İçindekiler:

11 Haziran 2021
Sayı: KB 2021/Özel-22

Çürümüş düzene, çeteleşmiş devlete karşı birleşik mücadele!
Saray’ın Almanya’daki çeteleri
Mafyalaşan iktidarın doğalgaz müjdeleri
“Ne verelim ABD’li kapitalistlere?”
Sözleşmenin feshine karşı mücadelenin önemi
Katilleri üreten ve koruyan düzenden hesap soralım!
Mafyatik rejimin dayanağı işçi sınıfının örgütsüzlüğüdür
SML Etiket direnişinde 15-16 Haziran
15-16 Haziran’ın direniş ruhuyla mücadeleye!
TPİ’de satış sözleşmesine karşı...
15-16 Haziran büyük işçi başkaldırısı yol gösteriyor - A. Berat
ABD Başkan Yardımcısı’nın Orta Amerika turu
İsrail’de yeni siyonist hükümet hazırlıkları
Renault’da bir grev de Flins’te!
Burkina Faso’da cihatçı katliam
Kapatıldığı halde zehir saçan termik santraller
Çocukların özgürce büyüdükleri bir dünya için...
Dinci-gerici-cinsiyetçi zihniyete karşı mücadele!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Peker’in ifşaatları ve
Saray’ın Almanya’daki çeteleri

 

Kapitalist devletler mafyayı ya da dinci-faşist çeteleri ihtiyaç duyduklarında kullanırlar. Zira çete-mafya olgusu kapitalizmin organik bir parçasıdır. Buna karşın Türk sermeye devletinin kirli sicili emsallerinden çok daha kabarıktır. İlerici-sosyalist yayınlar bu kirli işbirliğini her zaman teşhir ederler. Ancak egemen klikler arasında çatışma şiddetlendiğinde ortalığa saçılan pislik, çürüyen düzen/çeteleşen devlet gerçeğinin toplumun geniş kesimleri tarafından da görülmesini sağlıyor. Tıpkı bugünlerde çete başı S. Peker’in video serisiyle yaptığı ifşaatlarda olduğu gibi.

Öncesi bir yana sermaye devleti 1960’lı yıllarda Komünizmle Mücadele Dernekleri adı altında dinci çeteleri yaygın bir şekilde kullanmıştır. CIA’in organize ettiği bu çeteler 16 Şubat 1969’da İstanbul Taksim Meydanı’nda ABD’nin 6. Filo’sunu protesto etmek için ilerici-devrimci gençlerin düzenlediği eyleme saldırdılar. Tarihe “Kanlı Pazar” diye geçen olayda Ali Turgut Aytaç ve Duran Erdoğan adlı iki genci bıçaklayarak katlettiler. Ardından ABD’nin 6. Filo’sunu kıble bilip namaz kıldılar.

1970’li yıllarda ise, yine CIA ve kontrgerillanın organize ettiği ülkücü faşistler sokaklara salındı. Milliyetçi Cephe (AP, MSP, MHP) hükümetleri döneminde sayısız cinayet işleyen bu çeteler, gelişen toplumsal harekete karşı sermayenin ve emperyalizmin tetikçiliğini yaptılar. Neredeyse her gün cinayet işlemeye başlayan faşist çeteler Maraş, Çorum, Malatya gibi kentlerde kitlesel katliamlar da gerçekleştirdiler. Yanı sıra Savcı Doğan Öz, DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler, Gazeteci Abdi İpekçi, Ümit Kaftancıoğlu, Bedreddin Cömert gibi dönemin önde gelen ilerici şahsiyetlerinin de aralarında olduğu insanlar katledilerek 12 Eylül askeri-faşist darbesine ortam hazırlatıldı.

1980 askeri faşist cuntası çetelere ihtiyaç duymadı. Zira cunta rejiminde ordu ve kolluk kuvvetleri faşist çetelerin rolünü de üstlendiler. ‘90’lı yıllarda yükselen Kürt ulusal hareketine ve Kürt halkına karşı hem şeriatçı katiller hem kontrgerilla birlikte seri cinayetler işlediler. Kirli savaşta yer alan paramiliter çetelere işledikleri sınırsız cinayetlerin karşılığı olarak yaptıkları uyuşturucu ticaretine devlet koruması sağlandı. Tansu Çiller, Mehmet Ağar, Korkut Eken, Veli Küçük, İbrahim Şahin, Mehmet Eymür gibi devletin resmi “legal” görevlileriyle Abdullah Çatlı, Alaattin Çakıcı gibi mafya şeflerinin suç ortaklığına dair bilgi ve belgeler, Susurluk kazasında ortalığa saçıldı.

