ABD ve mütefiklerinin Iraka yönelik saldırganlığının 1. yılında dünya çapında yapılan gösteriler, İspanya seçimleri ve yeni başkan Zapateronun askerlerini çekme açıklamasıyla yeni bir anlam kazandı.
Savaş tam bir yalan ve aldatma temelinde gerçekleştiği için, kamuoyunda inandırıcılığını yitiren, hiçbir gerekçesi olmayan bu savaş politikası birçok hükümet için yük haline geldi. Amerikancı Aznar hükümetinin halk tarafından cezalandırılması, Güney Kore yönetiminin Kerküke asker gönderme istemini geri almasına yol açtı. Savunma Bakanı, ABDnin askeri güç katılımı için zorlandığını açıkladı.
Aynı gün Polonya devlet başkanı Aleksander Kavasnivski, ABDnin müttefiklerini savaşın gerekçeleri konusunda aldattığını vurgulayarak, askerlerini 2005 yılının sonunda geri çekeceklerini duyurdu. Bu açıklamayı yeterli bulmayan birçok parlamenter, Polanya askerlerini hemen geri çekmesi konusunda hükümeti uyardı. Varşovanın bu kararı önemli, zira Polonya 9.500 askerden oluşan uluslararası gücün komutasını yapıyor.
Bu açıklamaların ardından İtalyan hükümetinin bazı üyeleri de Savaş büyük olasılıkla bir hataydı ve engellenebilinirdi. Daha doğrusu iyi bir çözüm değildi türünden açıklamalarda bulundular.
ABDye bu süreçte tartışmasız İngiltere, Japonya ve Avusturalya destek sunuyor. Irak savaşına ilişkin bu tartışmalar ABDyi zor durumda bırakırken, İspanya seçimleri Cumhuriyetçiler tarafından El Kaidenin büyük zaferi olarak değerlendiriliyor.
Savaşın 1. yılındaki gösteriler bu tartışma atmosferinde gerçekleşti. Dünyanın hemen tüm başkentlerinde yüzbinler Irak savaşına karşı tepkilerini ortaya koydular.
20 Mart 2003 yılında devasa bir savaş makinesi Iraka karşı harekete geçirildi. Savaş öncesinde BMnin on yıllık acımasız ambargosu Irakı savunmasız bir konuma getirmişti. Daha sonra anlaşıldığı üzere, Cumhuriyet Muhafızlarının generalleri CIA ile çoktan uzlaşmış ve ABDnin savaşsız gezisinin ön koşulları yaratılmıştı.
Savaşın esas gerekçesi olan kitle imha silahlarının izine dahi rastlanmamıştı. Savaş karşıtı gösteriler bu işgale son verilmesi üzerine odaklaştı. Gösterilerin en görkemlisi savaşın en büyük destekleyicisi konumunda olan İtalyada yaşandı. Bir milyona yakın gösterici Berlusconi hükümetinin Bush yanlı politkasının protestosunu sosyal saldırılara karşı kampanyayla birleştirdi. Amerika, İspanya, İngiltere yine kitlesel gösterilerin gerçekleştiği ülkeler oldular. Güney Koreden Avusturalyaya, Japonyadan Filipinlere, Hindistandan Meksika, Küba, Kanada, Mısıra dünyanın dört bir yanında kitleler alanlara çıktılar, bu yalana dayalı haksız savaşa son verilmesini talep ettiler.
Savaş karşıtı gösterilerin en cılız geçtiği ülkeler ise Almanya ve Fransa oldu.
Almanyada başkent Berlinde gösteriye katılanların sayısı ancak 1.600ü bulabildi. ABDnin Almanyadaki en büyük havaüssü olan Remsteinda 2 bin kişinin katıldığı gösteride eski SPD başkanlarından Oskar Lafonten bir konuşma yaparak, Bush hükümetinin yalan üzerine kurulu savaş ve işgal politikalarını eleştirdi.
Almanyada geçen yıl yapılan savaş karşıtı gösteriye sadece Berlinde 500 binden fazla kişinin katıldığı gözetildiğinde, bu yılki katılımın düşük düzeyde olması dikkate değerdir. Bunu Fransadaki savaş karşıtı hareket için de söylemek mümkün.
