İçindekiler:

22 Kasım 2021
Sayı: KB 2021/Özel-41

Asgari ücret ve işçi sınıfı
Saray’ın militarizm tutkusu
Faşizme karşı “demokrasi mücadelesi”
Korkularını gerçeğe çevirelim!
Hekimlerin ve halkın sağlık hakkı için...
“Geçinemiyoruz” mitingi üzerine…
Ekim Devrimi ve kadınların kurtuluşu
25 Kasım eylem ve etkinlikleri
Dr. Şivan ve yoldaşlarının katledilişinin 50. Yılı… “Saitler Olayı”nda görüntü ve gerçek - Baki Duman
Polonya-Belarus sınırında gaddarlık
Kapitalizm savaş demektir
Karadeniz’de emperyalist saldırganlık
Paris’te kadınlardan kitlesel yürüyüş
Fransa’da sermayeye teşvik, emekçiye fatura
Paris’te Libya konferansı
“Vardık, varız, var olacağız!”
DGB’den İstanbul’da 25 Kasım etkinliği
6 Kasım ve “gençlik örgütleri”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Düzen cephesinde asgari ücret
tartışmaları ve işçi sınıfı

 

AKP-Erdoğan iktidarının borazanlığını yapan medya kuvvetleri, asgari ücret konusunda bir seferberlik halindeler. Sabah gazetesi, kabinenin hafta başında “Başkan Erdoğan liderliğinde” toplanacağını, masadaki en önemli konunun asgari ücret zammı olacağını müjdeliyor. Yeni Akit, “Milyonlar bekliyor!” başlığı altında, %25-35 oranlarında zammın konuşulduğunu ilan ediyor. Yeni Şafak, Hürriyet, Milliyet, Star ve sayısı belli olmayan daha nice yandaş yayında, AKP’nin önde gelen sözcülerinin konuyla ilgili açıklamalarına yer verilerek, “gönül çelen” haberler yayınlanıyor.

AKP şefi buyuruyor ki, “Kamu işçilerine ve memurlarına verdiğimiz yüksek oranlı zamlarla çalışanlarımızı enflasyona ezdirmemek için gereken çabayı gösteriyoruz. Asgari ücreti de benzer şekilde tespit ederek dar gelirlilerin üzerindeki yükü de hafifleyeceğiz.”

AKP Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş, “Başta asgari ücret olmak üzere dar gelirli vatandaşların beklentilerini karşılayacak düzenleme yapılacak. Hakkaniyet enflasyon oranı üstünde bir artış olması. Asgari ücreti yaşanabilir bir seviyeye çıkarmak en önemli vazifedir.” diyor.

Bu kadarla da bitmiyor; AKP-MHP saflarından EYT ve 3600 ek gösterge konularında bile yer yer hemen ardından karşıt açıklamalarla çürütülen müspet sözler işitiliyor. 

Aralık ayı başında toplanacak Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda 5 temsilciyle yer alacak olan Türk-İş ağaları ve katıksız yandaş Hak-İş yöneticileri de heyecanlılar. Neticede sermayedar örgütleri tarafından bile enflasyonun (tabii ki manipülasyon imalatçısı TÜİK enflasyonunun) epeyce üzerinde zam önerilerinin, hatta “gelirlerin adaletli dağılımı” uyarılarının yapıldığı günlerden geçiyoruz. Sermaye cephesinden öyle bir hava estiriliyor ki sendikal bürokrasiye ellerini ovuşturup hamaset yapmak kalıyor haliyle.

Gören de tüm sermaye cephesinin, bu kan emiciler sürüsünün, işçi ve emekçilerin haline üzüldüğünü ve gerçekten asgari ücreti yaşanabilir bir seviyeye çıkarmayı “en önemli vazife” addettiklerini sanacak nerdeyse. Oysa yüzde 35 zam dedikleri artış, gerçekte sıfırın altında bir artış demek. Geçtiğimiz cuma günü, kuşkusuz AKP şefinin dayatmasıyla, Merkez Bankası’nın açıkladığı %1’lik faiz indirimi sonrasında TL pula dönünce, TÜİK imalatı enflasyon rakamının 10-15 puan üzerindeki bir artış bile asgari ücretteki kaybı karşılamıyor. Zira, Ocak 2021 itibariyle 383 dolara tekabül eden asgari ücret, sermayenin diktatörünün ekonomideki dehası sayesinde cuma gününden sonra 250 dolara düştü. Asgari ücretin ortalama ücret haline geldiği göz önüne alındığında, döviz ve altın kurundaki dalgalanmalardan ve artıştan büyük vurgunlar yapılmasından çok daha büyük bir “tokatçılık” bu.

Bu tabloda net asgari ücretin 20 Kasım 2021 itibariyle dolar bazında tekrar yılın başındaki değerine çıkarılmasının karşılığı, diğer bir deyişle %0 zamlı hali dahi en az 4.320 TL tutmaktadır.

İşte başta gerici-faşist iktidar olmak üzere bilcümle sermaye cephesinin 3.500-4.000 TL aralığında bir asgari ücret miktarı telaffuz edip, bayram havası estirebilmesinin kerameti buradadır. Din istismarcısı AKP şefi, faizle ilgili olarak yaptığı “… bu konuda nas ortada” çıkışıyla, bir de bu hokkabazlığı din kisvesine büründürmeye kalkıyor. Başta işçilerin yarısından fazlasının tek geliri olan asgarisi olmak üzere genel ücretleri yüksek döviz kuru ve enflasyonla eritip, ardından sıfırın epeyce altında kalan bir göstermelik artış vaadiyle pembe illüzyonlar yaratmak, her babayiğidin harcı değil. Dolayısıyla, güya “yüksek oranlı zamlarla” enflasyona ezdirilmeyen memurların ezici çoğunluğunun bağlı olduğu Memur-Sen’in Büyük Türkiye Buluşması’ndaki konuşması sık sık coşkulu alkış ve tezahüratlarla karşılanan Erdoğan, “Ekonominin evelallah kitabını yazdık, yazmaya devam ediyoruz” derken hiç de haksız sayılmaz.

