05 Mart 2005
Sayı: 2005/09 (09)


  Kızıl Bayrak'tan
  SEKA kıvılcımını yangına çevirmek için
görev başına!
  SEKA kıvılcım, TEKEL ateş oldu, bürokratların etekleri tutuştu
  Türk-İş BK toplantısı...
Harekete geçiren direnişin gücüdür!
  SEKA işçilerini ziyaret ve destek eylemleri
  SEKA işçisi direnişin simgesi!
  SEKA röp.  “Burada bir ekmek mücadelesi var,
kızgınlık var, kin var, nefret var…”
  BES Ankara eylemi; “Genel grev, genel direniş!”
  Burjuvazinin yeni parti arayışında son perde
  SSK hastanelerinin devriyle sorunlar büyüdü!
Amaç özelleştirme
  Talabani’ye heyet gönderildi... Gerici rejimin şoven politikaları sarsılıyor
   Suriye’yi hedef alan emperyalist-siyonist
tehdit yoğunlaşıyor
  Bush Putin'le görüştü, eli boş döndü
  Ulusal sorun ve Kürt hareketi/4: Sisteme teslimiyetin ideolojisi
  Irak'lı petrol işçileri;  “İşgale karşı direniş Iraklılar’ın doğal
hakkıdır!”
 Küstah işgalcilerden itiraflar
8 Mart çalışmalarından; Hiçbir kuvvet faaliyetimizi engelleyemez!
 “Demokratik Kadın
Hareketi Kurultayı”na BDSP’nin sunduğu tebliğ
Kadın sorunu/ M. Can Yüce
Kadın işçilerin
sorunları ve talepleri
AB ve Kürdistan sorunu/2
İzmir’de KESK şube kurulları... Pazarlık ve hesaplar
Genç İşçi Bülteni'nden
Basından... ABD, AKP’yi gözden çıkardı mı?
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Demokratik Kadın Hareketi Girişimi'nin 26-27 Şubat'ta gerçekleştirdiği “Demokratik Kadın Hareketi Kurultayı”na BDSP'nin sunduğu tebliğ...

Kadın kurulu düzene karşı devrimci sınıf mücadelesi içerisinde özgürleşecektir!

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu olarak Demokratik Kadın Hareketi Girişimi'nin 26-27 Şubat tarihinde gerçekleştirdiği “Demokratik Kadın Hareketi Kurultayı”na çalışmalarında başarılar diliyor, kurultayın hedeflediği sonuçları sağlamada yeni bir adım olmasını umuyoruz.

Toplumda kadın sorununun; özel mülkiyetin –dolayısıyla sınıfların- ortaya çıkmasını takip eden süreçte başladığı ve doğal olarak, ancak, özel mülkiyet –ve onunla birlikte var olabilen sınıflar- ortadan kalkmadıkça da varlığını sürdüreceği, bilimsel açıklamasının, en azından devrimci çevrelerde genel kabul gördüğü varsayımıyla, doğrudan, sorunun ve mücadelenin güncel durumu ile çözüm arasındaki ilişki üzerinde yoğunlaşmak gerektiğini düşünüyoruz.

Biz komünistler, hedeflediğimiz sınıfsız/sömürüsüz toplumun tüm insanlığın kurtuluşu olduğunu bilmemize rağmen, hümanizmden değil, işçi sınıfından, işçi sınıfının devriminden, işçi sınıfının iktidarından söz ederiz. Burada nihai amacı unutmak gibi bir problem bulunmuyor. Tam tersine, o amaca ulaşmanın tek gerçekçi, tek bilimsel, tek uygulanabilir (uygulanabilirliği kanıtlanmış) yolu bu olduğu için istiyoruz proletarya diktatörlüğünü. Sınıflı toplumların binlerce yılda yarattığı/biriktirdiği/kökleştirdiği sorunları, ancak bu diktatörlüğün gücüyle ortadan kaldırabileceğimizin bilincindeyiz. Bunun hiç de kolay olmadığının, binlerce yılda yaratılanın bir çırpıda ortadan kaldırılamayacağının da bilincindeyiz elbette.

