26 Temmuz 2019
Sayı: KB 2019/28

Çözüm biçimsel değişimlerde değil, sömürü çarkının parçalanmasındadır!
TÜSİAD: Kıble batı emperyalizmi
Yaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği!
Doğal olmayan sel, heyelan ve yangınlar
Maltepe Belediyesi’nde yaşananlar ve CHP’nin işçi düşmanlığı
Kamu TİS’lerinin sonucunu işçilerin tutumu belirleyecektir!
Sermaye ve hükümet çıtayı belirlemiş: Sefalet ücreti, 3 yıllık sözleşme, hak gaspları
Fabrikalardan TİS görüşleri...
DEV TEKSTİL 3. Genel Kurulu ve DİSK/Tekstil pratiği
Sınıfın öncüleriyle birleşmek - A. Murat
Sudan’da direniş ve kararsız denge ikilemi
LSG’de fiili ve meşru direniş büyüyor, destek verelim!
Kadınlar Clara Zetkin’e ne borçludur? / 3
The Economist’ten kadınlara dair inciler
Bir yurt deneyimi
DEV TEKSTİL 3. Olağan Genel Kurulu gerçekleştirildi
KESK TİS taleplerini açıkladı: Yüzde 38 zam!
Emperyalizme ve sömürüye karşı olmayan her savaşın faturası işçilere ve emekçilere kesilir!
“Özne”nin değişim için direngenliği ve 1996 SAG-ÖO direnişi
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Doğal olmayan sel, heyelan ve yangınlar

 

Sel, heyelan, orman yangını... Dünya kendi haline bırakılsa da yaşanabilecek doğal afetler bunlar. İsmi üstünde, doğal afet! Hiçbir insan etkisi olmadan gerçekleşebilecek olay... Peki, Türkiye’de yaşanan afetler gerçekten doğal mı?

Çıkan yangınların sadece %6’sı doğal yangın. Geri kalanının büyük bir kısmı “faili meçhul” diye tanımlanan yangınlar. Faili meçhullerin faili aslında gayet iyi bilinir. Ama üstü örtülür, araştırılmasına izin verilmez. Olay kurcalandığı zaman kurcalayanın faili de meçhul olur. Ya da sesini kesmenin bin bir türlü yolundan birini denerler.

Mühendislik tedbirleri alınmadan, jeolojik etütler göz ardı edilerek yapılan yollar ve evler, Karadeniz’in birçok yerini dolduran HES’ler ve bununla birlikte derelerin yapısının değişmesi sel ve heyelanın nedenlerindendir. Doğal olmayan nedenler, sel ve heyelan için de daha belirleyici bir hale gelmiştir.

Sel, heyelan ve orman yangınında ülkenin resmi

Yoğun olarak Karadeniz bölgesinde yaşanan sel ve heyelanlar, en sık Ege bölgesinde gerçekleşen orman yangınları ranta dayalı bir işleyişin sonucudur. Banka kasalarındaki paralarının artmasından başka bir şey düşünmeyenler, doğayı umursamazlar. Bir orman katliamının kendi yaşadıkları coğrafyayı, soludukları havayı etkilemesini bile göz ardı ederler.

Ormanı geçelim, tek bir ağacın yok olması, derenin kurumasını geçelim, yatağının yönünün değişmesi bile canlı yaşamını etkilemektedir. HES’ler yapılıyor, ardından kurumuş dere yatakları oluşmaya başlıyor. Lüks villaların, otellerin yapıldığı yerlerde biliyoruz ki öncesinde bir orman yangını yaşanıyor.

Coğrafi özellikleri bakımından Türkiye’nin %80’inin orman olması gerekirken, bugün bu rakam %25’lerdedir. 2019’un ilk 7 ayı içerisinde 780 orman yangını yaşandı ve 999 hektar alan zarar gördü. 2013-2018 yılları arasında Türkiye’de yanan orman alanı 44 bin 584 hektardır. Bunun 11 bin 739 hektarı Ege Bölgesi’nde. En çok yangın yaşanan il ise Muğla. Yangın nedeni ile en fazla ormanlık alanın zarar gördüğü yıllar 2000, 2008 ve 2017.

Son 90 yıl içerisinde sadece Doğu Karadeniz Bölgesi’nde sel ve taşkın olaylarında 644 kişi yaşamını yitirmiş. Her yıl en az birkaç tane sel ve heyelan yaşanıyor. Heyelan ve sel sonucunda insanlar günlerce bulunamıyor ve ardından cansız bedenlerine ulaşılıyor. Bunun son örneği kısa bir süre önce Düzce’de, Batı Karadeniz’de yaşandı.

