11 Mayıs 2018
Sayı: KB 2018/19

Emekçiler sadece mücadeleyle kazanabilir!
Ara sıra devrimden söz etmek!..
AKP’nin seçim politikası rüşvet
Toplumda mücadele mayalanıyor!
PAGEV raporunu yayınladı: Petrokimya patronları büyüyor!
Sayın Mammadov, sahip olduklarınız bizden çaldıklarınızdır!
“Sorumlular patronlar ve patronları koruyanlar!”
Direnişçi kamu emekçileri: “OHAL’e yeter, TAMAM”
Kayseri 1 Mayıs’ı üzerine…
İşçiler, emekçiler ve öğrenciler ne diyor?
24 Haziran seçimleri üzerine… Düzene karşı DEVRİM!
Kore Yarımadası’nda “yeni bir tarih”
Lübnan halkı direnişi tercih etti!
Ermeni emekçileri Sarkisyan’a geçit vermedi
Bir acıdan bin acıya göç
Kapitalizmde anne olmak
Gebze İşçilerin Birliği Derneği’nden engelleme açıklaması
İŞKUR, işsizlik fonunun yağmasını pazarlıyor
DGB ve DLB üç fidanı mezarları başında andı
Bazen Şerif oldun, bazen Mahzuni
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kapitalizmde anne olmak

 

Anneler Günü vesilesi ile televizyon kanalları, sosyal medya, reklam panoları anneler üzerine özlü sözler ve onlara alınabilecek en “değerli” hediyeler ile süslenmiş bulunuyor. Pırlanta ve türevlerinden ev eşyalarına kadar birçok çeşitte hediye önerileri ile kuşatılmış durumdayız.

Annelere verilen değerin yılda bir gün alınabilecek hediye ile ölçüldüğü bu düzende hediye seçimleri de annelere atfedilen toplumsal roller ile belirleniyor. Genellikle temizlik, yemek yapma vb. gibi ev işlerinin tüm ağırlığı annelerin omuzlarında olduğu için, bu ev işlerini hafifletecek türden eşyalar satın alınmaya teşvik ediliyor. Kapitalizmin hakim olduğu toplumsal düzen içerisinde çoğunluğun eğilimi bu yönde olduğundan kaynaklı anneler de öyle bir günde beklenti içerisinde oluyor, hatırlanmak, sevildiğini bilmek istiyor. Bu tür duyguları hissetmek oldukça insani ve özel mülkiyet düzeninde de anlaşılır bir yerde duruyor.

Kapitalizmde bir anne olabildiğince fedakar olmak zorundadır. Çünkü çocuk bakımı ve ev işleri tamamen annenin görevi olarak görülmekte ve bu anlayış çok uzun bir süredir oturmuş durumdadır. Çocuk bakımı başlı başına büyük bir sorumluluktur. Her türlü ihtiyacın karşılanması, gerekli ilginin gösterilmesi tamamen aileye ama en çok da anneye bırakılmıştır. Böylece küçük çocukları olan anneler eğer maddi imkanı ücretli kreşe yetmiyorsa ya da çocuğu bırakabileceği güvenilir bir kimsesi yoksa, yüksek oranda iş yaşamı ve sosyal yaşamdan yalıtık bir şekilde evinde günlerini geçirmektedir. Kapitalizm anneliği yücelterek bu tür hizmet alanlarının maliyetlerinden kaçınmaktadır.

Eğer söz konusu olan çalışan bir anne ise bir yandan sömürü çarkları altında ezilirken bir yandan da görevleri olarak görülen çocuk ve ev bakımı ile uğraşmaktadır. Yeni anne olacak bir kadın için ayrıca çalıştığı yerde ücretli doğum izni, sonrası için süt izni, kreş büyük sorun alanlarıdır. Bazı işyerlerinde gece de çalışıldığı için bu sorun alanları daha da büyümektedir. Hamilelik süresince gerici zihniyetin hedefi haline gelerek sokakta gezmesi ayıplanıp, başka bir gerici tarafından tekmelere maruz kalabilmektedir. Milyonlarca anne açlık sınırının altında kalan asgari ücret ile her türlü fedakarlığı yaparak çocuğu büyütmeye çaba gösterir.

Kapitalizmde anne olmak, çocuğunun küçük yaşlarda sömürü çarklarında öğütülmesine, cinsel istismara uğramasına, mezun olunca işsiz kalmasına, emperyalist kapitalist sistemin bir sonucu olan haksız savaşlarda gözlerinin önünde parçalanmasına, minicik bedeninin kıyıya vurmasına, köle pazarlarında satılmasına, politik düşüncelerinden dolayı zindana atılmasına, işkenceye uğramasına, sokağa çıkma yasakları döneminde katledilen 10 yaşındaki kızının bedenini çürümesin diye üç gün boyunca buzdolabında saklamaya alışmak zorunda kalmaktır.

