6 Kasım '04
Sayı: 2004/44 (36)


  Kızıl Bayrak'tan
  Emperyalist barbarlık ve kapitalist yıkımın pençesindeki dünyada emekçilerin geleceği
  Felaket tsunaminin değil emperyalizmin eseridir.
  Deprem ve onbinleri yutan dev dalgalar
  Özelleştirme talanı sürüyor!
  Soruşturma terörü yine sahnede!
  2004 yılında sınıf hareketi
  2004 yılı ve kamu emekçileri hareketi
  Başbakan'ın Suriye gezisi
  Ekonomik büyüme ve işsizlik
  Kürt liberallerinin AB hüsranı
  BDSP'den sempozyuma çağrı
  Yoksulluğa mahkum, yozlaşmaya teslim olmayalım!
  Gençlik hareketi ve komünist gençliğin görevleri-2 / Orta sayfa
  İÜ'de ortak çalışmamız güçlenerek sürüyor
  Mimar Sinan Üniversitesi öğrencileri gözetleniyor
  YTÜ Davutpaşa Kampüsü'nde şenlikli eylem
  Irak'ı işgal eden emperyalist ordular acz içinde
  İşgalci askerler katlettikleri Iraklılar'ın organlarını da çalıyor
  Ertelenen Ukrayna seçimleri yeniden yapıldı
  2005'e girerken.../2
  Genç İşçi Bülteni'nden
  Esenyurt-Kıraç İşçi Bülteni'nden
  Toplumcu şair Şükran Kurdakul'u yitirdik
  Katliamlara karşı direniş kazanacak!
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



Gençlik hareketi ve komünist gençliğin görevleri

(Geçen sayıdan devam...)

Gerektiğinde kendi başına fakat olanaklı
olduğunca en geniş güçlerle...


Bugün partinin gençlik harketinin durumuna ilişkin bir değerlendirmesi ve buna bağlı olarak ortaya konulmuş bir politikası var. Komünist gençliğin güncel görevi bu politikayı hayata geçirmeye kilitlenmek, başarısı için azami çaba sarfetmek, bu başarıyı güvenceleyebilmek için her türlü araçtan, olanaktan ve fırsattan zamanında ve en iyi biçimde yararlanabilmektir. Hedef birleşik, kitlesel ve örgütlü bir devrimci gençlik hareketi yaratmaktır. Belirlenmiş politika temelde buna yöneliktir, doğruluğunu olduğu kadar başarısını da sınayacak olan budur.
Hiçbir pratik adım ya da önceliğin önüne koymaksızın, tersine, tam da pratik çalışma ve mücadeleye paralel olarak ve onunla içiçe, dahası pratik deneyimin yarattığı açıklıklardan da yararlanarak, bu politikayı gençlik hareketi içinde tartıştırmak ve olgunlaştırmak, başarının önkoşullarından biridir. Biz gençlik hareketinin durumuna ve sorunlarına, bu sorunlara ilişkin çözüm önerilerine ilişkin olarak ortaya konulmuş her düşünceye önyargısızca yaklaşmaya, onu irdelemeye ve tartışmaya hazırız. Fakat aynı tutumu ciddiyet ve sorumluluk sahibi, böyle olduğunu düşünen ve savunan tüm öteki çevrelerden de bekleriz. Bu karşılıklı olarak yapılmak zorundadır, zira gençlik hareketinin içinde bulunduğu kısır döngüden bir an önce çıkmaya şiddetle ihtiyacı vardır ve bu da ancak ortaklaştırılmış politik müdahalelerle olabilir. Politik müdahale ise politika, sorunlara ve çözümlere ilişkin politik açıklık demektir. O halde herkes konuya ilişkin ne düşünüyorsa ortaya koymalı ve ortaya konulanları da önyargısızca tartışmalı, dahası bunu, politik müdahaleyi ve çözüm sürecini asgari sınırlarda olsun ortaklaştırmak üzere yapmalıdır. Bu ise öncelikle bugüne kadar yapılagelen grupçu ve mezhepçi alışkanlıkları terketmeyi, bu çerçevede oluşturulmuş sözde çözüm reçetelerini bir yana bırakmayı, sorunlara olduğu kadar çözümlere de gençlik hareketinin tümü ve genel ihtiyaçları üzerinden bakmayı, politik ve örgütsel çözüm önerilerini de bu çerçevede ortaya koymayı gerektirir.
Grupçuluğu kimlik edinmiş ve gerçek sorunlar yerine dar grupsal ihtiyaçları temel kaygı haline getirmiş geleneksel gençlik çevrelerinin buna kolay yanaşmayacağı kesin olduğuna göre onları buna zorlamak da ciddi bir mücadeleyi gerektirir. Bu mücadele verilmeli ve bu tartışma her yolla zorlanmalı, mücadelenin zorlamasıyla ortaya çıkan birlikte iş yapma sürecinin ortamından olduğu kadar deneyimlerinden de bu amaçla en iyi biçimde yararlanılmalıdır.
