NATO Zirvesi 28-29 Haziran tarihleri arasında İstanbulda gerçekleşecek. Binlerce insanın ölümünden sorumlu emperyalist devletlerin temsilcilerine ev sahipliği yapılacak. Bu yüzden bu toplantının yapılmasını engellemek biz işçi ve emekçilerin görevidir.
NATO emperyalizmin örgütlü-silahlı gücüdür. Nasıl ki İMF, emperyalist sömürü ve yağmanın iktisadi yolla ve antlaşmalarla ülkelere dayatılması için oluşturulmuş bir kurum ise; aynı şekilde NATO da bu sömürü ilişkilerinin silah zoru ve askeri güç ile dayatılması ve korunması için oluşturulmuş bir güçtür.
Bugün ülkemizde işçi ve emekçilerin yaşadığı her sorun kapitalist sömürü ilişkilerinden kaynaklanmaktadır. Gelir dağılımındaki uçurumun büyümesi, emekçilerin ekonomik ve sosyal yaşamlarının daha da kötüleşmesi, çalışma koşullarının ağırlaşması, işsizliğin artması, her türlü sosyal güvencenin tasfiye edilmesi ve bunlara bağlı olarak toplumsal yozlaşmanın ve ahlaki çöküntünün boyutlanarak büyümesi vb.nin temelinde kapitalist sömürü yatmaktadır. Emperyalistler de bu kapitalist sömürü düzeninin devamı için ve elbette kendi çıkarları doğrultusunda, yerli işbirlikçilerinin de desteğiyle İMF gibi kuruluşları devreye sokarak ülke ekonomilerini ele geçirir, yönetir hale gelirler. Ekonomik açıdan bağımlı olan ülkeler, siyasal bağımsızlıklını da kaybederler. Türkiyenin İMFden alacağı kredinin, Iraka asker gönderip göndermemesine bağlı olması gibi. Ya da ülkenin stratejik kuruluşlarının, doğal zenginliklerinin ve madenlerinin özelleştirme yoluyla yerli ve yabancı sermaye çevrelerine peşkeş çekilmesi, kamuda çalışan binlerce işçinin işten atılması, tarımın çökertilip kendi kendine yeten bir ülkenin dışarıya bağımlı hale getirilms, eğitim ve sağlık hizmetlerinin özelleştirilip, emekçilerin en zorunlu ihtiyaçlarını bile karşılayamayacak duruma getirilmesi; tüm bunlar İMF dayatmalarıyla gerçekleşmiştir. Hükümetler değişse bile İMF yıkım programlarının uygulanması değişmemiştir. İMFye danışılmadan, ondan izin alınmadan tek bir adım bile atılmamaktadır. Atıldığı taktirde ağır bedeller ödettirilmektedir.
Tüm bunlara karşı olmak NATOya karşı çıkmayı gerektirmektedir. Çünkü emperyalistler için bu koşulların süreklileştirilerek güvenceye alınmasının temel bir aracıdır NATO. Yanısıra bu koşulların emekçilerin üzerinde yarattığı tepkilerin bastırılmasının bir aracıdır. Bunun böyle olduğunu en iyi yine bu ülkenin tarihi göstermektedir. Geniş halk kitlelerinin her uyanışına ve toplumsal muhalefetin her yükselişine eşlik eden darbeler NATO karargahlarında planlanırken, bu darbelerin paşaları da yine buralarda eğitilmiş ve yönlendirilmişlerdir. 24 Ocak Kararlarının hayata geçirilmesi için, o dönem toplumsal muhalefet ortamında ve işçi-emekçi mücadelesinin sürekli yükseldiği koşullarda, bunu başarabilmeyi ancak bir darbeyle mümkün gören emperyalist haydutlar ve işbirlikçileri gerekli planlamayı yapıp düğmeye bastılar.öylece istedikleri saldırı kararlarını hayata geçirme imkanına kavuşmuş oldular.
Öte yandan NATO, üye ülkelerde Gladio, Kontr-gerillla vb. isimlerle yasadışı örgütler kurarak siyasi cinayetler işlemiş, provokasyonlar ve katliamlar örgütlemiş, birçok kişiyi işkence tezgahlarından geçirmiştir. Tüm bu yöntemlerle toplumsal muhalefeti, işçi ve emekçilerin mücadelesini bastırmaya, yıldırmaya ya da saptırmaya çalışmıştır. Maraş, Çorum, Sivas katliamlarının, Gazi provakasyonunun örgütlenmesinin perde arkasından hep kontr-gerilla çıkmıştır. Öte yandan 1 Mayıs 1977deki provakasyonun, 16 Mart katliamının, cezaevleri katliamlarının, Musa Anter vb. kişilerin öldürülmesinin planlayıcısı ve örgütleyicisi de yine kontr-gerilladır. Abdullah Çatlıları, Yeşilleri, şu sıralar medyada gündeme gelen Abdulkadir Ayganları her türlü işkence yöntemi üzerinden eğiterek uzmanlaştır ve onlar gibi işkencecilerin elinde yüzlerce devrimcinin, sosyalistin, aydının katledilmesini sağlayan kontr-gerilladır. Kontr-gerillanın arkasında ise her zaman emperyalist odaklar, özellikle de NATO durmaktadır.
