İçindekiler:

13 Kasım 2023
Sayı: KB 2023/18

Emperyalizme, Siyonizm'e ve gericiliğe karşı mücadeleye!
Filistin'le dayanışma mı gerici hesaplar mı?
Filistin ile dayanışma bahane
Türk devletinin timsah gözyaşları
"Büyük Filistin Mitingi"
"Yargı darbesi" tartışmaları üzerine
"Sansür zırhı" yargıdaki çürümeyi örtemez
"Sansür yasası" kılıcı
"Direnenlerin sesi Kartal Meydanı'nda..."
"Afet hazırlığı değil"
Siyonizm'in dünü ve bugünü...
"Dünya siyasetinde bir dönüm noktasındayız"
Dünyada Filistin direnişine destek
TKİP VII. Kongresi toplandı!..
Filistin direnişi ve gençlik
Zeren'in katili sermaye düzenidir!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

“Yargı darbesi” tartışmaları üzerine

 

Saray rejiminin yargıyı bir aparat gibi kullandığını gösteren sayısız karar ya da olay var. En pervasız örnekler Gezi Davası sürecinde yaşandı. On yılı aşkın bir süre geçmesine rağmen AKP şefi ne zaman bir nutuk atsa Gezi direnişine ve direnişçilere kin kusuyor. Bu kadar derin bir kin duyması, Tayyip Erdoğan’ın kitlelerin direnişinden duyduğu korkuyu ve yaşadığı travmayı henüz atlatamadığını gösteriyor. Bu nedenle Gezi Davası’nda yargılananların bir kısmının cezalandırılmasını bizzat AKP şefi istedi.

Kısa süre önce sonuçlanan davada, Erdoğan’ın direktifine göre karar verildi. Sarayın yargı aparatı, geçerli yasaları ayaklar altına alarak Osman Kavala, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Mine Özerden ve Çiğdem Mater Utku’yu ağır hapis cezalarına çarptırdı. Sarayın dehlizlerinden taşan kinin kurbanlarından biri olan Can Atalay 14 Mayıs seçimlerinde Hatay’dan milletvekili seçildi. Düzenin kağıt üstündeki yasalarına göre Türkiye İşçi Partisi (TİP) milletvekili olan Atalay’ın seçildiği anda serbest bırakılması gerekiyordu. Ancak dinci-faşist rejimin yargı aparatı tersi yönde kararlar alarak Atalay’ın tahliyesine engel oldu.

Altı aydan beri yasadışı bir şekilde zindanda tutulan Atalay’ın haklarının ihlal edildiğini, Anayasa Mahkemesi de (AYM) sonunda kabul etmek durumunda kaldı. Bu durumda Atalay’ın derhal bırakılması gerekiyordu. Ancak Yargıtay 3. Ceza Dairesi buna engel olmakla kalmadı, küstahlıkta sınır tanımayan bir tutumla kararı onaylayan AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulundu ve Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesini istedi.

Saray rejimi tarafından atanan kişilerden müteşekkil olan Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin tüm teamülleri ayaklar altına alan küstahlığı, farklı tartışmalara neden oldu. TİP, Türkiye Barolar Birliği/TBB, HEDEP (Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi) yöneticileri ve CHP liderliğine yeni seçilen Özgür Özel başta olmak üzere pek çok kişi, AYM kararının hiçe sayılması ve üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunulmasını Yargıtay 3. Caza Dairesi’nin “darbe girişimi” olarak nitelendirdi.

Özgür Özel, bu girişime karşı gerekirse sokaklara da çıkacaklarını ilan ederek, Kılıçdaroğlu’nun “pasif/sinik muhalefet” anlayışından farklı bir tutum alacağının mesajını verdi. Bunun böyle olup olmayacağı önümüzdeki süreçte belli olacak. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, TBMM’nin AKP’li Başkanı Numan Kurtulmuş’la görüşmüş ve TBMM Danışma Kurulu’nun toplanmasını talep etmişti. Bu talebe olumlu yanıt verildiği ve 9 Kasım’da kurulun “yargı krizi/yargı darbesi” konusunu görüşmek için toplanacağı bildirildi.

Barolar “yargı darbesi”ne karşı hukuksal mücadele yürüteceğini açıklarken, CHP yönetimi ise sorunun çözülmemesi durumunda gerekirse halkı sokağa/mücadeleye çağıracağını belirtti. TİP, HEDEP gibi reformist sol partiler de bu hukuksuzluğa karşı mücadele edeceklerini açıkladılar. Konuyla ilgili açıklama yapan HEDEP Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “Bu haksız ve hukuksuz anlayışla mücadele etmek için biz de sokakta, her yerde bu anlayışa karşı çıkan bütün toplumsal kesimlerle, varsa siyasi partilerle dayanışma, direniş içinde olacağımızı belirtmek istiyorum” dedi.