Gençlik çevrelerini böyle bir tartışmanın ve giderek pratik çözüm sürecinin içine çekme çabası gösterilirken komünist gençliğin özellikle dikkat etmesi gereken temel noktalardan biri, parti tarafından belirlenmiş olsa bile, gençlik hareketinin sorunlarına ve olanaklı çözümlerine ilişkin politikanın, ortaya konulduğu andan itibaren (onu ortaya koyandan bağımsız olarak) artık devrimci gençlik hareketinin tümüne ait olduğu gerçeğidir. Öteki çevrelerin bugün bu politikayı ne ölçüde benimsediklerinden bağımsız olarak, nesnel mantığı ve niteliği ile bu böyledir. Eğer bu politika gençlik hareketinin durumunun nesnel bir değerlendirmesinin ürünüyse, ve daha da önemlisi, şu veya bu partinin öznel ihtiyaçlarını değil fakat devrimci gençlik hareketinin gerçek ihtiyaçlarını hareket noktası olarak alıyor, buna dayanıyorsa, bu durumda belirlendiği andan itibaren bu politika artık devrimci gençlik hareketinin tümüne ait demekir. Bunu gözönünde bulundurmak grupçu önyargıları darbelemeyi ve sorunların daha rahat bir biçimde ele alınmasını ayrıca kolaylaştıracaktır. Burada biçime değil fakat tümüyle işin mantığı ve ruhuyla ilgili bir soruna işaret ettiğimizi özellikle vurgulamak istiyoruz.
Bir başka temel önemde noktaya geçiyoruz. Bu, doğru devrimci politikayı hayata geçirirken kendi gücüne ve bağımsız çalışmasına dayanmak ve güvenmek ile, amaca uygun biçimde en geniş güçleri birleştirmek ve birlikte çalışma yürütmek arasında kurulması gereken doğru ilişki sorunudur. Gerektiğinde kendi başına yürümek güç ve iradesi gösteremeyenler, başkalarını birlikte yürüyüşe çekmek güç ve iradesi zaten gösteremezler. Politik yaşamın genelinde geçerli olan bu ilke, bugünün gençlik hareketi gerçekliği gözetildiğinde özellikle önemli ve geçerlidir. Temel hedef ile günün gerçekleri arasında doğru, amaca uygun düşen bir ilişki ve bütünlük kurabilmektir burada sözkonusu olan. Doğru bir politikanın hayata geçirilmesi mücadelesinde bütünsel hedefi şaşmaz bir güven ve kararlılıkla gözetmek ile, bu değişmez hedefe günün henüz sınırlı ve kısmi kalabilen olanaklarından hareketle ulaşmaya çalışmak iki ayrı şeydir. İlkine ulaşmak tam da ikincisinden hareket etmeyi gerektirir.
Yeni öğrenim yılının bazı ilk deneyimleri bile, çok sayıda grup içinde yalnızca birkaç grubun doğru bir politik tutumla hareket edebildikleri ölçüde ortaya pekala başarılı pratikler konulabildiğini ve tam da bu örnek pratik başarı üzerinden öteki bazı çevrelerin de ortak çalışmanın içine çekilebildiğini göstermektedir. Daha çok İstanbul?a özgü bu olumlu deneyimler, izlememiz gereken yolun ne olduğu konusunda da somut bir fikir vermektedirler. Bütünsel hedefi her zaman gözönünde bulunduracağız ve ona ulaşmaya çalışacağız; fakat ona ulaşmanın biricik yolunun, tam da bugün için olanaklı olandan hareket etmek olduğunu da bir an için bile unutmayacağız. Önemli olan haklı bir zeminde durmamız, gençlik hareketinin ihtiyacı olan doğru ve kucaklayıcı bir politika izliyor olmamızdır. Bu koşula uymak kaydıyla tek başımıza hareket etmekten geri durmayacağımız gibi, bazı sınırlı çevrelerle işe başlamaktan da geri duramayız. Bu politika çerçevesinde bizimle iş yapanların ne kim olduğuna ve ne de güçlerinin ne kadar olduğuna bakacağız. Zira aslolan doğru politikada birleşmektir; ayrım ve tercihler de buna göre olmak, buna göre yapılmak durumundadır. Kimler buna yatkın ya da hazırsa birlikte iş yapmanın, adım atmanın ilk muhatapları da doğal olarak onlar olacaktır. Bu çizgide tutarlılık ve kararlılık gösterilirse zamanla başarı kazanılacağından, zaman içinde daha geniş güçlerin birleşik çalışmaya, mücadeleye ve giderek ortak kitlesel örgütlenme çizgisine kazanılacağından kuşku duyulmamalıdır. Doğru politikanın gücü bunu zorlayacaktır ve inanıyoruz ki olayların akışı bunu kolaylaştıracaktır.
