6 Kasım '04
Sayı: 2004/44 (36)


  Kızıl Bayrak'tan
  Emperyalist barbarlık ve kapitalist yıkımın pençesindeki dünyada emekçilerin geleceği
  Felaket tsunaminin değil emperyalizmin eseridir.
  Deprem ve onbinleri yutan dev dalgalar
  Özelleştirme talanı sürüyor!
  Soruşturma terörü yine sahnede!
  2004 yılında sınıf hareketi
  2004 yılı ve kamu emekçileri hareketi
  Başbakan'ın Suriye gezisi
  Ekonomik büyüme ve işsizlik
  Kürt liberallerinin AB hüsranı
  BDSP'den sempozyuma çağrı
  Yoksulluğa mahkum, yozlaşmaya teslim olmayalım!
  Gençlik hareketi ve komünist gençliğin görevleri-2 / Orta sayfa
  İÜ'de ortak çalışmamız güçlenerek sürüyor
  Mimar Sinan Üniversitesi öğrencileri gözetleniyor
  YTÜ Davutpaşa Kampüsü'nde şenlikli eylem
  Irak'ı işgal eden emperyalist ordular acz içinde
  İşgalci askerler katlettikleri Iraklılar'ın organlarını da çalıyor
  Ertelenen Ukrayna seçimleri yeniden yapıldı
  2005'e girerken.../2
  Genç İşçi Bülteni'nden
  Esenyurt-Kıraç İşçi Bülteni'nden
  Toplumcu şair Şükran Kurdakul'u yitirdik
  Katliamlara karşı direniş kazanacak!
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 

2004 yılında sınıf hareketi...

Yeni yıla sarkan saldırılara karşı
birleşik mücadele ihtiyacı

Komünistler, bundan tam bir yıl önce, 2004 yılı başlarında sınıf ve kitle hareketinin o günkü durumuna ilişkin şu tespitleri yapmışlardı.
?2003 yılı Türkiye işçi sınıfı için tarihi önemde kayıpların yaşandığı bir yıl oldu. İşçi sınıfına kölelik koşullarında çalışmayı ve kuralsız bir sömürüyü dayatan yeni iş yasası, burjuvazi payına neredeyse sorunsuz olarak elde edilen tarihi bir başarı sayılmalıdır. Bu çapta bir saldırının bu denli kolayca gerçekleşmesi, işçi hareketinin bugünkü bilinç ve örgütlülük düzeyi ile önderlik durumunu da bütün açıklığıyla ortaya koymaktadır.
?Burjuvazinin faşist 12 Eylül saldırısı ile başlayan 20 küsur yıllık sistematik çabası, ?80?li yılların sonu ve ?90?lı yılların başında bir süreliğine ve kısmen dizginlenebilmiş olsa da, sonuçta bugün işçi hareketini yakın tarihinin en güçsüz, dağınık ve etkisiz durumuna düşürmeyi başardı. Bugün işçi sınıfı toplumun tümünü ilgilendiren ya da özel olarak kendisine yönelen sorunlar ve saldırılar karşısında güçsüz ve çaresiz durumdadır.
?Fakat işçi hareketi için bundan daha geriye düşmek artık mümkün değildir. Saldırıların çalışma ve yaşam koşullarını çekilmez hale getiren sonuçları, işçi sınıfı saflarında süreci tersine çevirecek birikimi de günden güne güçlendirmektedir. Geride kalan yılın işçi hareketi verileri tersinden de bu gelişmeye işaret etmektedir. Sendika bürokrasisine duyulan güvensizliğin işçileri pasifliğe ve ilgisizliğe ittiği dönemin aşılmakta olduğunu gösteren belirtiler çoğalmaktadır. Sendika bürokrasisinin tüm ihanetine ya da teslimiyetçi, oyalayıcı tutumlarına rağmen, özelleştirme gündemindeki işkollarında işçiler hissedilir bir direnç göstermişlerdir. Çoğu durumda başarısızlığa uğramasına ve böylece toplu tensikatlara yol açmasına rağmen tek tek işyerlerinde işçilerin sendikalaşma mücadeleleri giderek yaygınlaşmaktadır.? (Ekim?in Ocak ?04 tarihli 233. sayısının başyazısından...)
Geride bıraktığımız yılda, sınıf hareketi cephesinde yaşananlar, yukarda çizilen tablonun esas olarak varlığını koruduğunu göstermektedir. Sınıf hareketi içerisinde 2004 yılından önce başlayan olumlu ya da olumsuz süreçler 2004 yılında ciddi bir değişikliğe uğramamışlar, fakat daha da belirginleşmişlerdir. Fakat buna bakıp, 2004 yılını sınıf hareketi açısından bir önceki yılın basit bir uzantısı olarak değerlendirmek de mümkün değildir. 2004 yılını farklı kılan nedenleri ve gelişmeleri ayrı başlıklar halinde ortaya koymaya çalışalım.

