İçindekiler:

15 Eylül 2023
Sayı: KB 2023/15

Özgürlük ve gelecek mücadelesini büyütelim!
Saray rejiminden IMF destekli saldırı paketi
"Sanayinin organizasyonu" ve deprem
Su yok, hava yok, rant ihaleleri sürüyor!
Despot rejime "yeni Anayasa"
Kokuşmuş rejimde klikler çatışması
Saraya göre sefalet "psikolojik" bir mesele
Emekçiler su kıtlığıyla karşı karşıya
Tecridin hedefi tutsakları teslim almak
İş cinayetleri fiili mücadele ile durdurulabilir
Yıldızlar'ın imdadına sendikal bürokrasi yetişti
Metal işçileri hakkı olanı alacaktır!
Geçmişi olmayanın geleceği olamaz!
ABD G20'deki hakimiyetini sürdüremiyor
Emperyalist savaş 19 aydır sürüyor
Kim Jong Un ve Putin görüşmesi
Kerkük'te tırmandırılan gerilim
Gate Gourmet işçilerinden toplantı
Özgürlüğüne ve geleceğine sahip çık! Örgütlen!
Haklarımız için mücadeleyi yükseltelim!
"Filenin Sultanları"nın zaferinden yansıyanlar
Yaşamın ve kavganın yarısıyız!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

“Filenin Sultanları”nın zaferinden yansıyanlar

S. Soysal

 

Türkiye A Milli Kadın Voleybol takımının 2023 CEV Avrupa müsabakalarında şampiyon olması bir anda Türkiye’nin gündemine oturdu ve yankıları halen sürmeye devam ediyor. Kuşkusuz ki bunun nedeni tek başına kadın voleybolu dalında Türkiye’nin tarihinde ilk altın madalyayı alması ve beraberinde kadın voleybolcuların başarılı performansı değildi.

AKP ve beraberindeki bilumum cemaatler ve tarikatlar yıllardır yaratmak istedikleri “Ilımlı İslam” modeli çerçevesinde kadınlar başta olmak üzere toplumun yaşam tarzına müdahalelerde bulunuyorlar, aynı zamanda bilime, sanata, spora karşı gerici tutumlar alıyorlar. Son yıllarda kadın voleybol milli takımı ve oyuncuları da bu gerici saldırılardan nasibini fazlasıyla alıyordu. Cinsel yönelimini gizlemeyen ve kendisine yönelik saldırılara cüretkarca yanıtlar veren takımın başarılı oyuncusu Ebrar Karakurt saldırıların hedefindeydi. Ezcümle iktidar sözcüleri her fırsatta “milli değerlerden” bahsederek Ebrar Karakurt’un milli takımdan çıkarılması için çağrılarda bulunmaktan da geri durmuyorlardı. Kuşkusuz ki, gerici saldırı Ebrar Karakurt ile sınırlı değildi. Kadınları ikincil bir konumda gören anlayış, “makbul kadın” olarak görmedikleri, Ilımlı İslam modelinde kadınlara çizilen sınırlara uymayan oyuncular da rahatsızlık vermekteydi. Gerici Akit Gazetesi, geçtiğimiz dönemlerde voleybol takımı elemanlarının şort giymelerini eleştirmiş, takımın resimlerini keserek vermeyi uygun bulmuştu. AKP iktidarının “yerli ve milli” çizgisine uymayan Kübalı oyuncu M. Vargas ise yine kısa süre içinde bu gerici güruhun hedefi haline gelmişti. Bir diğer oyuncu Hande Baladın’a yönelik tacizler de bundan bağımsız değildi.

2023 genel seçimleri ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından AKP’nin gerici Hüda Par, YRP ve çeşitli tarikatlarla işbirliğiyle yeniden iktidar olduğu siyasal atmosferde; bir voleybol maçı, gerici güçlerle seküler güçlerin mücadele arenasına dönüştü. Hatta takımın şampiyon olması siyasal İslam’a karşı mücadelenin zaferi gibi abartılı savunulara yol açtı.

Türkiye’de AKP iktidarının izlediği politikaların sonucu toplumda oluşan dikey yarılma, kendini herhangi bir gündemle gösterebildiği gibi, şimdi de bir voleybol maçı ile ortaya koydu. Voleybol takımının şampiyonluğu, adeta toplumu yeniden ikiye böldü. Başka bir durumda kazanılacak şampiyonluğu yere göğe sığdıramayacak ve buradan kendine pay çıkartmaktan geri durmayacak olan AKP iktidarı sözcüleri, şampiyonluğa sahip çıkmakla birlikte, sessizliğe gömülerek, adeta gündemden düşmesini bekler hale geldiler, arada çıkan gerici sesleri de susturmaktan geri durmadılar. Öte yandan, umudunu sandığa bağlamanın ardından seçim sonuçlarıyla kendini yenilmiş hisseden toplumun “diğer yarısı” ise, kadınların maçtaki zaferini AKP’ye karşı alınmış bir rövanş olarak gördüler. Adeta voleybol maçıyla varlıklarını gösterme ihtiyacı hissettiler.