Devletin, uyuşturucu çeteleri ve paramiliter güçlerle çevirdiği kirli/kanlı işlerin açığa çıkmasından sonra yükselen toplumsal tepkiyi yatıştırmak için göstermelik komisyonlar kuruldu. Rant ve pazar paylaşımından dolayı çeteler birbirine girdi ve sayısız cinayet işlendi. Cinayetler serisi, Türk savcılarının yanı sıra, bir ucu Almanya’ya çıktığı için Alman savcılar tarafından da soruşturmalara konu edildi. Kıbrıslı gazeteci Kutlu Adalı, Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Turan Dursun gibi gazeteci ve aydınlar katledildi. Sivas’ta Madımak Oteli’nde ve İstanbul Gazi Mahallesi’nde toplu katliamlar yapıldı. Cezaevleri katliamları, gözaltında kaybetmeler/katletmeler, devrimcilerin işkencede ya da yargısız infazlarda katledilmesi ve daha pek çok suç işlendi o dönem. Tüm bunlar devletin resmi ve gayriresmi cinayet şebekeleri tarafından gerçekleştirildi.

***

Sedat Peker’i “Biz hepimiz aileyiz, her suçta beraberiz” mottosuyla saflarına çeken dinci-faşist AKP-MHP rejimi, verdiği söze ihanet edince, ortaklık bozuldu. İfşaat ve itiraflara başlayan Peker, Türk sermaye devletinin paramiliter çetelerle kökleri geçmişe uzanan uyuşturucu ticaretinin kontrolü de dahil kirli/kanlı ilişkileri deşifre etmeye başladı. Bu kirli ilişkiler ağının Azerbaycan, Özbekistan gibi ülkeler bir yana, Avrupa’ya özellikle de Türkiyeli göçmenlerin yoğun olarak yaşadıkları, saray rejiminin saldırganlığına karşı protesto eylemlerine de sahne olan Almanya’ya kadar uzandığı görüldü.

Peker, Erdoğan’ın kara kutusu ve hemşerisi AKP’nin eski milletvekili ve MYK üyesi Metin Külünk üzerinden Avrupa’daki paramiliter çetelere gönderilmek üzere çantalar dolusu para verdiğini itiraf etti. Bununla, AKP şeflerinden M. Külünk üzerinden paraların “Almanya Osmanlıları” (“Osmanen Germania”) adlı çeteye gönderildiği anlaşıldı. ‘90’lı yıllarda Almanya’da uyuşturucu ticaretine karşı sürdürülen soruşturmalar kapsamında olan bu çetenin adı kadın ticaretinden uyuşturucuya, tecavüzden cinayetlere kadar uzanan aşağılık suçlarla anılıyor. Metin Külünk’ün Peker’in para dolu çantalarını Almanya’ya taşıdığının ortaya çıkması “Almanya Osmanlıları” çetesinin yeniden gündeme gelmesine vesile oldu.

Çiller-Ağar’dan Erdoğan-Külünk’ün Saray saltanatına giden kanlı yol

29 Ekim 1996’da Frankfurt’ta mafyaya ve uyuşturucu ticaretine karşı açılan davanın kararlarına ulaştığını açıklayan DW, Türkiye’ye yönelik suçlamaların yer aldığı 17 Şubat 1997 tarihli gerekçeli karardan şu bilgileri aktarıyor: “Kapsamlı soruşturmalar sonucu Türkiye’de uyuşturucu kaçakçılığının Şenoğlu ve Baybaşin adlı iki aile tarafından yapıldığı ve her iki ailenin hükümetle mükemmel bağları olduğu tespit edildi.”

Frankfurt 17. Ağır Ceza Mahkemesi Heyeti Başkanı Rolf Schwalbe ise konuya dair şunları söylüyor: “Türkiye’den Avrupa’ya eroin kaçakçılığı Şenoğlu ve Baybaşin aileleri tarafından yapılıyor. Bu ailelerin uyuşturucu işleri Türk hükümeti tarafından da korunup, kollanıyor. Her iki ailenin hükümet ile mükemmel bağlantıları var. Bir kadın bakan ile de kişisel ilişkileri mevcuttur.” Schwalbe, gelen bir soruya verdiği yanıtta söz konusu kişinin dönemin dışişleri bakanı Tansu Çiller olduğunu söylüyor. 

Paramiliter-uyuşturucu çetesine karşı Almanya’da açılan mahkemeyi yakından izleyen dönemin Sol Parti (PDS) milletvekili Ulla Jelpke, DW Türkçe’ye konuyla ilgili demeç verdi. Sedat Peker videolarında Mehmet Ağar hakkındaki uyuşturucu ticareti ve siyasi cinayetler konusundaki suçlamaların “Sadece son 25 yıldır uyuyanları şaşırtacağını” belirten Jelpke şöyle devam ediyor:

“Ta o zamanlar Mehmet Ağar’ın kazada ölen, Interpol tarafından aranan ülkücü paralı katil ve eroin kaçakçısı Abdullah Çatlı’ya polis kimliği ile diplomat pasaportu verdiği ortaya çıkmıştı. Türkiye’deki mafyanın temelleri 1970’lere dayanıyor. Eskinin ülkücü katillerine ve sokaklardaki ülkücülere 1980 darbesinden sonra artık ihtiyaç duyulmayınca organize suça kaydılar. Ancak bunu yaparken devlet ile iyi ilişkilerini de korudular. Türk istihbaratı onları deneyimli katiller olarak sürgündeki Türk muhalifleri, Kürtleri ve Ermenileri öldürmekte kullandı. Yargılanmaktan da korudu.”