Kadın sorunu konusundaki tutumumuz da, bu, toplumsal kurtuluş/sınıfsal kurtuluş ilişkisindeki gibidir. Bizler, elbette kadına yönelik ayrımın, ikinci sınıf muamelesinin son bulmasını istiyoruz. Hedeflediğimiz toplum, elbette, her türlü ayrımcılık, baskı ve sömürü ile birlikte, kadına yönelik ayrımcılığa da son verecektir. Ancak biz, bugün, kadın üzerindeki çifte sömürüden söz ederken, esas olarak, işçi-emekçi kadını kastetmekteyiz. Çünkü işin gerçeği o –sadece o, burjuva kadın değil- çifte sömürüye maruz kalır. İlki bir işçi olarak kapitalistin, ikincisi kadın olarak kapitalist sistemin…

Toplumu adeta kadınlar ve erkekler tarzında sınıflandırarak, tüm baskı ve sömürü biçimleri gibi kadın üzerindeki sömürünün de esas kaynağı ve zemini olan iktisadi/sosyal sınıfları ve onlardan birinin egemenliği altında sürdürülen insanlık dışı sömürü ve zulüm düzenini gözlerden gizlemeye çalışan burjuva kadın hareketinin tersine, kadına yönelik cinsel ayrım, baskı ve sömürünün erkek cinsten değil, erkek egemenliğini sınıfsal çıkarları adına korumayı/sürdürmeyi tercih eden kapitalist sistemden yöneltildiğini vurguluyoruz. Temel kriterimiz bu.

Bu neden temel kriterdir?

Çünkü her renkten ve boydan burjuva hareketle yollarımızı ayıran noktadır. Eğer sorunun kaynağı erkeklerse, onlarla sistem içinde de mücadele edebilirsiniz. Üstelik, doğrudan kendine yönelik bir tehdit oluşturmadığı sürece, sistemin de fazlaca tepki göstermeyeceği, hatta, kendine tehdit oluşturan akımlar karşısında adeta kayırmacı bir tutum bile gösterebileceği bir pozisyonu da yakalamış olursunuz böylece. Yani, hem mücadele etmiş hem tehlikelerden uzak kalmış olursunuz!..

Fakat sorunun kaynağını sistem olarak belirlediğinizde, işçi-emekçi kadını sistemin karşısına, sınıf mücadelesine konumlandırmanız gerekir. Çalıştıkları alandaki örgütlere üye olmaya, mücadeleye aktif olarak katılmaya ikna etmeniz gerekir. Çifte sömürüden kurtulmak istiyorsa, sömürüden kurtulmak isteyen herkes gibi, o da sınıf mücadelesindeki yerini almalıdır.

Bu, hiç kuşku yok ki, zor bir yol, meşakkatli bir yol. Çünkü bu, çözüm için devrimci tek yol. Burada sistemin devrimcilere karşı tutumunu açıklamak gerekmiyor. Burada bunu çok iyi bilenler bulunuyor çünkü. Hatırlatmamız sadece, söz konusu kadın sorunu olduğunda kafası karışan, birlik ve güç adına girdiği yolun kendisini devrim hedefinden uzaklaştırdığını görmek/kabul etmek istemeyenleredir.

Burjuva kadın hareketine de sözümüz yok. Herkes kendi yolunda yürüyecek, kendi bayrağı altında toplanacaktır. Kadınlar da “burjuvalar ve proleterler” sınıflamasına dahil olduğuna göre, kendi sınıfının “ezen” cinsiyle birlikte, diğer sınıfın karşısında mevzilenmek durumundadır. Nitekim, sınıf mücadeleleri tarihi, her kritik durumda bunun böyle yaşandığını göstermektedir.

Bugün burjuva kadın hareketi erkek egemen düzene karşı mücadele ettiğini, toplumdaki erkek egemenliğini ortadan kaldırmak istediğini söylemektedir. Bu yönlü talepler ileri sürmekte, eylem ve etkinlikler gerçekleştirmektedir. Söylemlerinin sol literatürle yüklü olmasının yanı sıra, işçi sınıfı mücadelesinin tarihsel değerlerine (hepsine değil tabii, örneğin 8 Mart'a) de sahip çıkar (hatta sahiplenir) görünmektedir. Görünmektedir, ancak bu görüntü geçici, dolayısıyla son derece yanıltıcı bir görüntüdür. Sınıf mücadelesinin son derece gerilediği, kendi değerlerine gerektiği şekilde sahip çıkamadığı bir dönemin görüntüsüdür.

