İçindekiler:

25 Şubat 2023
Sayı: KB 2023/04

Yıkımın sorumlusu harami düzeninden hesap sormak için...
Dayanışmayı her alanda örme zamanı!
Hesap sorma zamanı!
İnlerinden çıkıp tehditler savurdu
"Yüzyılın felaketi" insan kıyımına dönüştü
Emekçiler hesap sormalılar
Deprem bölgesinde bir psikoloğun gözlemleri...
Geleceğimiz için harekete geçelim!
MİB MYK toplantısı sonuç metni
Mücadeleyi büyütmenin tam zamanı!
DEV TEKSTİL Genel Başkanı'nın deprem gözlem notları...
Gerçek katiller kaçamaz!
Kadın sorunu üzerine konferanslardan.../ 1
Ekim Devrimi ve kadının kurtuluşu
8 Mart'ta alanlara...
ABD-Çin gerilimi
Ukrayna'da emperyalist savaşa son!
Putin'in "ulusa sesleniş" konuşması
İşçilerin öfkesinden kurtulamayacaklar!
Deprem bölgesinden gözlemler...
DGB Olağanüstü MYK toplantısı sonuçları...
Deprem bölgesine giden DGB'lilerin gözlemleri...
Depremin artçı sarsıntıları: Kin ve düşmanlık!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

DEV TEKSTİL Genel Başkanı’nın deprem gözlem notları...

Hesabı sorulmamış tek bir suç kalmamalı!

 

Yol açtıkları felaketin üzerinden iktidarlarını sürdürmenin yollarını arıyorlar

“Ortaya çıkan büyük halk dayanışmasını mücadeleye dönüştürmeden, görevlerimizi yapmış sayılamayız.” Kapitalist sistemin bir afeti büyük bir yıkıma dönüştürdüğü felaketi hep birlikte yaşıyoruz. Düzenin işleyişinin, kapitalist kâr hırsının, denetimsizlik ve beceriksizlikle birleştiği yerde emekçilerin nasıl bir yıkımla karşı karşıya bırakıldığını bir kez daha gördük.

İktidar ilk andan itibaren itibarını korumak dışında bir şey düşünmedi. İnsanlar enkaz başlarında yakınlarının ölümünü çaresizce beklemeye mahkûm edilmişken ‘devlet yok diyenler şerefsizdir’ deniyordu bu halka. İktidarın siyasi kurumu haline getirmiş AFAD’dan, Kızılay’dan, devasa güvenlik aygıtından önce tüm Türkiye’den işçi ve emekçiler dayanışma seferberliğine girdi. Devletten önce geldiği görülmesin diye halkın yardım tırları engellendi. Kendi sefil çıkarları uğruna tek dert ettikleri emekçilerin sesini kısmaya çalışmaktı. Yandaş medya aracılığıyla ‘her şey yolunda’ mesajları yayıp gerçekleri karartmaya çalıştılar. Enkaz altında yaşam savaşı verenlerin, dışarıda başlarında bekleyen yakınlarının çığlığını duymak yerine her sorunda yaptıkları gibi baskı ve sindirme yönetimine geçtiler. Yağma haberleri yayıp, tek amacı biriken tepkiyi baskılamak olan OHAL’i ilan ettiler. Müdahalesizlikleri, yetersizlikleri, görünmesin diye bir yandan üç-beş yağmacılık olayından medet umdular. Yol açtıkları felaketin üzerinden ise şimdi kendi iktidarlarını sürdürmenin yollarını arıyorlar.

Tanıklıklarımızı üyelerimiz ve sınıf kardeşlerimizle paylaşmak istiyoruz

Devrimci Tekstil İşçileri Sendikası olarak deprem bölgesine gittiğimizde tanık olduklarımız elbette önden tahmin etmediğimiz şeyler değildi. Nihayetinde bu sistemi biliyoruz. Bu sistemde halka ve emekçilere verilen değerin ne olduğunu anlamamız için bu kadar acı olaylara ihtiyacımız yok. Bu iktidarı da kendi sefil çıkarları dışında hiçbir şeye önem vermediğini bilecek kadar iyi tanıyoruz. Depremin ilk gününden itibaren bütün toplumu saran büyük halk dayanışmasına kendi cephemizden katılmak için yapılması gerekenlerin planlanmasının ve bu doğrultuda ilk adımların atılmasının ardından deprem bölgesine hareket ettik. Amacımız durumu yakından görmek ve böylece bundan sonra yapılabileceklerin daha iyi planlanmasını sağlamaktı. Bu vesileyle bölgedeki üyelerimizin bir kısmını da görme imkânı yaratmaya çalışacaktık. Bu yolculuk sırasındaki tanıklıklarımızı üyelerimiz ve sınıf kardeşlerimizle paylaşmak istiyoruz.

