6 Kasım '04
Sayı: 2004/44 (36)


  Kızıl Bayrak'tan
  Emperyalist barbarlık ve kapitalist yıkımın pençesindeki dünyada emekçilerin geleceği
  Felaket tsunaminin değil emperyalizmin eseridir.
  Deprem ve onbinleri yutan dev dalgalar
  Özelleştirme talanı sürüyor!
  Soruşturma terörü yine sahnede!
  2004 yılında sınıf hareketi
  2004 yılı ve kamu emekçileri hareketi
  Başbakan'ın Suriye gezisi
  Ekonomik büyüme ve işsizlik
  Kürt liberallerinin AB hüsranı
  BDSP'den sempozyuma çağrı
  Yoksulluğa mahkum, yozlaşmaya teslim olmayalım!
  Gençlik hareketi ve komünist gençliğin görevleri-2 / Orta sayfa
  İÜ'de ortak çalışmamız güçlenerek sürüyor
  Mimar Sinan Üniversitesi öğrencileri gözetleniyor
  YTÜ Davutpaşa Kampüsü'nde şenlikli eylem
  Irak'ı işgal eden emperyalist ordular acz içinde
  İşgalci askerler katlettikleri Iraklılar'ın organlarını da çalıyor
  Ertelenen Ukrayna seçimleri yeniden yapıldı
  2005'e girerken.../2
  Genç İşçi Bülteni'nden
  Esenyurt-Kıraç İşçi Bülteni'nden
  Toplumcu şair Şükran Kurdakul'u yitirdik
  Katliamlara karşı direniş kazanacak!
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