Voleybol maçının ardından verilen tepkilerin gösterdiği bir gerçek de, AKP iktidarının ne yaparsa yapsın, bu toplumun ilerici birikimini yok edemeyeceği, kadınların “makbul” sınırlara çekilemeyeceği, kadınların giyimine kuşamına, yaşam tarzına müdahale etmenin kabullenilemeyeceği ve AKP iktidarının söylemiyle, “kültürel hegemonyanın” sağlanmasının kolay olmayacağıdır. Ama öbür yandan da, AKP iktidarının tüm topluma, emekçilere, ezilenlere, kadınlara dönük ekonomik, sosyal ve siyasal saldırılarına karşı mücadele ihtiyacının halihazırda yerli yerinde durduğu, bir voleybol maçındaki zafere sığınarak bundan abartılı sonuçlar çıkartılmaması gerçeği yer almaktadır.

Bu dikey yarılma ve bunun yol açtığı tartışmaların arka planında ise gayet sınıfsal bir gerçeklik var. Bir “voleybol ülkesi” olduğu söylenen Türkiye’de, kadınların sergilediği başarı anlamlıdır. Ancak kadınlar ve kız çocukları için “bu voleybol ülkesinde” sporun farklı dallarına ulaşmak kadar voleybola da ulaşmak bir o kadar zordur. Çünkü yaşadığımız sistemde, eğitimden spora, sanata kadar her şey piyasanın insafına terkedilmiştir. Bir avuç kadının yakalayabildiği başarının arkasında ise, topluma hakim olan eşitsizlikler, dönen milyon dolarlar, sponsorlar, özel burslar vs. vardır. Sporun tüm dalları gibi voleybolda da halktan, emekçilerin çocuklarının yaşamından kopukluk vardır.  “Zaferin” armağan edildiği Cumhuriyet’in 100 yıllık tarihinde ise, kapitalist sistemin sömürüsü, eşitsizliği, adaletsizliği yer almaktadır.

Bir şampiyonluğun gölgesinde yayılmak istenen hayallere rağmen, bu ülkenin kadınlar ve kız çocukları için gerçek bir “voleybol ülkesi” olması ise, sınıf ve emekçilerin mücadelesiyle mümkün olacaktır.

 

Amini’nin katledilişi ve kadınların sesi

 

Geçen sene 16 Eylül’de İran’da Jina Mahsa Amini “ahlak” polisi tarafından katledildi. Tahran’da ailesi ile birlikte önleri kesilen Mahsa Amini başörtüsünü “kurallara uygun takmadığı” gerekçesiyle gözaltına alınıp işkenceye maruz kaldı. Jina’nın gözaltında yaşamını yitirmesi üzerine İranlı kadınlar başta olmak üzere baskıcı rejim karşısında öfkesi taşan kitleler sokaklara döküldü. 

Kadınlar, İran’da uzun süredir farklı şekillerde tepkilerini ortaya koyuyorlar. Motosiklete binerek, başörtülerini yarım takarak yasakları delen kadınlar, Jina’nın ardından saçlarını keserek, başörtülerini tamamen çıkararak eylemlerini sürdürdüler.

Jina Mahsa Amini’nin ölüm yıl dönümü yaklaşırken ailesi bir çağrı yaptı. Amini’nin annesi Mojgan Eftekhari sosyal medya hesabından şu paylaşımı yaptı:

“Şimdi, aradan geçen bir yılın ardından ülkede özgürlük için mücadele eden tüm insanlardan bu korkunç ve affedilmez cinayetin yıldönümünde bir araya gelerek zulme karşı tekrar ses yükseltmeye çağırıyoruz. Jina’yı ve özgürlük yolunda hayatını kaybedenleri saygıyla anıyoruz.”

Kadınlar ve baskıcı-yasakçı-gerici her tür uygulamaya karşı olanlar olarak Jina’yı unutmadığımızı bu sene de yineleyelim. Özgür ve eşit bir dünya mücadelesinde “vardık, varız, var olacağız” diyen tarihteki mücadeleci kadınlardan ve bugünkü mücadelemizden aldığımız güçle Jina’nın hesabını soralım!

İşçi-Emekçi Kadın Komisyonları