İçindekiler:

13 Kasım 2023
Sayı: KB 2023/18

Emperyalizme, Siyonizm'e ve gericiliğe karşı mücadeleye!
Filistin'le dayanışma mı gerici hesaplar mı?
Filistin ile dayanışma bahane
Türk devletinin timsah gözyaşları
"Büyük Filistin Mitingi"
"Yargı darbesi" tartışmaları üzerine
"Sansür zırhı" yargıdaki çürümeyi örtemez
"Sansür yasası" kılıcı
"Direnenlerin sesi Kartal Meydanı'nda..."
"Afet hazırlığı değil"
Siyonizm'in dünü ve bugünü...
"Dünya siyasetinde bir dönüm noktasındayız"
Dünyada Filistin direnişine destek
TKİP VII. Kongresi toplandı!..
Filistin direnişi ve gençlik
Zeren'in katili sermaye düzenidir!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Filistin’le dayanışma mı gerici hesaplar mı?

E. Bahri

 

Siyasal İslamcıların Filistin davasına/direnişine bakış açıları ile İsrail’e gösterdikleri “tepkilerin” izini AKP-Siyonist İsrail rejimi ilişkisi üzerinden sürmek mümkündür. Zira hem dinci-gericiliğin hem şoven-ırkçılığın çatısı olan AKP, kuruluş aşamasından itibaren ABD’deki Siyonist lobilerle yakın ilişkiler kurmuş, onlar aracılığıyla İsrail’le yakın işbirliğine girmiştir. Kısa süre önce yaptığı son ziyaret dahil olmak üzere, Tayyip Erdoğan’ın Amerika’ya her gidişinde Yahudi lobisiyle özel görüşmeler yapması, taraflar arasındaki ilişkinin derinliği ve sürekliliği hakkında fikir veriyor. Erdoğan’ın ABD yönetimi ile sorunlar yaşadığı dönemlerde İsrail ve Yahudi lobisi aracılığıyla Washington’un kapılarını tıklatması da taraflar arasındaki ilişkinin derinliğine işaret ediyor. AKP şefinin lobilerden “Yahudi cesaret ödülü” almış ise farklı spekülasyonlara kapı aralayan çarpıtıcı bir olaydır.

AKP iktidara taşınana kadarki süreçte ise dinci-gericiliğin Filistin’e ‘ilgisi’ sınırlıydı. Daha çok “Kudüs günü” kutlamaları adı altında Filistin’i kullanıp şeriat propagandası yapmanın, “ümmetin birliği” üzerine bir takım klişe sözler sarf etmenin ötesine geçmiyorlardı. Filistin direnişine El Fetih ile FHKC (Filistin Halk Kurtuluş Cephesi) başta olmak üzere devrimci/sol akımların önderlik ettiği dönemler ise Filistin davası ya da direnişi diye bir sorunları yoktu Türkiye’deki İslamcıların.

İslamcıların ilgisi Filistin’den önce Hamas’a…

Siyasal İslamcıların Filistin’e ‘ilgisi’ İslami Direniş Hareketi/Hamas’ın öne çıkmaya başladığı dönemden sonra belirginleşmeye başladı. Bu ise, söz konusu ilginin Filistin’den önce Hamas’a yönelik olduğunu gösterir.

8 Aralık 1987–13 Eylül 1993 dönemine tarihlenen Birinci İntifada içinde direniş hareketi kimliğine bürünen Hamas, Oslo Barış süreci, El Fetih liderliğinde yaşanan yozlaşma, dünya genelindeki gericilik dalgasının Filistin kıyılarına da vurması ile devrimci örgütlerin zayıfladığı koşullarda gelişme imkanı buldu. Bu arada Siyonist rejimin, ilk döneminde bir tür ‘İslami hayır kuruluşu’ gibi çalışan Hamas’a dokunmaması, devrimci/sol örgütler üzerinde ise azgın bir terör estirmesi de İslamcı hareketin Gazze’de güç kazanmasını kolaylaştırmıştır.