“Yeşilin en güzeli paranın üzerindekidir” diyenler…

Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul için “Biz bu şehre ihanet ettik hâlâ da ediyoruz” demesi kulaklarda çınlamaya devam ediyor. Öte yandan İstanbul’dan Muğla’ya, Ege’den Karadeniz yaylalarına ekosistemi düşünmeden yaşananlar ve hala sürdürülen “projeler” ortada.

Katar Emiri’ne helikopter ile Trabzon’dan yer seçtiren, üçüncü havalimanını yaparken kuşların uçuş güzergahını göz ardı eden, yazlık sarayı için en az 40 bin ağaç kestiren, ülkenin tarım arazilerini sanayiye peşkeş çekenler bu düzenin bekasını sağlamaya çalışanlardır. Onlar yeşili parada sever, canlıların yaşam alanlarına saygı duymaz, havamızı-toprağımızı-suyumuzu kirletirler. Onlar doğa düşmanı bu sistemin sahipleri ve bekçileridir.

Bir kişinin veya bir endüstriyel üretimin, kat kat binaların ya da devletin doğa ile kurduğu bağda para belirleyendir.

Adı üstünde, kapitalizm! Doğayı düşünmek, doğayı kurtarmak, doğa merkezli düşünmek onun mayasında yok.

AKP-Erdoğan iktidarı, sermayenin ve saray tebaasının çıkarları için doğayı da yok etme hakkını kendinde görüyor.
Tepki açığa çıkınca söz ile yumuşatıp, perdelenmiş gözlerin karşısında icraatlarını sürdürüyor. Sermayenin talancı ve yağmacı iktidarına karşı mücadele yükseltilmedikçe, bu acımasız çark durmayacak.

 

 

 

 

Ölümler doğal afetten değil, doğa talanından”

 

Düzce’de geçtiğimiz Perşembe sağanak yağıştan ötürü dere yatağının taşmasıyla oluşan heyelan ve su baskınları sonucu 5 kişi yaşamını yitirdi. 2 kişi ise hâlâ kayıp.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Gülizar Biçer Karaca’nın CHP Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında açıkladığı rapora göre Düzce’nin Akçakoca ilçesine bağlı Esmahanım köyünde yollar sel nedeniyle kapandı. Köye ancak iki gün sonra ulaşım sağlanabildi ama 6. günde iki mahalleye hâlâ ulaşılamadı.

Ayrıca rapora göre köyde elektrik ve su yok. İçme ve kullanma suyu İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından tankerlerle karşılanıyor. Ulaşılamayan iki mahalledekilere ekmekler, torbalarla fırlatılarak ulaştırılıyor.

Rapora göre İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) ekipman ve insan gücü desteği sunmayı teklif etti fakat valilik ve kaymakamlık yardıma ihtiyaç olmadığını belirtti.

Karaca raporu sunduğu basın toplantısında 15 Temmuz Parkı’nın dere yatağında olduğuna dikkat çekti. Park inşa edilirken dere yatağının daraltıldığı ve ağaçların kesildiği bilgisine ulaştıklarını belirtti.

Karaca konuşmasının devamında doğa talanının sonuçlarına ilişkin şu ifadeleri kullandı:

Dere yatağında yapılan ıslah çalışmaları, köprü ve menfezler nedeniyle sel ile gelen suyun dereye yatağından denize tamamen tahliye olamadığı ve bu nedenle taşkına neden olarak, öncesinde dere olmayan bir hattan denize doğru aktığı görülmüştür. Göçüklerin, toprak kaymalarının yaşandığı alanlarda; dere ıslahı adı altında derelerin her iki tarafına beton duvarla set örüldüğü ve yataklarını değiştirme çalışmaları yapıldığı görülmüştür. Kentleşme sorunlarının, imar politikalarının, çarpık yapılaşmaların zararın boyutunu arttıran etkenler olduğu düşünülmektedir. Coğrafyaya uygun olamayan projelere izin verilmesi, plan hatalarına göz yumuluyor olması, imara açılmayacak yerlerin imara açılması ya da kaçak yapılaşmış olsa bile su ve elektrik bağlayarak zımni olarak bu kaçak yapıya izin verilmesi açıkça bir sorumsuzluk örneğidir.”