İçindekiler:

11 Haziran 2021
Sayı: KB 2021/Özel-22

Çürümüş düzene, çeteleşmiş devlete karşı birleşik mücadele!
Saray’ın Almanya’daki çeteleri
Mafyalaşan iktidarın doğalgaz müjdeleri
“Ne verelim ABD’li kapitalistlere?”
Sözleşmenin feshine karşı mücadelenin önemi
Katilleri üreten ve koruyan düzenden hesap soralım!
Mafyatik rejimin dayanağı işçi sınıfının örgütsüzlüğüdür
SML Etiket direnişinde 15-16 Haziran
15-16 Haziran’ın direniş ruhuyla mücadeleye!
TPİ’de satış sözleşmesine karşı...
15-16 Haziran büyük işçi başkaldırısı yol gösteriyor - A. Berat
ABD Başkan Yardımcısı’nın Orta Amerika turu
İsrail’de yeni siyonist hükümet hazırlıkları
Renault’da bir grev de Flins’te!
Burkina Faso’da cihatçı katliam
Kapatıldığı halde zehir saçan termik santraller
Çocukların özgürce büyüdükleri bir dünya için...
Dinci-gerici-cinsiyetçi zihniyete karşı mücadele!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Dinci-gerici-cinsiyetçi
zihniyete karşı mücadele edelim!

 

Yükseköğretim Kurumu (YÖK) Başkanı Yekta Saraç, kadına karşı şiddetin sebeplerinin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırma Komisyonu’nda yaptığı sunumda, “Üniversiteler, milletin kızlarını emanet ettiği, hocalarına ‘annelik, babalık yap, rehberlik yap’ diye emanet ettiği kurumlar. Burada öğrencilerimize herhangi bir şekilde yan gözle bakılmasına bile tahammül edemeyiz” demişti.

Kadın katillerini, tecavüzcülerini kollayan, türlü indirimlerle aklayan ve şiddet faillerini adeta “alkışlayan” çürümüş düzen adına sahnelenen yeni bir ikiyüzlülükten başka bir anlamı yok bu sözlerin. Kadının evde, işte, toplumsal her alanda ikinci cins olarak görüldüğü, aşağılandığı kapitalist düzende, gelinen yerde kadınlara yaşam hakkı dahi tanınmamaktadır. Bunu yapanlarla aynı safta yer alan, aynı dinci-gerici zihniyete sahip olan YÖK Başkanı’nın kadın öğrencilere gösterdiklerini iddia ettiği “değer” tümüyle yalandır. Onların istediği kadın öğrenciler, itaat eden, dinci-gerici zihniyete köleliği kabullenen tiplerdir. Hakkını arayan, iktidara karşıt fikirlere sahip olan kadın öğrenciler ise rektörler, ÖGB ve polisler de dahil üniversitelerde beslenen gerici-faşist güruhların saldırısına uğramaktadır. Geçtiğimiz yıllarda İstanbul Üniversitesi, ODTÜ vb. üniversitelerde eylem yapmak isteyen öğrencilere ÖGB ve polisler saldırmıştı. Yakın zamanda Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör olarak atanan AKP’li Melih Bulu’ya karşı eylem yapanlara yine azgın saldırılar gerçekleştirildi. Bunlar iktidarın istemediği öğrenci profilini oluşturanlara karşı yapılan saldırıların ilk akla gelen örnekleridir sadece.

YÖK Başkanı, “(Üniversitelerde) öğrencilerimize herhangi bir şekilde yan gözle bakılmasına bile tahammül edemeyizdese de akademisyen ve dekanların öğrencilere yönelik tacizlerin haddi hesabı yoktur. Üstelik başta rektörler olmak üzere YÖK tarafından bunların çoğunun üstü kapatılmaktadır. Olaylar ne zaman ki toplumsal bir tepkiye neden olmuş, YÖK işte ancak o zaman tenezzül edip, “kılını kıpırdatabilmiştir”.

Örneklerden birinin adresi Gazi Üniversitesi idi. Geçtiğimiz sene, Gazi Üniversitesi’nde Fen Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Orhan Acar, öğrenciler ile yaptığı video konferans görüşmesinde yayını açık unutup öğrencileri hakkında “Kızların resimlerini de görüyoruz böylece ha, çaktırma” demişti. Üniversite yönetimi ve YÖK olay karşısında başta tam anlamıyla üç maymunu oynadı. YÖK ancak sosyal medya üzerinden oluşan tepkiler sonucu, “göstermelik” bir açıklama yapmış, tepkiler sayesinde Dekan istifa ettirilebilmişti.

