30 Kasım 2018
Sayı: KB 2018/45

İnsanca bir yaşam ve çalışma koşulları için mücadeleye!
Emekçiler geçim, onlar seçim derdinde!
ABD ile saray rejiminin Suriye’ye karşı savaşı devam ediyor!
Sermaye devleti “derin devlet”in ta kendisidir!
Yalan ve aldatmacayla sınıf mücadelesinin önüne geçilemez
Devrimci basına sahip çıkalım!
Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplanıyor
İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!
İşsizlik Fonu nasıl talan edildi?
“İnşaat işçilerinin tutuklanması tüm işçilere gözdağıdır”
TKİP’nin 20. yılı etkinliğinde yapılan konuşma…
200. yıl gecesi: Coşkulu, kitlesel, devrimci bir etkinlik!
200. yıl etkinliğine gönderilen mesajlar
“The General” 198 yaşında!
Rusya-Ukrayna gerilimi
Sarı Yelekliler ya da Fransa’daki toplumsal hareketin yeni yüzü
Üniversitelere dönük ablukayı dağıtmak için mücadeleye!
Kadınlardan 25 Kasım eylem ve etkinlikleri
Ücretli poşet ile çevre dostluğu
“Black Friday” mi yoksa kapitalizmin karanlığı mı?
4 Aralık Dünya Madenciler Günü
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sermaye devleti “derin devlet”in ta kendisidir!

 

Sermaye devleti demokrasicilik oyununu sürdürmek için “derin devlet” heyulasına sarılmıştı. Bütün kirli işlerini “derin devlet” heyulasına mal etmeye çalışmıştı.

Türkiye’de “derin devlet” denince ilk akla gelen isim Mehmet Ağar’dır. Mehmet Ağar devlet adına yaptığı tetikçiliği gizleme gereği duymadı. Cinayetlerini “bin operasyona imza atan kişi” olarak bir tür reklam malzemesi haline bile getirdi. Sözünü ettiği bin operasyonu İstanbul Emniyet Müdürlüğü ve Emniyet Genel Müdürlüğü döneminde gerçekleştirdi. İstanbul’da gözaltında katledilen, kaybedilen pek çok devrimcinin başta gelen failleri arasında Ağar’ın ismi geçiyor.

Ağar bugün birebir değilse bile bir anlamda öğrencisi durumundaki Süleyman Soylu ile dayanışma halinde “tetikçiliği” sürdürüyor. Bununla birlikte oğlu Tolga Ağar da AKP’nin Elazığ milletvekili yapıldı. Tolga Ağar yalnızca milletvekili değil, aynı zamanda bir patron. İstanbul Ticaret Odası’nın kayıtlarında Tolga Ağar’ın 15 tane kaydı bulunuyor. Tolga Ağar’ın bunlardan bazılarında eski ortak, bazılarında ortak, bazılarında yönetim kurulu üyesi olduğu görülüyor.

NATO bünyesinde kontrgerilla veya derin devlet

Derin devlet” heyulasının patikteki karşılığı kontrgerilla örgütlenmesidir. Bu örgütlenme 1990’dan bu yana İtalya üzerinden “Gladio” adıyla duyuldu.

Kontrgerilla, bir başka adıyla kapitalist devletlerin gizli orduları, 1949’da NATO’nun kurulmasıyla birlikte NATO’nun gizli ordusu olarak birleştirildi.

NATO’daki gizli orduların adı “Stay Behind” idi. NATO’da gizli orduları “Müttefik Gizli Komite” (ACC) koordine ediyordu. NATO üyesi olmayan bazı ülkelerin gizli orduları da buraya bağlıydı. Buradaki gizli ordu NATO’nun içinde NATO’ya rağmen bir ordu değil, NATO’nun bir tür işbölümü sayesinde ortaya çıkan bir ordu biçimi oldu.

Kontrgerilla, devletin askeri bir gücü, ama düzenli savaş taktiğini uygulamıyor. Darbe, işkence, suikast gibi “derin devlet”e mal edilen işleri yapıyor. Kısaca ifade etmek gerekirse, “derin devlet” sermaye devletlerinin kirli işlerini yaşama geçiren organıdır. Nitekim Mehmet Ağar da bunun bir göstergesi olarak bütün cinayetlerini devletin emniyet müdürü apoletiyle işledi, yani devletin uzman bir tetikçisi olageldi.

AKP iktidarının demokrasicilik oyununu AB kriterlerine uyma biçimiyle oynadığı dönemde, Ağar dinlenmeye alınmıştı. Demokrasicilik oyunu bitirilirken, Ağar bizzat olmasa dahi öğrencisi Süleyman Soylu şahsında oyundaki yerini yeniden aldı. Dahası AKP, oğlunu da Elazığ milletvekili yaparak devletin uzman tetikçisi Ağar’ı ikinci kez ödüllendirdi.