Hamas’ın, ardından İslami Cihad’ın öne çıkmasından sonra Filistin, Türkiye’deki dinci-gerici akımların gündeminde daha çok yer almaya başladı. Buna rağmen bu ‘ilgi’ hiçbir zaman Filistin halkının özgürlük mücadelesinin samimi, ilkeli bir dayanışması olmadı. Zira dinci-gericiler Türkiye’deki sermaye iktidarının bir parçası ve yapısal olarak ezilen halkların özgürlük mücadelesini desteklemeye yatkın değiller. Yaşadıkları ülkede ezilen Kürt halkıyla dayanışma içinde olmak bir yana, bir dönem devletin kontr-gerilla aygıtının tetikçiliğini yaptılar. Şu ana AKP-MHP rejiminin bileşeni olan Hüda-Par, kirli savaşın en azgın hale getirildiği 1990’lı yıllarda Hizbil-kontra diye anılıyor, Diyarbakır başta olmak üzere Kürt illerinde seri cinayetler işliyordu. Hem devletin hem dinci-ırkçı gericiliğin baskısı altında yaşayan Alevileri ise yine devlet adına Sivas Madımak’ta yakacak kadar vahşileşebilen bir akımıdır söz konusu olan. Kökeni böylesine karanlık olan bir akımın Filistin halkının özgürlük mücadelesini ilkeli bir şekilde desteklemesi mümkün değil.

Elbette farklı tutumlar alabilen kimi küçük İslamcı grup ya da kişiler var.  Ancak bunlar genel tabloyu değiştirmiyor. Siyasal İslamcıların esas gövdesi halen birçok partide, tarikatta, cemaatte, vakıfta ve daha başka adlar altında faaliyet yürüten dinci-gerici akımlar artık iktidarın ve devletin organik parçaları haline gelmiştir. Bu devlet, Siyonist rejimi de taklit ederek “altyapı, üst yapı ve enerji santralleri meşru hedeftir” diye ilan ederek Kürt halkına saldırıyor. Ezilen Kürt halkın saldıran bir rejimin organik bir parçası olanlar, isteseler de (ki bunu samimi olarak istediklerine dair ortada hiçbir veri bulunmuyor) başka bir devletin ezdiği, katlettiği bir halkla ilkeli bir dayanışma içinde olamazlar. Ki rotalarını AKP şefinin tutumuna göre çiziyorlar.

7 Ekim’den beri Gazze’de savaş suçları işleyen Siyonist rejim, ABD ile batılı emperyalistlerin verdiği destekten de güç alarak Filistin halkını ayrım gözetmeksizin katlediyor. Geçen sürede öldürülen bebek ve çocuklarının sayısının 2 bine yaklaşması, İsrail’in bir tür soykırım yaptığını gösteriyor. Durum bu iken, Siyasal İslamcıların “büyük lideri” Tayyip Erdoğan adeta dut yemiş bülbül gibi susuyor. Oysa bu aynı kişi, daha önce Siyonistler bugünkü suçlarının %1’ini yaptıklarında ortalığı velveleye veriyor. Onların çocuk katilleri, terörist devlet vb. olduklarını söylüyordu. Elbette “Eyyy İsrail! Eyyy Netanyahu” nutukları hem iç hem de dış politik hesaplara göre atılıyordu. Zira AKP’nin iktidar gelişinden bu yana İsrail’le yapılan ticaretin hacmi 6-7 kat arttı. Ama artık görüntüyü kurtarmak için de olsa o nutuklar atılmıyor.

Bu arada AKP’nin Arap medyasına çıkan bazı borazanları, Erdoğan’ın suskunluğu konusundaki soruları tam bir pişkinlikle yanıtlayarak, geçmişte Siyonistleri eleştiren nutukların zaten gerçek hayatta bir karşılıklarının olmadığını, Türkiye’nin çıkarlarına zarar verdiğini ve yanlış olduğunu söyleyerek yanıt veriyorlar. Oysa bu pişkin borazanlar, yine aynı kanallarda yıllar boyunca Erdoğan’ın o “sahta kabadayılık” nutukları üzerinden Arap izleyicilere propaganda yaptılar.

