21 Ağustos 2020
Sayı: KB 2020/Özel-10

Sermaye iktidarı halkın sağlığını tehdit ediyor
Dinci-faşist iktidarın zor dönemi ve hesapları
AKP’nin Filistin riyakarlığında yeni halka
İstanbul Sözleşmesi tartışmaları üzerine
Okulların açılması ve paralı eğitim rantı
Üniversitelerin açılmasına dair “sözünü söyle”!
Faturayı kapitalistler ve saraylarda sefahat sürenler ödesin!
“Yan yana geleceğiz ve bu sisteme karşı çıkacağız!”
Ağır çalışma ve yaşam koşullarına karşı...
Renault işçisinden sendika ağalarına tepki
Doğu Akdeniz’deki gelişmeler üzerine
Birleşik Arap Emirlikleri-İsrail ittifakı
Emperyalistler arası çelişkiler keskinleşiyor
Belarus’ta sular durulmuyor
Dünyada grevler, protestolar yükseliyor
Kapitalizm, iklim krizi ve tarım
Gençlik ırkçılığa karşı Bielefeld’de sokaktaydı
AKP dönemi ve yükseköğrenimin iflası
Geleceğimiz için örgütlü mücadeleyi yükseltmeliyiz!
AKP şefleri kadınları aşağılamaktan geri durmuyor
Zafer direnen Kirazlıyayla kadınlarının!..
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Faturayı kapitalistler ve saraylarda sefahat sürenler ödesin!

 

Türkiye’nin ekonomisi her geçen gün daha fazla alarm veriyor. Yıllardır yaşanmakta olan ekonomik ve siyasal kriz, pandemi ile dünya genelinde daralan ekonomi ve son süreçte Türkiye’nin yaşadığı siyasal gerilimlerle her geçen gün daha fazla derinleşiyor.

Tüm ekonomik veriler krizin boyutlarını ortaya koyuyor. Geçtiğimiz yıla göre 7 aylık bütçe açığı 68 milyar 682 milyon TL’den 139 milyar 147 milyon TL’ye yükseldi. Yani geçen yılın iki katı bir bütçe açığı oluşmuş durumda. Aynı dönemde faiz dışı açık ise 10 milyar 219 milyon TL’den 59 milyar 433 milyon TL’ye fırladı. Ekonomideki kötüye gidişi doların önlenemeyen yükselişi de gösteriyor. Dinci-faşist rejim kur artışı bizi etkilemiyor safsatalarıyla emekçileri aldatmaya çalışsa da, rakamlar ve günlük yaşamdaki yansımaları tam tersini gösteriyor. Türkiye’nin dış borcu her geçen gün katlanarak büyüyor. Sadece merkezi yönetimin 30 Haziran itibari ile toplam borcu 1 trilyon 631 milyar TL’ye dayanmış durumda. Borçların bu boyuta ulaşmasının temel etkenlerinden biri de döviz üzerinden borçlanmadır. Kurun bir kuruş bile artmasının hazineye etkisi milyarlar olabilmektedir.

Hal böyle iken, AKP-MHP iktidarının icraatları krizi daha da derinleştirmektedir. Merkez Bankası döviz rezervlerinin piyasaya sürülmesi, devlet bankalarının elindeki döviz cinsi sermayenin zorla alınması gibi yöntemlerle kuru sabitlemeye çalışan saray rejimi artık yolun sonuna gelmiş görünüyor. Döviz üzerinden borçlar artarken, TL üzerinden borçlanma da faiz değişkenli olduğu için, yakında beklenen faiz artışı borcu daha da katlayacaktır.

Ekonomistler, Türkiye’nin mevcut tablosunda, IMF ve Dünya Bankası gibi sermaye örgütleri ya da ABD gibi haydutlarla swap anlaşmaları yoluyla para transferi yapmak dışında bir çözüm yolunun olmadığını söylüyorlar. Bunun sonucu ise, emperyalistlerin ekonomik ve siyasal müdahalelerin daha da artması ile işçi ve emekçilerin çalışma ve yaşam koşullarının daha da ağırlaşması olacaktır.

Saray rejimi iktidara geldiğinden beri özelleştirmelerle, yağma ve talan politikalarıyla, kara para aklamalarıyla ve elbette azgın bir sömürüyle krizlerini ötelemeye çalıştı. Buna rağmen patlak veren krizlerin faturası sosyal yıkım saldırılarıyla işçi ve emekçilerin sırtına yükledi.