İşkence yöntemleri ve tekniği üzerine yurtdışında NATO karargahlarında eğitim alan kontr-gerilla elemanları, bu bilgi ve becerilerini ülke içinde de uzmanlaşmanın vesilesi haline getirmektedir. Hitler rejimi artığı işkenceci SS subaylarının önce ABD ve ardından NATO tarafından göreve alınması tüm dünyaca bilinen bir gerçektir. Yanısıra ülkemizde kontr-gerillanın sivil planda da, sendikalardan medya kuruluşlarına kadar birçok meslek grubuna yayıldığı ve hepsinin kendine biçilen misyon gereği hareket ettiği artık bilinen bir gerçektir.
Tekelci burjuvazi, emperyalistlerle ortak çıkar gereği, işlevi bu olan NATOya kabul edilebilmek için Kore savaşına katılmış, binlerce gencimizin ölümüne neden olmuştur. Hem de haksız bir savaş uğruna, haksız bir tarafta saf tutmak pahasına bu yapılmıştır. Ve bu üstün fedakarlığın bedeli olarak ülkemizin topraklarında NATO kapsamında askeri üsler kurulmuştur. Bu üslerden kalkan uçaklar, emperyalist politikalar doğrultusunda Afgan ve Irak halklarının üzerlerine bombalar yağdırmıştır.
NATOnun ülkemizde görünen yüzü bunlar iken, dünya halklarına yaşattığı acılar ve zulümler de hafızalardan silinmemiştir. Kuruluş amacını Sovyetler Birliği şahsında sosyalizmin yayılmasına karşı olduğuna dayandıran NATO, iddia edildiği gibi bir savunma örgütü değil, bir savaş ve saldırı örgütü olmuştur. Sovyetler Birliği ve Doğu Bloku ülkeleri içinde provakasyonlar çıkartmaya çalışmış, bu ülkelerle iyi ilişkiler içerisinde olan ülkelere siyasi-ekonomik yaptırım kararlarının alınmasını sağlamıştır. Koreye, Somaliye, Yugoslavyaya saldırarak fiili müdahalelerde bulunmuştur. Emperyalist devletler kendi emperyalist çıkarlarına uymayan devletlere boyun eğdirmek ve gözdağı vermek için her türlü yola başvurmuşlardır. Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla kuruluş amacını tiren NATOnun dağılması gerekirken, yeni hedefler ve görevler kapsamında dünya halklarının celladı olmaya devam etmektedir. Bu yeni görevin esası da Sovyetler Birliğinin varlığı koşullarında kısmen azalttıkları sömürü çarkını yeniden azami boyutta işletebilme güvencesini sağlamaktır. Tabii bunun yeni bir proleter kitle hareketi ve halk ayaklanmalarını başlatması gibi bir tehlike yaratacağını biliyorlar, yeni dönem azırlıklı olmak istiyorlar.
İşte 28 Haziranda başlayacak olan bu zirvede, bu yeni hedefler çerçevesinde, özellikle de Ortadoğuya dönük yeni planlar yapılacak. Bu planlar çerçevesinde sermaye devletine önemli görevler verilmesi düşünülüyor. Yani biz işçi ve emekçilerden Ortadoğu halklarının köleleştirilmesi planı çerçevesinde emperyalistlere hizmet etmemiz bekleniyor. Ölmemiz ve öldürmemiz isteniyor. Topraklarımızın yeni işgaller için alabildiğince ve sınırsızca kullanıma açılması talep ediliyor. Üstelik bunun için Amerikalı haydutlara ikinci Vietnamı yaşatma yolunda ilerleyen Iraktan başlamamız isteniyor.
Tarih boyunca unutamayacağımız böyle bir utancı yaşamamak için emperyalistlerin ve yerli işbirlikçilerinin oyunlarına gelmemeli, isteklerini reddetmeliyiz. Denizlerin bizlere bırakmış olduğu geleneği kuşanıp, emperyalist haydutlara yakışan bir karşılama töreni hazırlamak, başta Irak halkı olmak üzere tüm ezilen halklara karşı boynumuzun borcudur.
Nasıl ki sermaye devleti 28 Haziranda gelecek olan emperyalist efendileri için hazırlanıyorsa, aynı sorumlulukla biz işçi ve emekçiler de halkların kardeşliği için hazırlanmalıyız.
Kahrolsun emperyalist işgal örgütü NATO!
Yaşasın proletarya enternasyonalizmi!