Büyük şefleri utanç verici bir suskunluk içindeyken, Siyasal İslamcıların Siyonist rejime karşı kayda değer bir tepki ortaya koymaları mümkün mü? Olmadığını görüyoruz. Siyonistler hastane bombalayıp 500’e yakın sivili katlettiğinde birçok kentte sokaklara çıktılar. Zira o gün Tayyip Erdoğan’da bir şeyler söylemek zorunda kaldı. Hem olay sarsıcı idi hem büyük şefin açıklamaları bir ‘tüyo’ oldu. Ama arkası gelmedi. Zira Erdoğan ne Netanyahu ile arayı bozmak istiyor ne İsrail’in savaş suçunun baş ortağı ve sorumlusu olan Joe Biden’i kızdırmayı göze alıyor. İsrail savaş uçakları gece-gündüz Filistin halkının başına bomba yağdırırken “İslam aleminin büyük lideri” Erdoğan, 1100 odalı sarayında inzivaya çekilmiş durumdu. Arada vaaz verme işini ise faşist partinin şefi Devlet Bahçeli’ye havale etmiş.

“İslamcılar dayanışması” da sahte çıktı

AKP çatısı altında birleşen, iktidarın yanı sıra devletin birçok kurumunu da ele geçiren dinci-gerici akım ve klikler, İslamcı Hamas’la bile ilkeli/samimi bir dayanışma içinde olmadıklarını gösterdiler. Zira ilkeli, samimi olmak gibi hasletler onların fıtratına aykırıdır. Bunu hem Mısır’la ilişkileri düzeltmek için Türkiye’deki Müslüman Kardeşler mensuplarını susturmasında hem Erdoğan-Netanyahu kucaklaşması için Hamas militanlarını sınır dışı etme tutumlarından görmek mümkün. Yani birtakım çıkarlar söz konusu olduğunda, “İslam kardeşliği” de berhava oluyor. Filistin halkına her türlü zulmü yapan bir rejimle ilişkileri geliştirmek için “kardeş örgüt” dedikleri Hamas’ı bile bir kenara itenlerin, ezilen halkların özgürlük mücadelesiyle dayanışma içinde olmaları eşyanın tabiatına aykırıdır.

Çıkarları gerektirdiğinde yine tutum değiştirebilir ve Filistin üzerinden demagoji yapabilirler. Nitekim bölgesel politikada “etkili bir aktör” olma hesapları bağlamında Gazze’de “garantörlük” lafını piyasaya sürdüler. Sanki onlardan garantörlük talep eden kimse varmış gibi. Siyonist rejim Gazze’yi haritadan silme histerisiyle saldırırken sessizce saraylarında oturmak yetmiyormuş gibi “ben garantör” olurum diye de laflar ediyorlar. Gazze’de yaşananlar karşısında sessiz kalmaları, Siyasal İslamcıların Filistin konusunda ne kadar riyakar olduklarını tüm dünyaya göstermiştir. Bu da aralarındaki ilişkinin ilke veya idealler üzerine değil çıkarlar üzerine kurulduğunun bariz bir kanıtıdır.

Ama artık durum o kadar sırıtıyor ki, AKP’nin, Tayyip Erdoğan’ın katılımı ile bir Filistin mitingi düzenleyeceği söyleniyor. Belli ki görüntüyü kurtarma ihtiyacı duymaya başladılar. Bu da mitingin bir riyakarlık gösterisi olarak planlandığına işaret ediyor. Çünkü AKP’nin Filistin mitingi yapacağı haberinin yanında şu haberin yer alması oldukça manidardır: “Cumhurbaşkanı Erdoğan İsveç’in NATO’ya katılım protokolünü imzaladı.” AKP şefinin, Gazze’deki kıyım tüm vahşetiyle devam ederken, bu savaş suçlarının bir numaralı sorumlusu olan Joe Biden’a tam bu aşamada jest yapması tesadüf olmasa gerek…

“İlerici devrimci güçlerle İslamcılar Gazze’deki katliamı protesto ederken İsrail Büyükelçiliği önünde karşılaştı” haberi üzerine çok sayıda yorum yapıldı. Ancak bu tesadüfi karşılaşma, tarafların zıt dünya görüşlerini temsil ettiğini, dincilerin Filistin davasını bir istismar malzemesi olarak kullandığını, devrimcilerin ise her ezilen halkla olduğu gibi Filistin halkıyla ilkeli bir dayanışma içinde oldukları gerçeğini değiştirmiyor. Vurgulamak gerekiyor ki, ezilen halklarla samimi dayanışma, ancak emperyalizme, siyonizme, her tür sömürgeciliğe, baskılara ve ayrımcılığa karşı ilkeli bir tutum alınabildiğinde mümkün olabiliyor.