12 Şubat 2005
Sayı: 2005/06 (06)


  Kızıl Bayrak'tan
  Rice’in ziyaretiyle netleşen uşaklık tablosu
  Rice suç ortaklığının çerçevesini çizdi
  Emek Platformu mücadele kaçkınlığı
yapıyor
  Emek Platformu’nun İstanbul toplantıları
  Yüzünüzü tepedekilere değil tabandakilere çevirin!
  Emek Platformu İzmir toplantısı.
  CHP’nin imaj yenileme manevraları
  Hakkari'ye gaz bombası Asya’ya “yardım”
  Devrimci bir 8 Mart için
  Ankara’da KESK şube genel kurulları
  Ravelli'de saldırılar ve mücadele
  Gençlik hareketi engellerini aşarak
yoluna devam edecektir!
   Ulusal sorun ve Kürt hareketi/2 (Orta sayfa)
  “Jingo Kürtler”in gözüyle ABD, İsrail ve Kürtler...
  OSB-İMES İşçileri Derneği Başkanı ile
röportaj
  GOP BDSP kampanya faaliyetinden
  Tuzla’da sempozyuma hazırlık çalışmaları
  ABD-İngiliz emperyalist ittifakında çatırdama belirtileri
  Emp. barbarlığın
“demokratikleştirme misyonu”
  CİA: İşkenceci yetiştirme merkezi!
  Davos’un gündemi
 Fransa’da eylem dalgası
 Kapitalizmde usta–çırak ilişkisi
 “Hakkımı istiyorum!
O zaman suçluyum!”
  ZKÜ Rektörlüğü “tatil” yapmıyor!
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 

Davos'un gündemi:

Zenginlik birikimi ve tekelci kârın güvenliği

Uluslararası kapitalizmin eşgüdüm platformu ‘Dünya Ekonomik Forumu' 21-25 Ocak tarihleri arasında İsviçre'nin Davos kentinde düzenlendi. Her yıl olduğu gibi bu yıl da tekellerin yöneticileri biraraya gelerek ‘Güvenliğin paylaşımı ve zenginlik' ana teması çerçevesinde, tekelci kapitalizmin önümüzdeki onyıllardaki politikalarını tartıştılar. Bu çerçevede tekeller ve onların temsilcileri, 256 farklı oturumda ‘terörizm, müslümanlık, türban, din ve siyaset, medeniyetler çatışması, yoksulluk ve işsizlik, sosyal girişimcilik, ABD-Avrupa rekabeti, dünya ekonomisi, Latin Amerika, Afrika, Ortadoğu, Asya ve Uzak Asya ekonomileri' vb. başlıklar altında tartışma ve görüşmeler yaptılar.
2 bini aşkın temsilcinin katıldığı toplantılarda, her yıl, kapitalizmin yeni eğilimleri, ekonomi politikaları ve yönelimleri biçimlendirilmektedir. Karşılıklı olarak, küresel sermayenin ortalama kâr oranlarının düşme eğilimine karşı alınacak ekonomik ve politik önlemler tartışılmakta ve karara bağlanmaktadır.

Keskinleşen tekelci rekabet

Dünyanın önde gelen 1400 CEO'suyla yapılan Küresel CEO Araştırması'nda, hyper rekabet, önümüzdeki dönem emperyalist ülkeler arasında ilişkileri de etkileyecek en temel sorunlardan biri olarak ortaya çıkmaktadır. Aşırı üretimin kapitalizmin sermaye döngüsüne yaptığı baskı, kriz eğrisini yukarıya doğru tetiklemektedir. Buradan hareketle Davos'ta bu konu geçtiğimiz ay yoğun tartışmalara konu olmuştur. Gelecek yıllarda da Davos toplantılarının temel ve sıcak gündemini oluşturacaktır.
Diğer bir tartışma gündeminde ise, Avrupa'da tekellerin bazı sektörlerdeki sabit sermaye yatırımlarının teknolojik olarak rekabet edemez olması vardı. Avrupalı tekeller pazar paylarını kaybetmemek için, bu alandaki yatırımlarına hız vermeye başlamışlardır. Bu teknolojik yatırımlara kaynağı ise, Avrupalı işçi ve emekçilerin sosyal haklarından yaptıkları kesintiler oluşturacaktır. Ayrıca, emek yoğun sektörlerin Doğu Avrupa ülkelerine kaydırılması, bu ülkelerde düşük ücret ve ağır çalışma koşulları düşünüldüğünde, sermayenin kârını artırmasına hizmet edecektir.

Tırmanan işsizlik

İşsizlik başlığı altında yapılan tartışmalarda, neo-liberal saldırıların kitlesel olarak işsizliğe sürüklediği geniş işçi ve emekçi kitlelerinin siyasal tepkilerinin kontrol edilebilmesi ele alınmıştır. Açıktır ki, kapitalizm karşısında şimdilik net bir karşı koyuşa sahip, buna da temel teşkil edecek bir sosyalizm programı, kapitalizm tarafından bir tehdit olarak görülmemekte ve bu yüzden fütursuzca saldırganlığını devam ettirmektedir. Davos'ta toplanan kapitalizmin şubeleri için işsizlik, sosyal sonuçları kontrol edilebilir bir şey ve bu haliyle sermaye birikimine hizmet edecek bir akışkanlıkta olmalıdır.