Özellikle Batı Avrupa ülkelerinde barış hareketi zayıf bir politik platform üzerinde durmaktadır. Emperyalist işgalci güçlerin Iraktaki varlığının BM denetimine verilmesine olumlu yaklaşılmaktadır. Böylece Iraka karşı savaş BM üzerinden meşrulaştırılmaktadır. Bu, savaş karşıtı hareketin en büyük politik çıkmazıdır. Emperyalist haydutların sömürgeci savaşlarına, ilhak ve işgal politikalarına karşı net bir tutum almaktan uzak bir hareketin kendi hükümetlerinin konjonktürel politik manevralarının aracı konumuna gelmeleri hiç de zor olmamaktadır. Bu en bariz bir şekilde Avrupa barış hareketi içinde yaşanmaktadır. Uygar kapitalistler, barışçı emperyalistler edasıyla ABDnin Irak politikasına karşı ayrı bir çizgi izleyen Alman ve Fransa hükümetleri, kendi halklarını, savaş karşıtı hareketi önemli ölçüde etkilemiş, kendiiç politikaları doğrultusunda kullanmışlardır. Özellikle SPD-Yeşiller hükümeti son seçim başarısını bu etkiye borçludur. Fransa Dışişleri Bakanı da Birleşmiş Milletlerde yaptığı Irak savaşına ilişkin konuşmasıyla, yer yer dünya savaş karşıtı hareket tarafından güvercin ilan edilmiştir.
İyi emperyalistler/savaşçı emperyalistler ikilemi içinde kalan bir hareketin kolayca etki altına alınması anlaşılırdır. Nitekim Yugoslavyanın başta batılı uygar emperyalistler olmak üzere NATO tarafından bombalanarak dağıtılması, cılız sesler dışında kitlesel bir tepkiye yol açmamıştır. Eski Yugoslavyada 5. yılını dolduran emperyalist boyunduruğa karşı savaş karşıtı hareket hala sessizliğini sürdürmektedir. Barış hareketi bu derin çelişki ve açmazı yaşamaktadır.
Bugün İspanyadaki savaş karşıtı hareket de aynı sorun ile yüzyüzedir. Yeni hükümet yaptığı açıklamada, Iraktan askerlerini çekmeyi BMnin rol alması kararına bağlı kılarken, birkaç gün sonra çekilen askerlerin Afganistana konuşlandırılacağını belirtmektedir. Gerekçe aynı: Uluslararası teröre karşı mücadelenin zayıflaması için!
Yapılan savaş karşıtı gösterilerin halkların kurtuluş mücadelelerine, haklı direnişlerine mesafeli olduğu politik açıklamalara da yansımaktadır. Filistin halkının haklı mücadelesi, siyonistlerin işgaline karşı direnişi terör çerçevesinde değerlendirilerek tarafsız bir tutum alınırken, siyonistlerin saldırganlığı açıktan teşhir edilmemektedir. Berlinde yapılan gösteride katılımı olumsuz etkiler diye Filistin sorununun devre dışı bırakılması bunun somut bir ifadesidir. Aynı tutum Irak halkının direnişine ilişkin de yaşanmaktadır. Irak halkının işgalci haydutlara karşı bir yıldır sürdürdüğü direniş hakettiği destek ve dayanışmayı hala görmemektedir.
Ama bugün hala bir barış hareketinden sözediliyorsa, bunun Irak halkının emperyalist haydutlara karşı kahramanca direnişine bağlı olduğu bilinmelidir. Iraktaki direniş olmasaydı barış hareketinden bir yıl sonra sözedilmeyecekti. ABD, İtalya, İspanya, Polonya vb. ülkelerdeki barış hareketlerinin doğrudan bu direniş sayesinde varlığını sürdürdüğünün altı çizilmelidir.
Halkların emperyalizme karşı direnişiyle, ulusal kurtuluş hareketleriyle dayanışma içinde olmayan, politik platformlarını buna uygun şekillendirmeyen barış hareketlerinin uzun dönemde yaşama şansları olmayacaktır. Bu tür barış platformları sivil toplum inisiyatifleri olarak güneşli günlerde sokaklarda gösteri seremonileri düzenlemekten öte bir rol oynayamayacaklardır.