Kürt liberallerinin AB hüsranı

U. Tamer

17 Aralık Zirvesi sadece sermaye iktidarı için değil, tüm geleceğini sermaye iktidarının AB üyeliğine bağlamış olan Kürt liberalleri için de büyük bir hezimet olmuştur. Birincisi, Kürt liberalleri AB sürecinde sermaye iktidarı ile kader birliği yaptıkları ölçüde bu hezimeti de doğal olarak paylaşmaktadırlar. İkincisi ise, AB?nin sermaye iktidarının önüne koyduğu dayatmalar içerisinde bir tek kelime olsun Kürt sorunundan bahsedilmediği için bu böyledir. O ağızlara sakız edilen ?AB?nin yolu Diyarbakır?dan geçer? sözünün hiçbir dayanağının olmadığı bir kez daha ve AB yolunun bu en kritik dönemecinde kesin biçimde görülmüştür.
AB emperyalist bir birlik olarak pazarlık masasına dolaysız çıkarlarını sürmüş ve kartlarını açık oynamıştır. Amaç sermaye iktidarının AB?nin iktisadi, ticari, siyasal ve askeri politikalarına bağlanması olduğu ölçüde, tüm dayatmalar bu temelde masaya getirilmiştir. Oysa Kürt liberalleri ciddi ciddi AB-Türkiye ilişkilerinin gelişiminin Kürt sorununa sıkı sıkıya bağlı olduğuna inanmaktaydılar. Son dönemde yaptıkları bir takım girişimlerle de, AB ve Türkiye arasında devam eden pazarlıklarda etkili bir rol arayışı içerisine girmişlerdi. Oysa zirvedeki pazarlıklardan ve ortaya çıkan sonuçtan açıkça görüleceği üzere, bu ham bir hayaldir. AB, doğası gereği halkların özgürlük taleplerini dıştalamakta, en fazlasından hedefe ulaşmak için bir alet olarak (emperyalist güç dengeleri ve stratejilerine uygunluğu durumunda) kullanılabileceği durumlarda gündemine almaktadır.
AB?nin Kürt sorunu karşısında bugüne kadar izlediği çizgi, ABD?nin Türk sermaye iktidarı üzerindeki egemenliği karşısında Kürt hareketini denetim altına alarak sermaye iktidarı üzerinde etkinlik sağlama aracı olarak kullanma siyasetiydi. Ancak devrimci bir rotada ilerleyen bir Kürt hareketini kullanmak onlar için ateşle oynamaya benziyordu. Bundan dolayı da Kürt hareketinin devrimci güçlerine karşı her dönem keskin bir karşı duruş içerisinde olmuşlardır.
Kürt ulusal hareketinin ?92?lerden itibaren içerisine girdiği yol ayrımı, esasta Kürt emekçi halkının devrimci çizgisi ve geleceği ile Kürt burjuvazisinin liberal çizgisi ve bugün ulaştığı trajik akıbet arasındadır. PKK içerisindeki reformist eğilimin gelişimi, devrimci olanın reddi temelinde egemen gerici güçler arasındaki gerici rekabet ve mücadeleler sahasına geçiş anlamına geliyordu. Bu esasta Kürt burjuvazisinin Kürt ulusal mücadelesi içerisinde politik güç ve etkinliğinin artması demekti ve devrimci yoldan düzenle bütünleşme yoluna sapma beraberinde bu güç ve etkinliğe yeni alanlar açarak onu geliştiriyordu.
Öcalan?ın ?98?deki trajik Avrupa yolculuğu bu yöndeki gelişim bakımından bir dönüm noktasıydı. Sermaye iktidarının ABD?ye yaslanarak başlattığı saldırgan girişim neticesinde Öcalan, devrimci mücadele yolunda ısrar göstermek yerine ABD?nin etkinliği karşısında güç kazanma mücadelesi yürüten AB?nin ellerine bırakmıştı kendisini. Sonu baştan belli olan bu girişim ile Kürt sorununu emperyalist güçler arasındaki mücadele sahasına taşıma niyetindeydi. Ancak sonrasında yaşananlar gösterdi ki, emperyalist rekabet alanında rakiplerden birinin eteklerine tutunarak yol almak mümkün değildir ve emperyalist güç dengelerinin basit bir aracı olarak ?satılmak? kaçınılmazdır. Öcalan?ın bu girişiminin trajik bir akıbetle sonuçlanması üzerine özellikle savunmalarında açığa vurduğu hayal kırıklıkları ve AB?ye yönelik suçlamaları hatırlanırsa, Kürt halkını temsil iddiasında bulunan Kürt burjuvazisinin Kürt halkına yaşattığı AB hüsranının ne denli ağır sonuçlar yaratarak iflah olmaz bir mecrada ilerlediği görülür.