OHAL devleti: Faşizmin derin hali!

AKP iktidarı sermaye devletinin yönetim koltuğuna yerleştikten sonra demokrasicilik oyununu askıya aldı. “Çözüm sürecindeki” cinayetlerini yargıya götürüp cezasızlıkla üstünü örterken, bugün sadece Kürdistan’da değil, Türkiye’nin tümünde devlet cinayetlerini kamuoyu baskısı olmamışsa yargıya dahi götürmüyor.

15 Temmuz darbe girişimini “bulunmaz nimet” olarak değerlendiren AKP, önceki pek çok katliamı adeta dalga geçer gibi “FETÖ”ye mal etti. Aslında OHAL ve sonrasında “derin devlet” gibi kirli işleri yapacak bir görevlendirmeye dahi ihtiyaç duymuyor. Bütün kirli işlerini kendisi yapıyor. Roboski Katliamı’nda da katliamın ilk günlerinde “Emri ben verdim” diyen AKP “reis”i, sonrasında katliamı pişkince “FETÖ”ye havale etmişti. “Kandırıldım” argümanını hemen her konuda kullanıyor zaten.

Ağar’ın öğrencisinin İçişleri Bakanı –ki damat Albayrak’la sürtüşmeleri olmasına karşın Soylu koltuğunda kaldı ve kalmaya devam ediyor–, oğul Ağar’ın milletvekili yapılması, AKP’nin “derin devlet”e ihtiyaç duymayan katliamcı yüzünün bir göstergesidir sadece. Öte yandan katliamcılık açıktan uygulanırken, eskinin “derin devlet” figürleri de katliamlarda rol oynamaya devam ediyorlar.

AKP’nin AK Gençlik örgütlenmesinin Haziran Direnişi’nde faşizan saldırılarda bulunduğu hatırlanacaktır. Bugün de hazır kıta beklediği bir sır değil. Keza MHP’li çeteci Haluk Kırcı sosyal medya hesabından AKP muhaliflerine tehditler yağdırıyor. En başta da reisleri işçi ve emekçilere yönelik tehditkar dilini sivrileştirip duruyor. Erdoğan’ın kullandığı dil faşist bir politikacıdan öte, astığım astık kestiğim kestik türünde bir dil. Bu, Kasımpaşalılıkla açıklanamaz herhalde. Demokrasicilik oyunu oynanırken Erdoğan’ın dili hiç de bugünkü gibi değildi.

Bu tabloda “Kaldırdık” yalanıyla kalıcılaşan OHAL’le AKP iktidarı faşizmin derin halini uyguluyor ve Mehmet Ağar’lara da rolünü açıktan oynamak kalıyor.

 

 

 

 

Tahir Elçi cinayeti aydınlatılmıyor

 

Diyarbakır Barosu Başkanı Avukat Tahir Elçi’nin katledilmesinin 3. yıldönümünde hâlâ dava açılmış değil. Elçi, 28 Kasım 2015 tarihinde Diyarbakır Sur’daki Dört Ayaklı Minare önünde yapılan basın açıklaması sırasında silahlı saldırı sonucu öldürülmüştü. Olay yeri incelemesinin hemen yapılmadığı, görüntülerin kaybedildiği ve soruşturma savcılarının sürekli değiştirildiği dosya davaya dönüşmedi.

Gözaltında kayıp ve “faili meçhul” cinayetler davaları üzerinde gerçeklerin açığa çıkarılması için uzun yıllardır avukatlık yapan Elçi’nin katledilmesi de karanlıkta bırakılmaya çalışılıyor.

Cinayeti aydınlatmaktan imtina ediliyor

Dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu yaptığı açıklamada olayın mutlak surette aydınlatılacağını söyleyip “Bizim dönemimizde faili meçhullere izin vermeyiz” iddiasında bulunmuş, hatta saldırının tüm Türkiye’ye yapıldığını ifade etmişti.

HDP milletvekili Meral Danış Beştaş, cinayete ilişkin verdiği soru önergesinde, soruşturmadaki eksikliklere dikkat çekti.

Soruşturmada 2 başsavcı ve 4 savcının değiştiği, Elçi’ye doğru ateş ederken görülen 4 polisin sadece tanık olarak dinlendiği ifade edilen önergede, sokaktaki Mardin Kebapevi isimli dükkanda cinayet noktasını gören kameranın “çalışmadığına” dikkat çekildi. Beştaş, vurulma anının da olduğu polis kamerasının görüntülerinde 13 saniyelik kesinti olduğuna da dikkat çekti.

Soruşturmayla ilgili Elçi ailesinin avukatlarının savcılığa yaptığı başvuruya karşın polis kamerasına ait hafıza kartı “bulunamadı.” Cinayetin işlendiği sokakta olan 30’u aşkın polisin silahlarında da kriminal inceleme hâlâ yapılmış değil.