İçindekiler:

22 Kasım 2021
Sayı: KB 2021/Özel-41

Asgari ücret ve işçi sınıfı
Saray’ın militarizm tutkusu
Faşizme karşı “demokrasi mücadelesi”
Korkularını gerçeğe çevirelim!
Hekimlerin ve halkın sağlık hakkı için...
“Geçinemiyoruz” mitingi üzerine…
Ekim Devrimi ve kadınların kurtuluşu
25 Kasım eylem ve etkinlikleri
Dr. Şivan ve yoldaşlarının katledilişinin 50. Yılı… “Saitler Olayı”nda görüntü ve gerçek - Baki Duman
Polonya-Belarus sınırında gaddarlık
Kapitalizm savaş demektir
Karadeniz’de emperyalist saldırganlık
Paris’te kadınlardan kitlesel yürüyüş
Fransa’da sermayeye teşvik, emekçiye fatura
Paris’te Libya konferansı
“Vardık, varız, var olacağız!”
DGB’den İstanbul’da 25 Kasım etkinliği
6 Kasım ve “gençlik örgütleri”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Paris’te Libya konferansı:
Demokrasi ve barış sahtekarlığı

 

Tunus ve Mısır’da diktatörlerin devrilmesiyle sonuçlanan ve Arap coğrafyasındaki diğer ülkelere de yayılan 2011’deki halk ayaklanmalarını, emperyalistler bölgedeki egemenliklerini güçlendirmenin, dolayısıyla da emperyalist müdahalenin bir dayanağı olarak kullandılar. Başını ABD, Fransa, İngiltere ve İtalya gibi devletlerin çektiği emperyalist haydutlar koalisyonu tarafından Kaddafi’nin devrilmesinin ardından Libya, çeşitli güçler arasında yıllarca süren kanlı çatışmalara sahne oldu. Libya halkı, on yıldır emperyalist-kapitalist güçlerin ve işbirlikçilerin yarattığı çok boyutlu maddi-manevi yıkımın ağır bedelini ödüyor. Hafter ve es-Serrac/Dibeybe gibi güçler ile bunların gerisinde duran emperyalistler ve bölgesel işbirlikçiler arasındaki egemenlik mücadelesi, Libya ve halkına yıllardır görülmemiş acı, ölüm ve yıkım yaşatıyor.

Ülkenin yıllarca süren kanlı boğazlaşmalar içinde tükenmesine sebep olan emperyalist kapitalist güçler, Libya’da güya “demokrasi, güvenlik ve istikrar yönünde bir değişim gerçekleştirme”yi hedefliyorlar. Bu amaçla, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un davetlisi olarak çok sayıda devlet ve hükümet başkanı 12 Kasım Cuma günü, Paris’te Libya konulu bir konferans için bir araya geldi. Emperyalist saldırının ve iç savaşın yıkıma uğrattığı ülkede, “barış ve istikrar yolunda önemli bir adım” kabul edilen Libya’daki seçim süreci ve yabancı paralı askerlerin çekilmesi, konferansın temel gündemleri arasında. Zira Kaddafi’nin 2011’de devrilmesinin ardından çok sayıda aktörün dahil olduğu bir iç savaş batağına saplanan petrol zengini Libya’da, cihatçı gruplar, Türk askerleri, Çad, Sudan ve Suriye’den gelen yabancı savaşçıların yanı sıra Rus paralı asker şirketi Wagner’den oluşan 20 bin yabancı güç bulunuyor.

Konferansa, Angela Merkel’in yanı sıra ABD Başkan Yardımcısı Kamala Harris ve İtalya Başbakanı Mario Draghi de katıldı. Libya’nın komşuları Tunus, Cezayir, Nijer ve Çad ile diğer ülkeler de davet edildi. Libya’yı geçici Başbakan Abdulhamid Dibeybe ve Cumhurbaşkanlığı Konseyi Başkanı Muhammed Yunus el-Menfi temsil ederken, Fransa, İtalya ve Almanya’nın eş başkanlığını paylaştığı konferansa Birleşmiş Milletler de katıldı. Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotakis’in ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin davet edilmesi gerekçesiyle Tayyip Erdoğan konferansa katılmadı. Vladimir Putin de salonda yoktu. Her iki ülke de Libya’daki askeri varlığı nedeniyle eleştiriliyor.

“Tarihi bir hedef” ve “demokrasinin güvencesi” sayılan seçimler

Konferansın ana temalarından biri yaklaşmakta olan parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimleriydi. Alman hükümeti, Birleşmiş Milletler ile birlikte, Libya Siyasi Diyalog Forumu tarafından kabul edilen takvime uygun olarak seçimlerin yapılmasını sağlamak için çalışıyor. Bu bahar, BM arabuluculuğuyla ülkeyi seçime götürmek için bir geçiş hükümeti kuruldu. Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turu 24 Aralık’ta yapılacak. Ancak devam eden gerilimler ve siyasi çatışmalar nedeniyle seçimlerin gerçekten önümüzdeki birkaç ay içinde yapılıp yapılmayacağı belirsizliğini koruyor.

Libya konferansının sonunda, “Güvenlik, seçimlerin yapılması için bir ön koşuldur” diyen Merkel, bunun için yabancı askerlerin ve orduların çekilmesi ve bunun sadece kağıt üzerinde olmaması gerektiğini söyledi ve seçimlerin çok önemli bir rol oynayacağını belirtti. Konferansın ev sahibi Macron ise, bölgenin “istikrarını ve güvenliğini daha fazla tehlikeye atmamak için” özellikle Türkiye ve Rusya’yı birliklerini Libya’dan derhal geri çekmeye çağırdı. Ateşkese rağmen gerilimin devam ettiği Libya’da Macron, “Özgür ve adil seçimlerin yapıldığından emin olmak” istiyor. Yabancı güçlerin çekilmesi bunun başında geliyor. Fakat Türkiye çekilmeye niyetli olmadığından sorunun kaynağına dönüşmüş durumda. 