Örgütlü dayanışmanın önemi…

Parçası olduğumuz Ege İşçi Birliği’nden arkadaşlarla birlikte ilk olarak Adana’ya giderek ulaşabildiğimiz üyelerimizi görerek bilgi aldık. Burada depremin yol açtığı yıkım daha sınırlıydı ve halk öbür bölgeler için etkin bir dayanışma faaliyetine girişmişti. Hemen ardından Antakya’ya geçtik. Depremin en çok vurduğu alanlardan biri olan Antakya’da yüzlerce bina yıkılmıştı ve arama-kurtarma çalışmaları çok sınırlıydı. Resmi kurumların özellikle ilk günlerde hiçbir yardım göndermediği Antakya’da ülkenin dört bir yanından örgütlenen büyük dayanışma seferberliği ile halkın ihtiyaçları karşılanmaya çalışılıyordu. Devrimci ve ilerici kurumlar ile gönüllüler burada büyük bir enerji ile gelen yardımların halka dağıtılmasını sağlamak için çabalıyordu. Ancak depremzedelerin kıyafet ya da yemekten çok enkazın altında kalan yakınlarını çıkaracak ekiplere ihtiyacı vardı. Arama-kurtarma çalışmalarının yetersizliği, bu konuda görev alan gönüllerin önemli bir kısmının teçhizat ihtiyacının resmi kurumlar tarafından karşılanmıyor oluşu bir çaresizlik ve öfkeye yol açıyordu.

Yakınları enkaz altında kalan insanlar sınırlı sayıdaki kurtarma ekiplerine yalvararak enkazın başına getirmeye çalışıyor, enkazı bir süre dinleyen ekipler ses alamadıkları durumda başka bir enkaza geçiyordu. Birçok insan kendi çabalarıyla ve gönüllülerin yardımlarıyla enkaza girip yakınlarına ulaşmaya çalışıyordu.

Sermaye devleti bu yıkımın izlerini silmekten meşgul

Bizim gözlemlerimize göre Maraş’taki durum Hatay’dan daha vahimdi. Maraş’a vardığımızda 6. güne gelinmişti ve artık enkazlar kepçe ile toplanıyordu. Burada gönüllü arama-kurtarma çalışmasına katılanlarla konuştuk. İlk gün hızla çıkıp deprem bölgesine geldiklerini, fakat bölgede kimsenin olmadığını aktardılar. Maraş’ta AFAD merkezinin olduğunu, oraya gittiklerini fakat orda kimsenin onları yönlendirmediğini, bunun üzerine dönüp kendi başlarına çalışmalara başladıklarını anlattılar.

Hatay’daki durumun benzeri olarak aileler kurtarma ekiplerine yalvararak ses geldiğine dair ikna etmeye çalışıyordu. İkna edebildikleri durumlarda arama-kurtarma çalışması yürütülüyordu. 6. gün olmasına rağmen devletin ya da başka bir resmi kurumunun halen ulaşmadığı çok geniş bir alan mevcuttu. Çalışmaların sistemli olarak yapıldığı alan oldukça sınırlıydı. Cumhurbaşkanı Erdoğan gelmeden önce birkaç AFAD ekibinin gelip arama çalışmasına başladığı çok sayıda insan tarafından anlatıldı. Gözlemlediğimiz kadarıyla ‘kurtarma çalışmalarımız sona erdi’ açıklaması sonrasında kepçeler, kamyonlar şehre dolmuş durumdaydı. Enkazlar kaldırılıyordu ancak arama ekiplerinin ifadelerine göre binalarda hala insanların yaşıyor olma ihtimali vardı. Aileler ölü ya da sağ yakınlarının çıkarılmasını istiyor. Devlet ise bu acı olayın izlerini silmekten hızla enkaz görüntülerini ortadan kaldırmayı anlıyor. Henüz enkaz altındaki insanların yaşama şansı devam ederken kepçelerle enkaza girebilmek ancak bu devletin yapabileceği bir şey.