Yargıtay kararını, “Açık bir yargı darbesi girişimiyle karşı karşıya kaldık” şeklinde değerlendiren TİP Genel Başkanı Erkan Baş, “Yargıtay’ın bu kararı yok hükmündedir. Anayasa Mahkemesi kararları kesindir. Tüm tüzel kişileri bağlar nokta. Yargıtay 3. Dairesi diyor ki ‘Anayasaya uymuyoruz’. Beyler kimsiniz siz? Anayasa ayaklar altına alınmıştır. Can Atalay’ın milletvekilliği düşürülsün deniyor. Yok ya! Başka bir emriniz var mı?..” ifadeleriyle kararı tanımayacaklarını dile getirdi. 

Sarayın aparatı yargının küstahlığı son haddine vardıran tutumuna karşı gelişen tepkiler AKP-MHP rejimine geri adım attırabilir. Eğer bu olmazsa, “hukuksuzluğa karşı sokaklara çıkma” iddiasının ne derece ciddi olduğu sınanacak. Özellikle de CHP’nin yeni şefi Özgür Özel ve ekibi şahsında…

 

25 Kasım’da alanlara!

Şiddete, savaşa, sömürüye, gericiliğe karşı mücadeleye!

 

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü’nün ön günlerindeyiz. Şiddetin her türlüsünü işçi ve emekçi kadınların en yoğun olarak yaşadığı bir dönemdeyiz. Evde, işte, sokakta, okulda kısacası hayatın tüm alanlarında şiddetin farklı biçimleriyle boğuşuyoruz. Ortadoğu, Ukrayna kan gölüne dönmüşken en ağır bedeli çocuklarla birlikte kadınlar ödüyor. Sadece Filistin’de yaklaşık bir ay içerisinde Siyonist İsrail’in bombalarıyla 4000’e yakın çocuk ve 2000’i aşkın kadın katledildi.

Kadın cinayetleri, ‘şüpheli’ kadın ölümleri rekor seviyelere ulaşırken “hayatta kalmak için” büyük bir mücadele veriyor, fabrikalarımızda, işyerlerimizde insan onuruna yakışmayan koşullarda çalıştırılıyoruz. Fiziksel, cinsel, psikolojik, ekonomik her türlü şiddeti yaşıyoruz. Baskı ve mobbingle susturuluyor, en kötü çalışma koşullarına mahkûm ediliyoruz. Kadın cinayetlerinden canımızı kurtarabilirsek insanlık dışı sömürü koşullarında adeta her gün ölüyoruz…

Yaşadığımız tüm şiddet biçimlerinin kaynağı kapitalist düzendir. Bu düzenin temsilciliğini yapan AKP-MHP iktidarı da işçi ve emekçi kadınların karşı karşıya kaldığı şiddeti derinleştirmek için seferber olmuş durumda. Sermayenin ve emperyalistlerin tercih ettiği bu iktidar kazanılmış haklara saldırıyor, kadın katillerini, istismarcıları serbest bırakan düzenlemeler yapıyor, dinci-şoven gericiliği körükleyerek ortaçağ artığı zihniyetini öncelikle kadınlara dayatıyor… Kadınları esnek, güvencesiz çalışma koşullarına yönlendirerek, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerini almayarak her türlü şiddete daha açık hale getiriyor… İşsiz bırakarak kadınların en fazla şiddet gördüğü alan olan evlere hapsetmeye çalışıyor…

Bu düzenin efendileri şiddet, savaş, sömürü, gericilik kaynağı olan kokuşmuş düzenlerine boyun eğmemiz için uğraşıyorlar. Eşitlik ve özgürlük mücadelesini büyüten kadınları tutukluyor, hakları için direnen işçilerin karşısına polisi-jandarmayı dikiyor, barınma ve yaşam hakkı için sokaklara çıkan gençlere azgınca saldırıyorlar. Evde, işte, okulda, sokakta ya da savaşta ölüm sırasının bize gelmesini sessizce beklememizi istiyorlar. Onlara cevabımız açık ve net olmalı: Şiddete, savaşa, sömürüye, gericiliğe karşı mücadelede vardık, varız, var olacağız!

Şiddet üreten kapitalist düzeni ve onun temsilcilerini tarihin çöplüğüne göndermek için örgütlü mücadelede yerimizi alalım. 25 Kasım’da taleplerimizle en güçlü şekilde alanlara çıkalım.

Kapitalizm şiddet üretir! Yaşamak için sosyalizm!

Emperyalist-Siyonist barbarlığa karşı yaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği!

Kadına yönelik şiddet ve istismar suçlarında indirim-cezasızlık uygulamaları son bulsun. En ağır yaptırımlar uygulansın!

Esnek, güvencesiz çalışma yasaklansın!

İşyerlerinde şiddet, taciz, mobbinge karşı etkin önlemler alınsın!

İşçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri alınsın, kapitalistlere yönelik yaptırımlar arttırılsın!

Örgütlenmenin ve sendikalaşmanın önündeki tüm engeller kaldırılsın!

Gösteri, toplanma, eylem, basın açıklaması yasaklarına son!

Çocuk, hasta, engelli, yaşlı bakımı ve ev işleri kadınların üzerinden alınsın. Toplumsal kurumsallaşmalar yoluyla çözülsün!

İşçi-Emekçi Kadın Komisyonları