Kapitalizm anneliğe dair güzellemeler yaparken, sermaye iktidarı Ayşe öğretmeni bebeğiyle zindana atabilmekte ya da Taybet Ana’yı bir hafta boyunca sokak ortasında ölü bedeni ile bekletmektedir. Ama evet, tüm bunlara rağmen bu düzen annelerin Anneler Günü’nü kutlar ve hediye satın alın der, “annelere değer verin” hatırlatması yapar.

Kapitalizmin hatırlatmasına karşın, annelere vereceğimiz en değerli hediye özel mülkiyet düzenini tarihin çöplüğüne atmak olacaktır.

 

 

 

 

Büyüdüğü iddia edilen Türkiye’de 14.4 milyon yoksul

 

Kapitalizmde yoksulluk her gün daha yaygınlaşıp daha da derinleşiyor. İzmir Tabip Odası üyesi Dr. Ergün Demir ve İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Güray Kılıç’ın yaptığı çalışma bunu bir kez daha gözler önüne serdi.

Çalışmaya göre 18 yaşını doldurmuş ve öğrenci olmayan ve aylık geliri asgari ücretin üçte birinden (2017 yılı için 592,50 TL) az olan 8 milyon insan var. 6,4 milyon insan ise aylık gelirinin asgari ücretin 1/3’ünden fazla olması nedeniyle Genel Sağlık Sigortası (GSS) primi ödemesi gerektiği halde prim borcunu ödeyemedi. Bu verilere göre, sadece GSS primleri üzerinden yapılan değerlendirmede 14.4 milyon yoksul var.

Büyüme iddiası ve 8 milyon

AKP iktidarı geçtiğimiz ay “rekor büyüme” rakamlarıyla övünüyordu. Oysa bu büyümenin yanında başka gerçekler de var. SGK istatistiklerinde 2017 yılında aylık geliri asgari ücretin 1/3’ünden az olan 8 milyon 40 bin 659 kişinin olduğu belirtildi. Geliri asgari ücretin 1/3’ünden fazla olduğu için GSS primi ödemesi en alt seviyeden belirlenen 6.4 milyon kişi prim borçlarını ödeyemiyor.

Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) 2017 verilerinde, toplam nüfusun yüzde 86,8’inin, sosyal güvenlik kapsamında sigortalı nüfusun yüzde 13,2’sinin ise kapsam dışı olduğu kaydediliyor.

Borçlar yapılandırıldı, değişen bir şey olmadı

GSS prim borçlarını ödeyemeyenler için Mart 2017’de borç yapılandırılmasına gidildi. Ne var ki prim borcunu ödeyemeyen yoksullar, yine ödeyemedi.

2018’de GSS’nin en alt primi ayda 60,89 lira. Sigorta kapsamında olmadığı için bu primi ödemek zorunda olanlar resmi olarak işsiz. Ya da şu veya bu şekilde gelir sahibi olsa bile geliri asgari ücret kadar bile değil. Sonuç olarak 6.4 milyon insanın GSS prim borcunu ödeyememesi son derece normal bir durum. Prim borçlarını ödeyemeyen 6.4 milyon insan da sağlık hakkından yoksun bırakılıyor. 2017 Mart’ındaki borç yapılandırmasıyla sağlık hakkı yoksunluğunu sadece kısa bir süre ertelediler.

 

 

 

 

Açlık sınırı bir yılda 559 TL arttı

 

Birleşik Metal-İş Sendikası Sınıf Araştırmaları Merkezi (BİSAM), hazırladığı raporla Nisan ayında açlık sınırının 1.698 TL, yoksulluk sınırının ise 5.872 TL olduğunu açıkladı.

Raporda açlık sınırının 15 yılda 4 kat arttığı ifade edildi.

Raporda dört kişilik bir ailenin sağlıklı beslenebilmesi için günlük 56,59 TL harcama yapması gerektiği belirtildi.

Rapora göre yetişkin bir erkeğin sağlıklı beslenebilmek için aylık 449 TL, yetişkin bir kadının aylık 435 TL, 10-18 yaş arasındaki bir çocuğun aylık 482 TL, 4-6 yaş arasındaki bir çocuğun ise 332 TL harcama yapması gerekiyor.

4 kişilik bir ailenin sağlıklı beslenebilmek için yapması gereken aylık harcamanın 5 bin 872 TL olduğu ifade edilen raporda Nisan 2017’ye göre yoksulluk sınırı 559 TL, açlık sınırı ise 162 TL arttı.


 
§