YÖK Başkanı Saraç “Meclis Kadına Yönelik Şiddetin Araştırılması Komisyonu”nda yaptığı konuşmada, 2014’ten 2021 yılına kadar, 7 sene içinde 60 öğretim elemanının kadına yönelik taciz suçundan ihraç edildiğini söylemişti. Bu tür suçları elbette daha fazla “öğretim elemanı”nın işlediği, ancak faillerin aynı dinci-gerici-sapkın zihniyete sahip YÖK tarafından korunduğu, görmezden gelindiği biliniyor.

Üniversiteler, cins ayrımı olmaksızın ifade özgürlüğünün olduğu, bilimsel temellere dayalı eğitimin verildiği ve kadın öğrencilerin bir nesne gibi “emanet” edilmediği, üniversite yaşamına herkesin özne olarak katıldığı özerk yapıda kurumlar olmalıdır. Oysa kapitalist düzende, kadın meta olarak görülmekte, nesneleştirilmekte ve çoğu zaman yok sayılmaktadır. Toplumda kadına yönelik olarak yaygınlaşan ayrımcılık ve aşağılama, sermayenin arka bahçeleri olarak kullanılan üniversitelerde de yaşanmaktadır.

Dinci-gerici-cinsiyetçi zihniyetin taşıyıcısı iktidar ve düzenin kurumları, kadına yönelik dinci-gerici-cinsiyetçi bakışı yaptıkları açıklamalarla ayrıca meşrulaştırmaktadırlar.

Kadın-erkek ayrımı olmadan herkesin birer özne olarak toplumsal yaşama ve üretime katıldığı, kadınların tacize, tecavüze ve şiddete maruz kalmadığı, kadınların kendi yaşamları üzerinde mutlak söz sahibi olduğu, özcesi kadınların özgür olduğu bir dünyanın yolu, dinci-gerici-cinsiyetçi zihniyeti döne döne yaratan kapitalist düzenin örgütlü mücadele ile yıkılmasından geçmektedir.

P. Sevra

 

 

 

 

 

LGS sonuçları eğitim sisteminin “salyası”

 

Pandemi döneminde milyonlarca öğrenci eğitime erişemezken özel okullarda derslere devam edildi. Yani imkanları sınırsız olanlar yüz yüze eğitimlerini tamamlarken milyonlarca işçi-emekçi çocuğu teknik olanaklara sahip olmak için uğraştı.

İnternete erişmek için çıktığı çatıdan düşerek hayatını kaybeden Çınar Mert, EBA sistemine girebilmek için kilometrelerce yol yürüyen arkadaşlarımız, Gezici Okul bekleyenle tablet dağıtımı için yol gözleyen öğrenciler yaklaşık 1,5 yıldır eğitimden uzak kaldı.

Bu süreçte sınav yapmakta ısrar eden MEB, öğretmenlerin aşılanmasından, okulların teknik hazırlıklarına, temizlik ve hijyen koşullarının yaratılmasına kadar pek çok noktada geride kaldı. Sermayeye teşvikler, turizm, spor vb. gibi alanlara öncelik veren AKP-MHP iktidarı eğitimi bir kez daha geri plana itti. Tabi sadece devlet okulları için. Bilim insanları, pedagoglar, eğitim bilimciler, eğitim emekçileri derslerin yüz yüze, sağlıklı koşullarda yapılması için açıklamalar yaptı. Eğitim sorununa kulak tıkayan MEB ve iktidar öğrencilerle dalga geçercesine telafi eğitimini 3 haftalık bir süre için ve isteğe bağlı açtı.

Telafi eğitimler yapılmadan LGS sınavı dün gerçekleşti. Sınav koşulları ve soruları tartışılmaya devam ederken de Bahçeşehir Koleji, 12 öğrencisinin tam puan alarak LGS birinciliklerini açıkladı.

Açıklanan 12 öğrencinin başarısı değil sistemin iflasıdır

Eğitimde eşitsizliği derinleştiren ‘paran kadar eğitim’, ‘paran kadar sağlık’ anlayışını yaygınlaştıran bu düzende sınıf ayrımları daha da belirginleşti. Pandemi süreci sistemin çöktüğünü daha net gösterdi. Yani açıklanan 12 öğrencinin başarısı değil, sistemin iflasıdır. 

Marmara Denizi’ni, 70’lerden itibaren ‘kapitalist sanayileşmenin atık havuzu’ olarak kullanan bu sistem şimdi bir “salya” ile karşı karşıya bulunuyor. Kapitalizm çürümeye/çürütmeye devam ediyor.

Eğitim sisteminde biriken sorunlarla sınav sisteminde yaşanan kaos sistemin Marmara’daki salyasına benziyor.

Eşit, parasız, bilimsel, anadilde, ulaşılabilir eğitim hakkı için çürüyen ve çürüten bu sisteme karşı mücadele etmeliyiz. Liseli arkadaşları DLB saflarında, lise meclislerinde örgütlenerek elemeci sınav için yarışmaya değil, geleceğimiz için birlikte mücadele etmeye çağırıyoruz!

Devrimci Liseliler Birliği