Yoksulluk ve çevre

Tartışılan konular arasında günde 2 doların altında geliri olan 2.8 milyar insanın yoksulluk çemberini nasıl ‘kırabileceği' de yeraldı. Konunun tartışılma yöntemini elbette, dünya nüfusunun yarısını oluşturan 2.8'lik yoksul nüfusun bakışaçısı değil, emperyalist merkezlerin çıkarlarının bu koşullar altında nasıl korunabileceği oluşturuyordu.
Mandela gibi siyasal bakımdan öldürülmüş ve zararsız bir ikona dönüştürülmüş kişiliklere zirvede söz verilmesi ise Davos'un arka plandaki kirli yüzünü yumuşatma denemeleridir. Geçmiş dönemde muhalif olup da Davos zirvesinde vitrine çıkarılan yazar, sanatçı veya siyasetçiler, yalnızca Davos'un dünya emekçilerinde yarattığı tepkiyi yumuşatma aracı olarak kullanılmaktadır.
Küresel ısınma, AIDS, çevre ve doğal afetler gibi nedenlerle sermaye düzeninden kaynaklanan sistem altedilemediği sürece, doğayı ve toplumu koruyabilmek mümkün değildir. Çünkü kapitalist sistemin kendisi yapısal bir felaket olarak orta yerde durmaktadır,

Medeniyetler çatışması!

Geçmiş yıllardan farklı olarak müslüman ülkeler tescilli tekellerin gündemine daha fazla girmiş bulunmaktadır. Günün en önemli oturumunun, aynı saate bir başka oturumun kesinlikle konulmadığı, kongre merkezinin bin kişilik büyük salonunun yanısıra pek çok salonda aynı anda büyük ekranla izlenebilen özel oturumlarının tümünün bu yıl müslüman ülke liderlerine ayrılmış olması kesinlikle tesadüf değildir. Tekellerin temsilcileri, ilk gün Hatemi'yi, ikinci gün Müşerref'i, üçüncü gün Kral Abdullah'ı ve dördüncü gün de Erdoğan'ı burada dikkatle dinlediler. İslam ülkelerinin Davos'un gündemine bu ölçüde girmesinin nedeni, uluslararası sermayenin bu gibi ülkelerdeki ekonomik çıkarlarının yönetilebilir kriz politikaları çerçevesinde daha fazla güvence altına alma isteğinden doğmaktadır. İslam ülkeleri olarak anılan bir dizi ülkede, emperyalist yeniden düzenleme süreçleri, değişik görüngülere sahip toplumsal muhalefet akımlarıyla karşılaşmaktadır. Bu muhalefet akımlarının yokedilmesi veya uysallaştırılması emperyalizmin yeni politik yönelimlerinden birini oluşturmaktadır. Bu bağlamda forumun son gününde ‘medeniyetler çatışması' ve ‘islam ve demokrasi' başlıkları tartışıldı. Huntington'un bizzat kendisi bu tartışmalarda yeraldı.

Türkiye'de herşey yolunda!

Türkiye'de işçi ve emekçilere yönelik emperyalist merkezli saldırılarda burjuvazi açısından herşey yolunda gittiğinden, Dünya Bankası, İMF gibi kuruluşların bir dedikleri iki edilmediğinden, bu konularda Erdoğan'a, yapılan oturumlarda tek bir soru dahi sorulmaması dikkat çekiciydi. Erdoğan için düzenlenen, biri muhabirelere, diğeri medya yönetici ve köşe yazarlarına dönük iki basın toplantısında Türkiye ekonomisi, iş ortamı ve yatırım olanaklarıyla ilgili tek bir soru dahi sorulmadı. Emperyalistler açısından herşey yolundaydı.
Eski CİA ajanı, Dünya Ekonomik Toplantısı'nın üyesi Samuel Huntington Davos'u şöyle tanımlıyor: ‘Davos'un üyeleri hemen hemen tüm uluslararası kuruluşları denetleyen kişiler. Bu denetim gücüne, dünya hükümetleri ve büyük oranlarda dünyanın ekonomik ve askeri olanakları da dahil.'
Yukarıdaki satırlarda hiçbir yorum getirmeyecek kadar açık olan DEF'in niteliği ve son toplantıda aldığı kararlar neye işaret etmektedir. İşçi sınıfı ve emekçilere yönelik daha dizginsiz ekonomik ve sosyal saldırılar... Muhalefetlerin şiddetle ezilmesi, sivrilme potansiyeli taşıyanların yokedilmesi ya da ehlileştirilmesi...
Tekelci kapitalistler kendi sınıf çıkarları doğrultusunda hareket ediyorlar, egemenliklerini sürdürmelerini sağlayacak yıkım programlarını büyük bir acımasızlıkla dayatıyorlar. Artık Türkiye işçi sınıfının da bir programı var; sermaye düzenine karşı, emperyalizme bağımlılığa karşı sosyalizm! İşçi ve emekçiler için bu programla Davos'taki tekelci kapitalistlerin kararlarına karşı çıkmak, devrimci sınıf mücadelesini yükseltmek dışında bir kurtuluş yolu yok.