Burada bir başka önemli nokta soluklu olabilmek, bu zorlu süreci soluklu biçimde götürebilmektir. Grupçuluğun ve mezhepçiliğin bir kültür olarak kök saldığı, birçok çevrenin hareketin genelinde umut keserek daha çok kendi grupsal kazanımları üzerinden soruna baktığı bir ortamda ortak çalışmaya, mücadeleye ve birleşik örgütlenmeye dayalı bir devrimci gençlik hareketi hedefine ulaşmak elbette kolay değildir, hele de bir öğrenim yılının sorunu hiç değildir. Fakat komünist gençlik gerekli kararlılık, tutarlılık ve ısrarı gösterebilirse eğer, sorunu bu öğrenim yılı içinde gündemleştirmeyi ve hiç değilse bazı çevrelere benimsetmeyi başarabilir. Bu durumda bazı birimlerde bu öğrenim yılı içinde ilk örnek adımlar atılır ve böylece gelecek öğrenim yılı içinde amaca uygun çözümler için zemin genel planda bir hayli olgunlaştırılmış olur. Koşulların uygun göründüğü bazı birimlere bu çerçevede yüklenmek ve ortaya bazı ilk olumlu örnekler çıkarabilmek bu nedenle sanıldığından da büyük önem taşıyor. Zira bu, sorunun genel planda ve soyut olarak ortaya konulmasına son verecek, olumlu örneklerin genelleştirilmesi üzerinden soruna ve çözüme yüklenme olanağı sağlayacaktır.
Komünist gençliğin bilgisini, deneyimlerini ve yönlendirici değerlendirmelerini içte partiye ve dışta kamuoyuna sürekli biçimde sunduğu bu sürece ilişkin olarak söylemek istediklerimizi şimdilik bunlarla noktalamak istiyoruz.

Gençlik hareketinin bazı güncel sorunları

Gençlik hareketi içinde bugün öne çıkan ya da zaman zaman tartışma konusu olan iki soruna ilişkin yaklaşımımızı da burada bir kez daha kısaca ifade etmek istiyoruz.
Bunlardan ilki son haftalarda yeniden baş gösteren faşist saldırılardır. Bu saldırılara ilerici-devrimci gençliğin anında ve birleşik bir güç olarak yanıt vermesi ve kararlılığını sergilemesi, devrimci gençlik hareketi payına olumlu bir sınav ve önemli bir kazanımdır. Gençlik faşist terör çetelerinin ortamı terörize etmeye yönelik bu türden girişimlerine pabuç bırakmayacağını göstermekle kalmamış, saldırıların gerisindeki polis desteğine ve üniversite yönetimlerinin bu saldırılardaki sorumluluğuna da özel bir biçimde dikkat çekmek yoluna gitmiştir. Genel çizgileriyle yerinde olan bu tutum özellikle İstanbul?da (ki halihazırda olayların merkezi bu kenttir) faşist çeteleri teşhir ve tecrit etmiş, bu arada nispeten daha geniş bir öğrenci kesiminde politik bir duyarlılığa da yolaçmıştır.
Faşist terör çeteleri bu ülkede son 40 yıldır toplumsal muhalefeti terörize etmek için, özellikle de gençlik hareketine karşı kullanılageldiler. Bu konuda artık zengin bir deneyime sahibiz ve bundan böyle bu konuda hiçbir biçimde hata yapma lüksüne sahip değiliz. Oysa bazı ilk belirtiler geçmiş deneyimlerin kolayca gözden kaçırılabileceğinin rahatsız edici işaretlerini vermektedir. Bu türden hatalı tutumların önünü daha en baştan almak, devrimci gençlik hareketinin gelişme seyri ve yakın geleceği bakımından özel bir önem taşımaktadır. Bu çerçevede, saldırılara karşı kararlı bir tutum içinde olan ve üstüne düşeni en etkin biçimde yerine getirmeye çalışan komünist gençliğin, öte yandan bunu, bu saldırıların gençlik hareketi için bir tuzağa dönüşmesi tehlikesine döne döne dikkat çekmekle birleştirmesi, bunu yazılı değerlendirmeler halinde sürekli parti basınımızda işlemesi son derece yerinde bir tutumdur ve onun bu konudaki öncü bilincine dikkate değer bir göstergedir.
