İçindekiler:

11 Haziran 2021
Sayı: KB 2021/Özel-22

Çürümüş düzene, çeteleşmiş devlete karşı birleşik mücadele!
Saray’ın Almanya’daki çeteleri
Mafyalaşan iktidarın doğalgaz müjdeleri
“Ne verelim ABD’li kapitalistlere?”
Sözleşmenin feshine karşı mücadelenin önemi
Katilleri üreten ve koruyan düzenden hesap soralım!
Mafyatik rejimin dayanağı işçi sınıfının örgütsüzlüğüdür
SML Etiket direnişinde 15-16 Haziran
15-16 Haziran’ın direniş ruhuyla mücadeleye!
TPİ’de satış sözleşmesine karşı...
15-16 Haziran büyük işçi başkaldırısı yol gösteriyor - A. Berat
ABD Başkan Yardımcısı’nın Orta Amerika turu
İsrail’de yeni siyonist hükümet hazırlıkları
Renault’da bir grev de Flins’te!
Burkina Faso’da cihatçı katliam
Kapatıldığı halde zehir saçan termik santraller
Çocukların özgürce büyüdükleri bir dünya için...
Dinci-gerici-cinsiyetçi zihniyete karşı mücadele!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

SML Etiket direnişçileri:

Katilleri üreten ve koruyan düzenden
hesap soralım!

 

İşçi-Emekçi Kadın Komisyonları olarak, SML Etiket direnişçileri ile İstanbul Sözleşmesi’nin iptali kararı ve kadına yönelik şiddete karşı mücadele üzerine konuştuk…

- İstanbul Sözleşmesi bir gece yarısı kararnamesi ile feshedildi. AKP-MHP iktidarının gerici, kadın düşmanı politikalarının bir parçası olarak değerlendirilebilecek bu kararı siz nasıl yorumluyorsunuz?

Derya: İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesi AKP hükümetinin kadın hak ve özgürlüklerine ne kadar karşı olduğunu bir kez daha göstermiş oldu. AKP hükümeti tecavüzcüleri ve kadın katillerini savunurken, onlara caydırıcı bir güç uygulamazken, hakları için direnen kadınlara pervasızca saldırıyor. Bu açıdan AKP hükümeti döneminde kadınlara yönelik taciz, tecavüz ve kadın cinayetlerinin alabildiğine artması şaşırtıcı değil.

Seçil: AKP ve işbirlikçisi MHP iktidarı gerici-yobaz bir toplum yaratmak için her koldan saldırmaya devam ediyorlar. AKP zihniyeti İstanbul Sözleşmesi’nin toplumun ahlak yapısını bozduğunu iddia ediyor. Her gün kadın cinayetleri haberleri düşerken, iktidar ve yargı bunlara göz yumuyor. Eşini öldüren bir erkek takım elbise giydiği için mahkeme cezasını indiriyor. Eşine “Seni öldürürüm, birkaç yıl yatar çıkarım” diyebiliyor. Bunun gibi bir sürü örnek verebiliriz. Türkiye’de adaletin olmadığını, İstanbul Sözleşmesi’nin de uygulanmadığını görüyoruz. Ama Cumhurbaşkanı Erdoğan buna bile tahammül edemedi, bir gece kararnamesiyle İstanbul Sözleşmesi’ni feshetti.

- İstanbul Sözleşmesi’nin iptalinin ardından Bakan Derya Yanık pandemi sürecinde kadına yönelik şiddetin tolere edilebilir düzeyde olduğunu iddia etti. Siz Yanık’ın açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Derya: Pandemi süreciyle birlikte fabrikalarda kadınlara yönelik baskılar, tacizler ve mobbingler arttı. Derya Yanık’ın kadına yönelik baskıların tolere edilebilir düzeyde olduğunu söylemesi tamamen ikiyüzlülüktür. Onların kadına bakış açısını göstermektedir. Derya Yanık istifa etmelidir. Kadın cinayetleri tamamen politiktir. Kadına yönelik şiddet tolere edilemez. Kadınların üzerindeki baskı, mobbing ve tacizler son bulmalıdır. Hükümet, İstanbul Sözleşmesini iptal etmek yerine kadın katillerini, tecavüzcüleri cezalandırmalıdır.