Genel kurullar ve sendikal ihaneti
aşmaya dönük çabalar


2004 yılının başlarında sermaye, kölelik yasası üzerinden kazanılan kolay başarıya da yaslanarak daha kapsamlı saldırıların hazırlıkları içerisindeydi. ?Kamu reformu? başlığı altında gündeme getirilen yasa değişiklikleri bu kapsamlı saldırı planının temel ve öncelikli adımlarından biriydi.
Aynı dönemde sınıfın gündemindeki önemli konulardan biri sendikalarda yaşanan genel kurul süreçleriydi. Aralık ayında yapılan Türk-İş Genel Kurulu?nda geleneksel sendikacılık anlayışının iflası hiçbir kuşkuya yer olmayacak şekilde belgeleniyordu. Yine Aralık ayında yapılan Birleşik Metal Genel Kurulu ise sınıfın nispeten diri kesimlerinin sendikal ihanet cenderesini aşmaya dönük arayışlarının ifadesi oluyordu. Hem geleneksel sendikacılığın gözle görülür biçimde çökmesi, hem de bunu aşmaya dönük kimi arayışların su yüzüne çıkması, 2004 yılı içerisinde sendikal ihanetle ciddi bir hesaplaşmanın yaşanacağı yönünde beklentileri de besliyordu.
Komünistler o dönem yaptıkları değerlendirmelerde, sendikal ihanet belasının ortadan kaldırılmasının yolunun devrimci siyasal temellere dayalı bağımsız, militan bir sınıf hareketi yaratmaktan geçtiğini ısrarla vurguladılar. Bu olmadan sendikalarda yaşanacak yönetim değişikliklerinin işin esasında hiçbir şeyi değiştirmeyeceğini söylediler.
Komünistlerin söyledikleri, iç hesaplaşmalar nedeniyle Şubat?tan Haziran?a ertelenen DİSK Genel Kurulu yapıldığında tümüyle doğrulandı. Belirtmek gerekir ki, diğer konfederasyonların genel kurullarına bakıldığında DİSK Genel Kurulu bir dizi olumluluk taşıyordu. Tabanın talep ve arayışlarının sınırlı da olsa genel kurula yansıması bunların içinde en kayda değer olanıydı. Fakat aynı genel kurul sendikal bürokrasiyi aşmanın pek de kolay olmadığını; tabanda devrimci siyasallaşmaya, bunun ifadesi olan bir örgütlü çabaya dayanmayan tepkilerin eninde sonunda sendikal bürokrasi tarafından yedekleneceğini, hiç değilse etkisizleştirileceğini de bütün açıklığıyla gösterdi. Geçmiş dönemin tüm sorumluluğunu taşıyan Süleyman Çelebi, ön aylarda kendi sendikalarında yönetime gelen ve tabanın sesi sınıf sendikacılığının temsilcisi olduklarını iddia eden başkanları da listesine alarak yeniden yönetime seçildi.
Genel kurul süreçlerini bir yana bıraktığımızda, 2004 yılı içerisinde yaşanan en ciddi sendikal ihanetle hesaplaşma çabasının Castleblair işçileri tarafından ortaya konulduğunu söylemek gerekir. Castleblair?de, sendikal örgütlülüğün yaratılmasında belirleyici rol sahibi öncü işçiler, satış sözleşmesinin imzalanmasının hemen öncesinde ve sendikanın da onayıyla işten atıldılar. İşten atılan öncü işçiler patrona ve ihanetçi DİSK-Tekstil yönetimine karşı cepheden tutum alarak Temmuz ayının ilk günlerinde fabrika önünde direnişe geçtiler. Sayıca az olmalarına rağmen, bir taraftan sendikal örgütlülüğü savundular, bir taraftan da her türlü yol ve yöntemi kullanarak sendikal ihaneti teşhir ettiler. Ortaya koydukları tutumla sınıf hareketinin gündemine girdiler. Sendikal ihanete karşı mücadelenin nasıl olması gerektiğine ilişkin olumlu bir örnek yarattılar.

