Demokratikleşme yalanlarına yeni bir paket eklendi...
12 Eylül faşizminin hükmü sürüyor!
Anayasanın çeşitli maddelerinde değişiklik yapan 10 maddelik bir yasa paketi, önceki hafta üçte iki oy çoğunluğuyla meclisten geçti. Yasa paketi, Cumhurbaşkanı tarafından da onaylanıp resmi gazetede yayınlandığı andan itibaren yürürlüğe girecek. Anayasa değişikliği için meclisten alınan oy, paketin doğrudan referanduma sunulmasına gerek bırakmıyor. Diğer yandan Cumhurbaşkanı, paketi referanduma sunma ya da meclise iade etme yetkisine de sahip. Fakat gerek değişiklik sırasındaki tartışmaların seyri, gerek düzen siyasetinde konuyla ilgili gelişmeler, paketin eninde sonunda onaylanacağını gösteriyor.
Değişiklik paketinin ilk maddesi ile Anayasaya, Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür hükmü ekleniyor. Değişiklik sırasında üzerine en çok tartışma yapılan madde de kadın-erkek eşitliği ile ilgili olanıydı. CHPliler bu maddeye kadın lehine pozitif ayrımcılığa zemin teşkil edecek bir ibare eklenmesini istiyorlardı.
Paketin 2, 3 ve 6. maddelerindeki kararlarla, Anayasanın ilgili maddelerinde ölüm cezası ile ilgili ifadelerin kaldırılması sağlanıyor. 4. maddedeki düzenlemeyle, basın işletmesi olarak kurulan basımevleri ve basım araçlarına, suç aleti olduğu gerekçesiyle el konulmasına yasak getirildi. Paketin 5. maddesiyle, Anayasadaki Savaş ve çok yakın savaş tehdidi ve terör suçlarında ölüm cezası verilebilmesi ile ilgili hüküm çıkarılıyor. Ayrıca ölüm cezası ve genel müsadere cezası verilmeyeceği ve TC uyruklularının Uluslararası Ceza Divanına taraf olmanın gerektirdiği yükümlülükler kapsamında yabancı ülkelere verilebileceği hükümleri de Anayasaya eklendi. 7. madde, çıkabilecek uyuşmazlıklarda uluslararası anlaşma hükümlerinin esas alınmasını kararlaştırıyor. 8. madde YÖKten Genelrmay temsilcisinin çıkarılmasını, 9. madde DGMlerin kuruluş amaç ve yapısını düzenleyen 143. maddenin Anayasadan kaldırılmasını, 10. madde TSK harcamalarının Sayıştay denetimine açılmasını içeriyor.
AB demokratikleşmesinin
ya da sermaye düzeninin sınırları
Sermaye cephesinde bu değişikliklerde en çok kadın-erkek eşitliği maddesi ile ilgili tartışmalar ön plana çıksa da, maddelerin toplamı üzerinden yine yeni bir devrim niteliğinde reform havası estirildi. Pek çok AKPli büyük ilerleme sayılan bu değişiklikler AB istiyor diye değil, Türkiyenin ihtiyacı olduğu için yapıldı türünden vurgular içeren açıklamalar yaptı. Bu sözleri daha önceki ABye uyum paketleriyle ilgili olarak da duymuştuk. Fakat yapılan değişiklikler kağıt üzerinde kalmaktan öteye geçemedi. Reform, demokratikleşme olarak sunulan yasal düzenlemeler, göz boyamaktan başka bir anlam taşımıyor.
Önceki demokratikleşme paketlerinde, örneğin Kürt dilinin kullanımında olduğu gibi, büyük bedellerin ödenmesiyle fiilen kullanılan kazanımlar daha geriden tanımlanırken, devrimcilerin yargılandığı maddeler daha da ağırlaştırıldı. Dahası, hepsi faşist baskı ve terör devletini tahkim etmenin birer payandası oldu. Amaçlanan da zaten buydu; sermaye devletinin kaba uygulamalarını ABye uyum maskesiyle cilalamak.
Bu son değişiklikler de görüntüyü kurtarmaktan ibarettir. Ne yasalarda ölüm cezası kalktı diye devletin faşist bekçilerinin katliamları sona erecek, ne de yasaya kadın-erkek eşittir yazıldığı için gerçek eşitlik sağlanabilecek. Sermaye düzeninin kadına verebileceği özgürlüklerin sınırı, kapitalizmin en ileri örnekleri şahsında ortadadır. Kapitalizmin başlıca kalelerinden biri olan İngilterede, üstelik 2000li yıllarda bile kadına yönelik şiddet ve cinsiyet sömürüsü hızından bir şey kaybetmiş değildir. Türkiye gibi, kadına yönelik bakışı Nisa suresi ile belirlenmiş islamcı bir siyasal partinin hükümette olduğu, alt sınıflardan kadınlara ekonomik, sosyal, siyasal yaşamda sömürülmek dışında hiçbir hakkın tanınmadığı, her yıl onlarca kadının töre cinayetlerine kurban gittiği bir üede ise, doğal olarak konuyla ilgili her ilerleme koca bir yalandan öteye gidemez.