Sınıflar mücadelesi keskinleştiği, dolayısıyla kapitalist özel mülkiyet tehdit edilmeye başladığında, burjuva kadın hareketinin kendi değerlerine nasıl sahip çıkacağı görülecektir. Bunu, daha bugünden, bugünkü taleplerinden görmek mümkündür. Kadına erkekle eşit mülkiyet hakkı talebi boşuna değildir. Tersine, mücadelenin temelini oluşturur ve tüm diğer ‘insancıl' talepler, bu temel talebin etrafında bir sis perdesi oluşturmak, onu görüş mesafesi kıt olanlardan gizlemek amacıyla düzenlenmiş gibidir.

Zaten burjuva kadın eline erkekle eşit yönetme hakkı geçirdiğinde onu nasıl kullanacağını her seferinde fazlasıyla kanıtlamış ve kanıtlamaktadır. Yani, sınıfının erkeklerinden daha azgın bir insanlık düşmanı olabileceğini…

Türkiye'nin devrimcileri bir Tansu Çiller'i tanıdı örneğin. Ve dünya, dün Demir Leydi'yi, bugün Condalezza Rice'yi…

Özetle; dönemsel söylemleri ne kadar yanıltıcı olursa olsun, burjuvazinin hiçbir siyaseti ile, hiçbir hareketi ile birlikte olmayı düşünemeyiz. İster erkek ister kadın olalım, burjuvazi için düşünebileceğimiz en iyi/en güzel şey, onu iktidardan indirmektir!..

Bunu da ezilen sınıfların erkeği-kadını-çocuğu-yaşlısı topyekûn bir mücadele yürüterek yapabiliriz. Biz devrimci kadınlar, toplumsal/siyasal mücadelenin kadını ve erkeği nasıl eğittiğini/özgürleştirdiğini çok iyi biliriz. Mücadeleye katılma özgürlüğünü ailemizdeki erkeklerden nasıl söküp aldığımızı. Her birimizin farklı bir öyküsü vardır. Ama hepsi aynı kapıya çıkar: Mücadele, mücadele, mücadele!..

Şimdi bu öz yaşam deneyiminin derslerini işçi ve emekçi kadınlarla paylaşma zamanıdır. Ailesindeki erkeklerin baskı ve teröründen yakınan işçi-emekçi kadınları sınıf mücadelesine çağırın. Ama mutlaka erkekleri de. Çünkü kadın ve erkek işçi-emekçinin, her türlü eşitsizliği besleyip büyüten bu burjuva toplumda, kadınla erkeğin eşit olduğunu görebileceği tek yer mücadele alanıdır. Sistem sadece mücadele alanlarında eşit davranmaktadır iki cinse. Yaşamı boyunca baskı altında tutulmuş olan kadın sadece orada, o mücadele esnasında özgüven kazanabilmekte, ve erkek de yine orada, kızının, kardeşinin, eşinin nasıl kendisinden geri kalmaz bir yiğitlikle öne atıldığını görüp, ona güvenmeyi-onunla övünmeyi öğrenebilmektedir.

Yarın kuracağımız sınıfsız/sömürüsüz toplumu, kadınlarla erkeklerin ayrı yaşadığı iki toplum olarak tahayyül etmiyorsak eğer, zaten, erkeklerimizi eğitmemiz, erkek egemen ideolojiden kurtarmamız gerekmiyor mu? O zaman bunu neden yarına erteleyelim ki?..

Biz işçi ve emekçi kadınlar, sınıfımızın erkekleriyle eşit sömürülme hakkı istemiyoruz! Hayır!..

Bu sömürü ve zulüm düzeninden tümüyle kurtulmaktır niyetimiz.

Tüm sömürü ve baskılar gibi, kadın üzerindeki çifte sömürü ve baskının da kaynağı olan kapitalist sisteme karşı, tüm ezilen/sömürülenlerle birlikte, devrim ve sosyalizm için ileriye!

Sınıfın yarısını oluşturan kadınlar, mücadelenin de yarısını tutmalıdır!..

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu