İşbirlikçi tekelci burjuvazi ve onun devleti, Irak işgaline katılmak için büyük uğraşlar vermişlerdi. Ancak birinci tezkerenin kazaya uğraması ilk adımda Türk askerinin Iraka gitmesine engel olmuştu. Çuval vakasından sonra aralarındaki dargınlığı gideren Washingtondaki efendiler ile Ankaradaki uşakları, en az 10 bin Türk askerinin Iraka gitmesi için anlaştılar. İşgal karşıtı direnişin merkezi olan Felluceye gitmesi planlanan askeri birlik, bu defa da Iraklı Kürtler engeline takıldı. 10 bin asker için Güney Kürtlerini gözden çıkaramayan ABD, asker talebini askıya almak durumunda kalmıştı.
Türk askeri Irak işgaline katılamadı diye hayıflanan Amerikan uşakları, Mehmetçik kanı karşılığında yağmadan almayı umdukları parsadan mahrum kalınca bunun yasını tutmuşlardı. Sabancıdan Genelkurmay Başkanına, Başbakandan ana muhalefet partisi başkanına, Amerikancı medya kalemşörlerine kadar uzanan yelpazede düzenin tüm temel kişi ve kurumları bu yelpazede yer alıyordu.
Türkiye ... asker konuşlandırma ve sevk etme kararını almak durumundadır (TÜSİAD Başkanı), On binlerce Türk askeri K. Iraka girmeliydi (Deniz Baykal), Kuzey Iraka girmemize karşı çıkan dostlarımız, umarım gelecekte bunu bizden istemek durumunda kalmaz (Genelkurmay Başkanı), Tezkere kabul edilseydi moral ve faizlerdeki düşüşle belki 100 milyar dolar getirisi olacaktı (Sabancı), Ülkemizin stratejik çıkarları Anadoluya hapsedilemez. Türkiye Iraktaki petrolden hakkını hukuki düzen içinde alacaktır (başbakan). Sermaye basını bu koroyu, Türk askeri Iraka girmezse, Kürt devleti kurulur, TC parçalanır teranesiyle tamamlıyordu.
Türk askerinin aktif olarak katılması karşılığında emperyalist yağmadan pay alma hayali kuran bu soysuz takımı, ordunun teröre karşı mücadeledeki deneyimlerini pazarlama hevesindeydi. Her vesileyle dile getirilen bu engin deneyimle kastedilen, Kürk halkına karşı 15 yıl boyunca yürütülen kirli savaştır.
Kürt halkına karşı uygulanan vahşet hafızalarda tazeliğini koruyor. Bu dönemde tecavüzden dışkı yedirmeye, köy yakmadan toplu göç ettirmeye, işkenceden katliama, gözaltında kaybetmekten yargısız infaza, her türlü kirli savaş yönteminin kullanıldığı biliniyor. Bu vahşeti direnen Irak halkına da uygulamak için çırpınıp durdular, Washingtonlara kadar uzanıp at pazarlığı yaptılar. Zaten dünyanın en zengin spekülatörü de yalın ama ürperten gerçeği bir cümleyle açıklamıştı: Türkiyenin en iyi ihraç malı ordudur!?
Türk askerinin Iraka gitmesi için uğraşıp duran Amerikancı düşkünler de, Irakta yaşanan işkence vahşetinin suç ortaklarıdır. Bunların Iraktaki işkence uygulamalarını kınamalarının hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Zira bu Amerikancıların hiçbiri Türkiyedeki işkencecilere toz kondurmaz, Kürt halkına ve devrimci tutsaklara karşı uygulanan vahşete tam destek verirler. Yasak savma kabilinden yapılan işkenceyi kınama açıklamaları riyakarlıktan başka bir şey değildir.
İşbirlikçi düzen bekçileri, 28-29 Haziranda İstanbulda yapılması planlanan NATO Zirvesini dört gözle bekliyorlar. Zira bu zirveyi yayılmacı emellerini hayata geçirmenin bir fırsatı olarak görüyorlar. Bu vesileyle Washingtondaki efendilerden gelecek talepleri karşılamak amacıyla canla başla çalışacaklarına kuşku yok. Bir yanda Amerikanın asker talep ettiği, öte yanda Genelkurmayın NATO Zirvesinden çıkacak olası talepleri karşılamak için askeri alanda yeni düzenlemelere başladığına dair haberler şimdiden basında yer almaya başladı. Yanısıra savaş kundakçılarının güvenli bir zirve yapabilmeleri için devletin zorba güçleri şimdiden işbaşında.
İlerici ve devrimci güçlerin, işçi sınıfı ve emekçilerin önünde, halkların katili NATOya, işbirlikçilerine, emperyalist savaş ve saldırganlığa karşı mücadeleyi yükseltme görevi duruyor.