19 Haziran 2018
Sayı: KB 2018/24

Düzen partilerinden medet umma, mücadeleye hazırlan!
Seçim-savaş denkleminde Türkiye
Seçimler, parlamento ve parlamentarizm
24 Haziran seçimleri ve sol
OHAL kaldırılır mı?
Faşist saldırganlığı durdurmanın tek yolu direniş!
Emekçiler yasak ve gözaltı saldırılarına karşı mücadeleyi sürdürüyor
2013’ten bugüne 319 çocuk iş cinayetinde can verdi
Karl Marks’ın 200. Doğum Yılı… / 1
G7 Zirvesi’nden yansıyan hegemonya krizi
ABD ve KDHC’nin Singapur zirvesi
Arjantin IMF kapısında, sıra Türkiye’de mi?
Flormar direnişçileriyle dayanışmayı büyütelim!
CHP’nin gençliğe vaatleri ve gerçekler
Bu düzen “Senle yıkılır!”
Gençlik gelecektir!
Devrime adanmış bir ömür: Clara Zetkin
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

CHP’nin gençliğe vaatleri ve gerçekler

 

Kitleleri kendi politikalarına yedeklemek için her seçim döneminde sahte vaatler saçan düzen partileri kitlelerin acil ihtiyaçlarını istismar ederek oy avcılığı yaparlar.

CHP’nin 24 Haziran’da gerçekleşecek olan erken seçim bildirgesinde yer alan gençliğe dönük vaatleri de bu kapsamdadır. Örneğin Muharrem İnce’nin vaatlerinden birisi cumhurbaşkanı seçildiği takdirde 19 Mayıs’ta “gençlik bursu” ve 29 Ekim’de “Cumhuriyet bursu” adıyla yılda iki kez olmak üzere 500’er lira ödeme yapılacağıdır. Para veya burs vaadinin kendisi aslında bu sistemin en temel gerçeğinin üstünü örtmek için kullanılıyor. Parası olmadığı için okuyamayan, aç kalan, ulaşamayan, barınamayan, sosyal-kültürel ihtiyaçlarını gideremeyen binlerce genç var. Bu sorunların köklü çözümü yerine ‘burslarla, sadakalarla yetinin’ deniyor gençliğe. Gençler neden bursa ihtiyaç duyuyor? Okumak, yemek yemek, barınmak, ulaşmak; yani temel ihtiyaçlarını karşılamak için. Bütün bunların devlet tarafından karşılandığı bir sistemde “burs”a, krediye, sadakaya ihtiyaç kalmaz.

Bildirgede eğitimde fırsat eşitsizliğinden mesleki eğitime, endüstri 4.0’dan işsizlik sorununun çözümüne kadar birçok vaat bulunmakta. Vaatler alt alta sıralandığında birbiri ile çelişen birçok şey görünmekte. Örneğin eğitimde fırsat eşitliği sağlayabilmek için eğitim sistemini toplumun ihtiyaçlarına göre dizayn etmeniz gerekir. Bunu sermayenin ihtiyaçlarını arka plana itmeden gerçekleştiremezsiniz. Bu ise vaatlerle sunulan “katma değeri yüksek üretim ve istihdam sağlayacak bir eğitim modeli oluşturulması”na taban tabana zıt bir yaklaşımı ifade eder.

CHP bildirgesinde YÖK’ün kaldırılacağı, üniversitelerin bölünmesi uygulamasına son verileceği ve üniversitelerde bilimsel araştırmalara ve AR-GE çalışmalarına daha fazla kaynak ayırıp, araştırmacı akademisyenlerin teşvik edileceği dile getiriliyor.

Öncelikle belirtmek gerekir ki, YÖK denen kurum şu an iktidarda olan AKP’den ibaret değildir. Yüksek Öğretim Kurumu ‘60 ve ‘70’li yıllarda yükselen gençlik hareketinin önünü kesmek için ABD emperyalistlerinin masalarında kurgulanan 80 darbesinin üniversite gençliğine bir yansımasıdır. Bu nedenle, adı değişse de, emperyalistlerle işbirliği sürdüğü oranda, kapitalist sistem yıkılmadığı sürece YÖK ve YÖK düzeni de sürmeye devam edecektir.

