İçindekiler:

25 Ekim 2023
Sayı: KB 2023/17

Filistin halkıyla eylemli dayanışmayı büyütelim!
İşgale direnen Filistin halkının yanındayız!
Filistin direnişinden Siyonist rejime darbe!
AKP ile Siyonist İsrail arasındaki dostluk
Siyonistlerin Gazze Barbarlığı sürüyor
Gazze'yi yıkım savaşı sürüyor
BDSP'den Filistin Direnişi semineri
Dört bir yanda Filistin halkıyla dayanışma eylemleri
Kürt halkına ve hareketine karşı yeni bir savaş ilanı
Erdoğan iktidarı IMF'den alkış aldı
İşçilerin payına sefalet düştü
Filistin Sorunu ve Direniş'in sorunları
Gazze'nin aynasında Batılı emperyalistler
İsrail bir apartheid ve terör devletidir!
Çözülmesi engellenen Filistin sorunu
"Geçmişiyle hesaplaşan" Almanlar yol ayrımında
Kralların sarayında atılan manşetlerin "özgürlüğü!"
Kahire Zirvesi gerçekleştirildi
Almanya Filistin eylemlerini yasaklıyor!
Dünyada dayanışma eylemleri
Yurtdışında 25. yıl gecesine çağrı
Kuşak ve Yol Girişimi Uluslararası İşbirliği Zirvesi
Yaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Gazze’nin aynasında Batılı emperyalistler

E. Bahri

 

İşgalci İsrail ordusunun Gazze’deki El-Ehli Baptist Hastanesi’ne düzenlediği saldırıda en az 500 kişiyi katletmesinden saatler sonra ABD Başkanı Joe Biden İsrail’e geldi. Biden’i takiben İngiltere Başbakanı Rishi Sunak da soluğu İsrail’de aldı. “Sosyal demokrat” Alman Başbakanı Olaf Scholz ise barbarca katliamın gerçekleştirilmesinden kısa süre önce İsrail’de idi. Emperyalist şefler bu saldırıdan önce olduğu gibi sonra da Gazze’ye soykırımcı bir histeriyle saldıran ırkçı-faşist Netanyahu’ya tam destek verdiler. Henüz Netanyahu’nun ayağına gitmeseler de Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve İtalya’nın faşist Başbakanı Giorgia Meloni de Biden-Scholz ikilisi ile aynı tutum içindeler. Başını ABD’nin çektiği Anglo-Sakson emperyalistler Siyonist rejimin Gazze’de Filistin halkına karşı işlediği savaş suçlarına tam destek veriyor.

“Demokratlık” maskeleri çöpe!

Batılı emperyalistler her zaman kendilerini “insan hakları”, “demokrasi”, “düşünce/ifade özgürlüğü” şampiyonu diye pazarlarlar. “İşler yolunda gittiği sürece” bu görüntüyü korumaya önem de verirler. Ancak kritik anlarda hem iç politikada hem uluslararası alanda kapitalist/emperyalist barbarlığın önde gelen temsilcileri olduklarını anında gösterirler.

Filistin direniş hareketinin 7 ekimde başlattığı “Aksa Tufanı” çıkışı, Anglo-Sakson emperyalistlere maskeleri anında attırdı. Bunun nedeni ne sivillere ne de Yahudilere verdikleri önemdir. Asıl dert edindikleri şey gasp edilen Filistin topraklarına kendileri tarafından yerleştirilen Siyonist aygıtın aynı anda birkaç noktada darbe yemesidir.

Biden başta olmak üzere histeriye kapılan emperyalist şefler, Siyonist rejime “sınırsız katliam” yapma serbestliği tanıdıklarını ilen ettiler. Onlar için artık ne Birleşmiş Milletler kararlarının ne uluslararası hukukun ne savaş kurallarının ne “düşünce/ifade özgürlüğünün” ne gösteri yapma hakkının bir önemi vardır.

