Yeni YÖK tasarısı ve Eğitim-Sen
Dünyanın heryerinde uygulanmaya çalışılan ve kamusal alanların yağmaya açılması anlamına gelen neo-liberal politikalar, sınıfsal bir saflaşmayı da beraberinde getirmekteler. Özelleştirme ve temel kamu hizmetlerinin paralı hale getirilmesi olarak somutlanan bu saldırılar, kapitalist sistemin özünü yansıtmaları açısından anlaşılır ve doğaldır. Gerçekten de sistemin ideologları tarafından hazırlanan kılıflara bakıldığında bu açıkça görülmektedir.
Nitekim Türkiyede de son yıllarda artarak sürdürülen saldırıların son adımı olan yeni YÖK yasa tasarısı da bin türlü yalan ve demagoji ile manipüle edilmekte. Fakat burada asıl önemli nokta saldırının mağdurlarının ve bunu püskürtecek güçlerin mücadelesidir.
YÖK yasa tasarısının en önemli muhataplarından biri olan Eğitim-Sene bu konuda ciddi görevler düşüyor. Sadece eğitim sisteminin alacağı biçim üzerinden değil, fakat eğitim emekçilerinin düşürülebileceği konum noktasında da Eğitim-Senin derhal tavır alması gerekiyor.
Sorunun çok boyutluluğu ve saldırının kapsamı gerçekten de birçok kitle örgütü ve sendikayı cılız da olsa tutum belirlemeye zorladı. TMMOB, ÖED (Öğretim Elemanları Derneği), KESK vb. bu yasaya karşı olduklarını açıkladılar. Bu açıklamalar içinde yine de en dikkat çekicisi, Eğitim-Sen Genel Merkezinin Ocak ayında yaptığı yazılı açıklama idi.
Açıklamada şu görüşlere yer verildi:
YÖK Yasasında yapılması düşünülen değişiklikler, üniversiteleri tamamen paralı hale getirecektir. YÖK başkanının dolar baz alınarak harçların 4,5 kat arttırılmasını istemesini anlamak ve kabul etmek olanaklı değildir. YÖK büyük bir aymazlık içindedir. Üniversiteleri paralı hale getirme girişimlerinin böylesine açıktan sürdürülmesi YÖKün de bu konuda kararlı olduğunu gösteriyor. O halde aynı kararlılığı eğitimin paralı hale getirilmesine tepki gösteren kesimlerin de sergilemesi gerekiyor. Eğitim-Sen olarak öğrenciler, veliler, üniversite çalışanları ve eğitim konusunda hassasiyet içinde olan toplumsal kesimleri üniversitelerin paralı hale getirilme girişimlerini reddetmeye ve bu girişimlere karşı örgütlü bir tepki göstermeye çağırıyoruz. YÖK üniversiteleri carethane yapma konusunda nasıl kararlıysa, bizler de üniversiteleri eğitim ve bilim kurumu yapma kararlılığımızı sergilemeliyiz.
Yine Eğitim-Senin aylık bülteninin Ocak sayısında, Kamusal Eğitimden Yanayız başlığıyla sunulan dosyada, Hayri Kozanoğlu;Kâr ve piyasa mantığına endeksli bir yaşam tüm topluma dayatılıyor. Bir sosyal hizmet alanı olarak eğitimin, dolayısıyla üniversitenin de bu sürecin dışında kalması beklenemez., diyor ve ekliyor; Eğitim; sağlık, sosyal güvenlik ve barınma gibi yurttaş haklarının bir parçası olarak düşünülmelidir. Eğitimi bir kez yeni bir kâr alanı, parası ve gücü olanların bir ayrıcalığı şeklinde kurguladığınız veya bu gidişe yeterince tavır koymadığınız zaman kamusal eğitimin gerilemesinin, üniversitelerden hem insani, hem de maddi kaynak kaybının önünü alamazsınız.
Yazı eğitime yönelik saldırıları açık bir şekilde ortaya koyduktan sonra, şu cümlelerle bitiriliyor: Eğitim-Sen olarak parasız, eşit, kaliteli eğitimden yana her zaman tavrımızı koyduk. Eğitimde özelleştirmeye tüm boyutlarıyla karşı çıktık. Kamu üniversiteleri rektör ve öğretim üyeleri de bu süreci bütünlüklü olarak kavrayıp, eğitimde özelleştirmeye kesin tavır almadıkça, ödeneklere sıkışan tartışmalarla hiçbir sonuca varamaz. Tarihsel sorumluluklarından da kurtulamazlar.
Bütün bu açıklamalarından sonra Eğitim-Senin yapması gereken ileri bir mücadele hattına geçmek, sorunun birebir muhatabı olarak emekçilerin tepkisini kucaklayarak güçlü bir çıkış örgütlemektir.
Bizler, pek yakında hayata geçirilmesi planlanan yasa tasarısına karşı Eğitim-Seni yaptığı açıklamaların altındaki eğitim haklarını savunmak üzere toplanan Eğitim Enternasyonalindeki imzasına sahip çıkmaya; eğitim alanının en temel bileşenlerinden biri olarak, parasız eğitim hakkını savunmak üzere derhal görev ve sorumluluklarını üstlenmeye, alanlarda yaratılacak örgütlü mücadeleye katılmaya çağırıyoruz.
|