***

Son gelişmeler bağlamında Alman medyası, M. Külünk’ün “Almanya Osmanlıları” ile bağlantısını dinlemeye alan Alman güvenlik güçlerinin raporlarına dayandırılan haberler yaptı. Haberlerde, “Almanya Osmanlıları” adlı çete örgütlenmesinin Almanya’daki eylemlerini Erdoğan’ın hemşerisi ve kara kutusu Külünk’ün organize ettiği ve Erdoğan’ı bizzat bilgilendirdiği genişçe yer aldı. “Almanya Osmanlıları” çetesinin Almanya’daki Kürtlere ve Erdoğan’ı eleştirenlere karşı harekete geçmeye çağrıldığı, bu hizmetlerine karşılık olarak da Külünk’ün Peker’den aldığı çantalar dolusu parayı transfer ettiği belirtiliyor.

Peker’in ifşaatlarıyla yeniden gündeme gelen “Osmanen Germania” çetesi 2018 yılında Federal Almanya İçişleri Bakanlığı tarafından şiddet eylemleri, gasp, zorla fuhuş ve işlediği diğer suçlar nedeniyle yasaklandı. Stuttgart’ta görülen bir davada, çete elebaşlarından bazıları hapis cezalarına çarptırıldılar.

Mahkemenin görevlendirmesiyle mahkemeye bilirkişi raporu sunan Alman müfettişler, “Osmanen Germania” çetesinin Türk hükümetiyle yakın bağları olduğuna dair şüphelerini dile getirdiler. Der Spiegel gazetesi Alman hükümetinden bir yetkilinin, yaklaşık 300 üyesi olan çetenin Almanya’daki Türk devletinin “haydut takımı” olduğunu söylediğini yazdı.

AKP’nin Almanya merkezli Avrupa’daki lobi kuruluşu olan Uluslararası Demokratlar Birliği (UID) (önceki adı Avrupa Türk Demokratlar Birliği (UETD) çetesi ile “Osmanen Germania” arasındaki ilişkileri Erdoğan adına M. Külünk’ün sürdürdüğü belirtiliyor.

Stuttgarter Nachrichten, ZDF ve Der Spiegel’in yayınladıkları ve “Almanyalı Osmanlılar” davası hakkındaki iddianamede Hessen Emniyet Teşkilatı’nın gizli dinleme ve takibat protokollerine dayandırdıkları haberler de bu durumu kanıtlıyor.

Protokollere göre, polisin soruşturma kapsamında yaptığı telefon dinlemeleri Metin Külünk’ün Tayyip Erdoğan’la yaptığı görüşmeye denk geliyor. Polis dinlemesine takılan 1 Haziran 2016 tarihli konuşmada Külünk’ün, Federal Meclis tarafından kabul edilen Ermeni Soykırımı tasarısına karşı yeni bir gösteri hakkında Erdoğan ile konuştuğu rapor ediliyor.

Kayda geçen bir başka konuşma ise, AKP’nin Almanya’daki “lobi” kuruluşu gibi lanse edilen UID adlı kuruluşun o dönem Ren-Neckar Bölge Teşkilatı Başkanı Yılmaz İlkay A. ile Metin Külünk arasında geçiyor. Polis kayıtlarına göre, görüşmede Yılmaz İlkay A., Almanya’daki AKP taraftarlarının silahlanmasını talep ederken, Külünk ise Almanya’da Kürtlerin kafalarına sopalarla vurulup dövülmesini, bunun görüntülenmesini ve görüntülerin Türk hükümetine aktarılarak, muhaliflerin korkutulmasında kullanılmasını istiyor.

1990’ların başında Tansu Çiller ile eşinin organize ettiği uyuşturucu, silah ve nükleer madde kaçakçılığıyla bağlantısını meclis gündemine taşıyan Ulla Jelpke, Mehmet Ağar ve Susurluk kazası, Abdullah Çatlı’nın ülkücüler ile ilişkisi ve yaptığı uyuşturucu kaçakçılığına dair Federal Alman hükümetine toplam 31 soru önergesi verdi. Sedat Peker videolarında Mehmet Ağar hakkındaki uyuşturuc ticareti ve siyasi cinayetlerin “Sadece son 25 yıldır uyuyanları şaşırtacağını” söyleyen Jelpke, şöyle bir tespitte de bulunuyor: “Peker’in ifşaatlarıyla, ülkücü faşist çetelerden mafya bozuntularına kadar uzanan uyuşturucu suç çeteleriyle iç içe geçen Türk sermaye devletinin yeni bir klasiğidir” sadece…