Dış politikada “İsrail’e sınırsız savaş suçları işleme serbestliği” tanıyan emperyalist şefler, iç politikada ise “her türlü demokratik hakkın polis şiddetiyle engellenmesi ya da yargı terörüyle cezalandırılması” kuralı geçerli olmaya başladı. Görüldü ki, ihtiyaç hasıl olduğu anda “demokrasi maskesi” anında çöpe atılır. Biden, Scholz, Macron, Sunak maskeleri atarken, faşist olduğunu gizlemeyen Meloni ise zaten böyle bir maskeye ihtiyaç duymuyordu.

Siyonist aygıtı koruma telaşı 

Filistinli direnişçiler İsrail’in bir milyar dolar harcayarak ördüğü ırkçı duvarı 80 noktada patlattılar.

11 askeri üs ve gasp edilmiş Filistin toprakları üzerine inşa edilen 20 Yahudi yerleşiminde belli bir süre için kontrolü ele geçirdiler. İşgalci ordudan yüzlerce asker öldü, yaralandı ya da esir alındı.

Kimileri ise tanklar dahil silahlarını bırakıp Filistinli direnişçilerin önünden kaçtılar. “Yenilmez ordu” efsanesi yerle-yeksan oldu.

7 Ekim’den beri Gazze’ye uygulanan ölçüsüz vahşetin hedeflerinden biri de o efsaneye az da olsa inandırıcılık kazandırabilmektir. Ancak o dönem kapanmış görünüyor. Direnişçilerden kaçan bir ordunun evleri, hastaneleri bombalayarak ya da çocukları, kadınları toplu şekilde öldürerek “efsaneleşmesi” söz konusu olamaz.

İsrail ordusunun içine düştüğü durum, başını ABD’nin çektiği emperyalist merkezlerde alarm zillerini çaldı. Zira İsrail’in kurulmasından 75 yıl sonra gerçekleşen bu olay, Siyonistlerin “Yahudiler için güvenli, müreffeh, geleceği parlak bir yurt yarattıkları” kurgusunun ne kadar sahte olduğunu gözler önüne serdi.

Yaratılan illüzyon bir yana bırakılırsa, Filistin topraklarını gasp eden (İsrail 1948’de kurulduğunda Filistin topraklarının sadece %6.7’si Yahudiler adına tapuluydu) Siyonistlerin emperyalistlerin desteği ile kurdukları bir devletin güvenli olması eşyanın tabiatına aykırıdır.

Çünkü toprakları gasp edilen bir halkın buna karşı direnmemesi mümkün değil. Nitekim Filistin’de ilk ayaklanma 1936 yılında patlak verdi.

İngiliz emperyalizmi ile Siyonist çeteler ancak 1939’da ayaklanmayı bastırabildiler. O da gerici Arap egemen sınıflarının bir kesiminin ihanetiyle mümkün olabilmişti. 7 Ekim 2023’te gerçekleşen olayı ise Filistin halkının işgale karşı gerçekleşen son ama sonuncu olmayacak ayaklanması saymak mümkündür.  

Batı emperyalizmi hangi “değerleri” temsil ediyor?

Anti-Semitizmi (Yahudi düşmanlığı) icat eden, Yahudileri birçok kez katleden ve nihayet Nazileri iktidara taşıyarak onları soykırıma uğratan da batılı emperyalistlerdir. Devrimi engellemek için faşizmi kendileri icat ettiler.

Bu aynı güçler, soykırıma uğrattıkları Yahudileri kullanarak, Siyonistler eliyle İsrail’i kurdular. Böylece Ortadoğu’da istedikleri gibi kullanabilecek işlevsel bir aygıta sahip oldular. Soykırımdan kurtulan Yahudileri İsrail’e göç etsinler diye yoğun bir propaganda bombardımanına tabi tuttular. Siyonistlere bakılırsa Yahudiler “topraksız bir halk”, Filistin ise “halksız bir toprak”tı. Üstelik bu topraklar “vaat edilmişti.” Bu ırkçı ideolojiye dayanarak Balfour Deklarasyonu’nun yayınlandığı Kasım 1917’den bu yana Filistin’e nüfus transferi yapıyorlar. İsrail’e taşınan nüfusun barınması için tek bir yol var; o da yeni topraklar gasp etmektir. Siyonist ideoloji bir asrı aşan bir süreden beri bu yöntemlerle hayata geçirilmeye çalışılıyor. Oysa 7 Ekim olayı bunun bir sonunun olmadığını ve bu projenin Yahudi halkı için de büyük bir baş belası olduğunu gözler önüne seriyor. 