Elbistan’dan Adıyaman’a doğru devam eden yol boyunca birçok köyde durumların çok da kötü olduğunu gördük. Bazı köylere yardım tırları ulaşmış ancak malzemeler bir noktaya yığılmış ve gidilmiş. Dağıtım organize edilmemişti. Elbistan’da hava birçok şehire göre çok fazla soğuktu. Enkazların üstü bile artık karla kaplanacak durumdaydı. Gördüğümüz kadarıyla sadece birkaç binada arama kurtarma çalışması vardı.

Adıyaman’da ise yıkım da diğerler illerdeki gibi oldukça büyüktü. Yüzlerce insan sokakta kalmıştı. Ancak yardımların koordine edilmesi burada daha iyiydi. Örgütlü dayanışmanın önemi görülüyordu. Cem Evi devrimci, ilerici ve emekçiler ile birlikte yardım koordinasyon merkezine döndürülmüş, sağlık odası kurulmuş, yemekler düzenli şekilde çıkartılıyor ve ihtiyaçlar düzenli şekilde istif edilmiş durumdaydı.

Gidemediğimiz Gaziantep’te ise durumun diğer şehirlerden çok farklı olmadığını iletişim halinde olduğumuz üyelerimiz üzerinden öğrendik. Gaziantep’te de yıkımın ciddi boyutlarda olduğunu ifade ettiler. Diğer illere gitmeyen AFAD ekibi aynı şekilde bu bölgeye de çok geç ulaşmış. Ayrıca tekstil işkolunda önemli bir yere sahip Gaziantep’te bazı fabrikalar işbaşı çağrısı yapmışlardır. Henüz insanlar yakınlarını bir umutla enkaz başında beklerken ya da kaybettiklerinin acısını bile yaşayamamışken yapılan iş başı çağrısı bölge kapitalistlerinin neye önem verdiğini bir kez daha gösteriyordu. Ne olursa olsun çarklar dönmeli, kârlarına bir zeval gelmemeliydi.

Emekçileri daha da zor günler bekliyor!

Elbette deprem sadece işi sınıfı ve emekçileri vurmadı. Toplumun değişik kesimlerinden insanlar bu depremde hayatlarını kaybettiler. Hepsinin yakınlarına baş sağlığı diliyoruz. Ama şunu da biliyoruz. Kim depremlerin ya da diğer afetlerin zengini de fakiri de patronu da işçiyi de aynı vurduğunu söylüyorsa yalan söylüyor. Şimdi milyonlarca insan yeni bir yaşam kurma sorunu ile karşı karşıya. Emeği ile geçinen milyonlarca emekçiyi daha da zor günler bekliyor. Sendika olarak elbette gücümüz ne kadarsa bu emekçilerin yanında olacağız. Ama ne bizim ne de devasa bir fedakarlıkla depremzedelerin yaralarını sarmaya çalışan emekçi halkımızın bunu tam anlamıyla yapabilmesi mümkün değil. Bunu esas yapması gereken ülkenin bütün zenginlikleri ellerinin altında bulunan kapitalistler ve siyasal erk sahipleri ise çoktan kendi pis çıkarlarının peşine düşmüş görünüyorlar. Bu yüzden hesabı sorulmamış tek bir suç kalmaya değin mücadelemizi sürdüreceğiz.

İkinci büyük yalan ise şimdi “siyaset yapma zamanı değil” söylemi. Bunu söyleyenler siyasetten ne anlıyor bilmiyoruz. İktidarıyla düzen muhalefetiyle yapılan düzen içi siyasal hesaplar da bizi çok ilgilendirmiyor. Ama tüm bu yıkımın arkasında temel siyasal gerçekler yatıyor. Rant ve kâr anlayışına dayalı bu düzen yıkılıncaya değin mücadelemizi sürdüreceğiz. Ne zaman ki halkın ortaya koyduğu büyük dayanışmayı ondan daha büyük bir mücadeleye çevirmeye başaracağız, o zaman hem depremde kaybettiğimiz insanlarımıza karşı görevlerimizi tam olarak yapmış olacağız hem de yeni felaketlerin yaşanmaması için gerekeni yerine getirmiş olacağız.

Devrimci Tekstil İşçiler Sendikası Başkanı Fatma Alökmen

16 Şubat 2023