Saldırıların özellikle İstanbul?daki en hareketli öğrenci biriminde gündeme getirilmesi rastlantı değil, fakat devletin karanlık odaklarının alışılagelmiş tutumuna tümüyle uygun bir davranış tarzıdır. Amaç bir avuç saldırganla ortamı terörize etmek, bu yolla öğrenci hareketinin dikkatini temel önemdeki sosyal, siyasal ve akademik sorunlardan ayırarak salt bu saldırılara kilitlemek, böylece onu içinden çıkılması zor bir kısır döngüye mahkum etmektir. Faşist saldırıların başarısı tam da bu sonucun ne kadar elde edildiği ile ölçülmelidir. Eğer sonuç gerçekten bu oluyorsa, her seferinde bu çeteler okullardan kovulup atılsalar bile, gerçekte karşı-devrim odakları açısından asıl amaca fazlasıyla ulaşılmış demektir.
Bu saldırıların arkasında hiç de basitçe MHP değil, fakat muhtemelen onun bilgisini ve denetimini de aşan bir biçimde dosdoğru devletin karanlık merkezleri vardır. Bütün bir yakın tarihimiz bunun böyle olduğunu artık en dolaysız olgular ve belgelerle ortaya koymuş bulunmaktadır. Bizde sivil faşist hareket dolaysız olarak devletin denetimindedir ve hep de devletin karanlık odaklarının uygulamaya koydukları planların bir parçası olarak iş görmüştür. Çatlılar?ın ipi her zaman kontr-gerillanın elindeydi ve onun toplumsal muhalefeti terörize etme ve sindirme planlarının tetikçileri durumundaydı faşist terör çeteleri. Bugün bu özellikle böyledir; zira faşist parti olarak MHP bugün artık ?70?li yıllardaki türden teröre dayalı etkin bir iktidar arayışına sahip değildir. Onun bu açıdan posası çıkarılalı çok oldu ve kendi başına iktidar olma sevdası daha Türkeş hayattayken noktalandı. Elbette bu parti bugün de faşist-şovenist saldırgan bir retoriğin merkezi durumundadır, politik güç ve etkisini de önemli ölçüde buradan devşirmeye çalışmaktadır. Fakat bu ideoloji ve politika ile eğitip yetiştirdiği terör çeteleri ya mafya çeteleri olarak dolaysız biçimde sermaye gruplarına ya da tetikçi gruplar olarak doğrudan devletin karanlık odaklarına bağlıdırlar ve bu bağlar faşist partinin kendi denetimini de aşan bir özelliktedir. MHP bu açıdan burjuvazinin ve devletin ihtiyaçlarına göre yararlanabildiği bir faşist militan/çeteci gruplar fideliğidir.
Bu gerçekleri gözönünde bulundurmak, ?Faşizme karşı omuz omuza!? diye haykırırken hedef olarak asıl nereye bakılması gerektiğini gözden kaçırmamak anlamına gelir. Türkiye faşizminin kaynağını ve uygulama araçlarını görmek için Türkiye?nin yakın tarihi çıplak gözle görülebilecek gerçekler sunmaktadır bize. Bunun için 12 Martlar?a ve 12 Eylüller?e ve özellikle de onların hazırlanış süreçlerine bakmak bile kendi başına yeterlidir. Emperyalizm, işbirlikçi büyük sermaye ve onun devleti, bize faşizmin toplumsal dayanağını, siyasal kaynağını ve temel uygulama araçlarını vermektedir. Türkeş?in MHP?si her zaman bunun yalnızca bir parçası, daha çok da tetikçisi oldu; faşist ideolojiyi yaygınlaştırmak ve daha da önemlisi ortamı terörize etmek doğrultusunda etkin bir biçimde kullanıldı ve bilindiği gibi günü geldiğinde aynı güçler tarafından geri plana da itilebildi.
Dolayısıyla bugün yeniden yaygınlaştırılacak gibi görünen sivil faşist saldırıları ele alırken, MHP ne yapmak istiyor diye sormak yerine devletin karanlık güç odakları gelişme potansiyeli taşıyan gençlik hareketine hangi yeni tuzakları hazırlamak peşinde diye sormak, olup biteni doğru değerlendirmek için temel önemde ilk koşuldur. Ne yapmak istedikleri sorusuna ise geçmiş deneyimler üzerinden kolayca yanıt bulabiliriz. İlerici-devrimci gençlik hareketi bugün emperyalist savaştan AB hayallerine, özelleştirmeden paralı eğitime, üniversitelerin şirketleştirilmesinden inceltilerek sürdürülmek istenen YÖK kıskacına kadar bir dizi temel önemde toplumsal ve siyasal sorun üzerinden, yani toplumun öteki emekçi sınıf ve katmalarını da dolaysız olarak ilgilendiren ve dolayısıyla gençlik hareketini onlara yakınlaştıran gündemler üzerinden güç kazanmaya ve kitleselleşmeye çalışmaktadır. Oysa bir avuç çetecinin ortamı terörize eden saldırısı bir anda tüm bu gündemleri geri plana itiyor ve herşey bir süreliğine de olsa bu bir avuç saldırganla uğraşmaya kilitlenebiliyor. İşte devletin karanlık güç odaklarının uygun yöntemlerle polisten ve okul idarelerinden de destek alarak gündeme getirdikleri saldırılarla amaçlanan da tamı tamına budur. Gençlik hareketi eğer bu tuzağa düşmez ve bu oyunu bozarsa, faşist saldırıları gerçekten püskürtmüş ve tuzakları boşa çıkartmış olur. Yok sorunu bir avuç saldırganla uğraşmaya indirgerse, bu durumda tuzağa boylu boyunca düşmüş olur.