Sınıf hareketinde bir saflaşma:
2004 1 Mayıs'ı


1 Mayıs?a ilişkin tartışmalar ve alınan tutumlar 2004 yılında sınıf hareketinin önemli gündemlerinden biriydi. Özellikle İstanbul kutlamalarının nerede ve nasıl yapılacağına ilişkin tartışmalarda bir ayrışma ve saflaşma yaşandı. Neticede İstanbul?da iki ayrı 1 Mayıs kutlaması yapıldı.
?DİSK ve KESK?in düzenlediği, TMMOB ve TTB?nin desteklediği fiili Saraçhane eylemi, sonuçta sınıf hareketi için önemli bir kazanım oldu. Son güne kadar yaşanan belirsizliklere rağmen 20 bini aşkın bir kitle, Saraçhane?deki fiili eyleme katılarak emperyalist saldırganlığa, sosyal yıkım politikalarına ve 28-29 Haziran?da İstanbul?da yapılacak olan NATO Zirvesi?ne karşı öfke ve tepkilerini haykırdı. Aynı saatlerde Abide-i Hürriyet alanında ise Türk-İş?in düzenlediği bir başka miting gerçekleştirildi. Şişli?deki kutlama geçmiş yıllardaki türden icazetli bir eylem olurken, Saraçhane eylemi; öne çıkardığı NATO zirvesiyle; devletin icazet alanını zorlamayı, hatta dışına çıkmayı başaran duruşuyla, yalnız Abide-i Hürriyet?teki mitingten değil fakat son ylların 1 Mayıs kutlamalarından da önemli bir farklılaşma ve kopuşu gerçekleştirdi.? (Kızıl Bayrak, 8 Mayıs?04 Sayı: 2004/18)
1 Mayıs?a ilişkin Türk-İş ve DİSK arasındaki bu tutum farklılığını abartanlar, DİSK?in tutumunu sendikal harekette bir kopuşun, hatta yeni bir sendikal hareketin habercisi sayanlar oldu. Komünistler o dönem yaptıkları değerlendirmelerde ayakları yere basmayan bu tutumları eleştirdiler. DİSK ve KESK yönetimlerini böyle davranmaya iten gerçek nedenlere işaret ettiler.

Özelleştirme saldırısının küçük ve
orta ölçekli işletmelerde yoğunlaşması
mücadeleyi  zayıflattı


2003 yılında sınıf hareketinin temel direnç noktalarından birini özelleştirme karşıtı mücadele oluşturuyordu. Özelleştirme saldırısı PETKİM, TÜPRAŞ gibi büyük işletmeleri hedeflediği ölçüde, buralarda çalışan binlerce işçinin eylemler yapması ciddi bir hareketlilik anlamına geliyordu. Bu durum 2004 yılında değişti. Çünkü iptaller ve başka nedenlerden dolayı büyük KİT?lerin özelleştirmesinde süreç kesintiye uğradı. Özelleştirme saldırısı, ülkenin değişik yerlerine dağılmış çok sayıdaki küçük ve orta ölçekli işletmenin, farklı yöntemlerle haraç-mezat elden çıkartılması operasyonuna dönüştü. En az 40 işletme bu şekilde özelleştirildi.
Özelleştirmenin hedefi durumundaki işletme ve fabrikaların işçileri arasında örgütlü bir mücadele birliğinin olmayışı, bu saldırıya karşı tepkilerin hemen tamamıyla yerel ve parçalı bir biçim kazanmasına yolaçtı. Eylem ve etkinlikler cılız ve etkisiz kaldı. Toplamında özelleştirme karşıtı mücadele önemli oranda güç yitirdi. Saldırıyı püskürtmek adına kayda değer hiçbir başarı elde edilemedi.
Tek bir işletmedeki eylemler ve mücadele üzerinden özelleştirme saldırısına karşı kalıcı bir başarı kazanılamayacağının güncel bir örneğini ise Bakırköy Sümerbank işçilerinin pratiği gösterdi. Bakırköy Sümerbank işçileri, yıllardır özelleştirmeye karşı mücadele içerisinde örnek tutumlarıyla öne çıkıyorlardı. Kendi fabrikalarına sahip çıktıkları gibi mücadeleyi yaymak için de ellerinden gelen çabayı ortaya koyuyorlardı. Fakat bütün bunlar sermayeye geri adım attırmaya ve fabrikalarını özelleştirme yağmasından korumalarına yeterli olmadı. Birçok işletmedeki sınıf kardeşlerinden farklı olarak Bakırköy Sümerbank işçisi direnerek yenildi.