“Barış ve istikrarın sağlanması için” saptanan seçim tarihini tutturmayı “tarihi bir hedef” olarak tanımlayan şefler, ülke içinden veya dışından, Libya’daki seçim sürecini ve siyasi geçişi engellemeye, baltalamaya, manipüle etmeye ve tahrif etmeye teşebbüs edecek kişi ve kuruluşların yaptırımlar ile karşı karşıya kalabileceğine karar verdi. Ülkede Türkiye’nin de desteklediği etkili İslamcılar, iktidarı kaybetme korkusuyla seçimleri tanımayacaklarını açıklamışlardı. Libya’daki çatışmanın tarafları da emperyalist kapitalist güçler tarafından desteklenmeye devam ediliyorlar. Dolayısıyla her bir güç odağı, kendi çıkarları peşinde koşuyor.

Türkiye, yıkımın ve akan kanın sorumlusudur

Önceleri “NATO’nun Libya’da ne işi var?” diye efelenen Erdoğan, çok geçmeden emperyalistlerin kendisine biçtiği taşeronluk rolü üzerinden Libya’ya müdahale eden NATO kuvvetlerinin merkez komutanlığının Türkiye’ye taşınmasına razı geldi. Yayılmacı emellerin yanı sıra enerji kaynaklarının paylaşımında geri kalmamak için Libya’da İhvancı Serrac’ı desteklemek üzere Libya’daki savaşın seyrine etkide bulunacak ölçüde, Suriye’de koruyup kolladığı radikal İslamcı ve şeriatçı gruplardan militan ve silah akışı sağlayan bir güç olarak öne çıktı.

Libya’da akan kanın, yaşanan yıkımın ve çekilen acıların dolaysız sorumlularından biri olan Türk sermaye devleti, Libya halkına karşı suç işlemeyi halen de sürdürmektedir. Türkiye’nin dinci-faşist iktidarı, emperyalizmin hizmetinde, onunla suç ortaklığı yoluyla kendi gerici-yayılmacı hesapları ve çıkarlarını koruma uğruna Libya’da gerilimi tırmandırmak, çıkarlarını korumak istiyor. Cumhurbaşkanlığı sözcüsü Kalın’ın “Yabancı askerlerin Libya’dan çekilmesini en önemli konu olarak görmenin yanlış olduğuna inanıyoruz” demesi de bundandır. “Libya’daki askeri varlığımız Libya ordusunu eğitme amacı taşıyor” iddiasında bulunan Kalın, “Biz istikrar gücü olarak Libyalı insanlara yardım etmek için oradayız. Güvenlik açısından önceliğimiz birleşik Libya Ulusal Ordusu’nun kurulmasına yardımcı olmak” dedi.

Erdoğan iktidarının Libya’ya militan, silah ve mühimmat göndermesi, kaostan ve kandan beslenmesi, onun değişmeyen politikası olmaya devam ediyor. Fakat Erdoğan iktidarının krizi giderek derinleşiyor. İçeride olduğu gibi dışarıda da tam bir tıkanma söz konusu. Karadeniz’den Kafkasya’ya, Ortadoğu’dan Kuzey Afrika’ya, Doğu Akdeniz’den Batı dünyası ile ilişkilere kadar bunun yansımaları somut olarak görülüyor. ABD ve Rusya’yı birlikte memnun etmek de artık işe yaramıyor ve Libya’da da yalnızları oynuyor.

Emperyalistler ve işbirlikçiler “demokrasi, barış ve istikrar” getirmez

Emperyalistler ve bölgenin gerici rejimleri arasındaki egemenlik ve paylaşım mücadelesi açısından önem taşıyan Libya’da, ABD ve Rusya arasındaki egemenlik mücadelesi, Ortadoğu ve Akdeniz’de askeri üstünlük sağlamayı ve enerji kaynaklarının denetlenmesini hedefliyor. Şimdiye kadar yapılan “ateşkes” ve “barış” çağrılarına rağmen Libya savaşının derinleşerek bugünlere gelmesinin gerisinde de bu gerçek var. Libya halkının “özgürlüğünü güvenceye almak” gerekçelerine dayandırılan saldırganlık ve kirli pazarlıklar, seçimler üzerinden sunulan demokrasi, barış ve istikrar vaatleri, o çok iyi bilinen emperyalist riyakarlığın yeni örnekleridir. Emperyalist haydutlar çetesinin ve işbirlikçi rejimlerin Libya’da güvenceye almak istedikleri şey, başta petrol kaynakları olmak üzere kendi kirli çıkarlarıdır.

Kirli pazarlık ve uzlaşmalardan, keza arzulanan seçim sonuçlarından Libya halkı için “demokrasi, barış ve istikrar” çıkmayacaktır. Ülkeyi paylaşım mücadelesinin bir alanı haline getirip yıkıma ve kan deryasına uğratan, boğazlaşmaları kışkırtan emperyalistlerin ve işbirlikçi rejimlerin girişimleriyle Libya’ya ve halkına ancak yeni felaketler hazırlanabilir. Ülkenin ve Libya halkının geleceği ancak Libya halkı tarafından belirlenebilir. Bu da Libya halkının anti-emperyalist, demokratik, laik ve devrimci bir çizgide mücadele etmesi ile mümkündür. Türkiye’nin devrimcilerine ise Türk sermaye devletinin yayılmacı-saldırgan politikalarına karşı çıkarak mücadeleyi büyütmek sorumluluğu düşmektedir.