Bu saldırıların bugün devrimci öğrenci gruplarını çevreleyen en yakın halkalarda bir duyarlılık yaratmış, bu sınırlarda safları biraz genişletmiş ve politizasyonu artırmış olması da yanıltıcı olmamalıdır. Buna bugün için bir olanak olarak bakılabilir, ama bunun üzerine yapılacak hesaplar kaba bir dargörüşlülük ifadesi olmaktan öteye gidemez. Zira saldırılarla ortam sistematik biçimde terörize edildiği ölçüde, temel hedeflerle birlikte bu destek halkaları da zamanla kaybedilir. Bu konuda ?70?li yılların zengin ve acılı deneyimi ortada hiçbir tartışma ve tereddüt bırakmamaktadır.
Dolayısıyla yapılması gereken, bu saldırılara karşı kararlı duruşu bu saldırıların kaynağına ve amacına yönelik kapsamlı bir aydınlatma ve ajitasyon çalışması ile birleştirmek, geniş öğrenci kitlelerine saldırıların gerçek kaynağını göstermek, devleti, hükümeti, polisi ve üniversite yönetimlerini olup bitenden sorumlu tutmak, demokratik kamuoyunda ve işçi-emekçi hareketi içinde bu çerçevede bir duyarlılık oluşturmak ve destek örgütlemek, bu arada öğrenci gençliğin temel sorunlarına dayalı gündemlere ne pahasına olursa olsun bağlı kalmak, buna dayalı çalışmaları ve mücadeleyi hiçbir koşulda aksatmamaktır.
Tümüyle farklı nitelikte olan ikinci soruna geçiyoruz. Bu gerçekte tümüyle başka nedenlerle ortaya çıkan, ama bazı çevreler tarafından demagojik bir biçimde ?propaganda-ajitasyon özgürlüğü? sorunu olarak sunulan tartışma konusudur. Buna ilişkin tartışmalar ortak iş yapma ve eylemlilik sürecini zaafa uğrattığı, ya da birilerine bundan kolayca geri durma ve bazı reformist çevrelerin kuyruğuna gönlü rahat bir biçimde takılma olanağı verdiği için, burada konu üzerinde kısaca durmamız gerekmektedir.
?Eylemde birlik, propaganda-ajitasyonda serbestlik? olarak formüle edilen ilke ?70?li yıllardan kalan, ama o yıllarda bile yazık ki küçük-burjuva sorumsuzluğu ve tekelciliğinden dolayı çoğu durumda uygulanamayan önemli kazanımlardan biridir. Birlikte iş yapma ve eylem örgütleme süreci elbette propaganda-ajitasyonda tam bir özgürlükle birlikte gitmek durumundadır. Buna herhangi bir sınırlama getirmek bizim işimiz değildir, tersine biz bunun genele ilişkin olduğu kadar bizzat yapılan ortak işe ve örgütlenen eylemliliğe ilişkin tam bir eleştiri özgürlüğü ile de birleştirilmesinden yanayız. Böyle düşündüğümüz içindir ki, gençlik hareketine ilişkin değerlendirmemizin ilk bölümünde, yine bize yakın geçmişten (?60?lı yıllardan) miras bir ifade olan ?birlik-eleştiri-birlik? formülasyonunu ara başlık olarak kullanma yoluna gitmiştik. Birlikte iş yapmak böyle bir eleştiri hakkını tam bir özgürlükle içermek durumundadır, zira ortak iş yapma sürecinin ortaya çıkardığı hatalı tutum ve zaafların üstüne ancak bu sayede gidilebilir ve daha ileri bir birlik zemini ancak bu tür bir eleştirinin düzeltici ve güçlendirici katkısıyla yakalanabilir. Önemli olan eleştirinin dayandığı devrimci kaygı ve yöneldiği devrimci amaçtır; bu alanda devrimci bir sorumluluk ve ciddiyetle hareket etmek kaydıyla, devrimci eleştiri birlik sürecinin biricik gerçek güvencesi işlevi görür. Bunun olmadığı koşullarda ise önce ilkesiz uzlaşmalar yaşanır ve ardından da çok geçmeden ilkesiz ayrılıklar başgösterir; böylece bütün bir süreç zaafa uğrar.