Seçil: Kadın cinayetleri, kadına yönelik şiddet artarken Bakan Derya Yanık kadına şiddet tolere edilebilir diyor. Kadın cinayetlerine, kadına şiddete nasıl göz yumulabilir? Bu nasıl tolere edilebilir? Özgecan Aslan okuldan çıkıp eve gitmek için bindiği minibüste şoförün tecavüzüne direndiği için öldürülmüştü. Tanınmaması için üzerine benzin dökülüp yakılmıştı. Annesi keşke silahla öldürselerdi canı daha az yanardı demişti. Aynı şekilde Pınar Gültekin eski sevgilisi diye iddia edilen kişi tarafından öldürüldü. Varile konuldu, tanınmaması için yakılıp, üzerine beton döküldü. Böyle kadın cinayetleri öfkemizi daha da büyütüyor. Her gün sevgilileri tarafından, eşleri tarafından kadınlar öldürülüyor. Caydırıcı önlemler alınması gerekirken, kadın katillerine neredeyse destek çıkacak açıklamalar yapılıyor. Biz kadınlar kadın cinayetlerini, kadına yönelik şiddeti tolere etmiyoruz, etmeyeceğiz de. Katillerden, onları üreten ve koruyan düzenden hesap soracağız.

- Sizin direnişiniz sendikal hakların gaspına olduğu kadar, kadın işçilere yönelik tacize, mobbinge karşı da başlatılan bir direniş. Bu çerçevede neler söylemek istersiniz? İşçi-emekçi kadınlara çağrınız nedir?

Derya: Biz işçi ve emekçi kadınlar yaşamın her alanında olduğumuz gibi kavganın da her alanındayız. Fabrikalarda kadınlar ucuz işgücü olarak görülüyor. Çalışan erkek arkadaşlara nazaran daha fazla sömürülüyoruz. Biz kadınlar üretimden gelen gücümüzün farkına varmalıyız. Çalışan erkek arkadaşlarımızla birlikte örgütlü bir şekilde fabrikalarda faaliyet göstermeliyiz, sendikalı olmalıyız. Biz SML fabrikası içerisinde baskı görmenin yanı sıra direnişe geçtikten sonra da birtakım baskı ve mobbinglere maruz kaldık. Bizler direnişimize olan inanç ve kararlılığımızla davrandık. Hiçbir baskı ve mobbing bizi direnişimizden vazgeçirtemedi. Bizler haklı mücadelemizde zafere kadar devam edeceğiz. Tüm işçi ve emekçilere böylesi bir adaletsizlikle karşı karşıya kaldıklarında tek kurtuluşun hakları için direnmek olduğunu bir kez daha söylüyoruz. Direnişler dayanışma ile büyür. “Kadın-erkek el ele örgütlü mücadeleye” şiarımızı bir kez daha yineliyoruz. İşçi sınıfının kurtuluşu direnmektir, mücadele etmektir.

Seçil: SML Etiket fabrikasında çalışırken ve şimdiye kadar çalıştığım tüm firmalarda kadınlar üzerinde baskı, mobbing ve kadın emeğinin daha fazla sömürüsüyle karşılaştım. SML Etiket gece vardiyalarında hep kadın işçi çalıştırılıyordu. Ama en düşük ücret alanlar yine kadınlardı. Yönetim “Biz bu yıl kadın istihdamını artıracağız” dedi. Tüm makinalarda çalışanların çoğu kadındı ama yine aynı şekilde tüm kadınlar neredeyse asgari ücrete çalışıyorduk. Üretim bölümünde hiçbir kadın sorumlu yoktu. SML’de yıllarca çalışsak bile hep aynı yerde, aynı makinada, aynı maaşla çalışmak zorunda kalıyoruz. İşlerde azalma olduğu zaman ilk işten çıkarılan kadınlar oluyor. Çünkü kadınları ek işgücü olarak görüyorlar; ev geçindirmeye katkı olarak.

Makina bakımını yapamadığımız zaman, ki bakım yapmak bizim işimiz değil, az iş çıkıyordu. Ustabaşılar, arayarak “Neden az iş çıktı” diye hesap soruyorlardı. Fabrikanın çoğunluğu kadın olmasına rağmen kreş yoktu. Bu da kadınlar için büyük sorun oluşturuyordu. Aslında çalıştığımız işyerlerinde buna benzer bir dizi sorunla karşılaşıyoruz. Kadına şiddet deyince aklımıza ilkin darp gelebilir. Ama aynı işi yapmamıza rağmen düşük ücret almayı da, daha fazla iş çıkartmak için yapılan baskıyı da, performans dayatmasını da kadına yönelik şiddet olarak görmeliyiz.

Biz işçi ve emekçi kadınlar bu sorunlar karşısında “eşit işe eşit ücret” gibi taleplerimizi yükseltmeli, tacize-mobbinge karşı mücadele etmeliyiz. Emeğinizin karşılığını cinsiyet ayrımına uğramadan almak için mücadeleyi yükseltmeliyiz. Her işyerinde sendikalı olmalıyız. Biz SML Etiket direnişçileri içerde biz kadınlara yapılan haksızlıklara karşı yüz yirmi günden fazladır direniyoruz. SML Etiket patronuna boyun eğmiyoruz. Tüm kadınları haklarına ve geleceklerine sahip çıkmaya, mücadele etmeye çağırıyorum.

İşçi-Emekçi Kadın Komisyonları