüz belli değil. AKP iktidarının bir kısmını nasıl kullandığı, Efrîn işgali sürecinde görüldü. En azından bir kısmını başka saldırılar için kullanması da ihtimal dahilindedir. Nitekim Doğu Guta’dan çekilen İslam Ordusu’na mensup binlerce tetikçinin Cerablus’a taşındığı, bunların olası bir Menbic saldırısında kullanılacağına dair spekülasyonlar var.

Cihatçı veba”yı halkların direnişi temizler!

Bir kısmı Suriyeli olan bir kısmı dünyanın dört bir yanından devşirilen bu tetikçilerin özelde Suriye genelde bölge halklarının başına bela edilmesinin birinci dereceden sorumlusu AKP iktidarıdır. Bunlara dayanarak Suriye devletini parçalama hedefine ulaşamasa da AKP bu çeteleri Kürt halkına karşı kullanıyor. Kanlı olduğu kadar tehlikeli de olan bu kirli işbirliğinin nereye varacağı henüz belli değil.

Bu “cihatçı veba” temizlenene kadar yazık ki bölge halklarının başına belalar açmaya devam edecektir. Bu veba batılı emperyalistlerle bölgedeki işbirlikçileri tarafından yaratıldı. Bölge halklarının bu vebadan kurtulabilmelerinin tek yolu yapay ayrımları bir kenara bırakıp kenetlenmek, emperyalizme, siyonizme ve gericiliğe karşı mücadele etmektir!


 
§