Batılı emperyalistlerin kurduğu, finanse ettiği, koruduğu, silahlandırdığı ve tabi ihtiyaç duyduklarında bir koç başı olarak kullandıkları Siyonist aygıtın ne tür “değerleri” olabilir ki? Deir Yasin, Sabra-Şatilla, Kana, El-Ehli Baptist Hastanesi gibi katliamlar bu sorunun yanıtını verir. 21. Yüzyılın ilk çeyreği bitmek üzereyken Gazze’de Filistin halkına yeni bir Nakba yaşatmaya çalışan Siyonist aygıtın şefleri tarafından yapılan açıklamalar yoruma gerek bırakmayacak kadar açıktır:

Gazze Şeridi’ne tam bir abluka uygulandığını ilan ettiğinde İsrail Savunma Bakanı Yoav Galant şu ifadeleri kullanmıştı: “Elektrik yok, yiyecek yok, gaz yok. Her şey engellenmiş durumda. İnsansı hayvanlarla savaşıyoruz.”

İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ise, Siyonist aygıt El-Ehli Baptist Hastanesi’nde 500’e yakın kişi katlettikten son şöyle bir mesaj yayınladı:

“Hamas elindeki rehineleri serbest bırakmadığı sürece Gazze’ye girmesi gereken tek şey, bir gram insani yardım değil, Hava Kuvvetleri’nden yüzlerce ton patlayıcıdır.”

Siyonist aygıtın kuruluş sürecinden beri bu veya buna benzer sayısız açıklama yapılmıştır. Histerik derecede ırkçı-faşist olduğunu gizlemeyen Siyonist şefler “demokrat” kostümü giymeye çok meraklı değiller. Onlara bu yakıştırmaları batılı emperyalistler yapıyor. Örneğin İsrailli insan hakları savunucularının “Apartheid rejimi” dediklerine, ABD-AB şefleri “Ortadoğu’nun tek demokrasisi” diyorlar.

Galant, Ben-Gvir gibi Siyonist şeflerin iğrenç açıklamaları birer savaş suçudur. Üstelik mesele açıklamadan ibaret değil. 2,2 milyon sivilin başına gerçekten de binlerce ton/milyonlarca kilo patlayıcı atıldı. Elektrikleri, suları, yiyecekleri, gazları kesildi. Hastaneleri bombalandı, 12 gün boyunca insani yardımın girişine izin verilmedi. İşte Galan, Ben-Gvir tipi soykırımcı zihniyet Biden, Scholz, Macron, Meloni, Sunak ve onların temsil ettiği emperyalist/kapitalist sistemin “değerler” dünyasının birer simgesidir.

Fazlasıyla tiksinti verici olan bu tablo, ABD’nin başını çektiği emperyalist kampın Gazze’nin aynasından yansıyan suretidir. Gazze’de çoğunluğu çocuk ve kadınlardan oluşan binlerce kişinin katledilmesi ya da El Ehli Baptist kıyımı onları zerre kadar değiştirmemiştir. Biden, İsrail ordusunun yaptığı ilk açıklamada üstlendiği katliamı Filistin direnişine yüklemeye çalışırken, “Sosyal Demokrat” Scholz ise “İsrail’in kendini savunma hakkı var” diye açıklama yaptı. Emperyalist şefler “değerlerine” sımsıkı bağlı olduklarını gösteriyorlar.

Gazze’nin aynasından yansıyanlar, emperyalist/kapitalist sitemin ne kadar barbar olabileceğini göstermesi bakımından çarpıcıdır. Bu, aynı zamanda Biden-Scholz-Macron gibilerini kontrol eden tekelci sermayenin de suretidir. İnsan soyunun bu türden canavarların yönettiği bir dünyada yaşıyor olması ne büyük bir talihsizlik. Bu canavarların ürediği kapitalist bataklığı kurutmadan insan soyunun barbarlık içinde çöküş tehlikesini ortadan kaldırması da mümkün değil!