Üniversitelerin bölünmesi konusu ise bugün yaşanan siyasi krizin bir sonucudur. AKP açısından bu uygulama üniversitelere müdahalesini kolaylaştıracak bir işlev görmektedir. Üniversitelerin bölünmesinin diğer bir boyutunu ise rant hesapları oluşturuyor. Bugün yüz yıllık üniversite binalarının satılması, arazilerinin ranta açılması büyük bir vurgun anlamına gelmektedir. Bu nedenle sadece ‘üniversiteleri bölmeyeceğim‘ demek yetersizdir. Çünkü bölünme iktidarın üniversitelere müdahalesinin bugünkü adıdır. Ve bu ihtiyaç devam ettiği sürece müdahale eden değişse de müdahale baki kalır. Üniversitelerin özerkliğe, söz yetki karar hakkına ihtiyacı vardır.

AR-GE çalışmaları ise, sermayedarların yeni projelerinin araştırılıp geliştirilmesi ve daha ucuza mal edilebilmesi için yapılan çalışmalardır. Ayrıca, AR-GE sermaye açısından çalışanlarını staj adı altında sömürerek, üniversitelerin alanlarını istedikleri gibi kullanarak büyük bir imkana dönüşüyor. CHP bu alanlara kaynak ayıracağını söyleyerek aslında sermayedarlara daha iyi hizmet edeceklerinin garantisini veriyor.

CHP ya da diğer düzen partilerinin gençliğe dönük vaatlerinin önemli bir kısmı belki kapitalist sistem içerisinde gerçekleştirilebilir. Ancak, oy avcılarının bu vaatleri hayata geçirmek gibi dertleri bulunmuyor. Onlar gençliğin umutlarını, beklentilerini ve geleceklerini istismar ederek kendi saltanatlarını sürmek istiyorlar. Bu nedenle, toplumun genç kesimleri özlemleri ve talepleri için mücadeleyi yükseltmedikleri sürece, kalıcı bir kazanım da elde edemeyecektir.

O halde, özgürlüklerimiz, özlemlerimiz ve geleceğimiz için mücadeleyi yükseltelim. Düzen partilerine oy vermeyelim, hesap soralım!

İstanbul’dan DGB’liler

 

 

 

 

Liseliler: “İşkenceci polis hesap verecek!”

 

8 Haziran günü Kadıköy’de yapmak istedikleri “Karneler sizin gelecek bizim” şiarlı eylemde polisin şiddetli işkencesiyle gözaltına alınan liseliler 12 Haziran günü savcılığa ifade verdi.

İşlemler öncesi Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi önünde açıklama yapıldı.

Polisten gözaltı boyunca işkence”

Açıklamada, yapılmak istenen eyleme polisin izin vermemesiyle 22 kişinin işkenceyle gözaltına alındığı, gözaltı aracı içerisinde sürekli darp edildikleri, buna tepki gösteren çevredekilerin ve muhabirlerin de gözaltına alındığı belirtildi. İşkenceye karşı çıkan bir avukatın da darp edilerek polislerce gözaltına alınmaya çalışıldığı aktarılan açıklamada, götürüldükleri İskele Karakolu bahçesinde saatlerce otobüste bekletildikleri, biri muhabir iki kişinin “bir şey sakladıkları” bahanesiyle çıplak aramaya tabi tutulduğu söylendi.

Açıklama şöyle sürdü: “Gözaltına alınan bir arkadaşımızın polis şiddeti sırasında başı yarıldı ve bir süreliğine bilincini kaybetti. Polisler kanamayı gördüğü halde arkadaşımızı bir an önce hastaneye götürmek yerine araç içinde tekrar darp etti. Ayrıca bu arkadaşımızla beraber birçoğumuza elektroşok verilerek işkence sürdürüldü. Bir arkadaşımızın saldırı sırasında aldığı darbeler yüzünden saatler sonra götürüldüğü hastanede kolu alçıya alındı.”

Aynı gün Ankara’da yapılan karne eylemine yapılan saldırının, mücadele edenlerden duyulan korkuyu ifade ettiği belirtilen açıklamanın devamında şunlar söylendi: “Bize ‘terörist’ diyerek, ‘terör örgütü üyesi’ diyerek eylemimizden korkusunu saklamaya çalışanlar, bizim işkenceci polise bıçakla saldırdığımızı söylüyorlar. Soruyoruz: Ellerimiz ters kelepçeliyken nasıl oluyor da bıçakla polise saldırıyoruz? Peki hangi kamera görüntüsüne dayanarak, hangi tutanağa dayanarak bu yalanı ortaya atıyorlar? Üstümüzü aradıklarında hangimizden bıçak çıktı, çıktıysa neden bunun hiçbir kaydı yapılmadı?”