Diğer düzenlemeler için de aynı şey söylenebilir. Mesela ordunun etkinliği azaltılıyor görüntüsü yaratan ifadeler Anayasaya eklendiği için, burjuva düzenin en büyük gücü ordu etkinliğinden bir şey yitirecek değildir.
DGMlerin yerine geniş yetkili
ihtisas mahkemeleri
Hükümet temsilcileri, değişiklik paketi henüz mecliste görüşülüyorken, DGMlerin kaldırılması meselesinin ne olduğunu tüm açıklığıyla ortaya koydular. Önce Adalet Bakanı Cemil Çiçek, ağır ceza mahkemelerinin bünyesinde, savcıları etkili ve yetkili olacak, sadece terör suçlarına bakacak ihtisas mahkemelerinin kurulacağını açıkladı. Sonra geniş yetkili ağır ceza mahkemelerinin kuruluş esaslarını düzenleyen bir yasa tasarısının hazırlandığı açıklandı.
Tasarıya göre tıpkı DGMler gibi İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Malatya, Diyarbakır, Van ve Erzurumda kurulacak olan ihtisas-uzmanlık mahkemeleri, her türlü terör suçu, teşekkül halinde silah ve uyuşturucu kaçakçılığı, olağanüstü hal ilan edilen bölgelerde olağanüstü halin ilanına neden olan suçlar, çıkar amaçlı suç örgütleriyle mücadele kapsamına giren suçlara bakacak.
Gene DGMlerde olduğu üzere geniş yetkilerle donatılacak bu mahkemelerin hakim ve savcıları Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun baskısından uzak tutulacak ve dört yıllığına atanacak. Savcılar, devlet memurları hakkında, izin alınmaksızın soruşturma yapma yetkisine sahip olacak, mahkemelerin görevine giren suçlar acele işlerden sayılacak ve bu suçlara ilişkin davalara adli ara verilmeden bakılacak. Yani sadece isim değişikliği ya da bir tür makyaj yapılmış oluyor ve bu bize demokratikleşme diye yutturulmaya çalışılıyor.
AB demokrasisi faşist baskı, terör
ve katliamların üzerine çekilmiş bir makyaj
AB ülkelerinin uygulamalardan şikayet etmesi de aldatıcı olmamalıdır. ABnin, yasaların düzenlenmesinde olduğu gibi uygulamalarda da tek istediği kaba yanların makyajlanmasıdır. Yoksa ne işkenceye karşıdırlar, ne de hak ve özgürlüklerin gaspına. Kendileri de yüzyıllardır bunu yapmıyorlar mı? 11 Eylülden sonra bu saldırılar tüm Avrupa sathına yayılmadı mı? Örneğin İspanya ETAya karşı nasıl mücadele ediyor? Kraliçenin askerleri Irakta ne yapıyor? Almanya kitle gösterilerine nasıl müdahale ediyor? Onların Türk devletinden istediği, işkence ve saldırılarını, sistemin selametini de düşünerek biraz daha incelikli bir tarzda ve açığa çıkmayacak şekilde uygulamasıdır. F tipi saldırısı, 19 Aralık katliamı, ölüm oruçları vb. karşısındaki tutumları bunu yeterli açıklıkta göstermiyor mu? Dahası F tipleri, bizzat ABnin kendinin de uyguladığı ve teşvik ettiği hücreler değil mi?
Sermaye iktidarı gerçekten de ABye uyumun gereklerini yapıyor. Fakat bu hiçbir şekilde demokratikleşme değildir. Baştan ayağa faşizm elbisesini giymiş olan sermaye iktidarı kendiliğinden veya bugün görünürde dışardan dayatılıyor diye demokrasi bahşedebilecek durumda değildir. Tersine, demokrasi paketleri adı altında açıklarını kapatmakta, faşist zor düzenini tahkim etmektedir.
Demokrasi işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin büyük bedeller gerektiren dişe diş mücadeleleriyle, devrimci iktidar mücadelesinin yan ürünü olarak kazanılabilir. Böylesi kazanımların kapitalizm koşullarında korunabilmesi de, gene işçi sınıfı ve emekçilerin kesintisiz mücadelelerini gerektirmektedir.
Gerek 12 Eylül ruhunun hüküm sürdüğü Türkiyenin süreçleri, gerekse AB ülkelerinin dünü ve bugünü, bunu bir an olsun akıldan çıkarmamayı dayatıyor.
|