Birleşik mücadelenin zemini güçleniyor


Kölelik yasasının uygulamaya sokulmasından sonra sermayenin sınıfın ve emekçilerin diğer tarihsel kazanımlarına, bu çerçevede ise temel sosyal haklara el uzatacağı, özellikle kamuda buna uygun bir yeniden yapılanmaya gideceği biliniyordu. Gerek ?kamu reformu? gerekse ?sosyal güvenlik reformu? başlığı altında toplanan saldırı politikaları 2004 yılı içinde gündeme getirildi. Saldırı, asalak sınıf dışında neredeyse toplumun tamamını bir biçimde hedef tahtasına oturtuyor, onlar açısından çok önemli olan hak ve hizmetlerin önemli ölçüde tırpanlanmasını öngörüyordu. Saldırının bu kapsamı, örgütlü ve örgütsüz kesimleriyle işçi sınıfı ve emekçileri ortak düşmana karşı ortak mücadele fikrine iten, bu yanıyla da birleşik mücadelenin zeminini güçlendiren bir nitelik taşıyordu.
Kamu Reformu Temel Yasası?nın mecliste görüşüleceği sıralarda gerçekleştirilen, onbinlerce işçi ve emekçinin katıldığı, 6 Mart Ankara mitingi bir yerde bunun ilk ispatı oldu. Hükümet, işçi ve emekçilerin ortak mücadele eğilimini ve yaklaşan yerel seçimi de gözeterek yasanın çıkartılmasını seçimler sonrasına erteledi.
Benzer bir durum sonbahar aylarında sosyal haklara dönük saldırıların ilk adımı olarak gündeme getirilen SSK hastanelerinin devri konusunda da yaşandı. Sermayenin, SSK hastanelerinin devrini işçilerin çıkarına yapılan bir işmiş gibi gösterme çabaları önemli ölçüde sonuç vermesine rağmen hastanelerin devrine karşı hissedilir bir kamuoyu baskısı oluştu. Buna Köy Hizmetleri?nin kapatılması ve buradaki işçilerin eylemleri de eklenince sınıf ve kitle hareketi Ekim-Kasım aylarında gözle görülür bir canlanma içine girdi. Bir dizi yerel eylemin ardından 20 Kasım?da Ankara?da büyük bir miting yapıldı.
Saldırının esas büyük kısmı 2005 yılına sarkmış durumda. Saldırıların değişik alanlara yayılmasıyla birlikte birleşik mücadelenin zemini önümüzdeki aylarda daha da gelişip olgunlaşacak. Bu nedenle birleşik mücadele zemininin ne ölçüde kullanılıp kullanılamayacağını önümüzdeki aylar gösterecektir.

****************************************************************

Sınıf içinde güçlenen örgütlenme eğilimi


Düzenin siyasal sahnedeki oyunlarda asgari bir başarı sergilediği, yanısıra sınıfın sendikal örgütlülüğünün görülmedik derecede kan kaybettiği tüm bu süreçte, çalışma koşullarının ağırlığından, ücret ve hak kayıplarından bunalan örgütsüz kesimlerde sendikal örgütlenme çabaları hiç eksik olmadı. Sendikaların halihazırdaki tablosuna, işçilerin kendiliğinden çabasıyla gerçekleştirdiği sendikal örgütlenmelerin sendikal bürokrasinin dolaysız katkısıyla sıkça tasfiye edilmesine, üstüne bir de tensikatlar yaşanmasına rağmen, işçilerin işyeri sorunlarından kaynaklı tepkilerinin geliştiği her durumda başvurdukları ilk adres yine sendikalar oldu. Çalışma koşullarının iyice ağırlaştırıldığı, ücret zamlarının iyice güdükleştirildiği son iki yılda, sendikal örgütlenme eğilimi çok daha yaygın ve güçlü hale geldi. (Ekim, sayı 240, Aralık 2004 Sendikal örgütlülüğün durumu...)


