26 Temmuz 2019
Sayı: KB 2019/28

Çözüm biçimsel değişimlerde değil, sömürü çarkının parçalanmasındadır!
TÜSİAD: Kıble batı emperyalizmi
Yaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği!
Doğal olmayan sel, heyelan ve yangınlar
Maltepe Belediyesi’nde yaşananlar ve CHP’nin işçi düşmanlığı
Kamu TİS’lerinin sonucunu işçilerin tutumu belirleyecektir!
Sermaye ve hükümet çıtayı belirlemiş: Sefalet ücreti, 3 yıllık sözleşme, hak gaspları
Fabrikalardan TİS görüşleri...
DEV TEKSTİL 3. Genel Kurulu ve DİSK/Tekstil pratiği
Sınıfın öncüleriyle birleşmek - A. Murat
Sudan’da direniş ve kararsız denge ikilemi
LSG’de fiili ve meşru direniş büyüyor, destek verelim!
Kadınlar Clara Zetkin’e ne borçludur? / 3
The Economist’ten kadınlara dair inciler
Bir yurt deneyimi
DEV TEKSTİL 3. Olağan Genel Kurulu gerçekleştirildi
KESK TİS taleplerini açıkladı: Yüzde 38 zam!
Emperyalizme ve sömürüye karşı olmayan her savaşın faturası işçilere ve emekçilere kesilir!
“Özne”nin değişim için direngenliği ve 1996 SAG-ÖO direnişi
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Çözüm biçimsel değişimlerde değil, sömürü çarkının parçalanmasındadır!

 

Seçim hezimetinin ardından sarsılan AKP-saray rejimi, ömrünü uzatmak için sermayenin beklentilerine yanıt verecek icraatlara ağırlık vermeye başladı. Temel tüketim maddelerinin zamlanması işçi sınıfı ile emekçilerin satın alma gücünü aşağı çekerken, dış politikada aşılamayan sorunlar ekonomik krizi derinleştirme olasılığını yükseltiyor.

17 yıldan beri sermayeye de emperyalistlere de arsızca hizmet eden bu iktidarın siyasi miadı dolmuş görünüyor. Bunun fakında olan AKP-MHP şefleri, efendileri nezdinde kullanma sürelerini uzatabilmek için, hiç olmadığı kadar azgınlaşıyorlar. Kıdem tazminatı hakkını gasp etmek için yapılan hazırlıklar, bu koalisyonun iktidardaki son zamanlarını da sermayeye hizmet için hasrettiğini gözler önüne seriyor.

Şimdiye kadar yapılanlar yetmezmiş gibi, ekonomik krizin işçi ve emekçilerin canını yakmaya devam ettiği bugünlerde yeni düzenlemelerle sermayedarlar ihya ediliyor. Yoksulluğun, işsizliğin, geleceksizliğin, baskının girdabında çıkış arayan işçi ve emekçilerin, kadınların ve gençlerin talepleri görmezden gelinmekle kalmıyor, her türlü hak arama eylemi faşist baskı ve zorbalıkla bastırılmak isteniyor. Kürt hareketine ve halkına karşı kirli savaş hız kesmiyor. Sermaye devletinin bölgesel tehdit dozunu yükseltecek şekilde kaynaklar silahlanmaya, savaşa, militarizme yatırılıyor.

Tüm bunlarla birlikte kriz koşullarında işçi ve emekçilere yeni faturalar çıkarılıyor. Örneğin silahlanma histerisinin ürünü olan S400 füze savunma sistemlerinin Rusya’dan satın alınmasının maliyeti, işçilerin sırtından sızdırılan 4 milyar dolardan ibaret değil. Washington’daki ağababalarını kızdıran saray rejimi, emekçilerin sırtında ağır bir yüke dönüşecek olan ekonomik yaptırımlar için de zemin hazırladı. ABD Başkanı Donald Trump’a utanç verici bir şekilde yalvaran iktidarın şefleri, ekonomik yaptırım-ambargo tehdidini savuşturmaya çalışıyorlar. “Yerli-milli” safsatasını tedavülden kaldıran dinci-faşist rejim, tüm umudunu Trump’a bağlamış durumda. Zira Trump ekonomik yaptırıma onay verirse, ülke ekonomisiyle birlikte bu kokuşmuş rejimin de çökme riski var.