Üstelik mesele asgari ücret illüzyonundan ibaret değil. Tayyip Erdoğan’ın bugüne kadar sermaye için yaptıklarının haddi hesabı yok. Her şeyden önce, dünyanın ortalama hiçbir ülkesinde başarılmayan bir işe imza attı; resmi kayıtlara göre ücretli işçi ve emekçilerin yüzde 56’sından fazlasını asgari ücretle çalışmaya muhtaç ve razı hale getirdi. Kamu işçilerinin son yıllardaki toplu sözleşmeleri ve memur statüsündeki kamu emekçilerinin ücretleri yalan aparatı TÜİK’in enflasyon oranına bağlandığı için, onların ücretleri de gerçekte sene başındaki asgari ücret seviyesine çekildi. Aynı şey, sınıfın sendikalarda örgütlü kesimleri için de geçerlidir.

Bu tablo aynı zamanda grevlerin fiilen yasaklanması ve mücadeleci geçinen kolları da dahil sendikal bürokrasinin tümüyle terbiye edilmesi, işçi ve emekçilerin büyük çoğunluğunun üye kaydedildiği Türk-İş, Hak-İş, Memur-Sen gibilerinin de tamamen yandaş hale getirilmesi sayesinde oluşturuldu. Nitekim işçi sınıfının ve emekçi katmanların ağır bir yıkım ve sefaletle sınandıkları, kitlelerde öfke ve tepkinin her bakımdan hissedilir hale geldiği bir evrede bile kayda değer bir eylem konulamıyor. Nereden bakılırsa bakılsın Türkiye’de en büyük ve can alıcı toplu iş sözleşmesi halini alan asgari ücret tespitinde sendikalardan çok kapitalistlerin uğultusu duyuluyor. Daha da kötüsü, ülkeyi ağır bir ekonomik krizin pençesine teslim edip, işçi ve emekçileri sefaletin çukuruna süren tek adam iktidarının yalan ve çarpıtmaları öne çıkıyor. Sınıfın ve kamu emekçilerinin görece ileri bölüklerini denetleyen sendikalar (DİSK ve KESK’in yanı sıra Türk-İş bünyesindeki kimi işkolu sendikaları) dahi açıklama yapmanın, en iyi durumda “dostlar alışverişte görsün” türünden kimi eylemlerin ötesine geçmiyorlar.

Bu kadarı dosdoğru işçi sınıfının iktisadi-sosyal mücadele alanındaki güç ve olanaklarının yıkımı kapsamına girenlerin öne çıkanlarıdır yalnızca. Bir Amerikan projesi olarak iş başına getirildiği andan itibaren AKP-Erdoğan gericiliğinin genel ekonomik-sosyal alanda, dış politikada, toplumsal-siyasal yaşamda, ideolojik, kültürel ve moral değerler planında yarattığı yıkım, çürüme ve kokuşma listesinin sonu yok gerçekte.

İşçi sınıfı ve emekçilerin ezici bir çoğunluğunun, sınıf ve emekçiler için hayatı cehenneme çeviren gelişmeler yaşanıyorken, üstelik her dokunanın bin ah işiteceği kadar tepki biriktirmişlerken asgari ücret gibi bir konuda bile hala da edilgen kalması, tam da söz konusu yıkım ve çürümenin tezahürü sayılmalıdır. Bu koşullarda sınıf ve emekçi kitle hareketinin gövdesini oluşturan ileri kesimlere büyük sorumluluklar düşmektedir. Geniş yığınlarda biriken öfke ve tepkinin açığa çıkması veya çıkarılması, çoğunlukla icazetçi-bürokratik sendikal kastın ve onun siyasetteki temsilcisi liberal-reformist anlayışların etkisinde kalan ileri işçi-emekçi bölüklerinin, deli gömleğini yırtıp harekete geçmeleriyle mümkündür. Gelinen yerde hemen herkesin gündemine giren, dolayısıyla muazzam bir etki gücüne ulaşan asgari ücret sorunu, en başta ileri işçi-emekçiler tarafından eylemli çıkışlarla sahiplenmeyi bekliyor.

İşçi sınıfı devrimcileri güç ve olanaklarını bu gündeme yoğunlaştırarak, bu çerçevedeki sorumluluklarını yerine getirmeye çabalayacaklardır. “İnsanca yaşamaya yeten, vergiden muaf asgari ücret!” talebinin geniş işçi-emekçi kitlelerce sahiplenilmesi ve bu yakıcı talep ekseninde birleşik fiili-meşru mücadelenin gelişmesi için kapsayıcı, yaygın, dinamik ve enerjik, fakat aynı zamanda popüler bir dil ve eylemli biçimlerle faaliyet örgütlemeye devam edeceklerdir. “Seçim atmosferi”yle sersemletmeye ve reformist hezeyanlarla oyalamaya karşı işçi ve emekçileri döne döne uyarmak, gerici-faşist iktidarın ve sermaye düzeninin gerçek yüzünü etkili bir teşhire konu etmek, başta ekonomik-sosyal yıkım olmak üzere tüm toplumsal-siyasal sorunların kaynağına işaret edip devrimci programı öne çıkarmak da bu faaliyetin öğeleri olacaktır kuşkusuz.