Gelinen yerde ise krizi biraz olsun hafifletmek bir yana tam bir iflas tablosuyla yüz yüzedir.  Bu durumda yapabileceği tek şey kölelik koşullarını daha da ağırlaştırmaktır. Bir kez daha fatura işçi ve emekçilere kesilecektir. Nitekim pandeminin ardından ücretsiz izin, kısa çalışma ödeneği, esnek ve güvencesiz çalışmanın yaygınlaştırılması vb. adımlarla giderek büyümekte olan fatura işçi ve emekçilere ödetilmektedir.

Nitekim işçi ve emekçiler bu yıkıcı süreci etinde-kemiğinde hissediyor. Türkiye’de açlık ve yoksulluk çeken, işsizlik kervanına katılan on milyonlarca insandan bahsediliyor. Saray rejiminin ekonomide “şahlanıyoruz”, “uçuşa geçiyoruz” söylemleri artık toplumda etki yaratmıyor. Din istismarı ve şoven milliyetçilik üzerinden yürütülen politikalarla yol alınamıyor. AKP-MHP gericiliğinin kitle desteği her geçen gün erimeye devam ediyor.

Ancak kapitalist sistem bugüne kadar işçi ve emekçilere ödettirilen ağır faturalarla kriz koşullarından çıkmayı başarabilmiştir. İşçi ve emekçiler örgütlü mücadeleyi yükseltemedikleri koşullarda, sonuç farklı olmayacaktır.

Salgınla beraber dünyada ve Türkiye’de kapitalistlerin ihtiyaçları doğrultusunda hayata geçen uygulamalar, toplum sağılığı yerine üretimin çarklarının dönmesi ve bir avuç kapitalistin zenginliğinin artması için atılan adımlar, sarayın şatafatlı yaşamından hiçbir ödün vermemesi vb., işçi ve emekçilerin gerçekleri görmesini kolaylaştırmakta, öfke ve tepki birikimine yol açmaktadır.

Ancak bu çarkın tersine çevrilebilmesi için öfke ve tepkinin birikmesi yeterli değildir. Krizin emekçilere yansımalarını, baskı ve saldırganlık politikalarını değiştirecek olan işçilerin eylemli mücadelesidir. “Krizin faturasını kapitalistler ve saraylarda sefahat sürenler ödesin!” talebiyle harekete geçmesidir. İşçi sınıfı fabrika fabrika, havza havza yaratacağı örgütlenmeler ile taleplerini yükselttiği ve toplumun diğer ezilen kesimlerini bu mücadele ekseninde sürükleyebildiğinde ancak ekonomik, sosyal ve siyasal saldırıları püskürtmeyi başarabilecektir.

 

 

 

 

 

7 ayda bütçe açığı 139,1 milyar lira

 

AKP-MHP rejimi ülke ekonomisinin uçuşta olduğunu iddia ederken yağma ve soygun düzeninin bütçe açıkları rekor seviyelerde seyretmeye devam ediyor.

Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın açıkladığı Temmuz ayı merkezi yönetim bütçe verilerine göre bütçe dengesi Temmuz’da 29,7 milyar lira açık verdi. Böylece 7 aylık bütçe açığı 139,1 milyar liraya ulaştı.

Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın açıklamasında Temmuz ayı bütçe dengesine ilişkin şu ifadeler yer aldı: “2020 yılı Temmuz ayında merkezi yönetim bütçe giderleri 116,2 milyar TL, bütçe gelirleri 86,5 milyar TL ve bütçe açığı 29,7 milyar TL olarak gerçekleşmiştir. Ayrıca, faiz dışı bütçe giderleri 107,8 milyar TL ve faiz dışı açık ise 21,2 milyar TL olarak gerçekleşmiştir.”

Ocak-Temmuz dönemindeki açık ise geçen yılı ikiye katladı. Geçtiğimiz yılın ilk 7 ayında bütçe 68 milyar 682 milyon TL açık vermişti. Bu yıl ise 139 milyar 147 milyon TL açık verilerek bütçe açığı yüzde 202 arttı.

Aynı dönemde faiz dışı açık geçtiğimiz yıl 10 milyar 219 milyon TL olurken, bu yıl  59 milyar 433 milyon TL faiz dışı açık verildi.