12 Mart 2005
Sayı: 2005/10 (10)


  Kızıl Bayrak'tan
  Yeni saldırı dalgasına karşı hazırlanalım!
  4 Mart eylemi ve özelleştirmeye karşı
birleşik mücadele arayışı
  SEKA direnişi bitti, mücadele sürüyor
  Türkiye uyuşturucu, kara para aklama ve
kayıt dışı “cennet”i
  Başbakan sermaye adına pazarlamacılık yapıyor!
  8 Mart eylemi, provokasyon edebiyatı ve
dökülen demokrasi cilası
  Sınıfsal özüne uygun ve devrimci bir 8 Mart mitinginin ardından
  İstanbul’daki devrimci 8 Mart eylemi üzerine
  Ankara’da 8 Mart eylemlerinde iki farklı tutum
  8 Mart kutlamalarından
   Mamak'ta Dünya Emekçi Kadınlar Günü Etkinlik Haftası
 İşçi-emekçi eylemleri
  SEKA işçileriyle dayanışma eylemleri
  Ulusal sorun ve Kürt hareketi/5: “Demokratik uygarlığın” sağı ve solu
  Lübnan’daki Suriye askerleri bahane
 ABD İsrail’i tehdit aracı olarak kullanıyor
“Mühendislik nereye gidiyor?”
 ÇÜ.’nde son sürecin gösterdikleri
Kadın sorunu/2; Kadın sorunu özünde emekçi kadınların sorunudur!
AB Troyka toplantısı
Bültenlerden...
Küresel ısınma
Yerel basından; Rüzgar tersine dönüyor
İran Komünist İşçi Partisi'nin ABD'nin askeri tehditlerine ilişkin bildirgesi
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Efendi uşağa kızınca kirli icraatlarını teşhir etti...

Türkiye uyuşturucu, kara para aklama ve kayıt dışı “cennet”i

Ankara'daki işbirlikçi takımı, harcadığı tüm çabalara rağmen Washington'daki efendilerinin “burun sürtme” operasyonlarına maruz kalmaktan kurtulamıyor. Üst düzey askeri, diplomatik ve siyasi görüşmeler yoğun bir şekilde devam ederken, savaş kundakçıları uşaklarını fırçalıyor, kibirli bir şekilde yol-yordam gösteriyor, basındaki akıl hocaları aracılığıyla hakaret ediyor, kimi zaman da doğrudan dişlerini gösteriyor.

Bunun son örneği, ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan “Yıllık Uyuşturucu ve Kara Para Aklama Raporu”nda görüldü. Raporda Türkiye, Güneybatı Asya'dan Batı Avrupa'ya ana geçiş yolu olarak tanımlandı. Hükümete, uyuşturucu kaçakçılığıyla bağlantılı kara para aklama suçuna karşı daha etkili mücadele “tavsiyesi”nde bulunuldu.

Raporda Türkiye'nin büyük uyuşturucu kaçakçıları ve tacirleri için bir merkez olduğu, Avrupa'da pazarlanan eroinin çoğunun Türkiye üzerinden geçtiği ve buradan ABD'ye kaçırılan eroin ve afyonun miktarının arttığı kaydedildi ve “Türkiye, eroinin Avrupa'ya taşınmasında ana geçiş, depolama, üretim ve planlama bölgesi olarak işlev görüyor. Türkiye'de üslenen kaçakçılar ve tacirler, laboratuar operatörleri ve Türkiye dışındaki kara para aklayanlarla koordineli çalışıyor” ifadeleri kullanıldı.

Bir yıl içinde sadece yakalanan uyuşturucu miktarına gözatıldığında, Washington'daki kirli işler imparatorluğunun konuya dair iyi bir araştırma yaptığı anlaşılıyor. Rapor, geçen yıl aralık ayına kadar Türkiye'de 8.9 ton eroin, 4.7 ton baz morfin, 10.8 milyon adet sentetik uyuşturucu, 8.9 ton esrar ve 206 kilogram kokain ele geçirildiğini ve15 bin 187 tutuklama yapıldığını tespit ediyor. Sadece yakalanan uyuşturucu miktarı bu kadar olunca, göz yumulan uyuşturucu miktarının bunun kat kat üstünde olduğunu tahmin etmek zor değil.

Uyuşturucu kaçakçılığıyla kara para aklama suçlarının elele gittiği gerçeğine de değinilen raporda, Türkiye'nin Orta Asya, Kafkaslar, Ortadoğu ve Doğu Avrupa için önemli bir bölgesel finansal merkez olduğu anlatılıyor. Yanısıra Türkiye'de kara para aklamada temel kaynağın vergi kaçakçılığı ve kayıt dışı ekonomiden geldiği de ifade ediliyor. Türkiye'deki uyuşturucu kaçakçılarının Pakistan ve Afganistan'daki merkezlere ödemeyi İstanbul'daki döviz büroları aracılığıyla yaptığını belirten raportörler; bu büroların ellerindeki fonları Türk bankaları aracılığıyla Birleşik Arap Emirlikleri'ndeki bölgelere transfer ettiğini, daha sonra bu paranın Pakistan ve Afganistan'daki kaçakçılara ulaştırıldığını belirtiyor.

Kara para aklamayla ilgili olarak açılan davaların hasır altı edilmesi de not edilmiş. Rapor, geçen yıl 500 kara para aklama vakasının tespit edilmesine rağmen tek bir davada ceza verildiğini ve bu kararın daha sonra bozulduğunu tespit ederek, kirli işler içinde debelenen işbirlikçilerini eleştiriyor.