Yayılmacı-saldırgan dış politikanın ülkenin başına açtığı bir diğer büyük bela ise, İdlib kentinde toplanan on binlerce cihatçının varlığında düğümleniyor. Bu ölüm makinelerini sefil çıkarları için kullanan saray rejimi komşu halklara olduğu kadar emekçilerin başına da yeni belalar açabilecek bir sorun yumağı yaratmıştır. İç politikada da dış politikada da açmaza düşen bu iktidarın her günü emekçilerin başına yeni dertler açacaktır.

AKP-MHP koalisyonunun emekçi düşmanı icraatları tüm hızıyla sürerken, sermaye kodamanlarıyla diğer burjuva partileri de düzenin selameti için yeni bir alternatif hazırlamaya çalışıyorlar. Bir yanda seçimde belli bir başarı kazanan CHP ile İyi Parti’nin öne çıkartılması, öte yandan bir kısım AKP döküntüleri ile düzen siyasetinin bazı sağcı figürlerinin kurmaya hazırlandığı parti var. Bu üç partiyi bir araya getirerek oluşturulacak yeni bir koalisyon, saray rejiminin alternatifi olabilir diye hesaplar yapılıyor.

Düzenin siyaset arenası bu gündemlerle meşgulken, ABD’yle yaşanan gerilimi yumuşatmak için bizzat TÜSİAD kodamanları yollara düştü. Washington’u ziyaret eden TÜSİAD heyeti, yaptığı üst düzey görüşmelerle, eksenin de kıblenin de Beyaz Saray olduğu konusunda güvence verdi. S400 geriliminin ilişkilerde çok hasara yol açmaması için çaba sarf eden TÜSİAD heyeti, aldığı sonuçlardan memnun görünüyor.

Tüm bu gelişmeler, derin açmazlara düşen saray rejiminin de düzenin muhalefet partilerinin de işlerinin başında olduğunu gösteriyor. Süreç planladıkları gibi gelişirse, on milyonların yaka silktiği saray rejimine karşı yeni bir alternatif yaratmış olacaklar. Böylece İstanbul seçimleriyle sarsılan bu dinci-faşist rejimin çöküş süreci hızlanacak.

Sermayenin demir yumruğu olan işçi düşmanı bir rejimin yıkılması emekçilerle ilerici muhalefetin derin bir soluk almasını sağlayabilir. Bu, ilk adımda toplumsal muhalefetin gelişimine bir ivme de katabilir. Ancak yönetim değişse bile, iş başına gelenler de saray rejiminin bıraktığı yerden devam edecekler. Yani sermayeye hizmet edecek yeni bir hükümet kurulmuş olacak. Sömürü çarkı yine dönmeye devam edecek.

Açık ki, işçi sınıfı ile emekçilerin -yeni de olsa- böyle bir yönetimden medet ummaları, hüsranla sonuçlanacaktır. Çünkü varlık sebebi sermayeye hizmet olan kurum ya da partiler isteseler de emekçiler lehine çalışamazlar. Bunun aksi, eşyanın tabiatına aykırıdır. Nitekim en pervasızı saray rejimi olsa da bugüne kadar işbaşına gelen tüm hükümetler-rejimler sömürücü sınıflara hizmet etmiştir. Yenisinin farklı olması için de hiçbir neden yoktur.

Kapitalizmin sömürü çarkı döndüğü sürece işbaşına gelen her yeni yönetim bu çarka bekçilik edecek, dönmesi için çalışacaktır. Bu da işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin düzenden, düzen partilerinden beklentiye girmelerinin hayal kırıklığından başka bir sonuç yaratmasının mümkün olmadığını-olmayacağını ispatlıyor. Hal böyleyken yeniden beklentiye girmek, zaman kaybından başka bir işe yaramayacaktır.

Oysa işçi sınıfı ile emekçilerin sorunlarının çözüm yoluna girebilmesinin, insanca çalışma-insanca yaşam koşullarının oluşturulabilmesinin ilk koşulu bu sömürü çarkının parçalanmasıdır. Bu elbette kendiliğinden olmayacaktır. Sınıf ve emekçi kitlelerin öncelikle düzenden, düzen partilerinden medet ummayı bir yana bırakmaları, sermayenin bütün temsilcilerini bir kenara itmeleri, daha bilinçli, örgütlü ve kararlı bir mücadeleye atılmaları gerekiyor. Ancak sınıfa karşı sınıf ekseninde geliştirilecek devrimci bir mücadele ile sömürü çarkıyla birlikte kapitalizmi parçalamak mümkün olabilir.