Öcalan?ın trajik akıbetiyle AB?ye yönelik körüklenen beklentilerdeki yıkım yine de emperyalist güçler sahasında Kürt sorununa çözüm bulma siyasetini kırmaya yönelik bir sorgulama ve çıkışı beraberinde getirmedi. Çünkü bu, ancak Kürt emekçi halkına yaslanan bir ideolojik-siyasal konumdan hareketle ve Kürt burjuvazisinin hareket üzerindeki egemenliğini yıkmak ölçüsünde mümkün olabilirdi, ne yazık ki Öcalan?ın kişisel otoritesine de dayanılarak bu türden girişimlerin önü baştan kolaylıkla alındı. Kürt liberal burjuvazisi tercihini, Öcalan?ın yakalanması sürecinde iradesizliğini göstermiş olan AB karşısında, İmralı?da ortaya çıkan yeni konumlanmayla da beraber ABD?den yana belirleyerek gidermeye kalktı. Bu süreç Kürt burjuvazisinin hareket üzerindeki siyasal egemenliğinin pekiştiğinin resmiydi. PKK?den KADEK?e ve KADEK?ten Kongra-Gel?e uzanan süreç bu gelişimi resmetmektedir. 11 Eylül sonrasında ABD?nin bölgeye yönelik saldırı ve savaş politikaları döneminin açılmasıyla Kürt liberal burjuva siyasetinin içler acısı durumu da iyiden iyiye belirginleşti. Artık safını açıkça ABD?den yana belirlemiş ve ABD saldırganlığından kırıntı bekler hale düşmüş olan Kürt liberalleri bölge halklarına karşı açık bir ihanet çizgisine savrulmuşlardır.
Politik varoluş imkanını emperyalist güçler arası ilişkiler alanında bulan Kürt burjuvazisi doğal olarak kendi içerisinde bir iç ayrışma yaşayarak bu süreçte konumunu ve iradesizliğini tümüyle sergilemiştir. İmralı çizgisinde hareket eden liberal burjuva güçler bu dönemde sermaye iktidarının (doğal olarak ABD?nin) AB diplomasisinin basit bir eklentisi haline gelirken, Fransa?da mevzilenen ve Paris Kürt Enstitüsü öncülüğünde ortaya çıkan girişimi örgütleyen güçler ise AB?ye yaslanarak sermaye iktidarını Kürt sorununda bir takım iğreti adımları atmaya zorlama siyasetini izlemişlerdir. Devrimci mücadeleye karşıtlıkta ve Kürt sorununun düzen içi çözümünde birleşen her iki yaklaşım arasında yaşanan bu saflaşma, dayandıkları ya da dayanmaya çalıştıkları emperyalist güçler bakımından bir anlam taşımaktadır. Birincisi İmralı üzerinden sermaye iktidarı ve ABD?ye yaslanmakta, ikinci eğilim ise zaten ülkelerinde ikamet de ettikleri AB emperyalistlerinden medet ummaktadır.
Kürt burjuva liberal güçleri içerisindeki bu farklılaşmaların içeriği ne olursa olsun, Kürt halkının geleceği bakımından aynı sonu işaret etmektedirler: Emperyalist fillerin tepişmesine kurban edilmek. AB zirvesinde emperyalistlerin niyet ve emellerinin gözle görünür bir biçim alması bu yargıyı bir kez daha doğrulamıştır sadece. Ancak bu yargıya ulaşmak için toz duman içerisinde süren ve at izinin it izine karıştırıldığı AB zirvesine bakmak gerekmiyor. Şöyle dönüp uluslararası ilişkiler sahasına, AB-ABD-Rusya vb. ilişkilere, Ortadoğu?ya bakılırsa önümüzdeki on yılların Kürt halkı için acı ve kanlı katliamlara gebe olduğunu görmemek için kör olmak gerekir. Kürt halkının tarihindeki trajedilerin 21. yy?da da süreceğine ilişkin belirtiler her geçen gün çoğalmaktadır. Bu alametlerin en güçlüsü ise, eski trajedilerde olduğu gibi burjuva Kürt güçlerinin Kürt emekçi halkını peşine takarak egemen güçlerin namlusuna sürmeleridir. Lozan bir tesadüf olmadığı gibi, emperyalist pazarlık masalarında çıkan sonuçlar da bu nedenle tesadüf değildir.
Kürt emekçi halkı bu trajik akıbete bir kez daha uğramamak için, Kürt burjuvazisinin ideolojik-politik denetiminden çıkarak emperyalizme, emperyalizmin uşağı gerici iktidarlara ve taşeron Kürt burjuvazisine karşı devrimci savaşım bayrağını yükseltmelidir. Bu bayrağın tutulmasıyla sonu baştan belli bu trajik akıbete uğramaktan kaçınılabileceği gibi, farklı milliyetlerden işçiler ve emekçilerle kader birliği yapılarak gerçek kurtuluş ve özgürlüğün yolu da açılabilecektir. Her yeni gelişme bu gerçeği yeniden yeniden doğrulamaktadır.

******************************************************

İşten atılan tersane işçileri eylem yaptı

Torlak Tersanesi?nin taşeronu Türedi Gemi 20 Aralık?ta 30 işçiyi, yapılan işi beğenmediği bahanesiyle işten atmıştı. Türedi Gemi?den atılan işçiler 30 Aralık günü Torlak Tersanesi önünde saat 07:30?da bir basın açıklaması yaptılar. Basın açıklaması öncesinde tersane işçilerinin hazırladığı bildiriler dağıtıldı. Kolluk güçleri yolu keserek, yoğun bir yığınak yapmıştı.
Türedi Gemi işçileri yaptıkları basın açıklamasında ?Bu çete takımı bizi çalıştırırken emeğimizi sömürdüğü yetmiyormuş gibi şimdi de alınterimizin karşılığını gaspedeceğini açık açık söylemektedir. Ama bizler, bu işin bu kadar kolay olmadığını burada haykırıyoruz? dediler. Eylemde ?Kahrolsun ücretli kölelik düzeni!?, ?İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!? sloganları atıldı. Basın açıklaması öncesinde dağıtılmaya başlanan bildiriler basın açıklamasından sonra da dağıtıldı.

Kızıl Bayrak/İstanbul