Elbette bu raporu hazırlayan Washington'daki efendilerin işbirlikçilerinden daha beter bir durumda oldukları, gırtlaklarına kadar pisliğe battıkları bir gerçek. Fakat bu durum, Türk sermaye düzeninin kirli icraatlarının bir kısmını açığa vuran bu raporun, sistemdeki çürümenin vardığı boyutları gözler önüne sermesine engel değil.

Bu pisliğin kaynağı emperyalist-kapitalist barbarlıktır. Bu sistemle köklü bir biçimde hesaplaşmadan bu pislikleri ortadan kaldırmak mümkün değildir.

----------------------------------------------------------------------------------------

“At tüccarları” açıklıyor:

Türkiye'nin artık yardıma ihtiyacı kalmadı!

ABD emperyalizmi Irak'ı işgal etmeye hazırlandığı sırada henüz başbakan olan Tayyip, “ılımlı İslam” kostümüyle Anglo-Sakson podyumlarda yeni yeni arz-ı endam eyliyor ve kendine güvenli görünüyordu. Ancak, haydut başı Bush'un Teksas'taki çiftliğinde “at pazarlığı” için masaya oturduğunda iyi bir meblağla işi kotaracağını hesaplayan Tayyip, şaşkın bir şekilde Ankara yolunu tutmak durumunda kalmıştı. Yine de eli boş döndü denemez. Zira savaş kundakçıları, Amerikan ordusunun Türkiye topraklarından Irak'a cephe açmasına izin veren bir tezkere karşılığında 8 milyar dolar kredi veya bir milyar dolar hibe vermeyi kabul etmişlerdi.

Washington'daki efendiler Tayyip'in, tezkere işini anında kotaracağından kuşku duymuyorlardı. Haksız da sayılmazlardı. Çünkü Tayyip'in arkasında generaller, büyük patronlar ve sermaye medyası gibi düzenin temel kurumları vardı. Bundan dolayı henüz ortada tezkere yokken Amerikan ordusu İskenderun limanını işgal etmeye başlamıştı.

Tüm bu hazırlıklara rağmen ters giden bir şeyler vardı. O da Türkiye halklarının yüzde 80'i aşkın ezici bir çoğunluğu bu kanlı işbirliğine karşı olmasıydı. Bundan dolayı generaller birden karar merciinin “yüce meclis” olduğunu ilan ettiler.

Hükümet etme konusunda acemi olan AKP savaş çetesinin beklediği gibi işi kotaramadı. O zamanlar Wolfowitz, yeni kahramanı Tayyip'i değil, fakat “liderlik” rolünü oynamaktan imtina eden generalleri sorumlu tuttu ve “çuval” vakası vuku buldu. Bu olaylar dizisinin ardından, “at tüccarı”nın çetin pazarlıklar sonucu elde ettiği bir milyar dolarlık hibe rafa kaldırıldı.

Amerikan ordusu işgal karşıtı direnişin gücü karşısında batağa saplanınca bir milyar dolar meselesi yeniden gündeme geldi. Bu kez hibenin verilmesi, İncirlik Üssü'nün saldırı amaçlı kullanımının sağlanması vb. şartlara bağlandı. Bush'un “yardım” önerisi ABD Kongresi'nde onaylanırken, Türkiye'nin Güney Kürdistan'a müdahale etmemesi koşuluna da bağlanmıştı. Bu koşulun altına imza atmak istemeyen sermaye iktidarı, efendinin bahşettiği parayı kullanmayı erteledi.

Gelinen aşamada ise başbakan Tayyip eskidi, kendisinden beklenenleri yerine getirmesinin de o kadar kolay olmadığı anlaşıldı. Dahası parti tabanına arada bir vermesi gereken mesajlar da sıkmaya başladı. Üstelik bu mesajlar, kasap Şaron liderliğindeki siyonistlerin hoşuna gitmeyen tonlar da içermeye başladı. Bir kez daha kararını gözden geçiren ABD Temsilciler Meclisi Tahsis Komitesi, Türkiye için ayrılan bir milyar dolarlık yardımı, “yakın gelecekte kullanılması beklenmediğinden”, Irak ve Afganistan'daki harcamalar için hazırlanan 81 milyar dolarlık ek bütçeye devretti.

Bu kararın açıklanması üzerine işbirlikçi takımının takındığı tavır “evlere şenlik” denebilecek tarzda oldu. Hazine Müsteşarlığı, Türkiye'ye tahsis edilen kaynağın, “Türkiye'nin artık ihtiyacı kalmaması sebebiyle, farklı alanlara aktarılması önerisinin gündeme getirildiği” “müjde”sini verdi. Güya Türkiye ekonomisi üstün bir performans göstermiş, ekonomide istikrarlı ve sürdürülebilir bir büyüme tesis edilmiş, vb...

Irak'ın işgal edilip yağmalanması ve halklarının katledilmesine suç ortaklığı karşılığında bir milyar almayı umdukları zaman, Tayyip ve şürekası, savaş kundakçılarının önünde kırk takla atmışlardı. Şimdi utanıp sıkılmadan Türkiye ekonomisinin üstün bir performans gösterdiği palavrasını savuruyorlar.

Oysa, bu kadar üstün performans gösteren bu ekonomi halen İMF tarafından yönetilmekte ve milyonlarca işçi-emekçiyi işsizlik, yoksulluk ve açlığa mahkum etmektedir. Sermaye iktidarı, bu vahşi sömürüye karşı sesini çıkaran ilerici-devrimci güçler ile işçi-emekçileri polis terörüyle sindirmeye çalışmaktadır. Asalak kapitalistlerin işinin tıkırında olduğu bir gerçek. Bir başka gerçek ise, sömürü düzeninin, ellerindeki son kırıntıları da yitiren işçi ve emekçilere kölelik dışında verecek bir şeyinin olmadığıdır.