Fakat halihazırdaki tartışmanın özünün bununla yakından uzaktan bir ilgisi olmadığını da önemle vurgulamak istiyoruz. Ortak hedef ve bu hedefte yoğunlaşma kaygısı taşımayıp da, küçük burjuva sorumsuzluğunu ve traji-komik bir hal almış bulunan grup reklamı kaygısını propaganda-ajitasyon özgürlüğü olarak sunanların, buna yöneltilen eleştirileri ve bu çerçevede ortak hedefte yoğunlaşmaya çağrıyı yasakçılık saymak yoluna gitmeleri, basit bir demagojiden öteye bir değer taşımamaktadır. Ama yazık ki güya buradan, bu sorundan kaynaklanan ?anlaşmazlık?lar 6 Kasım?da ortak eylem sürecini yer yer zaafa uğratabilmiştir. Birileri AB?ci teslimiyetçi Kürt hareketinin kuyruğuna takılabilmek için bu bahanenin arkasına saklanabilmişlerdir.
Komünist gençliğin bu durumda alması gereken tutum, ortak eylemin çıkarları adına şu veya bu grubun davranışlarına sınırlama getirmek değil, tam tersine tam bir propaganda-ajitasyon ve eleştiri özgürlüğünü savunmak; fakat bunu, ortak iş ve eylem yapma sürecine karşı küçük-burjuva sorumsuzluğunun etkili bir eleştirisi ve teşhiri ile de birleştirmek olmalıdır. Bu sonuncusu yazık ki gereğince yapılmıyor, oysa sürekli olarak ve bizzat yayın organlarımız üzerinden yapılmak zorundadır. Bırakalım küçük-burjuva sorumsuzluğu dilediğince boy göstersin, fakat biz de bu sorumsuzluğun anlamını, etkilerini ve sonuçlarını acımasızca eleştiriye ve teşhire tabi tutalım. Üstelik olayın olup bittiği dar alanlarda değil, fakat yayın organlarımızda ve dolayısıyla kamuoyu önünde. Sözü edilen alışkanlığın/hastalığın en iyi, en etkili, en sonuç alıcı panzehiri budur, bu davranış çizgisi olabilir ancak.

Gençlik çalışmamızın bazı özel sorunları

Değerlendirmemizi komünist gençliğin kendi yönelimlerine ve çalışmasına ilişkin bazı sorunlarla bitirmek istiyoruz. Bu, yeni şeyler ortaya koymaktan çok, parti tarafından daha önce zaten ortaya konulmuş birkaç temel önemde sorunun, bizzat bu eski değerlendirmelerden de yararlanarak yeniden vurgulanması sınırları içinde olacak ve bu kadarı gerekli yararı fazlasıyla sağlayacaktır.
Partinin gençlik çalışması temelde iki ana amaca yöneliktir. Bunlardan ilki, alt sınıflar gençliğinin kendine özgü toplumsal bir kesim ve güç olarak sınıflar mücadelesinde tuttuğu önemli yerden kaynaklanmaktadır. Bu çerçevede parti güçlü bir devrimci gençlik hareketinin gelişimini ve bunun devrimci işçi hareketinin yedek bir gücü haline getirilmesini önemsemekte, gençlik çalışmasında bunu temel ve belirleyici bir amaç olarak ele almaktadır. Bu temel amacın dayandığı bakış açısını konuya ilişkin bir parti değerlendirmesi şöyle ortaya koymaktadır:
?Toplumsal mücadelede alt sınıfların genç kuşaklarının tuttuğu çok özel yer, taşıdığı çok özel önem, marksist-leninistler için her zaman açık bir sorun olagelmiştir. Tüm devrimlerin ve büyük devrimci mücadelelerin somut deneyimi, gençliğin devrimci siyasal mücadelede taşıdığı çok özel önemi en açık biçimde göstermiştir. Türkiye?nin yakın geçmişi, büyük toplumsal çalkantılara sahne olan son 35-40 yıllık dönemi, bu gerçeği ayrıca doğrulamıştır. Türkiye?nin bu döneminde ilerici-devrimci siyasal mücadelenin yükünü çok büyük ölçüde alt sınıfların genç kuşakları üstlenmişlerdir. Yine Kürt ulusal uyanışı başlangıçta genç aydın kuşaklar içerisinde şekillenmiş, son 13 yıl içerisinde Kürt ulusal hareketinin yaşadığı muazzam gelişmenin esas yükünü de Kürt gençliği omuzlamıştır.