Sendikal korucular ve ikiyüzlülük


Sendika bürokrasisi ise politik mücadele düzleminde bir takım ileri söylem ve çıkışlarla (DİSK?in son 1 Mayıs manevrası bunun bir örneğidir), özellikle ileri ve öncü işçi ve emekçilerin sendikal cephede birikmiş tepkilerini yumuşatmaya çalışıyor. Yakın dönemde yaşanan bir dizi örnek, sendikal bürokrasinin böyle dönemlerden soluk alarak çıktığını gösteriyor.
Sendika bürokrasisinin bu tutumunu son 1 Mayıs?ın yanısıra NATO karşıtı kampanya şahsında da somutlayabiliriz. NATO?nun emperyalist çıkarları güvencelemede etkili bir aygıtı olduğu, emperyalistlerin dünya çapında işçi ve emekçileri köleleştirmek ve yağmayı sorunsuz sürdürebilmek için kullandığı, İMF tarafından dayatılan genel ekonomik ve sosyal yıkım saldırılarının önünün NATO türü politik-askeri oluşumlarla açıldığı bilinir. Sorun birçok siyasal ve sendikal çevre tarafından bu biçimde de konulur. Ancak pratik tutuma gelindiğinde, örneğin DİSK kölelik yasalarının altına imza atar, işyerleri ölçeğinde esnek çalışmanın ortağı olur, sefalet ücretlerine kriz bahanesiyle onay verir. KESK emperyalizmin bir dayatması olan ?Kamu yönetimi reformu?na karşı pratikte neredeyse tümüyle hareketsiz kalır. Fakat her iki konfederasyon iş genel NATO karşıtlığına gelince ateşli çıkışlar yapmak yoluna gider ve böylece, kendi somut sorumluluk alanlarında suça varan olumsuz icraatlarını örtüp unutturmaya çalışırlar. (Ekim, sayı: 240, Aralık 2004 Sendikal Örgütlülüğün Durumu...)

**********************************************

Eylem ve etkinliklerden kısa kısa....


TUYAB devrimci tutsaklara kart gönderdi

29 Aralık günü Galatasaray Postanesi önünde saat 12:30?da biraraya gelen TUYAB?lı aileler devrimci tutsaklara kart gönderme eylemi yaptılar. 30 kişinin katıldığı eylem postane önünde basın metninin okunmasıyla başladı. Açıklamada ?Bu yasayla herşey suç haline getirilmiştir. Susmak, konuşmak, türkü söylemek disiplin gerekçesidir? denildi. Tecride karşı mücadelenin yeni yılda da kararlılıkla süreceği ifade edildi. Eylemde ?Zindanlar yıkılsın tutsaklara özgürlük!?, ?Devrimci tutsaklar onurumuzdur!?, ?Devrimci irade teslim alınamaz!?, ?Anaların öfkesi katilleri boğacak!?, ?Ceza İnfaz Yasası iptal edilsin!? sloganları atıldı. Kartların gönderilmesinin ardından eylem sona erdi. (Kızıl Bayrak/İstanbul)

İHD'den Adalet Bakanı'na mektup
İHD, 28 Aralık günü saat 12:00?de Galatasaray Postanesi?nden Adalet Bakanı Cemil Çiçek?e cezaevindeki sorunlarla ilgili bir mektup yolladı. Mektupta, ?Cezaevlerinde reform adı altında yapıldığı iddia edilen her uygulama mahpusların yaşamlarını daha ağırlaştırmış ve dayanılmaz koşullar olarak yansımıştır? denildi. (Kızıl Bayrak/İstanbul)

Zonguldak'ta 19 Aralık katliamı protestosu
19 Aralık 2000?de ?hayata dönüş? operasyonu adı altında gerçekleştirilen katliamı ve yeni Ceza İnfaz Yasası?nı pretesto etmek için Ekim Gençliği, YDG, DGH, SGD ve SDG ortak bir basın açıklaması gerçekleştirdi. 19 Aralık günü Madenci Anıtı önünde yapılan açıklamada ?19 Aralık katliamının hesabını soracağız!? pankartı açıldı. Eylemde sık sık ?Devrim şehitleri ölümsüzdür!?, ?Yasasın 19 Aralık direnişimiz!?, ?Bedel ödedik bedel ödeteceğiz!?, ?Katil devlet hesap verecek!? sloganları atıldı. (Ekim Gençliği/Zonguldak)

Faşist saldırılara karşı devrimci dayanışma
13 Aralık günü ZKÜ öğrencisi İnan Odabaşı sivil faşistlerin saldırısına uğramış, bu saldırı üzerine biraraya gelen devrimci-demokrat öğrenciler sivil faşistlere yanıt vermişti. 27 Aralık günü öğlen arası devrimci dayanışmayı artırmak amacıyla üniversite kantininde bir etkinlik gerçekleştirdik. Etkinlikte saldırıya uğrayan arkadaşımız kısa bir konuşma yaptı. Ardından devrimci türkü ve marşlarımızı seslendirdik. Çekilen halaylarla etkinliğimizi sonlandırdık.
Bu arada Zonguldak Barosu, KESK Şubeler Platformu ve TMMOB Zonguldak İl Koordinasyonu da 21 Aralık günü Eğitim-Sen binasında yaptıkları açıklama ile ZKÜ öğrencisi İnan Odabaşı?na faşist gruplarca yapılan saldırıyı kınadılar. (Ekim Gençliği/Zonguldak)