İçindekiler:

11 Haziran 2021
Sayı: KB 2021/Özel-22

Çürümüş düzene, çeteleşmiş devlete karşı birleşik mücadele!
Saray’ın Almanya’daki çeteleri
Mafyalaşan iktidarın doğalgaz müjdeleri
“Ne verelim ABD’li kapitalistlere?”
Sözleşmenin feshine karşı mücadelenin önemi
Katilleri üreten ve koruyan düzenden hesap soralım!
Mafyatik rejimin dayanağı işçi sınıfının örgütsüzlüğüdür
SML Etiket direnişinde 15-16 Haziran
15-16 Haziran’ın direniş ruhuyla mücadeleye!
TPİ’de satış sözleşmesine karşı...
15-16 Haziran büyük işçi başkaldırısı yol gösteriyor - A. Berat
ABD Başkan Yardımcısı’nın Orta Amerika turu
İsrail’de yeni siyonist hükümet hazırlıkları
Renault’da bir grev de Flins’te!
Burkina Faso’da cihatçı katliam
Kapatıldığı halde zehir saçan termik santraller
Çocukların özgürce büyüdükleri bir dünya için...
Dinci-gerici-cinsiyetçi zihniyete karşı mücadele!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

TPİ’de satış sözleşmesine karşı...

Birleşerek, mücadele ederek
yanıt verelim!

 

TPİ Composite fabrikalarında ayları bulan toplu iş sözleşmesi süreci 3 Haziran akşamı çalışma bakanlığının da dahil olduğu bir toplantıda imza atılarak tamamlandı. Sözleşmenin işçilerin ücret zammı talebinin çok altında bir orana ve işçilere sorulmadan imzalanmış olması iki fabrikada da tepkilerin büyümesine neden oldu. Tabi ki tepkilerin odağında tüm süreçte üst perdeden konuşan Petrol-İş şube başkanı Orhan Zengin vardı. Zengin T2’de açıklama yaptığı sırada yükselen yuhalamalar ve “istifa” sloganları arasında konuşma fırsatı dahi bulamadı, ancak helallik istedi.

TPİ işçisi kardeşler;

Ekonomik kriz nedeniyle her gün ekmeğimiz küçülüyor, yaşam şartlarımız kötüleşiyor. Bunun yanında pandemide dahi canımız hiçe sayılarak çalıştırıldık, revirin önünde uzun kuyruklar oluştu, kimimiz en sevdiklerimizi kaybettik. Üretimi durdurmak yerine TPİ sermayesi daha fazla kar için baskıyı, tehdidi artırdı. Sözleşme sürecinde geçen senelere göre bu defa farklı olacak dedik, her zamankinden daha çok birlik olmanın coşkusunu hissettik. Ancak grev ilanının asılmasından hemen sonra işten atma ve devletin patronlara hediyesi olan ücretsiz izin saldırısıyla karşılaştık. Hem sendikadan hem de sözde muhaliflerden “grev yapılamaz” propagandası ile bunların gerçek niyet ve tutumlarını görmüş olduk. Son olarak da sermayenin yüzünü güldüren, 4000’e yakın işçi için ise sefalet anlamına gelen sözleşme bize sorulmadan imzalandı. Bizleri grev yasağına karşı hazırlaması gerekirken tam tersine grevden uzaklaştırmak için uğraşanların, çalışma bakanı yardımcısıyla aynı masada karara varması da manidar. %22 zam oranıyla biten sözleşme süreci bize çok şey anlatıyor. Nerede eksik var, ne yapılmalıydı gibi soruları yanıtlarken aynı zamanda bundan sonra ne yapacağımızı da hesaba katmamız gerekiyor.

Bu satış sözleşmesinde gördük ki, tek başına başkana-temsilciye güvenip arkaya yaslanılmaz. İşçi arkadaşlarımız en çok bu konuda yanıldı. Sendika biziz, söz-yetki-karar hakkı tabandan işçiye ait olmalı. Temsilci ya da yöneticiler sadece bizim kararımızı iletmekle yükümlüdürler. İlke olarak bundan sonra “işçiye sormadan adım dahi atılamaz” demeliyiz.

Bu satış sözleşmesi gösterdi ki “işçiler işe siyaset karıştırmamalı” diyenler patronun yanında yer almaktadır. Ücretsiz izin saldırısı eyleme geçen işçiden intikam için kullanırken sermayedarlara bu hakkı devlet tanıdı. 12 Eylül askeri faşist darbesinin bir ürünü olan yüksek hakem bu ülkede hala sermaye sahiplerinin yüzünü güldürüyor ve bu herkesçe biliniyor, bir kez daha sözleşmede bize sopa gibi sallandı. “Grev zaten yasaklanır” diye patronların arkasına aldığı güç Cumhurbaşkanı’dır, yani sermaye sınıfının demir yumruğudur. Bizler mücadele etmeyelim diye elimiz kolumuz bağlanmak istenmekte, sermaye sınıfına köle olun denmektedir.

Bu satış sözleşmesi gösterdi ki, birlik olup eylemler yapsak dahi örgütlülüğümüz çok zayıf. Öyle olmasaydı, Orhan Zengin tek başına bu kararı veremezdi. Mustafa Örgen gibileri grev kırıcılığı yapamaz, mücadeleyi engellemeye kalkışamazdı.

Hiçbir şey bitmiş değil, geleceğimizi kazanalım!

Gün karalar bağlama günü değil, hesap sorma günüdür. Dövüştüğümüz sendika değil, sendikal bürokrasidir. Sendikalar da kimsenin tapulu malı değildir. Orhan Zengin işçiyi masada satmıştır, işçiye hiçbir şey sormamıştır, o halde istifa etmelidir!

Sermaye sınıfının sefalet dayatmalarıyla, grev-eylem yasaklarıyla topyekûn saldırısına karşı fiili meşru mücadeleyi esas alalım. Üretimden gelen gücümüzü ortaya koyalım!

Her alanda işyeri komitesi kuralım, T1 ve T2 arasında koordinasyon ekibiyle tartışma ve karar mekanizması oluşturalım, 4000 işçinin birliğini oluşturalım hep birlikte hareket edelim!

Sendika bürokratlarının yaptığı gibi değil, biz kuracağımız komitelerde her konuyu oylayalım, nasıl yol yürüyeceğimize işçi demokrasisi ile karar verelim.

İmzalandığı haliyle bu sözleşme kabul edilemez. 2015 yılında Bursa’da Türk Metal çetesinin ihanetine karşı binlerce metal işçisinin yaptığı gibi “Ek Protokol” yapılması talebiyle eylemlere başlayalım. İş yavaşlatma ve iş durdurma gibi etkin eylemlerle kararlı bir mücadele verelim.

Kendi aramızdaki güvensizliği kırmak için cesaretli davranalım, elimizi taşın altına koyalım. Bundan sonraki örgütlenmelerde bir işçi arkadaşımız atılırsa güvencesi biz olalım, “Arkadaşım yoksa üretim de yok” parolasını kendi iç sözleşmemiz yapalım.

TPİ işçisi kardeşler, birleşelim, örgütlenelim. Mücadele ederek sendika bürokratlarını koltuklarından atıp sendikamızda yönetimi ele alalım. Sermaye sınıfına işçinin gücünü gösterelim!