?Komünistler başından itibaren gençliğe ilişkin bu temel gerçeğin bilinci içinde oldular. Devrimlerin ve devrimci siyasal mücadelelerin alt sınıfların genç kuşaklarına ilişkin ortaya koyduğu gerçeği özlü bir biçimde formüle eden, ?Gençliği kazanmak geleceği kazanmaktır!?, ?Gençlik gelecek, gelecek sosyalizmdir!? türünden şiarlar kullandılar...? (Gençlik Çalışmamızın Güncel Esasları, Ekim, sayı: 179, 15 Ekim ?97, başyazı)
İkinci ana amaç ise, daha özel planda öğrenci gençlik çalışması üzerinden anlamını bulmaktadır. Bu, öğrenci gençlik çalışmasına işçi hareketinin devrimci aydın öğe ihtiyacı açısından da bakmak, böylece bu çalışma içinde kazanılmış genç aydın kadroları profesyonel devrimciler olarak sınıf çalışmasına yöneltmektir. Bu, geleneksel sola egemen olan ve daha çok öğrencilerden kazanılmış kadrolarla devrimci örgüt inşa etmek anlamına gelen bildik politikadan tümüyle farklıdır ve bu farkın nereden geldiğini parti yine biraz önce andığımız değerlendirmesinde ortaya koymuş ve bunu öğrenci çalışmasına ilişkin somut görevlere bağlamıştır:
?Geleneksel akımlar, geçmişte ve bugün, öğrenci gençlik içerisinden sağladıkları militan kadro güçlerini, genel bir kural olarak, sınıf dışı kesim ve katmanlara yöneltme yoluna gitmişlerdir. ?80 öncesinde bu yönelim semtlere ve taşraya doğruydu. Şimdilerde ise daha çok semtlere, büyük kentlerin varoşlarına doğrudur. Komünistler ise, küçük-burjuva devrimciliğine yönelttikleri ideolojik eleştirinin ve sınıf yönelimi biçimindeki pratik sürecin bir gereği olarak, bu komünist genç aydın potansiyelini fabrikalara ve atölyelere yöneltme yoluna gitmişlerdir. Bu yeni bir tutum, yeni bir pratik ve elbetteki yeni bir gelenektir. Bu, öğrenci gençliğin bünyesindeki marksist aydın potansiyeliyle, bağımsız bir ideolojik ve örgütsel kimlik kazanma ihtiyacı içerisinde olan işçi sınıfı hareketi arasında kurulmuş sağlam bir köprüdür.
?Bu yeni tutum, pratik ve geleneği burada özellikle hatırlatmamız boşuna değildir. Amacımız, gençlik çalışmamızın, somutta öğrenci gençlik çalışmamızın, bunu çok daha bilinçli bir biçimde gözetmesi gerektiğine dikkat çekmektir. Hareketimizin partileşmesi, sınıf çalışmasının marksist eğitimli ve donanımlı profesyonel kadro ihtiyacını çok daha yakıcı bir hale getirmektedir. Ve biz bu ihtiyacın bir kısmını bizzat öğrenci çalışmasından sağlamayı sürdürmek durumundayız. Gerek bir bütün olarak hareketimiz, gerekse öğrenci çalışması içindeki kadrolarımız, bunu hep gözönünde bulundurmalıdırlar. Bu pratik bağ ve iletişimin, öğrenci çalışmamıza da sağlam bir zemin ve güçlü bir soluk kazandıracağını belirtmek ise gereksizdir.? (Adı geçen değerlendirmeden...)
Burada bugün de söylenebilecek herşey yeterli güç ve açıklıkta ifade edilmiş, somut hedeflere bağlanmıştır. Buna ekleyeceğimiz ise şudur: Komünist gençlik partinin bu hedefinin bilincinde olmalı, yarına dönük görevlerine bu gözle bakmalı, fakat bu konuda aceleci tutumlardan da özenle kaçınmalıdır. Deneyimlerimiz, gençlik çalışmasından sınıf çalışmasına zamansız güç aktarmaya kalkmanın yarardan çok zarar getirdiğini göstermektedir. Buradaki acelecilik hem gençlik çalışmasını yersiz ve zamansız olarak zayıflatan sonuçlar yaratabilmekte, hem de gençlik çalışması ve mücadelesi içinde yeterince gelişip olgunlaşmamış, buradan alabileceklerini gereğince alamamış genç kadroların sınıf çalışması gibi daha zor, karmaşık ve yorucu bir alanda başarısız kalabildiklerini, soluklu davranamadıklarını ve güçlüklere yenilebildiklerini göstermektedir. Bu deneyimleri gözetmeli, sınıf çalışmasına geçmeyi zamansız bir gençlik hevesi sorunu olmaktan çıkarmalı, gençlik çalışması ve mücadelesi içinde çok yönlü olarak eğitilmiş ve olgunlaştırılmış kadroların parti ve sınıf çalışmasına aktarılması sorunu olarak ele almalıyız. Böylece hem gençlik çalışmamızı hesapsız güç kaydırmalarıyla zayıflatmaktan korumuş ve hem de partiye ve sınıf çalışmamıza gerçekten yararlı olabilecek genç kadrolar sunmayı başarmış olacağız.
Bir başka sorun liseli gençlik çalışmasıdır. Gençlik hareketi ve çalışmasının başlı başına bir alanı olması gereken liseli gençliği böylesine bir genel değerlendirme içinde bile ancak kısa değinmeler sınırlarında ele almak başlı başına bir sorun sayılmalıdır. Fakat bu partinin bir ele alış kusurundan çok liseli gençlik hareketinin son yıllarda bir hayli zayıflamış, bu nedenle birçok akımın neredeyse gündeminden düşmüş olmasının ortaya çıkardığı bir sonuçtur. Yine de partimiz kendi payına son zamanlarda bu zayıflığa yüklenmiş ve gelinen yerde hiç değilse bazı kentlerde ilk önemli sonuçlara da ulaşmış durumdadır. Dahası bu çalışmayı giderek daha etkili ve sistematik bir biçimde ele almak, geliştirmek, yaymak kararlılığındadır. Henüz ilk adımlarında olan bu çalışma geliştikçe parti bizzat bu çalışmanın sorunlarına ilişkin olarak değerlendirmelere gidecek, kitlesel bir liseli devrimci gençlik hareketi ve örgütlenmesi geliştirmenin sorunları üzerinde ayrıca ve gereğince duracaktır. (Kaldı ki genç komünistler halihazırda basınımızda bunu parça parça yapmak yoluna da gitmektedirler.)
Biz burada şimdilik yalnızca bu çalışmanın hala da belirgin biçimde eksik kalan, ya da daha açık bir ifadeyle özel bir yönelime konu edilmeyen bir yönüne değinmek istiyoruz. Bu, meslek liseleri çalışmasıdır. Bu soruna geçmişte değişik defalar dikkat çektik ve bu, buna yönelik belli pratik-örgütsel girişimlere de yolaçtı. Fakat her seferinde, liseli gençlik çalışmasındaki genel zayıflama ve gerilemeye de bağlı olarak, bu girişimler anlamlı sonuçlara varamadan kesildi, kesintiye uğradı. Şimdi liseli gençlik çalışmasına yeni bir yüklenme içindeyiz ve tam da bu nedenle meslek liseleri çalışmasına yeniden özel bir vurgu yapmak istiyoruz. Ve bu konuda da geçmiş değerlendirmelerimizde söylenenleri burada bir kez daha yinelemekle yetinmek istiyoruz:
"Endüstri meslek liseleri, sanayi birimlerine kalifiye işçi yetiştiren kurumlardır. İşsizliğin çok büyük boyutlara ulaştığı bir ülkede, bu kalifiye genç işçi adayları, üstelik büyük sanayi birimlerinde, nispeten daha kolay iş bulabilecek konumdadırlar. Öğrenci gençlik çalışmamız bu olguyu çok daha dikkatli bir biçimde değerlendirmek durumundadır. Meslek liselerinde bulunan genç yoldaşlarımızın gençlik yayınımıza yansıyan değerlendirmeleri, bu konudaki bilinç açıklığının göstergeleridir. Bu bilinci örgüt çapında ve gençlik çalışmamızın toplamında genelleştirmeliyiz. Daha da önemlisi, ona gecikmeksizin pratik bir anlam kazandırmalıyız. Endüstri meslek liseleri öğrenci gençlik çalışmamızın en önemli ve en öncelikli alanlarıdır, öyle olmak durumundadırlar. Gençlik çalışmamız gecikmeksizin kendini buna göre uyarlamak, meslek liselerini hedef alan çok daha bilinçli ve planlı bir yönelim içine girmek zorundadır. Gençlik yayınımız ise bu konuda bugüne kadarki nispeten olumlu çizgisini daha da güçlendirmelidir. Sorunu döne döne işlemeli, bu alandaki deneyimleri döne döne aktarmalı, bu yönelimi sürekli teşvik etmelidir. Bu alana özgü propaganda materyalleri, özellikle broşürler hazırlanmalı, bilinçli ve yaygın bir dağıtımın konusu yapılmalıdırlar...." (Adı geçen değerlendirmeden...)

***

Günümüz gençlik hareketinin durumuna, sorunlarına ve bu çerçevede komünist gençliğin görev ve sorumluluklarına ilişkin değerlendirmemizi böylece noktalamış oluyoruz.


(Türkiye Komünist İşçi Partisi Merkez Yayın Organı Ekim?in Aralık 2004 tarihli 240. sayısının başyazısıdır... İlk bölümünü geçen sayıda yayınladığımız yazının ikinci bölümüdür/KB)